Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1341 E. 2022/786 K. 10.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1341
KARAR NO : 2022/786
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/07/2020
NUMARASI : 2019/392 E. – 2020/109 K.

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan

Taraflar arasında görülen davada Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 13/07/2020 tarih ve 2019/392 E. – 2020/109 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili Şirketin, … ismini 99/023734 numarası ile ilk defa 24.12.1999 yılında … Kurumu nezdinde adına tescil ettirdiğini, söz konusu marka hakkının son olarak 24.12.2019-24.12.2029 tarihleri için 10 yıl süreyle yenilendiğini, … isminin yanı sıra bu ibarenin bulunduğu …, …, …, …, …, … gibi isimlerin de müvekkili Şirketin de parçası olduğu şirket gruplarınca marka siciline tescil ettirildiğini, … isminin marka olarak tescilinin yanı sıra 15.08.2012 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanan ilan ile müvekkili Şirketin, … Üretim Sanayi ve Ticaret AŞ’nin bölünmesi sonucunda … sicil numarası ile ticaret siciline … Madencilik Elektrik Üretim Sanayi ve Ticaret AŞ ismi ile tescil edildiğini, davalı Şirketin 25.10.2017 tarihinde … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ismiyle Ticaret Siciline tescil edildiğini, 30.10.2017 tarihinde de ilan edildiğinin kendilerince öğrenildiğini, davalı Şirketin ticaret unvanı incelendiğinde, unvanda yer alan ayırt edici ismin … olarak yer aldığını, bu ibarenin müvekkili Şirket adına tescilli … markası ile ayniyet arz ettiğini, davalının … ibaresini birebir kopyalayarak kullanımının üçüncü kişiler nezdinde kesin iltibas yaratacağını, davalı Şirketin isim, ürün ve faaliyetlerinin müvekkili Şirketin markasıyla karıştırılacağının aşikâr olduğunu, davalı Şirketin, müvekkili Şirketin bulunmadığı bir faaliyet alanında müvekkili Şirketin tescilli marka ibaresini kullanarak ticaret yaptığını, davalı Şirketin ticaret unvanında kullanılan ve marka hakları müvekkili Şirkete ait olan … ibaresi nedeniyle davalı Şirketi ile müvekkili Şirket arasında bağlantı bulunduğu yönünde izlenim oluşacağını, müvekkilinin sanki inşaat yapı malzemeleri alanında da faaliyet gösterdiği yönünde izlenim uyanacağını, bu durumun davalı Şirket lehine ülke çapında tanınmış bir markayı kullanarak haksız avantaj sağlayacağını, ayrıca müvekkilinin ticari itibarını zedeleyeceğini ileri sürerek müvekkili Şirket lehine tescil edilmiş … ibaresini davalı Şirketin kendi ticaret unvanında kullanmasının müvekkilinin marka hakkına tecavüz oluşturduğunun tespitine, bu tecavüz fiilinin önlenmesi ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili Şirketin kurucusunun … olduğunu, … Sitesi’ndeki esnafın, …’e … diye hitap ettikleri için Şirketin başına … ibaresinin eklendiğini, müvekkili Şirketin 25.10.2017 tarihinde kurulmuş ve 31.01.2018 tarihinde tescil edilmiş olduğunu, davacı Şirketin ise müvekkili Şirketten sonra 02.11.2018 tarihinde tescil edildiğini, dava dilekçesinde iddia edildiği gibi davacı Şirketin marka hakkına herhangi bir tecavüzün söz konusu olmadığını, … çekirdek kelimesinden sonra gelen ilk iki sektöre ait kelimelerin farklı olduğunu, bu nedenle davacı ile müvekkili Şirketin iki farklı unvana sahip olduklarını, faaliyet alanlarının tamamen farklı olduğunu, davacı iddiasının, ticari dürüstlük ilkesine de aykırı olduğunu, davacının iddia ettiği gibi … ismini ayırt edici olarak kullanmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davada dayanak gösterdiği markalardan 2017/61852 sayılı markanın, dava dışı … Enerji Üretim Sanayi ve Ticaret AŞ’ye, 2013/20855 sayılı markanın ise dava dışı … Sanayi ve Ticaret AŞ’ye ait olduğu için davacıya ait olmayan bu iki markanın değerlendirmeye alınmadığı, davalının ticaret unvanının tescil