Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1203 E. 2022/621 K. 29.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/11/2019
NUMARASI ….
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 15/11/2019 tarih ve 2018/23 E. – 2019/487 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalılar … ile … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin dünya çapında tanınmış … …. şirketinin bağlı şirketi olduğunu, davalı yanın elektronik sektöründe özellikle uydu antenlerinin satış ve pazarlaması alanında faaliyette gösterdiğini ve tütün sektörü ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, müvekkilinin Türkiye’de … markası için 34. sınıftaki öncelikli haklarının 1988 yılına, bugün geçerli olmayan …. sayılı tescile dayandığını, bu tarihin davalı yanın … markasını tescil ettirmesinden çok daha önce olduğunu, müvekkilinin Türkiye’de söz konusu ibareyi taşıyan sonraki tarihli marka tescillerinin bulunduğunu, taraflar arasındaki ihtilafların ise 2010 yılında davalının, müvekkili markasının kullanmama nedeniyle iptali için açtığı dava ile başladığını, davalı Şirketin 02.11.2015 tarihinde “…&…” ibaresinin 34. sınıf mallarda tescili için diğer davalı Kuruma başvurduğunu, 2015/88279 numarası verilen başvuruya, müvekkilince söz konusu başvurunun kötü niyetli yapıldığı gerekçesi ile itiraz edildiğini, bu itirazın önce …., sonrasında ise YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davalı Şirket başvurusunun kötü niyetli olduğunu, zira davalının bu markayı tütün ürünleri üzerinde kullanmak yönünde bir girişimi ve niyeti olmamasına rağmen müvekkilini, bu marka üzerindeki gerçek ve hakiki haklarından mahrum etmek için dava konusu başvurunun yapıldığını, davalının hiçbir zaman kullanmadığı ve de kullanmayacağı mallar yönünden sicili boş ve haksız yere işgal ettiğini, bunun yanında müvekkilinin davalı Şirket adına 34. sınıfta tescilli 2006/43853 ve 2006/24956 sayılı markaların kullanmama nedeniyle iptali için dava açtığını, bu dava neticesinde verilen kararda, davalı Şirket tarafından sunulan delillerin elektronik cihazlara ilişkin olduğu, davalı markalarının 34. ve 14. sınıflardaki mallar için kullanılmadığı, davalı Şirketin davaya konu markaları altında “tütün mamulü, üretimi, satışı, ithalatı ve ihracatına” yönelik izinlerinin bulunmadığı yönünde tespitlere yer verildiğini, ancak 556 sayılı KHK’nın 14’ncü maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği gerekçesiyle davanın reddedildiğini, mevcut tescillerinin iptal olacağını anlayan davalının bu markalar için hemen iki yeni başvuru yaptığını, davalının haksız olarak … markasının her iki sınıftaki kullanım alanını kendi tekeline almak istediğini ve mevzuatı kullanarak başkalarının kendi markalarını tescil ettirme ve kullanma yönündeki gerçek haklarını gasp ettiğini, dava konusu marka başvurusunun müvekkili tarafından davalı yanın önceki tarihli tescilleri aleyhine açılan kullanmama nedeniyle iptal davasını bertaraf etmek ve davanın hukuki sonuçlarından kurtulmak amacıyla ve de müvekkilinin … markasını yasal olarak ticarileştirmesini engellemek için yapıldığını ileri sürerek, YİDK’in 2017-M-9983 sayılı kararının iptaline ve dava konusu 2015/88279 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvurunun kötü niyetli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkiline ait dava konusu marka henüz tescil edilmemiş iken davacı tarafça usul ve yasaya aykırı surette ileri sürülen hükümsüzlük talebinin usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı yanın “…” ibaresini yedeklemek amaçlı kötü niyetle başvuru yaptığını, mezkur ibarenin esasen davacı tarafından hiçbir surette kullanılmadığını, bu durumun mahkeme tarafından da defaatle tespit edildiğini, müvekkili şirketin “…” ibareli markalarını büyük emek ve çaba harcayarak tanınır ve bilinir hale getirdiğini, müvekkilinin … nezdinde 34. sınıfta tescilli ve tanınmış “…” ibareli markaların gerçek hak sahibi olduğunu, “…&…” ibaresinin 2006 yılından beri müvekkili şirket adına anılan emtia ve hizmet sınıflarında tescilli bulunduğunu, davacı yanın huzurdaki davasına dayanak gösterdiği 34. sınıftaki “…” ibareli markalarının tamamının