Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1419 E. 2022/1106 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1419
KARAR NO : 2022/1106
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/11/2019
NUMARASI : 2016/90 E. – 2019/478 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Marka Hükümsüzlüğü

BİRLEŞEN ANKARA 3 FSHHM’NİN 2017/56 E. 2017/73 K.SAYILI DOSYASI

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI
VEKİLLERİ :

DAVANIN KONUSU : Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 12/11/2019 tarih ve 2016/90 E. – 2019/478 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi asıl ve birleşen davada davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Asıl davada davacı vekili, davalı adına tescilli 2005/50464 sayılı ve… ibareli markanın, tescil kapsamındaki mal hizmetler yönünden ve 556 s. KHK’nın 14. maddesinde belirlenen biçimde, dava tarihinden geriye dönük son beş yıl içinde ciddi bir şekilde kullanılmadığını, dava konusu markanın mal/hizmet listesi ile davalının ticari faaliyetinin bilinen kapsamı ve ticaret unvanının kapsadığı iştigal mevzuları da gözetilerek ileride kullanımı bulunduğu savunmasına konu olabilecek sınıflar olan 22, 23, 24, 26 ve 27. Sınıfların tamamı ile 36/06 mağazacılık hizmet sınıflarının dışarıda bırakılması (ve ayrı bir dava konusu yapılması) suretiyle anılan bu sınıfların haricinde kalan diğer tüm mal ve hizmet sınıfları yönünden hükümsüz kılınması gerektiğini, 2005/50464 sayılı dava konusu markanın kötüniyetle tescil edildiğini, zira hiçbir şekilde kullanmadığı ve kullanmayacağı bir marka için tüm sınıfları kapsayacak şekilde tescil yaptırdığını ileri sürerek davalı adına tescilli 2005/50464 sayılı ve “…” ibareli markanın tescil kapsamındaki 22, 23, 24, 26, 27 sınıflardaki emtianın tümü ile 35/06 (mağazacılık) haricinde kalan tüm sınıf ve alt gruplar yönünden hükümsüzlüğüne, terditli olarak son beş yıldır kullanılmaması nedeniyle kısmen iptaline ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl davada davalı vekili, müvekkilinin 1999’dan itibaren, yani davacıdan daha önceki bir tarihte… markasının kullanmaya başladığının daha önce görülen davalarda alınan raporda belirlendiğini, müvekkili şirketin ve halefi … Ltd. Şti.’nin… ibaresini mağazacılık alanında kullandığının ve bu kullanımın markasal kullanım olduğunun hüküm altına alındığını, müvekkili adına tescilli tüm markalardaki ana unsurun… ibaresi olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili, 2005/50464 sayılı “…” ibareli markanın tescil kapsamındaki 22, 23, 24, 26 ve 27. sınıflardaki emtianın tümü ile 35/06 (mağazacılık) haricinde kalan tüm sınıf ve alt gruplar yönünden hükümsüzlüğüne, terditli olarak son beş yıldır kullanılmaması nedeniyle kısmen iptaline ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı vekili, somut uyuşmazlıkta her iki davanın aynı sebebe dayandığının açık olduğunu, yargılaması süren bir davada aynı olay ve hukuki sebep için yeni bir dava açılamayacağını, 2016/90 E. Sayılı dosyanın halen derdest olduğunu, bu nedenle ilk aşamada davanın tefrik edilerek esasa girilmeden aynı konuya ilişkin açılmış yargılaması süren bir dava bulunması ve derdestlik sebebiyle davanın reddine karar verilmesini, esasa yönelik olarak da davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ: Mahkemece, asıl dava yönünden, yargılama sırasında 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 14.12.2016 gün ve E.2016/148, K.2016/189 sayılı kararıyla iptal edildiği, anılan kararın 