tarihinin 25.10.2017 olduğu, davacının markalarından 2018/34900 Sayılı “…” ibareli markanın başvuru tarihi ise 09/04/2018 olup, davalının ticaret unvanının tescilinden sonra başvurusu yapıldığı, bu bakımdan öncelik sonralık ilişkisi gereği bu marka da incelemede değerlendirmeye alınmadığı, davalının ticaret unvanını oluşturan esas unsurun “…” ibaresi olduğu, davalı Şirketin ana sözleşmesinde yer alan faaliyetlerinin davacı markaları kapsamında yer alan mal veya hizmetlerle benzerlik arz ettiği, ancak dosyanın incelenmesinde davalı firmanın davacı markaları ile karıştırma ihtimali yaratacak şekilde bir markasal kullanımına rastlanılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, müvekkilinin … ismini … numarası ile ilk defa 24.12.1999 yılında … Kurumu nezdinde adına tescil ettirdiğini, söz konusu marka hakkının son olarak 24.12.2019-24.12.2029 tarihleri için 10 yıl süreyle yenilendiğini, … isminin marka olarak tescilinin yanı sıra, 15.08.2012 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanan ilan ile müvekkilinin, … Sanayi ve Ticaret AŞ’nin bölünmesi sonucunda … sicil numarası ile ticaret siciline … Madencilik Elektrik Üretim Sanayi ve Ticaret AŞ ismi ile tescil edildiğini, davalı Şirketin 25.10.2017 tarihinde … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ismiyle ticaret siciline tescil edildiğini, 30.10.2017 tarihinde de ilan edildiğinin tesadüfen öğrenildiğini, davalı Şirketin ticaret ünvanı incelendiğinde, ünvanda yer alan ayırt edici ismin … olarak yer aldığını, bu ibarenin isim işitsel, sessel ve görsel olarak müvekkili Şirket adına tescilli … markası ile ayniyet arz ettiğini, müvekkili Şirket tarafından marka siciline önceden tescil edilip, on yıllardan beri ticaret siciline kayıtlı çok sayıda grup şirketinde de ticaret ünvanı olarak kullandığını, … ibaresini birebir kopyalanarak kullanımının üçüncü kişiler nezdinde kesin iltibas yaratacağını, davalı Şirketin isim, ürün ve faaliyetlerinin müvekkili Şirketin markasıyla karıştırılacağını, müvekkili Şirketin … markasının tescil haklarına sahip olduğunu, ayrıca aynı ibareyi 2012 yılından beri ticaret siciline kayıtlı şekilde ticaret ünvanı olarak da kullandığını, davalı Şirketin, … ibaresini söz konusu tescil tarihlerinden sonra ticaret ünvanı olarak kullanmaya başlayarak 6769 sayılı Sınai Haklar Kanunu’nun marka hakları kapsamı ve marka hakkına tecavüz hükümleri uyarınca müvekkili Şirketin haklarını ihlal ettiğini, dava dilekçesinin sonuç ve talep kısmında “…Davalı şirketin, müvekkil şirket lehine tescil edilmiş olan … ibaresini kendi ticaret ünavınında kullanması sebebiyle oluşan marka tecavüzü durumunun tespitine, davalı şirketin tespit edilecek marka tecavüzü fiilinin önlenmesi ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına…” ifadesiyle talep olmasına rağmen yerel mahkemenin ticaret unvanı kullanımıyla ilgili bir istemde bulunulmadığı iddiasıyla bu hususu değerlendirmesinin çok açık bir şekilde haksız olup bu esasa dayanan kararın Sayın Mahkemenizce kaldırılması gerektiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, meni istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece davalının davacı markaları ile karıştırma ihtimali yaratacak şekilde bir markasal kullanımına rastlanılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, 10.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve iş bu davanın açıldığı tarih itibariyle olaya uygulanması gereken 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 7/3. maddesi “Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir” hükmünü, anılan fıkranın (e) bendi ise “İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması.” hükmünü havidir. Aynı Yasa’nın 29/1-a maddesi uyarınca da marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak fiili, marka hakkına tecavüz sayılır.
