Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
……
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/02/2020
NUMARASI …
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/02/2020 tarih ve 2018/353 E. – 2020/41 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin, 2008 yılında katıldığı perakende sektöründe kısa zamanda hızla gelişen bir firma olduğunu, … tarafından 2009 yılının en fazla marka tesciline sahip ulusal firması unvanı aldığını, müvekkiline ait “…”, “… … kahvesi”, “…”, “…”, “… şekil” ve “…” ibareli markaların bulunduğunu, davalı Şirketin 2017/32434 sayılı ve “…” ibareli marka başvurusuna, müvekkili tarafından yapılan itirazın davalı Kurum tarafından nihai olarak reddedildiğini, oysa davalı tarafın başvurusunun hiçbir ayırıcı vasfının, baskın unsurunun, orijinal niteliğinin bulunmadığını, dava konusu markanın müvekkili markası ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, müvekkilinin “…” şeklinde oluşturduğu markalarını 5. ve 29. sınıflarda tescil ettirdiğini ve 7.000’i aşkın satış noktasında bu ürünlerin satışının yapıldığını, dava konusu markanın müvekkilinin markasının esaslı unsurlarının nerede ise tamamını ihtiva edecek şekilde ve aynı, benzer emtialar üzerinde müvekkilinin markası ile ses benzerliği devam edecek nitelikte “…” olarak oluşturulduğunu, bu şekli ile “…” markasının tescil edilmesi durumunda tüketiciler nezdinde bu marka ile müvekkilinin markasının karıştırılmasının, söz konusu markanın müvekkilinin markası olduğu izlenimi edinileceğinin kaçınılmaz olduğunu, bu hususun da davalı tarafa müvekkilinin tanınmışlığından kaynaklı ekstra bir avantaj sağlayacağını, aynı zamanda dava konusu marka ile kötü verilecek hizmetler ile kötü üretilebilecek ürünler nedeni ile de müvekkilinin marka ve işletmesinin zarara uğrayacağını, davalı tarafın kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2018-M-5609 sayılı kararının iptaline ve 2017/32434 başvuru numaralı “…” ibareli markanın tüm sınıflar bakımından sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkili tarafından ilk olarak 26.08.2014 tarihinde “…” olarak başvuru yapıldığını, akabinde davacı tarafın “…” markasının başvurusunun 31.12.2014 tarihinde farklı sınıflarda yapılmışsa da müvekkilinden sonra olduğunu, müvekkilinin davacı firma gibi mağazacılık yoluyla satış yapan bir firma olmayıp doğrudan e-ticaret üzerinden satış yaptığını, davacının müvekkilinin 35. sınıfta yaptığı başvurudan sonra …, …, … gibi başvurularda bulunduğunu, davacının asıl iltibasa sebebiyet veren olmasına karşın müvekkilinin tanınmışlığından yararlanmaya çalıştığını, müvekkili başvurusunun, önceki tescilli markalarının serisi niteliğinde olduğunu, taraf markaları arasında benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu 2017/32434 sayılı ve “…” ibareli başvuru ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, kötü niyetin ispat edilemediği, … YİDK’in 2018-M-5609 sayılı kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, yargılama esnasında alınan bilirkişi raporları arasında çelişkiler mevcut olup bu çelişkilerin giderilmesi yönünde itiraz etmelerine rağmen mahkemece bu talebin göz ardı edilerek karara varıldığını, müvekkili şirkete ait marka ibaresi ile davalı tarafa ait marka ibaresinin tüketici nezdinde aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesini yaratabileceği, bunun karıştırılmaya yol açacağı, karıştırılma ihtimali için tüketicinin mutlaka yanılmaları gerekmeyip böyle bir tehlikenin varlığının da yeterli bulunduğunu, benzer şekilde, ortalama tüketici kitlesinin tümünün yanılma tehlikesi ile karşılaşması gerekli olmayıp, tüketicilerin bir kısmının bu tehlike altında bulunmasının yeterli olduğunu, müvekkili Şirkete ait ”…” ibareli seri markalar ile davalı tarafa ait ”…” ibareli markanın bu tehlike unsurunu açıkça barındırdığı ve ortalama tüketiciyi aynı işletmesel kökenden geldiği yanılgısına düşüreceğini, itiraza konu “…-İ …” ibareli markada açıkça görüldüğü üzere müvekkilin markasında yer alan tüm unsurların korunduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davalı Şirketin 10.04.2017 tarihinde 2017/32434 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, başvuru kapsamında 11. sınıf malların yer aldığı, davacı tarafından adına tescilli “…”,”…” ve “…” ibareli markalara dayalı olarak başvuruya itiraz edildiği, itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından reddedildiği, bu karara yönelik davacı itirazının ise YİDK’in 18.07.2018 tarih, 2018-M-5609 sayılı kararı ile reddine karar verildiği, ret kararının davacı tarafa 23.07.2018 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. İki aylık hak düşürücü sürenin son günü olan 23.09.2018 tarihinin Pazar gününe denk gelmesi nedeniyle 24.09.2018 tarihinde açılan işbu davanın süresinde olduğu anlaşıldığından, uyuşmazlığın esasının incelenmesine geçilmiştir.