06.01.2017 günlü Resmi Gazete’de yayımlandığı, tescilden önce kullanımla yahut kullanım olmaksızın tescille kazanılan marka hakkının mülkiyet hakkı kapsamında olduğu, bu sebeple marka üzerindeki hakkın temel haklardan olduğu, sadece kanunla sınırlandırılabileceği, iptal olunan 556 sayılı KHK’nın 14. maddesiyle getirilen kullanma külfetinin mülkiyet hakkı kapsamında bulunan bir sınırlandırma olduğu, mülkiyet hakkına getirilecek sınırlandırmanın sadece kanunla getirilebileceği, kanun hükmünde kararname ile getirilemeyeceği, anılan hükmün bu sebeple iptaline karar verildiği, iptal kararlarının kesinleşen işlem ve kararlara etkili olamayacağı, ancak kesinleşmemiş ve anılan hükme dayalı olarak açılmış ve derdest bulunan ve hatta kesinleşmemiş tüm kararlara etki edeceği, zira mülkiyet hakkını sınırlandıran bir hukuki norma dayalı hüküm tesis edilebilmesi için anılan normun bu yönde tesis edilecek kararın kesinleşmesine kadar hukuki varlığını sürdürmesinin zorunlu bulunduğu, dolayısıyla mahkememizin iptal edilen kararname hükmüne dayalı olarak davalıya markasını kullanma külfetini yükleyemeyeceği, marka ile ilgili ülkemizin katılmış olduğu uluslararası sözleşmelerde kullanma yükümlülüğü getiren doğrudan uygulanabilecek bir hüküm olmadığı, TRIPS’in 19. maddesi hükmünün kullanma yükümü getirmediği, aksine ülkelerin markanın kullanım zorunluluğunu getirmekte serbest olduğunu bir ilke olarak ortaya koyduğu, ancak böyle bir zorunluluk getirilmişse, kullanım hazırlığına ilişkin bu sürenin üç yıldan az olamayacağını belirtiği, dolayısıyla anılan hükmün doğrudan uygulanabilme imkanının olmadığı, diğer yandan Anayasanın 90. maddesi hükmünün mülkiyet hakkı sahibi bakımından uygulanabilir olduğu, mülkiyet hakkının kaybı sonucunu doğuran karar verilmesini isteyenlere bir hak sağlamadığı, esasen kullanma yükümü getiren bir uluslararası sözleşme hükmü bulunmadığından bunun sonuca etkisinin de olmadığı, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe girdiği, oysa iptal kararının 06.01.2017 tarihinde yayımlandığı, arada 4 günlük bir boşluk olduğu, anılan kanun hükümlerinin iş bu davaya uygulanma olanağının olmadığı, zira SMK’nın ancak yürürlüğünden sonra açılan davalar bakımından bu yükümlüğü getirmiş olduğu, bu sebeple usul ekonomisi gerekçesiyle yargılamaya devam edilip bir karar tesis edilmesinin de mümkün olmadığı, davanın dayanağını teşkil eden KHK ile ilgili maddenin iptal edilmiş olması nedeniyle davanın konusunun kalmadığı anlaşıldığından bu husustaki davacı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, davacının… ibaresi üzerinde 35/06 alt grubu bakımından üstün ve öncelikli hakkı bulunmadığı ve gerçek hak sahipliği iddiasının mesnetsiz olduğu 15.02.2011 tarih, 2005/945 E. ve 2011/29 K. sayılı karar ile hükme bağlanmış ve söz konusu karar Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, bu bağlamda, davacının “mağazacılık” hizmetleri bakımından üstün ve öncelikli bir hakkı bulunmadığının kesin hükümle sabit olduğu, ayrıca dava konusu markanın başvuru aşamasında kötüniyetli olduğu, engelleme, tuzak, spekülasyon markası olduğu hususu da herhangi bir delil de mevcut olmadığı, yalnızca birden fazla sınıf için tecsil başvurusunda bulunan kötüniyetli tecsil için tek başına yeterli bir sebep olmayacağı, bilirkişinin dosya kapsamı ile uyuşmayan kötüniyet değerlendirmesine itibar edilmediği, bu nedenle kötüniyet yönünden hükümsüzlük talebinin reddi gerektiği, açılan asıl davanın 556 sayılı KHK’nın 14. maddesine dayalı olarak kullanmama