O halde SMK’nın 7/3. maddesine göre tescilli bir marka hakkı sahibinin, markasının ticaret unvanı veya işletme adı olarak kullanılmasını yasaklayabilmesi ve bu durumun SMK.’nın 29/a maddesi uyarınca marka hakkına tecavüz sayılabilmesi için, bu kullanımın “ticaret alanında” gerçekleşmesi ve marka sahibinin izni olmadan, aynı Yasa’nın 7/2. maddesinde belirtilin fiillerin işlenmesi şarttır.
Dolayısıyla SMK.’nın 7/3. maddesi hükmünün kapsamının ne olduğunun tespiti için öncelikle ticaret unvanı, işletme adı ve markanın işlevlerinin ne olduğunun, bunların birbiri ile ilişkisinin bulunup bulunmadığının, daha sonrasında ise “markasal kullanım” ve SMK’nın 7/3. maddesinde geçen “ticaret alanında kullanılması” tabirlerinden ne anlaşılması gerektiğinin, son olarak da somut uyuşmazlıktaki gibi tarafların aynı ibareyi kullanmak istedikleri hizmet sektöründe, unvanın markasal etki doğurması için markasal kullanım şartının aranıp aranmadığının, diğer bir deyişle hizmet sınıfında unvanın sadece tescil edilmesinin ve kullanılmasının, marka hakkına tecavüz sayılması için yeterli olup olmadığının tartışılması gereklidir.
Ticaret unvanının temel işlevi, bir taciri diğer tacirlerden ayırt etmektir. Markanın temel işlevi ise malı ya da hizmeti ayırt etmesi, malın ya da hizmetin kaynağı ve kalitesi konusunda tüketiciye garanti vermesi olarak açıklanabilir. Markanın işletmenin sahibini, ürünün üreticisini, hizmetin sağlayıcısını gösterme işlevi, kural olarak yoktur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.2007 tarihli 2007/11-965 E.- 2007/961 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, marka da ticari unvan da ayırt edici işaretlerdir. Marka, bir teşebbüsün ürün ve hizmetlerini, rakiplerinkinden ayırmaya yönelik olup; ticari unvan ise, tacirlerin ticari işletmesine ilişkin muamelelerinde, icrasında kullanmak zorunda olduğu ismidir. Her ikisi de ayırt edici işaret olarak kullanılmaları nedeniyle “ayırt edicilik” kapasitesine sahiptir. Bu nedenle, tescil sırasında bu ibarenin serbest olması, yani üçüncü şahsın ibare üzerinde hukuken ileri sürebileceği bir hakkının bulunmaması gerekir. Yine aynı kararda belirtildiği üzere, TTK’nın 41. maddesi gereğince davalı tüm ticari iş ve evraklarında ticari unvanı kullanmak ve tescil olunan ticaret unvanını ticari işletmenin giriş cephesine herkes tarafından kolayca görülebilecek bir yerine yazılması zorunluluğu vardır. Böylece davacı hizmet markası davalı ise ticari unvan olarak aynı ayırt edici işareti işyerinin giriş cephesine yerleştireceklerinden tüketicinin üniversite veya okulların orijinini karıştırması kaçınılmaz olacaktır. O halde ticaret unvanının özellikle hizmet sınıfındaki ticarî faaliyetlerde kullanılması halinde, unvan sadece bir taciri diğer tacirlerden ayırmayacak, bundan başka mallar ve özellikle hizmetler için “ayırt edicilik” fonksiyonunu da yerine getirecektir.
Buradan da anlaşılacağı üzere, ticaret unvanı ile markanın işlevleri farklı ise de, bu işlev farkı kesin değildir. TTK’nın 18/1. hükmüne göre her tacir bir ticaret unvanı seçmek ve kullanmak zorundadır. TTK’nın 39/2. bendinde de unvanın işletmenin girişinde gösterilmesi zorunlu kılınmıştır. Ancak unvanın işletmenin görülebilecek bir yerine yazılacak olması, özellikle hizmet sunan işletmeler bakımından, ticaret unvanının marka fonksiyonlarını da ifa etmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Ticaret unvanı hizmet sunan işletmelerde marka gibi kullanılmakta, bu nedenle de tüketici gözünde unvan ve markanın fonksiyonlarının karıştırılması ihtimali ciddi şekilde artmakta, hizmet alanında faaliyet gösteren işletmeler, tüketicilerle yakın ilişki içerisinde bulunduklarından, birçok halde unvan, tüketiciler gözünde marka olarak algılanmakta, bu da kaçınılmaz bir sonuç olarak marka hakkının ihlalini ortaya çıkarmaktadır.
Markaların Marka (NICE) Sınıflandırma Listesine göre ya mal ya da hizmet sınıflarında tescil edilebilmeleri mümkündür. Sadece mal üretimi alanında faaliyet gösteren, yani herhangi bir hizmet sınıfında faaliyeti bulunmayan bir tacirin, ticaret unvanını sadece işletmesinin tabelasında veya iş evrakında ve tescil edildiği şekliyle kullanmasının, tescilli bir marka hakkı sahibinin marka tescilinden kaynaklanan haklarını ihlal etmeyeceği düşünülebilir. Zira bu durumda ticaret unvanı üretilen mallar üzerinde kullanılmadığından, sadece bir taciri diğer tacirlerden ayırt etme fonksiyonunu yerine getirecek, üretilen malı diğer mallardan ayırt etmek, malın kaynağı veya kalitesi konusunda tüketiciye garanti vermek gibi bir fonksiyon ifa etmeyecektir.
Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.05.2011 tarihli 2011/11-59 E.- 2011/271 K. sayılı kararında incelenen Yargıtay 11. HD.’nin 03.07.2009 tarihli 2007/12815 E.- 2009/8230 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere “Hizmet markalarının niteliği gereği sunuldukları hizmet üzerindeki kullanım şekli, ticaret markalarında olduğu gibi doğrudan ait olduğu mallar üzerine konulmak biçiminde değil ancak, hizmetin sunulduğu bina, araç, gereç, basılı evraklar vb. tanıtma vasıtalarıyla mümkündür. TTK`nun 41. maddesine göre de, ticaret unvanının işletmeyle ilgili senet ve sair evrak üzerinde kullanımıyla birlikte, işletmenin girişinde herkesin kolaylıkla görebileceği şekilde yazılı olması koşulu gözetildiğinde, her iki tür işaretin de işlevlerinin farklı olmasına karşın, yukarıda açıklandığı üzere ortak noktalarının “tanıtma işareti” niteliğinde olmaları, tecavüz halinde haksız rekabet hukukuna göre korunmaları …” söz konusudur.
O halde mal sınıfında tescilli markaların, aynı malı üreten bir tacirin ticaret unvanına karşı korunmaları ile hizmet sınıfında tescilli bir markanın, aynı hizmeti sunan bir tacirin ticaret unvanına karşı korunması arasında farklılıklar bulunmaktadır. Buna göre hizmet sektöründe faaliyet gösteren bir tacirin ticaret unvanını, işletmesinin tabelasında, fiyat listesinde, kataloglarında, reklam afişlerinde, ilanlarında, servis arabalarında, iş makinelerinde veya personel kıyafetlerinde kullanması, aynı hizmet sınıfında tescilli bir markası bulunan marka hakkı sahibinin markasal haklarını ihlal edecektir. Çünkü yukarıdaki bentte geçen Yargıtay kararında da belirtildiği üzere, hizmet markalarının kullanım alanları itibariyle soyut hizmet üzerinde gösterilmeleri mümkün değildir. Hizmet sektöründe ticaret unvanı birçok hallerde hizmetleri ayırt etme fonsiyonu üstlenmekte, unvanın esas fonksiyonu etkisini kaybetmektedir. Hizmet alanında belirli hizmetleri gösteren bir marka ile bunları gerçekleştiren firmanın ticaret unvanı arasındaki fark, ortalama bir tüketici tarafından zor algılanabilmektedir. Buna ilaveten hizmet sunan tacirlerin unvanlarının işletmenin görülebilecek bir yerine asılması zorunluluğu, ticaret unvanı ve markanın tüketici gözünde doğrudan ilişkilendirilmesine sebep olacaktır. Dolayısıyla ticaret unvanının tescil edildiği şekilde dahi olsa aynı yerlerde kullanılması halinde, unvan tıpkı marka gibi “ayırt etme”, “kaynak gösterme”, “garanti”, “reklam” işlevlerini yerine getirecek ve bu ortak işlevler sebebiyle tüketiciler gözünde marka ile karıştırılacaktır. Önemli olan ticaret unvanının, tescil edildiği biçimde dahi olsa kullanımının, tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırılma ihtimaline sebebiyet vermesi (SMK m.7/2,b) veya tescilli markanın Türkiye’de ulaştığı tanınmışlığından haksız yarar elde etmesi veya itibarına zarar verecek yahut ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikte bulunmasıdır (SMK m.7/2,c).
SMK.’nın 7/3. maddesinde geçen “ticaret alanında kullanılması” tabirinden ne anlaşılması gerektiğinin tespitine gelince; Dairemizce “ticaret sırasında kullanım” kavramının geniş şekilde yorumlanması gerektiği düşünülmektedir. Buna göre “ticaret alanında kullanım”, “ekonomik kazanç elde etmek amacıyla gerçekleştirilen ticari işler sırasında kullanım” şeklinde ifade edilebilir. Dolayısıyla ticaret sırasında kullanım, markasal kullanımı da kapsayan, ancak daha ondan geniş bir kullanımdır.
Esasen gerekçede de ifade edildiği üzere, SMK m.7/3 hükmünün mehazı olan 2015/2436 sayılı Avrupa Birliği Marka Yönergesi’nin m.10/3,d hükmü de markanın ticaret unvanı ve işletme adı olarak kullanılmasının marka hakkı kapsamında bulunduğunu ifade etmiş, önsöz niteliğindeki genel gerekçesinin 19. paragrafında da markanın ticaret unvanı veya işletme adı olarak kullanılmasının önlenebileceğini, fakat bunun için anılan işaretlerin mal ve hizmetleri ayırt edici amaçla kullanılması gerektiğini bildirmiştir.
Yönerge doğrultusunda hazırlanan 2017/1001 sayılı Avrupa Birliği Marka Tüzüğü’nün 9/3,d hükmü de markanın ticaret unvanı ve işletme adı olarak kullanılmasının marka sahibi tarafından yasaklanabileceğini belirtmiştir. Önsöz niteliğindeki genel gerekçesinin 13. paragrafında da yasaklama yetkisinin markayla sunulan mal ve hizmetlerin, markayı içeren ticaret unvanı veya işletmeden kaynaklandığı şeklinde bir ilişkilendirme ve karışıklık doğması halinde kullanılabileceği açıklanmaktadır.
Mehaz düzenlemeler ve gerekçeleri uyarınca, ticaret unvanı ve işletme adı kullanımıyla marka arasında, mal ve hizmetlerin ticari kaynağına yönelik bir ilişkilendirme veya karıştırma ihtimali varsa, marka sahibi yasaklama yetkisini kullanabilecektir.
Nitekim Arkan, 556 sayılı KHK dönemine ilişkin, 89/104 sayılı Yönerge’nin 5/1 ve. 5/2. maddelerinde “markasal kullanmadan” hiç söz edilmeyip, işaretin sadece “ticaret sırasında kullanılması” ifadesine yer verildiğini, kaldı ki 5/3. maddesinde sayılan haksız kullanma biçimlerinin bazılarında markasal kullanma koşulunun gerçekleşmesinin hiç mümkün olmadığını, dolayısıyla KHK yönünden tescilli bir markaya tecavüzün, benzer bir işaretin sadece markasal olarak kullanılması yoluyla vaki olacağını söylemenin mümkün olmadığını, markanın aynısının veya benzerinin ticaret sırasında kullanılmasının, marka hakkına tecavüz oluşturduğunu bildirmiştir (Arkan Sabih, Marka Hakkına Tecavüz- İşaretin Markasal Olarak Kullanılması Zorunluluğu, BATIDER, C: 20, S: 3, 2000, s: 8,11).
Açıklanan tüm bu tespitlerden çıkarılan sonuca göre; bir ticaret unvanının kullanılmasının, marka hakkına tecavüz teşkil etmesi için kullanımın ticaret sırasında olması, kullanım konusunda marka sahibinin izninin olmaması, kullanımın markanın tescil edildiği mallarla/hizmetlerle aynı veya benzer mallar/hizmetler için olması veya aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikte olması ve kullanımın markanın işlevlerini, özellikle tüketicilere malların veya hizmetlerin kaynağını garanti etme yönündeki temel işlevini yerine getirmeye müsait olması gereklidir.
Dosyada bulunan bilgi ve belgelere göre; davacının “…” esas ibareli markalarının olduğu, bu markalarından 2017/33376 sayılı markasının 1. ve 6. Sınıfların yanında 35. Sınıf için de tescilli bulunduğu, bu markanın başvuru tarihinin davalının ticaret ünvanının tescili tarihinden önce 14/04/2017 olduğu, davalının faaliyet konularının hizmet sektörü ile ilgili bulunduğu, bu bağlamda dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda da davalının faaliyet konuları ile davacının markasının kapsamında bulunan mal ve hizmetlerin benzer bulunduğunun belirlendiği, somut olayın özellikleri de nazara alınarak, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun anılan maddelerinin yürürlüğe girmesiyle, artık ticaret unvanının sadece unvan biçiminde “kullanılmasının” dahi, marka hakkına tecavüz teşkil edeceği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda marka hakkına tecavüzden bahsedilebilmesi için ticaret unvanının markasal biçimde kullanılmasına gerek yoktur (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4. Baskı, s:447). Somut uyuşmazlıkta da davalı şirketin faaliyet konuları, davacı markalarının tescili kapsamında bulunan hizmetlerle aynı ya da benzer türde olup, bu bilgiler bilirkişi raporunda da verilmiştir.
Bu haliyle ortalama yararlanıcı kitlesinin davalı tarafından sunulan hizmetlerin, davacı marka sahibi tarafından sunulduğu şeklinde, hizmetin kaynağına yönelik karışıklık yaşama ve tarafların ticari işletmeleri arasında bağlantı kurma ihtimali çok güçlüdür. Dolayısıyla davalının hizmetlerinin sunumunda ticari kaynağı gösterecek biçimde unvanını kullanması, davacıların marka hakkına tecavüz teşkil edecek niteliktedir. Bu itibarla mahkemece, davalı şirketin “…” ibaresini, davacı şirketin markasıyla aynı alanda ticaret unvanı olarak kullanmasının, davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine ve önlenmesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 13/07/2020 tarih ve 2019/392 E. – 2020/109 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Davanın KABULÜ ile, davacı adına marka olarak tescilli bulunan “…” ibaresinin davalının ticaret ünvanında kullanmasının davacının marka hakkına tecavüz oluşturduğunun TESPİTİNE, markaya tecavüz fiilellerinin ÖNLENMESİNE, sonuçlarının ORTADAN KALDIRILMASINA,
3-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30.TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00.TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00.TL bilirkişi ücreti, 95,91.TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 148,60 TL isitnaf kanun yoluna başvuru harcı, 49,00.TL tebligat ve posta giderleri toplamından oluşan 2.093,51‬ TL yargılama gideri ve 44,40.TL başvurma harcı, 44,40.TL peşin harç tutarı eklenerek oluşan toplam 2.182,31‬.TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
8-Davacıdan peşin olarak alınan 54,40.TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
9-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 10/06/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 27/06/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip