Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1257 E. 2022/812 K. 10.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2020/1257 – 2022/812

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1257
KARAR NO : 2022/812
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/11/2019
NUMARASI : 2018/20 E. – 2019/495 K.

DAVACI :
VEKİLİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Hükümsüzlük

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 19/11/2019 tarih ve 2018/20 E. – 2019/495 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin “…” ve “…” esas unsurlu markalarının bulunduğunu, davalı şirketin 2016/30205 nolu “…” ibareli marka tescil başvurusunun, müvekkilinin markaları ile görsel anlamda ayırt edilemeyecek kadar benzediğini, taraf markalarının 8/1-b bendi anlamında ortalama tüketici nezdinde iltibasa neden olma ihtimalinin bulunduğunu, davalının marka başvurusundaki “…” ibaresinin, talep edilen sınıflar bakımından tanımlayıcı bir ibare olduğunu, “…” ibaresinin ise “…” ibaresi altında dikkat çekmeyecek düzeyde yer aldığını, buna rağmen müvekkilinin başvuruya itirazlarının 2017-M-9885 sayılı YİDK kararı ile reddedildiğini ileri sürerek, davalı … YİDK kararının iptalini ve diğer davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Kurumu vekili, müvekkili kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı Şirket vekili, müvekkili firmanın 1998 yılında kurulduğunu, hava komponentleri ürettiğini, zamanla hava kanalı bağlantılı elemanları olan kanal fiansı ve aksamlarını, taşıyıcı profiller, kelepçeler ve muhtelif montaj malzemelerini de ürün gamına katarak faaliyetlerini sürekli hale getirdiğini, davalı kurum tarafından davacı yanın “…” ibareli markaları dikkate alınarak, müvekkilinin başvurusundan 35. sınıftaki “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malların bir araya getirilmesi hizmetleri”nin çıkarıldığını ve geriye kalan 06/07/11/17 ve 35. sınıfın bir kısmı açısından başvurunun tesciline karar verildiğini, itiraza mesnet markalar ile müvekkilinin markasının iltibas yaratacak şekilde benzer olmadığını, müvekkilinin markasının tescil edilmek istenen sınıflarla da benzer veya bağlantılı emtiaları içermediğini, davacı yanın dayanak gösterdiği markalar içerisinde yer alan 2015/18474 “…”, 2015/09794 “…”, 2016/22627 “…”, 2016/53278 “…”, 2016/18267 “…”, 2016/18427 “…” ibareli markaların, davacının ilan ve karara itirazlarında dayanak olarak gösterilmediğini, bu açıdan huzurdaki davada yalnızca itirazlarda dayanak gösterdiği marka ve itiraz sebeplerine dayanabileceğini, “…” ve “…” ibarelerinin ayırt ediciliği düşük ibareler olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davalı marka başvurusu ile davacının itiraza mesnet gösterilen “…” ibareli markaları, çekişme konusu 35/01, 02, 04 alt gruplarındaki hizmetler bakımından aynı/aynı tür hizmetleri kapsadığı, davalı marka başvurusunun kapsadığı 06, 07, 11 ve 17. sınıflardaki mallar bakımından ise markaların emtia listelerinin benzer/ilişkili mal ve hizmetlerden oluştuğu, zira davacının 2013/13864 ve 2012/06560 sayılı markalarının 06, 07, 11 ve 17. sınıflardaki çekişme konusu malların satışına ilişkin 35/05 alt grubunu kapsadığı, davalının marka başvurusunun “…” şeklinde olup, “…” kelimesinin markanın ayırt edici esaslı unsuru olduğu, markada yer alan “…” kelimesinin, markaya ayırt edicilik sağlamayan tali unsur görünümünde bulunduğu, “…” anlamına gelen “…” kelimesinin ise gerek markadaki konumlanışı, gerekse de anlamı bakımından, marka bütünlüğü içinde “…” kelimesine nazaran geri planda bulunduğu, itiraza mesnet gösterilen ve aynı/benzer emtiaları kapsayan davacı markalarının ise “…” ve “…” ibareli olanlar dışında “…” kelimesi etrafında türetilmiş seri markalar olduğu, günümüz piyasa koşullarında, sektör farkı olmaksızın “…” kelimesinin pekçok kişi ve firma tarafından ticari faaliyetler esnasında yoğun ve yaygın kullanımının bulunduğu, mal ve hizmet kapsamları da göz önünde bulundurulduğunda, markanın hitap ettiği tüketici kitlesi yönünden bir bütün olarak değerlendirildiğinde, tescilli marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede görsel, sescil, anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, bu bağlamda 556 sayılı KHK m. 8/4 şartlarından ilki (marka işaretlerinin benzerliği) koşulunun da somut olayda gerçekleşmediği, başvurunun kötüniyetle yapıldığının da ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, yerel mahkeme kararının aksine davaya konu “…” ibareli marka ile müvekkili Şirkete ait tüm …/… ibareli seri markalar arasında, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunduğunu, müvekkil Şirketin seri markalarından biri olarak algılanmasının kaçınılmaz olduğunu, başvuru konusu markanın da müvekkili Şirket markalarının da telaffuzuna “…” ibaresi ile başlanması, taraf markalarının “…” ibaresi ardından yapılan eklemeler ile oluşturulmaları karşısında, işitsel açıdan benzerlik bulunduğunun açık olduğunu, başvuru markasının bu haliyle, orta düzeydeki bir tüketici bakımından en azından aynı ve/veya kardeş ve/veya birbiri ile bağlantılı işletmelere ait bulunduğu kanaatini bıraktığını ve söz konusu bu işaretler arasında iltibas olduğunu, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki koşulların oluştuğunu, tanınmış markalarda, markanın benzerini seçen ya da kullanan kişinin, bu kullanımı ya da seçimi haklı kılacak bir gerekçeyi ortaya koymasının gerektiğini, somut olayda, dava konusu karara mesnet markanın seçilmesinin haklı bir nedeninin olmadığını, sadece müvekkiline ait markanın bilinirliğinden yararlanmak amacı ile bu ibarenin kötü niyetle tescil edilmek istendiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve hükümsüzlük istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve “…” ibareli başvuru ile davacının itirazına mesnet “…/…” asıl unsurlu marka işaretleri arasında, 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında, ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin olmadığı, zira “…” ve “…” ibarelerinin Türkçe’de “…, …” anlamlarına geldiğinden ayırt ediciliklerinin oldukça düşük bulunduğu, her ne kadar tescilli olduğu sürece markanın korunması esas ise de bu ibareyi içeren markaların koruma kapsamlarının dar değerlendirilmesinin gerektiği, anılan ibarenin ortak olarak yer aldığı markalarda yapılacak küçük değişikliklerin dahi iltibas tehlikesini ortadan kaldıracağı, bu hususun Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/14005 Esas, 2015/59 Karar sayılı ilamında da kabul edildiği, buna göre dava konusu başvurunun, davacının itirazına mesnet markalarından yeterince farklılaştığı, taraf marka işaretleri benzer olmadığından, davacının itirazına mesnet markalarının tanınmış olup olmadığının tartışılmasının da sonuca etkili bulunmadığı, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olarak yapıldığının ispatlanamadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40-TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı uhdesinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 10/06/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 10/06/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.