nedeniyle iptal, ayrıca kötüniyet iddiasına dayalı hükümsüzlük talebiyle açılmış olduğu, daha sonra dava devam ederken Ankara 3. FSHHM’nin 14/02/2017 tarihi itibariyle 2017/57 esasla davacısı ve davalısı aynı olan ve dava sebebi de yine kullanmama nedeniyle iptal ve kötüniyet nedeniyle hükümsüzlük olan, dava konusu 2005/50464 sayılı markayla ilgili olan davanın açıldığı tarihte kullanmama nedeniyle ve kötü niyet nedeniyle hükümsüzlük talepleri ile açılmış aynı taraflar arasında görülmekte olan dava derdest iken yine aynı taraflar arasında aynı marka ile ilgili yine aynı gerekçelerle kullanmama nedeniyle ve kötüniyet nedeniyle hükümsüzlük davasının yeniden açıldığı, kullanmama nedeniyle iptal talebi yönünden yalnızca uygulanacak yasa maddesinin iptal edilmiş olması nedeniyle yeni yasa maddesine dayanıldığı, ancak gerekçelerin aynı olduğu bu durumda yalnızca yasa numarasının değişmesinin yeni uygulanacak yasa maddesinin numarasının değişmesinin derdestlik durumunu etkilemeyeceği zira davanın taraflarınının ve konusunun derdest dava ile aynı olduğu aynı marka için aynı gerekçelere dayanıldığı, bu durumda yanı taraflar arasında aynı gerekçelerle aynı dava konusu için açılmış ve görülmekte olan derdest bir dava var iken ikinci bir davanın aynı taraflar arasında aynı gerekçelerle aynı maraki için açılmış olması nedeniyle derdestlik durumunun söz konusu olduğu, bu durumda HMK 114. maddesi göz önünde bulundurulduğunda aynı taraflar arasında davacısı ve davalısı aynı konumda aynı marka ile ilgili aynı sebeblere dayalı derdest dava var iken ikinci bir davanın açıldığı derdestlik unsurunun dava şartı olduğu gerekçesi ile asıl dava yönünden 14. maddeye dayalı iptal talebi 556 sayılı KHK 14. maddesi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olduğundan bu husustaki talebin reddine, kötü niyet iddiası yönünden hükümsüzlük talebinin reddine, birleşen dava yönünden, aynı marka ile ilgili aynı gerekçelerle aynı taraflar arasında açılmış derdest bir dava var iken yeniden açılmış bir dava olması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, 2005/50464 numaralı markanın kısmen iptali yönündeki talebin KHK m. 14 hükmünün iptali nedeniyle reddedilmesi yerine, taleple ilgili karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğini, bunun yanı sıra, söz konusu usule aykırı ret kararı nedeniyle müvekkile yüklenen vekalet ücreti ve buna göre yanlış hesaplanan orandan dolayı fazla yargılama gideri yükletilmesinin de hukuka uygun olmadığını, 2005/50464 numaralı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi şartları gerçekleşmiş olmasına rağmen, hükümsüzlük kararı verilmemiş olmasının hukuka aykırı bulunduğunu, davalı, davanın konusunu oluşturan 2005/50464 sayılı markasını, müvekkilin “…” ibareli yoğun biçimde kullandığı ve kendine bağladığı, tescilsiz markasının kullanımlarının ve muhtemel haklı marka başvurularının önünde yapay bir engel oluşturmak amacıyla tümüyle kötüniyetli bir şekilde tescil ettirdiğini, bilirkişilerin oldukça isabetli bir şekilde davalının markasının bir savunma markası olduğunu, üçüncü kişilerin olası tescillerini engelleme ve markanın koruma alanını genişletme saikiyle yapıldığını tespit ettiğini, Ankara 3. FSHHM nezdinde 2017/56 esas numarasıyla açılan davanın konusunun, sadece ve sadece uyuşmazlık konusu markanın son beş yıldır kullanılmaması nedeniyle SMK m. 9 uyarınca kısmen iptali istemiyle sınırlı olduğunu, asıl dava ile birleşen davanın tarafları aynı olsa da dava sebeplerinin farklı olduğunu, zira asıl davada talep edilen hususun 2005/50464 sayılı markanın dava tarihi olan 14.03.2016’dan geriye dönük son 5 yıldır kullanılmaması nedeniyle iptali iken, birleşen davada uyuşmazlık konusu, markanın 14.02.2017’den geriye dönük son 5 yıldır kullanılmaması nedeniyle iptali talebinden ibaret olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, talepleri gibi karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1-Asıl dava, davalı Şirkete ait 2005/50464 sayılı markanın, kullanmama ve kötüniyetli tescil sebebi ile hükümsüzlüğü olmadığı takdirde 556 sayılı KHK’nın 14. maddesi uyarınca iptali istemlerine, birleşen dava da markanın SMK’nın 9. maddesi uyarınca kullanmama nedeniyle iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Yukarıda da belirtildiği üzere birleşen dava, davalı Şirket adına tescilli markanın SMK’nın 9. maddesi uyarınca kullanmama nedenine dayalı iptali istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, asıl davada da aynı markanın kullanmama nedeniyle iptalinin talep edildiği, dolayısıyla asıl davanın birleşen dava yönünden derdestlik teşkil ettiği kabul edilerek birleşen davanın derdestlik nedeniyle yazılı şekilde reddine karar verilmiştir. Oysa, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-ı maddesi anlamında derdest bir davadan bahsedebilmek için tarafları, müddeabihi ve dava sebebi aynı olan bir davanın daha önce açılmış olması ve daha önce açılmış bulunan bu davanın hâlen görülmekte olması gerekmektedir.
Somut olay bakımından asıl davada, birleşen davanın da konusunun oluşturan markanın kullanılmadığı iddiasıyla iptali talep edilmişse de, asıl davadaki bu talebin Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilen 556 sayılı KHK’nın 14. maddesine dayalı olduğu, birleşen davada ise aynı markanın 6769 sayılı SMK’nın 9. maddesi uyarınca kullanmama nedenine dayalı iptalinin talep edildiği, asıl ve birleşen dava tarihi itibariyle markanın kullanımının ispatlanması gerektiği dönemlerin farklı bulunduğu, bu bağlamda her ne kadar asıl dava ve birleşen davanın tarafları aynı olsa da dava sebebinin ve konusunun farklı bulunduğu gözetildiğinde asıl davanın birleşen dava bakımından derdestlik teşkil etmeyeceği anlaşılmış olup, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin aynı taraflar arasındaki benzer bir uyuşmazlıkta verdiği 2020/1626 E- 2021/2026 K sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, ilk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan nedenlerle asıl davanın birleşen dava yönünden derdestlik oluşturmayacağı nazara alınarak birleşen dava yönünden işin esasına girilmesi gerekirken birleşen davanın yazılı şekilde dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi doğru olmamış, Dairemizce davacı vekilinin birleşen davaya yönelik istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince mahkeme kararının kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
2-İstinaf kararın niteliğine göre davacı vekilinin asıl davaya ilişkin tüm, birleşen davaya yönelik sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 12/11/2019 tarih ve 2016/90 E. – 2019/478 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Kararın niteliğine göre davacı vekilinin asıl davaya ilişkin tüm, birleşen davaya yönelik diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının istek halinde davacıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 15/09/2022 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 06/10/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip