Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1241 E. 2022/689 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

.
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

.

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/11/2019
NUMARASI ….

DAVANIN KONUSU : Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali ve Hükümsüzlük

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 22/11/2019 tarih ve 2018/167 E. – 2019/515 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin özel/02310 sayılı “… …” markasının sahibi olduğunu, 1970 yılından bu yana markayı kullanmakta olduğunu, davalı tarafın “… … …” şeklinde gerçekleştirdiği marka başvurusunun, müvekkilinin meşhur ve maruf hale getirdiği markaları ile benzer olduğunu, davalının başvurusunun 21. Sınıf emtiayı kapsadığını, nihai tüketicide markaların iltibas yaratacağını, müvekkilinin onlarca tescilli ve tanınmış markasının esas unsuru olan “…” ibaresi ile oluşturulmuş seri markalarının bulunduğunu, tüketicinin dava konusu markayı gördüğünde, görsel, fonetik, anlamsal, okunuş ve işitsellik açısından müvekkilinin tanınmış seri markası niteliğinde markalar ile ilişkilendireceğini, müvekkilinin sektöründe uzun zamandır bilinen ve kabul görmüş varlığını tali unsurlara değil “…” ibaresine borçlu olduğunu, bu sebeple dava konusu markanın da müvekkilinin markası ile seri marka algısı yaratacak nitelikte olduğunu, davalının fiili kullanımları ile ilgili olarak davalı aleyhine Bakırköy 1. FSHHM’de 2017/268E sayılı dava dosyasında alınan bilirkişi raporunda “…” hakim unsurlu müvekkili markaları ile davalının kullanımlarının iltibas teşkil ettiğinin tespit edildiğini, dolayısıyla müvekkilinin markaları ile iş bu dava konusu markanın da benzer olduğunu, dava konusu markanın hem müvekkilinin markaları hem de tescilli ticaret unvanı ile iltibas yaratacağını, markaların emtia kapsamının da aynı olduğunu, davalının aynı zamanda kötü niyetli olduğunu ileri sürerek YİDK’nın 2018-M-619 sayılı kararının iptaline ve davalı adına başvurusu yapılan markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmitir.
Davalı Şirket vekili, davacının “…” kelimesinin sadece kendisine ait olduğu yanılgısında bulunduğunu, bir şehir adının ancak yan ek ya da yardımcı unsur olarak kullanılabileceğini, davacının markaları hakkında verilen yargı kararlarında “…” ibaresinin kimsenin tekeline bırakılamayacak bir ibare olduğunun vurgulandığını, buna dair mahkeme kararlarını dosyaya sunduklarını, davacının itirazlarına dayanak gösterdiği her bir marka ile müvekkilinin markasının farklı olduğunu, tüketiciyi yanıtlayacak en ufak bir benzerlik dahi bulunmadığını, davacının tanınmış markasının görseli ile de müvekkilinin markasını bir ilgisi olmadığını, müvekkilinin bir … firması olması nedeniyle bu ibareyi kullanmasının en ufak bir yanılgı yaratmayacağını, davacının tek başına “…” şeklinde bir markasının zaten bulunmadığını, müvekkilinin 1995 yılında çini ve seramik ticari ile faaliyetlerine başladığını, 2012 yılından beri … üretimi yaptığını, markalar arasında görsel unsurlar açısından hiçbir benzerlik bulunmadığını, “…” ibaresini kullanan firmaların davacının itibarından yararlanmak gibi bir amacı olmadığını, müvekkilinin markasının özgün bir marka olduğunu, “…” ibaresinin asli unsur olarak akılda kalıcı bir niteliğinin bulunduğunu, davacının bu ibareye benzer bir markasının olmadığını, davacı markasının tanınmış olmasının bu sonucu değiştirmeyeceğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, başvuru konusu marka kapsamında 21. Sınıfta yer alan ve genellikle ev içi kullanıma uygun dayanıklı tüketim eşyaları olarak sınıflandırılabilecek emtia ile davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında aynı sınıfta yer alan emtia arasında aynı, aynı tür ya da benzerlik düzeyinde bir ilişki mevcut olduğu, dava konusu markanın bütününe hakim unsurların “…” ve “…” ibareleri olduğu, sırasıyla siyah ve kırmızı renkle yazılmış bu ibarelerin alt kısmında, anılan iki kelimeye göre son derece küçük bir şekilde yazılmış “…” ibaresinin yer aldığı, Arapça kökenli bir kelime olduğu görülen “…” ibaresinin “güneşin doğması, doğuşu” gibi bir anlama geldiği, “…” ibaresinin niteliği itibariyle ilgili emtia grubunda cins vasıf bildiren bir ürün/sektör adı olduğu, “…” ibaresi ise ülkemizdeki şehirlerden birisi olduğu, bu bağlamda dava konusu markada ön planda olan ve markasal nitelik gösteren öncelikli unsurun “…” kelimesi olduğu, markadaki sair unsurların tali nitelikte olduğu, taraf markalarının ortak olarak içerdikleri “…” ve “…” ibarelerinin nitelik itibariyle zayıf ayırt edici unsurlar oldukları, dava konusu markada “…” ibaresinin kullanım biçimi, tüketiciye ürünün menşei noktasında mesaj verme amacı taşımaktan ibaret olduğu, zayıf ibarelerdeki ortaklıkların her durum ve koşulda markalar arasında iltibasa neden olacağının peşinen kabul edilemeyeceği, dava konusu markada “…” ibaresinin çok açık bir şekilde tali nitelikte ve tüketiciye markanın kullanılacağı ürünlerin menşei noktasında mesaj verir mahiyette kullanıldığı, her ne kadar davacının “… …” markası yıllara sair kullanım neticesinde yüksek bir ayırt edicilik kazanmış ise de bu ayırt ediciliğin markanın bütününe hakim unsurlar ile birlikte mevcut olduğu, başka bir ifadeyle başlangıçtan zayıf nitelikteki bir markaya kullanım sonucu ayırt edicilik kazandırıldığında dahi bu ayırt ediciliğin sınırlarının, yaratılmış, özgün, orijinalliği yüksek markalar gibi olmayacağı, dolayısıyla tanınmışlığın iltibas değerlendirmesindeki sonucu değiştirmeyeceği, davalının fiili kullanımlarında “… …” ibaresini bir bütün olarak ön plana çıkarmış olmasının farklı bir ihlal hali olarak değerlendirilebileceği, ancak iş bu dosya kapsamındaki değerlendirmenin başvuru konusu edilen görsel bakımından incelenmesi gerektiği, nihayetinde taraf markaları arasında 556 s. KHK 8/1-b maddesi anlamında iltibasa yol açacak bir benzerliğin mevut olmadığı, 8/4 maddesinin şartlarının somut uyuşmazlıkta meydana gelmediği, kötüniyetli başvuruda bulunulduğuna dair delilin mevcut olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, davalı yanın müvekkilden, tanınmış markasından ve “… …” ibareli ve sair markalarından haberdar olmasına rağmen işbu huzurdaki dava konusu marka müracaatını gerçekleştirdiğini, müvekkili firmanın tescilli markasının, adına tahsis edilmiş alan adının esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, müvekkilinin “… …” ibareli tescilli tanınmış markanın ve sair markaların ayırt edici unsuru olan … ibaresini sektörde 1970 yılından bu yana kullanmak ile nihai tüketici nezdinde maruf ve meşhur hale getirdiğini, davanın reddi yönünde ittihaz edilen kararın usul ve yasaya aykırı bulunduğunu, “… … …” ibareli markanın müvekkil firmanın seri markası ile iltibas yaratacağını, dava konusu markanın ayırt edici ve ön planda olan ibaresi sayın mahkemenin hatalı tespitinin aksine “…” olmakla “…” ibaresi tali nitelikte olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, marka ile ilgili Kurum kararlarının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davalı Şirketin başvurusuna konu markanın “… … …” ibaresinden oluştuğu, “…” ibaresinin niteliği itibariyle ilgili emtia grubunda cins vasıf bildiren bir ürün/sektör adı olduğu, “…” ibaresinin ise Ülkemizdeki şehirlerden birisi olduğu, bu bağlamda dava konusu markada ön planda olan ve markasal nitelik gösteren öncelikli unsurun “…” kelimesi olduğu, taraf markalarının ortak olarak içerdikleri “…” ve “…” ibarelerinin nitelik itibariyle zayıf ayırt edici unsurlar oldukları, dava konusu markada “…” ibaresinin kullanım biçimi, tüketiciye ürünün menşei noktasında mesaj verme amacı taşımaktan ibaret bulunduğu, davacının “… …” markasının kullanım neticesinde yüksek bir ayırt edicilik kazandığı belirlenmiş ise de, bunun iltibas değerlendirmesindeki sonucu değiştirmeyeceği, davalının fiili kullanımlarında “… …” ibaresini bir bütün olarak ön plana çıkarmış olmasının farklı bir davanın konusunu oluşturacağı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 26/05/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 26/05/2022