Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
…
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
…
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/09/2017
NUMARASI :….
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali ve Marka Hükümsüzlüğü
Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 21/09/2017 tarih ve 2017/67 E. – 2017/333 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin “…” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, ticaret unvanının ayırıcı unsurunun da “…” ibaresinden oluştuğunu, davalı Şirketin ise 16.02.2016 tarihinde “… … … … … … … alınır+ŞEKİL” ibareli, 29 ve 35. sınıf ürün ve hizmetleri içeren marka tescil başvurusunda bulunduğunu, 2016/13428 kod numarası verilen başvuruya müvekkilince yapılan itirazın, davalı Kurum tarafından nihai olarak reddedildiğini, oysa müvekkilinin “…” esas unsurlu markaların gerçek hak sahibi olduğunu ve bu markalar ile dava konusu başvuru arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu, müvekkili markasının asli unsurunu oluşturan “…” ibaresinin dava konusu başvuruda aynen kullanıldığı gibi şekil unsurları arasında da benzerlik olduğunu, tescili halinde dava konusu başvurunun müvekkilinin seri markalarından biri olarak algılanacağını, bunun yanında müvekkili markalarının tanınmış olduklarını ve bu nedenle de başvurunun reddinin gerektiğini, “…” ibaresinin müvekkilinin ticaret unvanının ayırt edici kısmını teşkil ettiğini ve 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesi karşısında dava konusu başvurunun tescil edilemeyeceğini, davalı Şirketin marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2016-M-12406 sayılı kararının iptaline, dava konusu markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket, davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacının markalarının “…” ibareli olduğu, davalının başvurusunun ise “… … … … … … … alınır+ŞEKİL” ibareli bulunduğu, başvuruda “…” ibaresinin değil, “… … … … … … … alınır+ŞEKİL” ibaresinin kullanıldığı, davalının “… …” ayırıcı ekini taşıyan ticaret unvanın, davacı tescillerinden de önce 1995 yılı başında tescil edildiği, başvuru kapsamındaki ürün ve hizmetlerin bir kısmının davacının markalarında yer aldığı, başvuru konusu işaretin özgünlük bakımından davacı markasından farklı olarak bir yaratıcılık içerdiği, başvuru konusu işaretin asıl ve ayırt edici unsurunun “…” değil, “… … … … … … … alınır+ŞEKİL” ibaresinden oluştuğu, ayırt edici ve baskın unsurları nazara alınarak yapılan gözlemde, başvuru konusu işaretin, görsel, sescil ve anlamsal olarak bıraktığı umumi intibaı itibariyle davacının … ibareli markası ile benzer olmadığı, bu marka ve işaret ile sunulan 29 ve 35.sınıftaki ürün ve hizmetlerin idari ve ekonomik olarak bağlantılı şirketler tarafından verildiği şeklinde herhangi bir ilişkilendirme kurulmayacağı, davacının … ibareli özel biçimli markasının et ve et ürünleri bakımından belli bir bilinirliğinin olduğu, ancak tanınmış markanın da kendisine iltibas yaratacak derecede benzer olan markalara karşı korunabileceği, yargılama konusu işaretin davacı markalarından farklı olduğundan bunun sonuca etkisinin bulunmadığı, davacının ticaret unvanı tescili bakımından da aynı sonuca ulaşılmasının gerektiği, başvurunun kötü niyetli olduğunu gösteren bir emare bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, yerel mahkemece verilen kararın eksik inceleme sonucu verildiğini, dava konusu markaların incelenmesinin teknik bilgi gerektirip bilirkişi incelemesi yapılması gerekirken dosyada bilirkişi incelemesi yapılmadan ilk celselerde karar verilmesinin hukuken mümkün olmadığını, YİDK kararına konu 2016/13428 başvuru numaralı “… … … …+şekil” markasının, müvekkili adına tescilli “…” unsurlu markalar ile aynı/ayırt edilemeyecek derecede benzediğini, markalar arasındaki benzerlik incelemesinde dikkate alınacak kısmın markada yer alan “…” ibaresi olduğunu, müvekkili markalarının da esas ve ayırt edici unsurunun “…” ibaresinden oluştuğu, buna göre itiraza konu marka ile müvekkili markaları kıyaslandığında, müvekkili şirketin tescilli markalarında esas ve asli unsur olarak yer alan “…” ibaresinin itiraza konu markada aynen yer aldığını, benzerlik değerlendirmesinde dikkate alınacak kısımların da bu kısımlar olduğunu, bunun yanında markanın bir bütün halinde incelendiğinde müvekkili marka ailesinden geliyor izlenimi yarattığını, “… … … … şekil” markasının, müvekkili markasının esas unsurunu birebir ihtiva etmesinin yanında, dairesel şekil ve … figürü teması altında müvekkili markaları ile karıştırılabilecek derecede benzerlik ihtiva ettiğini, 556 sayılı KHK ve SMK uyarınca tanınmış olan müvekkili markasının mal ve hizmet sınıfı gözetmeden korunması gerektiğini, dava konusu markanın tescili halinde başvuru sahibinin; müvekkilinin markasının tanınmışlığından haksız olarak yararlanacağını, itiraz konusu markanın tescili halinde müvekkilinin markalarının itibarının ve ayırt edici niteliğinin zarar göreceğini, her ne kadar yerel mahkeme davalı şirketin kötü niyetli olduğuna dair herhangi somut veri bulunmadığını belirtmişse de başvuru sahibinin “…” ibaresini kullanmakta “iyi niyetli” olduğunun da düşünülemeyeceğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, tescilli bir marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede benzerlik olup olmadığının, her ikisinin ayırt edici ve baskın unsurları gözetilerek münferit unsurlardan ziyade bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin dikkate alınarak belirleneceği, buna göre “… … … … … … … alınır+ŞEKİL” ibareli başvuru ile davacının itirazına mesnet “…” asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 6/1 maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı, zira başvuruda “…” ibaresi öne çıkarılmadığı gibi tertip tarzı itibariyle dava konusu başvuruda ilk bakışta dikkati çeken unsurun “… …” ibaresi olduğu, “…” ibaresinin ise davalı Şirketin ticaret unvanına vurgu yaptığı, markalarda yer alan şekil unsurlarının da benzer olmadıkları, bu itibarla davacının markalar arasında iltibas olduğu yönündeki iddiasının yerinde bulunmadığı, bunun dışında marka işaretleri arasında benzerlik olmadığından ve 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde öngörülen hallerin gerçekleşeceği ispat edilmediğinden, davacı markalarının tanınmış olmalarının da bir tescil engeli oluşturmayacağı, yine işaretler arasında benzerlik olmadığından davacının ticaret unvanına dayalı iddiasının da yerinde olmadığı, başvurunun kötü niyetli yapıldığının ispat edilemediği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve 2014/11 E., 2016/778 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi iltibas değerlendirmesi, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümleneceğinden, ilk derece mahkemesince bilirkişi incelemesi yaptırılmadan karar verilmesinde de bir isabetsizlik olmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70.TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda peşin olarak yatırılan 54,40.TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 14/04/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 10/05/2022
….