Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2019/1763 E. 2021/1134 K. 23.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/04/2019
NUMARASI ….

DAVANIN KONUSU : Eser Sahipliğinin Tespiti, Tecavüzün Ref’i, Hükmün İlanı
Manevi Tazminat

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 11/04/2019 tarih ve … K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı ve davalılar tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili şirketin … Üniv. ile ortak proje olarak “Ucuz ve Kolay Kullanılabilir… (…) Geliştirilmesi” konulu projeyi hazırladığını ve proje için 00410. …… destek aldığını; projenin yükseklisans/doktora tez konusu olarak belirlendiğini ve proje ortağı olarak davacı şirketin …’e 12.03.2009 tarihinde başvurduğunu, davalılardan …’un projede çalışmak üzere 01.10.2009 tarihinde davacı şirkette göreve başladığını, Eylül-2010 tarihinde askere gideceği gerekçesiyle işten ayrıldığını, ancak kendisinin söz konusu projeyi kopyalamak suretiyle aynı proje üzerinden, adına iki adet şirket kurmak suretiyle …’ten destek aldığının müvekkili şirket tarafından öğrenildiğini, bu duruma ilişkin olarak …’e müvekkil şirket tarafından 07.10.2011 tarihinde bilgi verildiğini, ancak konu yargılamayı gerektirdiğinden davalıların aldığı desteğin devam etmekte olduğunu, davalıların müvekkili şirkete ait proje üzerinden haksız destek sağlamakla birlikte, hem müvekkili şirketin itibarını zedelediklerini hem de devleti maddi zarara uğrattıklarını ileri sürerek “ … Projenin FSEK m. 15/3 uyarınca müvekkili şirkete ait olduğunun tespitini, m.66 uyarınca Projenin izinsiz olarak kopyalanması suretiyle yapılan tecavüzün ortadan kaldırılmasını, m. 67/3 gereğince hükmün ilanını ve 50.000,00TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili; davalı …’un davacı … … …. daha önce hiç çalışmadığını, bu şirketin adını dava dilekçesiyle öğrendiğini, dava konusu edilen … ve … projelerinin tamamen davalı … tarafından şahsen yürütüldüğünü ve diğer davalı … … Ltd. Şti.’nin de … projesini imzaladığını; dava konusu edilen projelerle davalı … … Ltd. Şti.’nin ilgisinin bulunmadığını, davacı adına kayıtlı herhangi bir patent, faydalı model ve benzeri koruma sağlayan hiçbir hak ve tescili bulunmadığından davacının işbu davayı açmakla HMK. m. 114/1 -h uyarınca hukuki yararının bulunmadığını; davacının projesinin hiçbir yenilik getirmeyen ve şekillenmemiş nitelikte olup ortaya somut bir eser, ürün veya buluşun çıkartılamadığını, davacının projesi ile davalının projesinin birbirinden tamamen farklı olduğunu; davacının projesinin FSEK kapsamına girmediğini, davacının projesinin alenileşmediğini, proje kapsamında ortaya çıkan bir ürünün bulunmadığını, alenileşmemiş bir projeye FSEK m.66 uyarınca tecavüzün sözkonusu olamayacağını; davacı ve müvekkillerinin herhangi bir ürün satıp ticari kazanç elde etmediklerinden davacının muhtemel zararının bulunmadığını, ihlal edilen bir hak olmadığından manevi tazminat talebinin de yerinde bulunmadığını, müvekkillerinin, davacının … projesinden dava sayesinde haberdar olduğunu, davacının projesinin ismi gibi anonim olduğunu ve içeriğinin yenilik içermediğini, bir buluş olmadığını, … cihazlarının kullanımının uzmanlık gerektirmesi, zahmetli ve çok yüksek maliyetli olması sebebiyle …… Ülkelerinde bile bu cihazlara erişimin kısıtlı olmasına yol açtığını, müvekkilinin bu projesi ile tüm dünyada var olan bu sıkıntıları büyük oranda aştığını, müvekkilinin geliştirdiği teknoloji ile aynı işlevleri yerine getirebilen çok daha pratik ve düşük maliyetli bir cihaz elde ettiğini, bunun, maddi değeri çok yüksek bir teknoloji olduğunu davacı şirketin Prof. Dr. …’a ait olduğunu ve şirketin müdürü olan bu kişinin aynı zamanda dava dışı … … …… de ortağı ve müdürü olduğunu, bu şirketlerin ise, anonim olan teknolojileri kullanarak …’nu Türkiye’de sattıklarını ve Türkiye’deki tek üretici olduklarını, davacının, davalının, bu şirketlerin ürünlerinden teknolojik seviye ve fiyat açısından çok daha üstün olarak piyasaya süreceği cihazının yaratacağı rekabetten kurtulmak ve maddi açıdan zayıf ve yeni kurulmuş olan müvekkili şirketleri zor durumda bırakmak niyetinde bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, taraflara ait… (…) Geliştirilmesi Projelerinin FSEK’ın 2. maddesi anlamında “ilim ve edebiyat eseri” niteliğinde bulunduğu, davacı projesinin 2009 yılında, davalı tarafa ait projenin 2011 yılında ortaya konulduğu, davalıya ait dava konusu projenin davacının projesinden alıntı veya intihal suretiyle faydanılarak oluşturulduğu, davalıya ait projede davacı projesine herhnagi bir atıf yapılmadığı, davalı …’un davacı şirketle istihdam ilişkisi olduğunun dosya kapsamından anlaşıldığı, davalıya ait projenin oluşturulmasında davacının projesinden yararlanmanın birebir kopyalama mahiyetinde olmasa da, FSEK’in 35.maddesinde öngörülen iktibas serbestisinin “maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderacatını aydınlatmak maksadiyle” şeklindeki sınırın aşıldığı ve iktibas serbestisinin “yararlanılan eserin ve eser sahibinin adının zikredilmesi” biçimindeki şekil şartına uyulmadığı, bir başkasının eserinden Kanunun çizdiği sınırları aşacak şekilde yararlanmanın, eser sahibinin yazılı iznini gerektirdiği, aksi halde eylemin hukuka aykırılık teşkil edeceği, davacı ile davalı arasında FSEK 52 hükümlerine göre yapılmış bir sözleşme kapsamında davacıya ait eserden iktibas sınırlarını aşacak ölçüde yararlanılabileceğine izin veren bir bilgi veya beyana rastlanılmadığı, bu durumda bahse konu eylemin hak ihlali oluşturduğu, davalının davacıya ait eserden FSEK 52 hükümlerine uygun bir sözleşmeye dayanmaksızın yararlanmış olması eyleminin, davacının bu Kanunun 15 ve 16. maddesinden kaynaklanan manevi hakları ile FSEK md. 22’den kaynaklanan çoğaltma hakkını ihlal ettiği, tarafların ekonomik durumları, ihlâl olunan hakkın mahiyeti, ihlalin etkileri, ihlalin ulaştığı kitle, fiilin ve kusurun ağırlığı, paranın satın alma gücü ibraz olunan belgeler ve eylemin gerçekleştirilme biçimi karşısında manevî tazminat miktarının 5.000,00.-TL olarak saptanmasının hakkaniyete uygun olacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, dava konusu olan “ucuz ve kullanılabilir… …” projesinin davacıya ait olduğunun tespitine, projenin izinsiz kopyalanması suretiyle davalıların yaptığı tecavüzün ortadan kaldırılmasına, 5.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, kararın kesinleşmesi halinde masrafı davalılara ait olmak üzere karar özetinin ulusal çapta yayın yapan bir gazetede bir defa ilanına, fazlaya dair istemlerin reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :Davacı vekili; müvekkilinin ihlal edilen hakkının mahiyeti, ihlalin davalılara katkıları, müvekkili şirket üzerindeki olumsuz etkileri, eylemin gerçekleştirilme biçimi ve diğer hususlar dikkate alındığında mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının hükmedilen manevi tazminat bakımından kaldırılarak manevi tazminat istemlerinin tamamen kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davacı tarafın projesinin sahibinin hususiyetini taşımadığından FSEK kapsamında eser niteliğinde olmadığını, yargılama aşamasında davacıya ait projenin dünya literatüründeki örneklerle karşılaştırılıp özgünlüğünün tartışılmadığını, davacı taraf ile davalı tarafın projesinde ortak olan unsurların davacının hususiyetini taşımadığını, bir an için davacı projesinin eser niteliğinde olduğu kabul edilse dahi, intihalden bahsedilemeyeceğini, intihal yapıldığı söylenen hususların davacının hususiyetini taşımadığını, intihal yapıldığı söylenen hususların davacıdan daha önce başka kişiler tarafından açıklandığını, davacı ile davalı … arasında istihdam ilişkisi bulunmadığını, dosyada 9 adet farklı bilirkişi raporu varken mahkemenin 2013 yılında alınan ilk bilirkişi raporuna itibar etmesinin mahkemece eksik ve hatalı inceleme sonucu karar verdiğini gösterdiğini ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava , eser sahipliğinin tespiti, tecavüzün ortadan kaldırılması, manevi tazminat ve hükmün ilanı istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.

5846 sayılı FSEK’in 1/B-a maddesinde, fikir ve sanat eseri , eser sahibinin hususiyetini taşıyan, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri türlerinden biri içine giren her nevi fikir ve sanat mahsulü olarak tanımlanmıştır. Aynı Yasanın 2. maddesinde de ilim ve edebiyat eserleri düzenlenmiş, maddenin 3 fıkrasında “her nevi projeler” ilim ve edebiyat eserleri arasında sayılmıştır. Belirtilen yasa maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, zihinsel çaba sonucu ortaya çıkan bir fikri ürünün FSEK anlamında eser olarak korunabimesi için sahibinin husuiyeti taşıması (subjektif unsur) ve yasada öngörülen eser türlerinden birine dahil olması( objektif unsur) gereklidir. ( Yargıtyay 11. Hukuk Dairesi’nin 2006/934 Esas 2007/4555 Karar, 2006/7694 Esas 2007/10079 Karar sayılı ilamları)
Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, bir fikri çabayı diğerlerinden ayıran ve eser olarak korunur hale getiren en önemli unsur; sahibinin hususiyetini yansıtacak düzeyde şekillenmiş olmasıdır. Şüphesiz, “hususiyetin” daraltıcı anlamda yorumu suretiyle, mutlaka üst düzeyde yaratıcılık ve orijinallik içermesi gerektiği düşüncesi benimsenemez. Ancak, öte yandan “hususiyetin” geniş anlaşılması da eser olmayan ürünlere bu niteliğin tanınması aracı yapılmamalıdır .(Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Dördüncü Bası, S.101).
5846 sayılı FSEK hükümleriyle eser sahibine sağlanan fikri hak koruması fikrin bizatihi kendisine dair olmayıp onun ifade ediliş biçimine ilişkindir. Öte yandan, sözü edilen fikri hak koruması hangi biçimde açıklandığına bakılmaksızın fikir, usul, yöntem, işletme metodu, kavram, prensip, buluş ve keşifleri de kapsamaz.( Yargıtay 11. hukuk Dairesi’nin 2011/12577 Esas 2013/13823 Karar sayılı ilamı).
Yukarıdaki açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; davacı taraf kendisi tarafından oluşturulduğunu iddia ettiği “Ucuz ve…” adlı projenin, davalılar tarafından izinsiz olarak kopyalanıp davalının …’e sunulan “Tak Çalıştır Özelliğe Sahip Düşük Maliyetli… Geliştirmek” isimli projede kullanıldığı iddiasıyla FSEK 15/3 maddesi uyarınca eser sahipliğinin tespitini, FSEK 66. maddesi uyarınca projenin izinsiz kopyalaması suretiyle yapılan tecavüzün ortadan kaldırılmasını, FSEK 67/3 maddesi uyarınca hükmün ilanını ve manevi tazminatın tahsilini talep etmiş, davalı taraf ise davacının projesinin eser vasfını haiz bulunmadığını, kendi projesinin özgün olduğunu ve davacının projesi ile hiç bir benzerlik bulunmadığını savunmuştur. Buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlık dava konusu projenin eser vasfını haiz olup olmadığı, davalı tarafa ait projenin davacının projesinden kopyalanmak suretiyle oluşturulup oluşturulmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgelerden; dava konusu projenin davacı tarafça “…” programı kapsamında 2009 yılında …. sunulduğu, proje yürütücüsünün davacı şirketin ortağı ve aynı zamanda temsilcisi de bulunan…, proje ortağının ise davacı şirket olduğu , projenin… ve…’ın tayin ettiği bir ekip tarafından hazırlandığı, davalı tarafa ait projenin ise 2011 yılında davalı … … … Ltd Şti tarafından …’E sunulduğu, bahsi geçen projenin aynı zamanda anılan davalı şirketin ortağı ve yetkilisi olan davalı … ile yine davalı … … …Ltd Şti ‘nin ortağı … tarafından oluşturulduğu anlaşılmıştır.
5846 Sayılı FSEK ‘ın 2/3 maddesinde “her nevi proje” ilim ve edebiyat eserleri arasında sayılmışsa da yukarıda ifade edildiği üzere maddede bahsi geçen projenin yasanın korumasından yararlanacak bir eser olup olmadığının bu hüküm ile FSEK’nin 1/B maddesindeki hükmün birlikte değerlendirilerek sahibinin hususiyetini taşıyıp taşımadığına bağlıdır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yerleşik içihatları uyarınca da bir fikri ürünün sahibinin hususiyetini taşıyan eser olup olmadığının tespiti hakimin hukuki bilgisi dışında kalan özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden bu hususta konunun uzmanı ya da uzmanlarından oluşan bilirkişi görüşü alınmalıdır.
Somut olayda da ilk derece mahkemesince görüşüne başvurulan ve aralarında dava konusu projenin eser olup olmadığının tespiti bakımından yeterli uzmanlığa sahip bilirkişilerin yer aldığı iki ayrı heyetten alınan bilirkişi raporlarında dava konusu projenin sahibinin hususiyetini taşıdığı ve bu bağlamda FSEK’in 2/3 maddesi anlamında ilim ve edebiyat eseri olduğu bildirilmiş olup, Dairemizce de bilirkişi raporlarındaki bu belirleme yerinde ve denetime elverişli görüldüğünden mahkemenin dava konusu projenin ilim ve edebiyat eseri niteliğinde bulunduğu yönündeki kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Her ne kadar davalı tarafça HMK’nın 293. maddesi kapsamında dosyaya ibraz edilen ve elektronik yüksek mühendisi tarafından hazırlanan uzman görüşünde, dava konusu projenin eser vasfında olmadığı sahibinin hususiyetini taşımadığı bildirilmişse de , uzmanın bu görüşünü , dava konusu projede açıklanan ve projenin konusu oluşturan “atomik kuvvet mikroskobu”nun davacı taraftan daha önce başkaları tarafından geliştirildiği iddiasına dayandırdığı anlaşılmaktadır. Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi FSEK hükümlerine göre eser olarak korunan fikrin kendisi değil onun ifade ediliş biçimidir. Yani somut olay bakımından dava konusu projede anlatılan ve/veya geliştirilen atomik kuvvet mikroskop ürünü/buluşu/yöntemi eserin koruma kapsamında yer almadığından davacı taraftan daha önce başkaları tarafından bulunması ve/veya geliştirilmesi ilim ve edebiyat eseri niteliğinde olan dava konusu projenin eser vasfını etkilemeyeceğinden bahsi geçen uzman görüşüne Dairemizce itibar edilmemiş, davalı tarafın dava konusu projenin eser vasfını haiz olmadığı yönündeki savunmaları ve istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Somut olayda , davacının davadaki taleplerinin değerlendirilmesine geçmeden önce eser sahipliği kavramının da tartışılması gerekmektedir.
5846 Sayık FSEK’in 8. maddesine göre eseri sahibi onu meydana getiren kişidir. Aynı Yasa’nın 18. maddesinin 1. fıkarsında mali hakları kullanma yetkisinin münhasıran eser sahibine ait olduğu düzenlenmiş olup anılan maddenin 2. fıkrasında ise aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki hakların bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılacağı, tüzel kişilerin uzuvları hakkında da aynı kuralın uyulanacağı düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemelere göre tüzel kişiler, eser sahibi değil ancak FSEK’in 52. maddesi uyarınca yazılı bir devir sözleşmesi aranmaksızın , eser üzerindeki mali hakların sahibi olabilecekler ve bunun doğal sonucu olarak 5846 sayılı FSEK’in 18/2 maddesi uyarınca eserin mali hakların sahibi olan tüzel kişiler, aynı Yasanın 21-25 maddelerinde düzenlenen mali hakların tamamının kullanma yetkisine sahip olduklarından eserle ilgili mali haklara tecavüz halinde FSEK’in 66.,68 ve 69. maddesine dayalı ref ve men davalarını açabileceklerdir.
Bu açıklamalardan sonra davacının davadaki FSEK’in 15/3 maddesine dayalı eser sahipliğinin tespiti ve FSEK 66. maddesine dayalı ref talepleri incelendiğinde, yukarıda açıklandığı üzere dava konusu proje davacı şirketin aynı zamnada ortağı ve yetkili temsilcisi olduğu… ve bu kişinin oluşturduğu ekipte yer alan gerçek kişiler tarafından hazırlanmıştır. Buna göre davacı, çalıştıran ve tayin eden sıfatıyla FSEK’n 18/2 maddesi gereğince ancak dava konusu eserden doğan mali hakların sahibi olabilcektir. O halde, her ne kadar davacı tarafça eser sahipliğinin tespiti talep edilmişse de “çoğun içinde az da vadır” ilkesi gereğince davanın eser üzerindeki mali hak sahipliğinin tespiti olarak nitelendirilmesi (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 2009/1428 Esas ve 2011/ 16454 Karar sayılı ilamı) ve buna göre davacı şirketin eserin mali haklarını kullanma yetkisine sahip olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eser sahipliğinin tespitine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Her ne kadar davalılarca bu yönde bir istinaf itirazında bulunulmamışsa da aktif dava ehliyetine ilişkin olan bu husus davalıların istinafı üzerine Dairemizce res’en incelenmiştir.
Mahkemece görüşüne başvurulan ve iki ayrı heyet tarafından hazırlanan kök ve ek bilirkişi raporlarında, dava konusu projenin davalı tarafa ait projeden daha önce oluşturulduğu, davalının projesinde , davacının projesinden kaynak belirltmeksizin alıntı/ intihal yapıldığı , ikinci bilirkişi raporunda intihal oranın % 50 oranında olduğu, iki proje arasındaki hukuken tevciz olunamayan benzerliğin davalıya ait proje meydana getirilirken daha önce oluşturulduğu sabit olan davacının projesinden yararlanılmasından kaynaklandığı tespitlerine yer verilerek davalı tarafın bu eyleminin FSEK’in 22. maddesinden kaynaklanan çoğaltma hakkının ihlali niteliğinde olduğu bildirilmiştir. Gerçekten de eser sahibinin izni olmaksızın eserin kopyalanması eser sahibinin FSEK’in 22. maddesinde düzenlenen çoğaltma hakkıının ihlali niteliğindedir. İlk derece mahkemesince bilirkişi raporlarındaki bu tespitler benimsenerek davalı projesinin davacı projesinden intihal suretiyle oluşturulduğu kabulüyle yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yok ise de ; intihal suretiyle oluşturulduğu tespit edilen projenin/eserin davalı … tarafından oluşturulduğu ve bu projenin davalı … … ..Ltd Şti tarafından …’e yapılan başvuru sırasına sunulduğu buna göre tecavüz konu eylemden anılan davalıların sorumlu olduğu, diğer davalı … … … .. Ltd Şti’nin tecavüz eylemine herhangi bir dahli bulunmadığından, bu davalı hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Davalı … … …..Ltd Şti vekilinin bu yönde istinaf itirazı bulunmasa da husumet hususu davalının istinaf üzerine Dairemizce res’en nazara alınıp incelenebileceğinden davalılar vekilinin anılan davalı yönünden istinaf itirazları yerinde görülmüş, diğer davalılar yönünden intihal bulunmadığı yönündeki istinaf itirazları ise yerinde bulunmamıştır.
Öte yandan; davalı tarafça davalı … ile davacı arasında istihdam ilişkisi bulunmadığı halde mahkemenin aksi yöndeki kabulünün doğru olmadığı yönünde istinaf itirazında bunulmuşsa da; somut olayda davalı yan projesinin intihal suretiyle oluşturulduğu ve intihalin başlı başına hukuka aykırılık teşkil ettiği anlaşıldığından davacı ile davalı … arasında istihdam ilişkisi olup olmaması sonuca etkili görülmediğinden davalıların bu yöndeki istinaf itirazları da yerinde bulunmamıştır.
Davacının manevi tazminat isteminin değerlendirilmesine gelince; tüzel kişiler, FSEK’in 18/2 maddesi gereği kanunen mali hakları kullanma yetkisini veya devri yoluyla anılan hakları edinmeleri mümkün olsa da eser sahipliğinden kaynaklanan manevi hakların devri de mümkün olmadığından gerçek kişiler gibi eser sahibi olmazlar . Bu kabule göre ; manevi haklara tecavüz nedeniyle manevi tazminat isteme hakkı manevi hakların sahibine ait olup, FSEK’in 18/2 maddesine göre mali hakları kullanma yetkisine sahip olan tüzel kişi FSEK’in 70/1 maddesine dayalı manevi tazminat davasını açamayacaktır. Ancak koşulları bulunması halinde , tüzel kişiler mali hakların kullanım yetkisine sahip oldukları eserle ilgili üçüncü kişilerin izinsiz tasarruflarına karşı haksız rekabet hükümlerine dayalı olarak manevi tazminat isteminde bulunabilirler.( Levent YAVUZ, Türkay ALICA, Fethi MERDİVAN, Fikir ve Sanat ESERleri Kanunun Yorumu, Birinci Bası, 1. cılt, syf 609)
Somut olayda da ; davacı taraf dava dilekçesinde FSEK 70/3 maddesi uyarınca manevi tazminat isteminde bulunmuş, mahkemece anılan maddede maddi tazminatın düzenlendiği ancak istemin manevi tazminata ilişkin olduğu dikkate alınarak davacı tarafa, HMK’nın 31. maddesi kapsamında, tazminat istemi yönünden açıklama yapmak üzere iki haftalık kesin süre verilmiş, davacı taraf verilen kesin sürede davadaki tazminat taleplerinin manevi tazminat ile sınırlı olup FSEK 70/1 ve TTK’nın haksız rekabet hükümlerine dayalı olarak manevi tazminat isteminde bulunduklarını bildirmiştir. Az önce de ifade edildiği gibi FSEK’in 18/2 maddesi gereğince eserin mali haklarını kulanmak yetkisine sahip olan davacının aynı Yasanın 70/1 maddesine dayalı manevi tazminat istemi yerinde olmayıp mahkemece davacının FSEK’in 14 ve 15. maddesindeki manevi haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle FSEK 70/1 maddesine dayalı manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi yerinde değilse de; davacıya ait iş mahsulünün kopyalanarak başka bir proje de kullanılması eyleminin, haksız eylem ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın K’nın 57/5 maddesine göre haksız rekabet oluşturması karşısında davacının aynı Yasanın 58. maddesi uyarınca manevi tazminat talebi yerindedir.
