Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1237 E. 2022/669 K. 13.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1237
KARAR NO : 2022/669
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/12/2019
NUMARASI : 2018/111 E. – 2019/587 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
06330 Yenimahalle/ ANKARA

DAVANIN KONUSU :YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/12/2019 tarih ve 2018/111 E. – 2019/587 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili,müvekkilinin Türkiye’nin en büyük topluluklarından olan Sabancı topluluğuna bağlı şirketleri temsil eden ana şirket olduğunu, temel faaliyet alanları arasında finansal hizmetler, enerji, çimento, perakende ve sanayi alanlarının bulunduğunu, müvekkilinin 100 yıla yakın zamandır süregelen ticari hayatında yarattığı markalarının (genellikle) sonuna … soyadını işaret eden “…” ibaresini eklediğini, bu şekilde … Holding’i işaret eden markalar zinciri oluşturulduğunu ve markanın tanınmış marka haline geldiğini, mal-hizmet sınıfı değerlendirmesi yapılmaksızın tüm sınıflarda müvekkili şirkete koruma sağlandığını, tüketici tarafından “…” son eki taşıyan markaların müvekkili Şirketin sahip olduğu güven ve itibarın bir göstergesi olarak kabul edildiğini, müvekkilinin “…’’ markasının tanınmış marka haline geldiğini, davalı yanın “…” markasının hem görsel hem de işitsel yönden müvekkilinin “…” markası son ekiyle yaratılmış olan markaları ile iltibas yaratır derecede benzediğini, karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, söz konusu markanın başına getirilen “…” ibaresinin, müvekkilinin tescilli ve tanınmış markalarından farklılaştırmaya yetmediğini, “…” tanınmış markasını son ek olarak almış olan bir markayı duyan veya gören tüketicilerin, markanın neye ilişkin olduğu hakkında daha önceden bilgi sahibi olmasa dahi bu markayı … ile ilişkilendirdiklerini, davalı Şirketin müvekkiline “…” markasının tanınmışlığından yararlanmaya çalıştığını, davalı yanın “…” markasını gören ortalama tüketicinin bunu müvekkili firmanın seri markaları ile bağlantılı bulunduğu ve müvekkili tarafından yaratılan seri markalardan bir yenisi olduğu zannına kapılacağını, davalı Kurumun daha önce müvekkilinin … nolu “…” markası ve “…” son ekli diğer markaları ile iltibasa yol açabilecek derecede benzer oldukları gerekçesiyle çok sayıda marka hakkında red kararı verdiğini, müvekkilinin “…” markasının 04, 06, 35, 39, 40. Sınıfları kapsadığını, davaya konu başvurunun ise 35, 37 ve 42. Sınıfa ilişkin olduğunu, dava konusu markanın ilintili hizmetlerde kullanılmak üzere seçilmesi sebebinin müvekkili markasının tanınmış ve belli bir kaliteyi simgeliyor olması nedeniyle bu durumdan istifade etme çabası olduğunu, markanın tescil edilmesi halinde müvekkilinin “…” markasının itibarının zedelenmesine ve haksız rekabete sebebiyet verileceğini, dava konusu ibare üzerinde müvekkilinin SMK’nın 6/3 ve 6/6 maddesine dayalı öncelik ve üstün hakkı bulunduğu gibi dava konusu başvurunun kötü niyetli de olduğunu ileri sürerek YİDK’ın 30.01.2018 tarihli ve 2018-M-668 sayılı kararının iptaline, dava konusu 2017/17001 sayılı “…” ibareli markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı vekili, markalar arasında benzerlik bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, 2017/17001 sayılı “…” ibareli dava konusu marka ile davacının …, …, …, … vb. ibareli markaları arasında, işitsel, görsel, kavramsal ve genel izlenim itibariyle bir benzerlik olmadığı,6769 sayılı SMK’nun 6/1 maddesi anlamında “benzerlik” ve bağlantı kurma ihtimali dahil iltibas tehlikesi bulunmadığı, davacının … ve … ibareli markaları tanınmış marka olmakla birlikte, somut olayda taraf markaları arasında benzerlik bulunmadığından SMK’nun 6/5 maddesinde sayılan koşulların gerçekleşmediği, davacının “…” ibaresi üzerinde SMK’nun 6/3 ve 6/6 maddeleri uyarınca üstün ve öncelikli hakkı bulunduğu iddiasının da ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, müvekkilinin “…” ve “…” ibareli markalarının tanınmış olduğunun bilirkişi raporuyla da sabit bulunduğunu, müvekkilinin “…” ve “…” markalarının, dava konusu “…” markası ile iltibas yaratacak ölçüde benzer olduğunu, SMK’nın 6/5 maddesindeki koşulların bulunduğunu, müvekkilinin çok sayıda markasının sonuna … soyadını işaret eden “…” ibaresini eklediğini, bu şekilde oluşturulmuş ilgili tüm markaların … Holding’i işaret ettiğini, toplumun tüm kesimindeki tüketicilerin “…” ibaresini duyduklarında akıllarına müvekkili Şirketin geldiğini, uyuşmazlık konusu “…” markasının da , müvekkilinin tanınmış markası olan “… “markasını birebir içerdiğini, “…” son ekli seri markalar ve “…” markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, markalar arasında iltibas tehlikesi bulunduğunu, bilirkişi raporundaki uyuşmazlık konusu 35, 37 ve 42. sınıflardaki hizmetlerin kullanım amaçları ve mahiyetleri gereği tüketicilerin daha dikkatli ve özenli olacağı yönündeki görüşün de hatalı olduğunu, iltibas