Somut olaya uygulanması gereken 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1. maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (karıştırılma) kavramı açıklanmalıdır. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir. İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; davacının itirazına mesnet 2008/61373 sayılı “…” ibareli markanın kapsamında 03, 29, 30 ve 32. sınıf, 2007/42620 sayılı “…” ibareli markanın kapsamında ise 30. sınıf mallar yer almakta olup, bu mallarla dava konusu başvurunun kapsamında yer 11. sınıf mallar arasında benzerlik yoktur. Buna karşılık dosyada mevcut iki ayrı bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere davacının itirazına mesnet 2004/46009 sayılı “…” ibareli markanın kapsamında yer alan 11. sınıf mallarla, dava konusu başvuru kapsamında yer alan 11. sınıf mallar aynı/benzer olup, emtia benzerliğine ilişkin koşul anılan marka yönünden gerçekleşmiştir.
Marka işaretlerinin karşılaştırılmasına gelince; dava konusu başvuru “…” ibarelidir. Başvuruda yer alan “… Kahvesi” ibaresi ayırt edicilikte geri planda kaldığından başvurunun asli unsuru “…-i …” ibaresidir. Davacının 2004/46009 ibareli markası işle “…” ibareli olup bu hali ile marka işaretleri benzerdir. Zira. “…-i …” ibaresi “keyfi güzel, keyfi yerinde” anlamlarına gelmekte olup, vurgu … ibaresi üzerinde toplanmaktadır. Gerçekten de başvurunun sonunda yer alan “…” ibaresi gerek … ibaresine vurgu yapması hem de kulakta bıraktığı izlenim itibariyle markaları farklılaştırmamaktadır. Bu hali ile dava konusu ürünlerin ortalama tüketicilerince, dava konusu başvurunun, davacı markasının serisi olarak algılanması ihtimali bulunmaktadır. Buna göre, davacıya ait 2004/46009 sayılı “…” ibareli marka ile dava konusu başvuru arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel ve işitsel olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde karıştırılma tehlikesinin bulunduğu, dava konusu başvurunun, kapsamındaki ürünlerin ortalama tüketicilerince davacı markalarının devamı/serisi olarak algılanacağı gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan Dairemizce bu yönden dosyada mevcut bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi yoluna gidilmemiş, somut herhangi bir gerekçe içermeyen ikinci heyet bilirkişi raporundaki tespitlere yukarıda açıklanan nedenlerle itibar edilmemiş, ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiştir.
Her ne kadar marka başvurusuna itiraz aşamasında davalı Şirket tarafından, davacının itirazına mesnet markaların kullanılmasına ilişkin delillerin sunulması istenilmiş ise de işbu dava sırasında davalı Şirket tarafından usulüne uygun biçimde kullanmama definde bulunulmadığından, Dairemizce bu yönden bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 13/02/2020 gün ve 2018/353 E. – 2020/41 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile YİDK’in 18.07.2018 tarih, 2018-M-5609 sayılı kararının İPTALİNE,
3-Dava konusu 2017/32434 sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ile SİCİLDEN TERKİNİNE,
4-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80.TL’nin davalılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00.TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 750,00.TL bilirkişi ücreti, 216,90.TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 84,50.TL tebligat ve posta masrafı, 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 1.200,00.TL yargılama giderine 35,90.TL peşin harç, 35,90.TL başvurma harcı tutarı eklenerek oluşan toplam 1.271,80 TL.’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … … Şirketi tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı … tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
10-Davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40.TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
12-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 14/04/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 12/05/2022
…..
Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.