Özel durumlar göz önünde tutularak hükmedilecek manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Somut uyuşmazlıkta mahkemece hükmedilen manevi tazminat tutarı, olayın oluş şekli, ihlalin boyutu, olay tarihindeki paranın satın alma gücü gözetildiğinde, hakkaniyete uygun görülmemiş, açıklanan nedenlerle Dairemizce 20.000,00 TL manevi tazminatın, somut olayın özelliklerine ve hakkaniyete uygun olduğu değerlendirilmiş, davacının bu yöndeki istinaf itirazları yerinde görülmüştür.
Ayrıca, mahkemece hükmedilen manevi tazminat yönünden yasal faize hükmedilmiş olup bu hususa ilişkin davacı tarafça herhangi bir istinaf itirazı ileri sürülmediğinden Dairemizce de hükmedilen manevi tazminat yönünden yasal faize hükmedilmesi gerekmiştir.
Diğer taraftan, mahkemece yazılı şekilde hükmün ilanına da karar verilmiş olup davalı tarafça bu yöne ilişkin istinaf itirazı bulunmadığından Dairemizce de hükmün ilanına karar vermek gerekmiştir.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce taraf vekillerinin istinaf başvurularının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Yukarıda açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 11/04/2019 gün ve …K. sayılı kararın KALDIRILMASINA;
2-Davalı … …. Şti aleyhine açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE
3-Diğer davalılar aleyhine açılan davanın KISMEN KABULÜ ile dava konusu “ucuz ve kullanılabilir… …” projesinin eser sahipliğinden kaynaklanan mali hakları kullanma yetkisinin davacıya ait olduğunun TESPİTİNE
4- Mali hakları kullanma yetkisi davacıya ait olan projenin izinsiz kopyalanması suretiyle davalıların yaptığı tecavüzün ortadan kaldırılmasına,
5-20.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve … … …. Ltd Şti’den tahsili ile davacıya verilmesine,
6- Fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin REDDİNE,
7-Kararın kesinleşmesi halinde masrafı davalılar … ve … … …. Ltd Şti’ne ait olmak üzere karar özetinin ulusal çapta yayın yapan bir gazetede bir defa ilanına,
8-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 1.366,20 TL nispi karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 18,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 1.347,80 .TL’nin davalılar … ve … … …. Ltd Şti’ den tahsili ile Hazineye irat kaydına,
9-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca kabul edilen manevi tazminat yönünden 5.900,00 TL, kabul edilen tespit ve tecavüzün ortadan kaldırılması talepleri yönünden 5.900,00 TL olmak üzere toplam 11.800,00 TL vekalet ücretinin davalılar … ve … … …. Ltd Şti’den alınarak davacıya verilmesine,
10-Davalı … …. Şti kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü. T uyarınca 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili anılan davalıya verilmesine
11-Davalılar … ve … … …. Ltd Şti kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile anılan davalılara verilmesine
12-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 4.400,00.TL bilirkişi ücreti, 1.043,50.TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan tebligat ve posta giderleri toplamı 24,70.TL olmak üzere toplam 5.468,20.TL’nin , davanın kabul ve ret oranına göre takdiren 1/2’si olan 2.734,10 TL’ye 18,90.TL peşin harç, 18,40.TL başvuru harç tutarı eklenerek oluşan toplam 2.771,40 TL’nin davalılar … ve … … …. Ltd … alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
13-Davalı … …. Şti tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
14-Davalılar … ve … … …. Ltd … tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
15-Davalılar … ve … … …. Ltd … tarafından istinaf aşamasında yapılan 42,50 yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre takdiren 1/2’si olan 21,25 TL’sinin davacıdan tahsili ile bu davalılara verilmesine, bakiyesinin davalılar üzerinde bırakılmasına
16-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
17-Davacıdan peşin olarak alınan 44,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
18-Davalılardan peşin olarak alınan 44,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalılara iadesine,
19- İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 23/09/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 15/10/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip