Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/1517
KARAR NO : 2022/1209
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/09/2020
NUMARASI : 2019/255 E. – 2020/150 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali
Taraflar arasında görülen davada Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 09/09/2020 tarih ve 2019/255 E. – 2020/150 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin 11.09.2017 tarihinde “…” markasının tanınmış marka olarak tespiti talebi ile davalıya müracaat ettiğini, ancak bu talebin reddedildiğini, müvekkili markasının tanınmışlığının TÜRKPATENT’in çok sayıda kararında kabul edilmiş olup huzurdaki davaya konu kararın bu kararlarla çeliştiğini, müvekkili adına yapılan itirazların neticesinde davalı Kurum tarafından 2015 yılından bugüne tanzim edilen ve detayları dilekçelerde yer alan 7 farklı kararda müvekkiline ait markanın toplum nezdinde ulaştığı tanınmışlığının açıkça tespit edildiğini, müvekkili markasının tek başına ayırt edici ve tanınmış olduğunu, 1890 yılında Amerika’da kurulan müvekkili … şirketinin atlı polo sporunun Amerika ve Kanada’daki idari birimi olduğunu, misyonunun dünya üzerindeki polo tutkunlarını bir araya getirmek ve spora sadık, sporu seven bir … takımı oluşturmak olduğunu, markalaşma çalışmalarına büyük önem gösterildiğini, logolu markalarını ilk kez Amerika’da 01 Ocak 1997 yılında tescil ettirdiğini, 21 yılı aşkın süredir dünya üzerinde 160 ülkede sahip olduğu tesciller ile marka haklarını tescilli olarak koruduğunu, Türkiye’de gerçekleştirdiği tanıtım, reklam ve bir çok promosyon faaliyetlerinin 2012 yılı ile 2016 yılı arasında yaklaşık 19.203.128 TL’yi bulduğunu, müvekkili markalarının çoğunlukla “…”, “…” ya da “…” ibareleriyle birlikte değil, tüketicinin ilgili logoyu gördüğünde ilk ve direkt olarak müvekkili markasını akla gelecek biçimde, tek başına da yoğun şekilde kullandığını, kendi başına ayırt edici ve özgün olduğunun aşikâr olduğunu, müvekkili markasının gerek TÜRKPATENT nezdinde gerekse dünya çapındaki yüzlerce kez tescil edilmiş ve ilgili markayı içerir ürünlerin/hizmetlerin yüksek ve istikrarlı satışı ve günden güne artan cirosunun da tüketiciler nezdinde edindiği yüksek ayırt ediciliği gösterdiğini, polo oyuncusu figürü kullanan başka markaların varlığının müvekkili markasının tanınmış olduğu gerçeğini ortadan kaldırmayacağını, bunlara ek olarak TÜRKPATENT nezdinde tanınmış marka tesciline sahip fakat sektörde benzer unsurlarla yaygın olarak kullanılan pek çok tescilli tanınmış markanın da yer aldığını, müvekkili markasının tanınmışlık kriterlerini fazlasıyla karşıladığını, müvekkili firmanın bugün Dünya’nın önde gelen giyim mağazalarının sahibi olup 2.500 ve 12.000 metrekare arasında değişen geniş satış alanları ile 150’ye yakın ülkede bulunduğunu, müvekkili markalarının tanınmışlığının Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından da tespit edildiğini ileri sürerek, YİDK’in 02.09.2019 tarih ve 2019-M-6967 sayılı kararının iptaline ve karara konu müvekkili markasının tanınmış marka olarak tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu markanın tanınmışlığının ispat edilemediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacı şirketin “…” markasının tanınmış marka olarak … nezdinde yaptığı başvurunun reddedilmesine ilişkin YİDK kararının iptali istemli davada hukuki yararının mevcut olmadığı, zira mevzuat hükümleri gereği …’in Tanınmış Markalar Sicili oluşturması yetkisinin bulunmadığı, 15/07/2018 tarih 30479 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi m.370 hükmünde Markalar Dairesi Başkanlığı’nın görevleri arasında “markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasların belirlenmesi ve uygulamaya konulması işlemleri” düzenlenmişse de, söz konusu düzenlemenin davalıya tanınmış marka sicili tutma görevi yüklediği olarak yorumlanamayacağı, salt bir markanın tanınmışlık kriterlerinin neler olduğu hususunda düzenleyici işlem yapma yükümlülüğü altında bulunduğu olarak yorumlanacağı, aksi yöndeki kabulün yukarıda izah edilen markaların tanınmışlığı olgusunun dinamikliği özelliği ile bağdaşmayacağı, bu hale göre davacının tanınmışlık tespiti isteminin reddine ilişkin kararın iptali isteminde hukuki yararının bulunmadığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 05/02/2020 tarih 2019/2980 Esas 2020/991 Karar sayılı kararının da aynı yönde olduğu, davacının “…” ibareli markalarının her somut olayda tanınmış olup olmadığının ilgili mercilerce değerlendirilmesi gerektiği, hukuki yarar yokluğu nedeniyle dava şartında noksanlık bulunduğu, bu noksanlığın giderilebilir niteliğinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, ilgili mevzuata göre …’in tanınmış marka sicili tutma yetkisi bulunmakta olup, sicilin halen yürürlükte bulunduğunu, sicil halen yürürlükteyken verilen işbu kararın açıkça hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.06.2004 tarihli ve 2003/12431 E., 2004/7020 K. sayılı kararı çerçevesinde de işbu davanın görülmesinin gerektiğini, …’in tanınmış markalara özel sicili yürürlükte olduğunu ve mevcut “tanınmış marka” tescilleri geçerli olduğu sürece müvekkilinin de markasını “tanınmış marka” olarak tescil ettirmekte hukuki yararının bulunduğunu, tek bir Yargıtay kararı esas alınarak davanın usulden reddinin tamamen hukuka aykırı bulunduğunu, müvekkili markasının tanınmış marka kriterlerini tümüyle sağladığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE :Dava, davacı markasının tanınmış marka olarak tescili talebinin reddine dair YİDK kararının iptali ile davacı markasının Tanınmış Markalar Siciline tescili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 05/02/2020 tarih, 2019/2980 Esas, 2020/991 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere her ne kadar davalı Kurum tarafından, kendisine başvuru halinde başvuru konusu markanın tanınmışlık niteliğine haiz olup olmadığı konusunda inceleme yaparak bu nitelikte gördükleri markalar için sicil oluşturulmuş ise de; davalı Kurumun kanunen böyle bir sicil oluşturma yetkisinin olmadığı, öte yandan tanınmışlık özelliği sabit bir olgu olmadığından, herhangi bir davada dayanılan markanın tanınmış olduğunun ileri sürülmesi halinde, her bir somut olayda o markanın tanınmış olup olmadığının ve tanınmışlığını sürdürüp sürdürmediğinin münferiden ispatlanması gerektiği, anılan kararda açıklanan ilkelerin istikrar kazandığı ve Özel Dairenin uygulamasının yerleştiği, bu itibarla eldeki davanın açılmasında davacının hukuki yararının bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70.TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 54,40.TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı uhdesinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 29/09/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 20/10/2022
Başkan
…
Üye
…
Üye
…
Katip
…