çok daha önceden kullanılmama sebebiyle hükümsüz kılındığını, davacı yanın hukuk düzeninde halen varlığını sürdüren bir markasının kalmadığını, davacı şirketin kötü niyetli olduğunu ve bu tavrını uzun yıllardır sürdürdüğünü savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalı Şirketin….. sayılı … markalarına karşı hükümsüzlük davası açılmasından (13.10.2015) sadece 20 gün sonra 02.11.2015 tarihinde, dava konusu marka başvurusunda bulunduğu ve bu yolla olası bir hükümsüzlük/iptal kararını etkisiz kılmaya çalıştığı, bu tutumun açıkça kötü niyet teşkil ettiği, zira davalının, hem yargı kararını etkisiz kılıp, 34. sınıftaki tescilini sürdürmeyi planladığı hem de kullanmadığı ve kullanma iradesi göstermediği bir sınıfta marka tescil ettirerek, markasına çok geniş bir sanal koruma sağladığı ve 3. kişilerin bu sınıftaki tescillerine mani olduğu, davalının, fiilen kullanmadığı ve hayatın olağan akışı gereği kullanmayacağı mallarda, “…&…” markasını tescil ettirmekteki amacının; “…&…” markasının üçüncü kişlerce farklı sektörlerde dahi kullanılmasını engellemek, koruma kapsamını marka hukukunun amaç ve ilkelerine aykırı biçimde genişletmek bulunduğu, davalının dava konusu başvurunu kapsamında kalan başvuruya konu ürünler üzerinde herhangi bir kullanımının olmadığı ve kullanmama nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluştuğu, ancak yargılama sırasında davanın dayanağını teşkil eden yasa maddesinin Anayasa Mahkemesince iptali nedeniyle hükümsüzlüğe karar verilemediği ve karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulduğu, ancak kararın içeriğinde kullanmama halinin gerçekleştiğinin belirtildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, YİDK’in 21/11/2017 tarih 2017-M-9983 sayılı kararının iptaline, davalı adına tescilli 2015/88279 sayılı “…&…” ibareli markanın 34. sınıf yönünden kötü niyet nedeniyle hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı … vekili, dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğu yönündeki mahkeme gerekçesinin yerinde bulunmadığını, dava konusu başvurunun kötü niyetli olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkilinin marka başvurusu henüz tescil edilmeden açılan hükümsüzlük davasının mevsimsiz olduğunu, bu davanın açılmasında davacının hukuki yararının bulunmadığını, müvekkilinin 34. sınıfta tescilli “…” ibareli markaların gerçek hak sahibi olduğunu, davacının huzurdaki davaya dayanak gösterdiği 88/107663 sayılı markanın işbu dava açılmadan çok önce hükümsüz kılındığını, davacının hiçbir dayanak markası olmamasına rağmen işbu davayı açmasının kötü niyetli olduğunu, davacının 34. sınıftaki “…” ibareli markalarının tamamının çok daha önceden hükümsüz kılındığını, davacının hüküm ifade eden markalarına karşı açtıkları hükümsüzlük davalarının bekletici mesele yapılması gerektiğini, mahkemece bilirkişi raporuna itirazlarının dikkate alınmamasının da savunma haklarının ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ile marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere davalı Şirketin 2015/88279 sayılı “…&…” ibareli marka başvurusuna davacı Şirket tarafından, marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığı gerekçesi ile itiraz edilmiş, davalı Kurum tarafından bu itirazın nihai olarak reddedilmesi üzerine iki aylık hak düşürücü süre içinde işbu dava açılmış, ilk derece mahkemesince de yazılı gerekçe ile dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Görüldüğü üzere istinaf incelemesine konu uyuşmazlık, dava konusu başvurunun kötü niyetli yapılıp yapılmadığıdır.
Her ne kadar dava konusu uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde kötü niyetli marka tescili ayrı bir hükümsüzlük nedeni olarak öngörülmemiş ise de Yargıtay HGK’nın 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501 E., 2008/507 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak ileri sürülebilmesi mümkün olduğu gibi sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de mümkündür. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yerleşik uygulaması da bu yönde olduğundan, dava konusu başvurunun kötü niyetli olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gereklidir.
Yukarıda belirtilen HGK’nın 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501 E., 2008/507 K. sayılı ilamında, hangi marka başvurularının kötü niyetli sayılacağına ilişkin de değerlendirmeler yapılmıştır. Buna göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edilmektedir. Kötü niyetin varlığı, her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak belirlenecektir. Öte yandan, Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca iyiniyetin asıl, kötüniyetin istisna olması sebebiyle marka başvurusunun kötü niyetli olduğunun, iddia eden tarafça ispat edilmesi gerekmektedir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olay değerledirildiğinde; her ne kadar ilk derece mahkemesince, davalı Şirkete ait 2006/43853 ve 2006/24956 sayılı markaların kullanmama nedeniyle iptal davasına konu edilmesinden 20 gün sonra dava konusu başvurunun yapıldığı ve bu yolla olası bir iptal davasının sonuçlarının bertarafa edilmeye çalışıldığı, bunun da kötü niyetli bir yaklaşım olduğu kabul edilmiş ise de kötü niyete ilişkin başka bir emare ve delil olmaksızın, salt kullanmama nedeniyle marka iptali davasının varlığına rağmen marka başvurusu yapılması olgusu, başvurunun kötü niyetli olduğunun kabulü için yeterli değildir. Kaldı ki, davalı markaları aleyhine açılan iptal davasında, 556 sayılı KHK’nın kullanmama nedeniyle hükümsüzlüğe ilişkin 14. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 14.12.2016 tarih ve 2016/148 E., 2016/189 K. sayılı kararıyla iptal edildiği gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda, anılan davanın kötü niyet iddiaları bakımından dikkate alınması mümkün değildir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20/01/2020 tarihli, 2019/2447 -2020/494 E/K sayılı ilamı da aynı yöndedir).
İlk derece mahkemesinin bir diğer kötü niyet gerekçesi ise davalı Şirketin kullanmadığı ve kullanma iradesi göstermediği bir markayı tescil ettirerek markasına çok geniş bir sanal koruma sağlamayı ve 3. kişilerin bu sınıftaki tescillerine engel olmayı amaçladığının kabul edilmesidir. Ancak, öncelikle belirtmek gerekir ki dava konusu uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK döneminde, marka başvurusu yapılması için markanın kullanılması aranan bir şart değildir. Bu nedenle davalı Şirketin markayı kullanmaması bir kötü niyet gerekçesi olarak kabul edilemez. Öte yandan, davalı Şirket adına zaten 34. sınıfta tescilli ve dava konusu başvurunun da asli unsurunu oluşturan “…” ibareli markalar mevcuttur ve bu markalar hukuken hüküm ifade etmektedirler. Dolayısıyla, davalının 34. sınıfta dava konusu başvuruyu tescil ettirmesi, kendisine önceki markalarının sağladığı korumadan daha geniş bir koruma sağlamayacaktır. Aynı nedenle, dava konusu başvurunun amacının, 3. kişilerin tescillerine engel olmak kabulü de yerinde değildir. Nitekim davalı Şirket, adına tescilli önceki tarihli 2006/43853 ve 2006/24956 sayılı markalarına dayalı olarak, davacının marka başvurularına engel olmuştur (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/7978 E., 2022/932 K. sayılı ilamı). Bunun dışında, önemle belirtmek gerekir ki, davacı Şirketin Türkiye’de tescilli 34. sınıftaki “…” ibareli markaları, davalı Şirketin açtığı dava sonucunda kullanmama nedeniyle iptal edilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Buna göre, mevcut halde davacının Türkiye’de 34. sınıfta tescilli bir markası bulunmamakta iken davalı adına ise bu sınıfta tescilli markalar mevcuttur. Bu itibarla, ilk derece mahkemesinin kötü niyete ilişkin bu gerekçesi de yerinde olmayıp, dosya kapsamında dava konusu marka başvurunun kötü niyetli olduğuna dair başka bir iddia ve ispat da bulunmadığından, ilk derece mahkemesince açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, davalılar vekillerinin bu yöne ilişkin istinaf itirazları haklı görülmüştür.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmış ve davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalılar … ile … vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 15/11/2019 gün ve 2018/23 E. – 2019/487 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 44,8‬0.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden AAÜT gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00.TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan 38,90.TL posta ve tebligat gideri, 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı olmak üzere toplam 187,50.TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Kurumuna verilmesine,
7-Davalı şirket tarafından istinaf aşamasında yapılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan yargılama giderinin davacıdan tahsili ile anılan davalıya verilmesine,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davalılar tarafından istinaf başvurusunda ayrı ayrı yatırılan 54,40.TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalılara ayrı ayrı iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 29/04/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 27/05/2022