değerlendirmesinde ortalama tüketicinin dikkate alınması gerektiğini, tarafların aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, markaların karıştırılmasının kaçınılmaz olduğunu, ayrıca müvekkili Şirketin birebir “…” ibaresini değil ancak bu marka ile iltibas yaratacak ölçüde benzer olan “…” ve “…” markalarını davalı şirketten çok daha uzun yıllar önce kullandığını, bu nedenle … markasının gerçek hak sahibi olduğunu, ayrIca SMK’nın 6/6 maddesi gereğince de hak sahibi bulunduğunu, dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE :1-Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, dava konusu “…” ibareli başvuru ile davacının itirazına mesnet markaları arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında benzerlik ve bağlantı kurma ihtimali dahil iltibas tehlikesi bulunmadığı, zira davalının “…” ibareli markasında “…” ibaresi son hece olarak yer almakla birlikte, markanın sadece bu ibareden oluşmadığı, “…” ibaresi içinde yer alan “…” ibaresinin ön plana çıkarılmadığı, “…” ibaresiyle birlikte bir bütünlük arz ettiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/6889 E-2022/1488 K sayılı ilamında da davacı markaları ile “…” ibareli başvurunun benzer olmadığını kabul edildiği, ayrıca somut olay bakımından SMK’nın 6/5 maddesindeki koşullar oluşmadığı gibi davacının aynı Kanunu’nun 6/3 ve 6/6 maddelerine dayalı iddialarını da ispatlayamadığı anlaşılmakla davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair istinaf itirazlarının esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2-Davacı tarafça, dava dilekçesinde diğer iddiaların yanında dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğu da ileri sürülmüş olup, bu hususta ilk derece mahkemesince olumlu-olumsuz bir değerlendirme yapılmamıştır. Davacı, davalı Kurum nezdindeki itirazında kötü niyet iddiasına dayanmadığından, işbu davadaki YİDK kararının iptali istemi yönünden dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu ileri sürmesi mümkün değilse de davadaki hükümsüzlük talebi yönünden bu iddiasının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay HGK’nun 16.07.2008 gün ve 2008/11-501 E.-507 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edilmektedir. Kötü niyetin varlığı, her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak belirlenmelidir. Yine Yargıtay HGK.’nun 21.09.2005 gün ve 2005/11-501 E.-507 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca iyiniyetin asıl, kötüniyetin istisna olması sebebiyle davalının kötüniyetli olduğunun delil ve gerekçelerinin gösterilmesi gerektiğinden davacı, davalının kötüniyeti bulunduğunu kanıtlamalı ve mahkemece de bunun delil ve gerekçesi gösterilmelidir.
Bu açıklamadan sonra somut olay değerlendirildiğinde, davacı taraf, dava konusu başvurunun müvekkiline ait tanınmış markaları ile benzer olduğunu ve müvekkiline ait bu markaları ile iltibas yaratmak amacıyla kötü niyetli yapıldığını ileri sürmüştür. Yukarıda 1 nolu bentte açıklandığı üzere, dava konusu marka ile davacının itirazına mesnet markaları arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında bir benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin bulunmadığından davacı markaları ile benzerlik taşımayan dava konusu marka tescil başvurusunun, kötü niyetli olduğundan söz etmek mümkün değildir. Bu iddiadan başka dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunun ispatına dair bir delil de sunulmadığı gözetildiğinde Dairemizce dava konusu marka tescil başvurusunun kötü niyetli olmadığı kanaatine varıldığından davacının bu yöndeki iddiası yerinde görülmemiştir.
Sonuç olarak, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olmadığı, hükümsüzlüğünün de bu nedenle gerekmeyeceği anlaşıldığından davacının bu yöndeki iddiası da yerinde bulunmamış, tüm bu açıklamalar karşısında, yukarıda açıklanan bütün gerekçeler ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamış, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına ve davanın reddine dair aşağıda gösterilen şekilde karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/12/2019 gün ve 2018/111 E. – 2019/587 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA;
3-Davanın REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80. TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden ve istinaf eden davacı aleyhine hüküm kurulamayacağından, ilk derece mahkemesi karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 3.931,00.TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
7-Davalılar … ile … tarafından yapılan herhangi bir gider bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip resen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davacıdan peşin olarak yatırılan 54,40.TL istinaf karar ve ilam harcının, kararın kesinleşmesinden sonra ve talebi halinde davacıya iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 13/05/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 05/06/2022

Başkan Vekili

Üye

Üye

Katip