Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/09/2019
NUMARASI : 2018/7 E. – 2019/280 K.
DAVACI : ….
VEKİLLERİ :…
DAVANIN KONUSU : Telif Tazminatı ile Manevi Tazminat
Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 09/09/2019 tarih ve ….. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkete ait dershanede ve temel lisede matematik öğretmeni olarak 12/08/2003- 21/07/2017 tarihleri arasında çalıştığını, aynı zamanda matematik zümre başkanlığı görevini de yürüttüğünü, ülke genelinde tanınan bir matematik öğretmeni ve yazar olduğunu, müvekkilinin 21 adet eser vasfındaki kitapta hak sahibi olduğunu, bu eserlerin müvekkili tarafından oluşturulduğunu, davalı Şirket tarafından bu eserlerin, bir kısmında müvekkilinin ismi belirtilerek, bir kısmında ise belirtilmeden yayımlandığını, ancak müvekkiline hak sahipliğinden dolayı ödenmesi gereken tazminatların ödenmediğini, bunun üzerine davalıya ihtarname keşide edildiğini, ihtarnamenin davalıya tebliğ edilmesine ve verilen süre dolmasına rağmen herhangi bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek, FSEK’in 68. maddesi kapsamında müvekkilinin hak sahibi olduğu eserlerle ilgili üç katı telif tazminatı alacağının belirlenmesini, şimdilik belirsiz alacak olarak 1.000,00 TL maddi tazminat ile 100.000,00 TL manevi tazminatın avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının hizmet akdiyle çalışması nedeniyle FSEK’in 18/2. maddesi gereğince herhangi bir hak talebinin hukuka uygun olmadığını, davacının matematik öğretmeni olarak çalıştığını, öğrencilerin sınava hazırlık çalışmalarına katkıda bulunduğunu, bu işin gereği olarak diğer öğretmenlerle birlikte bir takım ders anlatım dokümanları hazırladığını, soru derlemeleri yaptığını, bu dokümanların FSEK kapsamında eser sayılamayacağını, davacı tarafından ortaya çıkarılmış ve müvekkili tarafından basılmış, yayınlanmış bir bilimsel ve/veya akademik çalışma bulunmadığını, davacı tarafından yapılan çalışmaların işinden ve işinin gerekliliğinden kaynaklanan çalışmalar olduğunu, davacıya bu çalışmaları karşılığında hizmet sözleşmesi kapsamında tüm ücretlerin ödendiğini, davacının FSEK uyarınca eser sayılan veya sayılmayan tüm çalışmalarından kaynaklanan haklarını müvekkiline devrettiğini, davacının 14 senelik çalışma süreci boyunca işin gereği ortaya çıkardığı ders ekipmanının kendi rızası hilafına müvekkili tarafından basıldığı ve yayıldığı hususunun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, FSEK’in 18. maddesi hükmü kapsamında, davacının görevini yerine getirirken meydana getirdiği eserler üzerindeki hakların kendisine ait olacağına dair taraflar arasındaki sözleşmelerde bir hüküm bulunmadığından, davacının eser sahibi olduğunu iddia ettiği dava konusu yayınları, davalı yanında iş sözleşmesi kapsamında çalışırken görevi gereği meydana getirdiği, dolayısıyla mali hakları kullanma yetkisinin davacıda olmadığı, davacının iddiasının sabit olmadığı, hayatın olağan akışına göre ve mesleği de öğretmen olan kişiye, görev yaptığı sürede çalıştığı işyerinde görevinin kapsamı dışına çıkarılıp çok sayıda eser yazdırılması ve bunların da görev yaptığı okulda yayınlatılmasının mümkün olamayacağı veya bu ortama konulamayacağı, kitaplarda davacının isminin bazılarında münhasır bazılarında ise başkaları ile birlikte yazar olarak geçse de yayın evi olarak davalı firmanın gözüktüğü, bu eserlerin basım yıllarında ise davacının … kayıtlarına göre davalı işyerinde ücretli olarak çalıştığı, 5846 sayılı Kanun’un 18. maddesi kapsamında da bu eserlerin mali hak sahibinin davalı firma olduğuna kanaat getirildiği, büyük çoğunluğunun basım yılı 2010-2013 yılına ait olduğu anlaşılan eserlerin basım ve yayım yılından çok yıllar sonra bu eserler üzerindeki mali hak iddiasının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, müvekkilin davalı Şirket ile iş ilişkisinin 5580 Sayılı … Yasası kapsamında akdedilmiş tip sözleşmeye dayandığını, işbu sözleşme ile müvekkilinin, davalının dershanesinde, temel lisesinde, bulunan öğrencilere matematik dersi anlatmak edimini üstlendiğini, davalının da bu derslerin sözleşme ile belirlenen saati karşılığında ücret ödeme yükümlülüğü altına girdiğini, bu sözleşmesinin kapsamının derslere girmek ile sınırlı olduğunu, mahkeme tarafından müvekkilinin, davalı ile olan iş sözleşmesi delaletiyle, müvekkil tarafından oluşturulan eserlerin FSEK’in 18. maddesi kapsamında maddi ve manevi haklarının davalıya ait olacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, oysa müvekkilinin görev tanımında, görevi kapsamında kitap yazılması, eser oluşturulması veya yayımlanmak üzere soru yazılması veya üçüncü kişi adına eser oluşturulması gibi bir edimin bulunmadığını, “okul yönetimince verilecek diğer görevleri itirazsız kabul eder” hükmünden yola çıkılarak, söz konusu eserlerin sahibinin davalı olduğu, iş ilişkisi kapsamında söz konusu eserlerin oluşturulduğu kanaatine ulaşılmasının doğru olmadığını, bu yönde ödenmiş bir ücrette olmadığına göre, taraflar arasında eser yaratmak yönünden bir iş ilişkisi olduğundan bahsetmek olanaksız bulunduğunu, manevi tazminat talebinin reddi nedeniyle davalı yararına hükmedilen vekalet ücretinin de yanlış hesaplandığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE : Dava, FSEK’e dayalı telif tazminatı ile manevi tazminat istemlerine ilişkin olup, yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere ilk derece mahkemesince, davacının hak sahibi olduğunu ileri sürdüğü eserlerin mali haklarını kullanma yetkisinin, FSEK’in 18. maddesi uyarınca davalıya ait olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde listelenen 21 adet eserin müvekkili tarafından oluşturulduğunu, bu eserlerin bir kısmında müvekkilinin adı belirtilerek, bir kısmında ise adı belirtilmeksizin davalı tarafından yayınlandığını, ancak müvekkiline hak sahipliğinden kaynaklanan tazminatların ödenmediğini, dolayısıyla tazminatların ödenmesi için işbu davanın açılmasının zorunlu hale geldiğini ileri sürmüş olup, bu haliyle davacının talebinin neye ilişkin olduğu, hangi haklarının ihlal edildiğinin ileri sürüldüğü, eser sahipliğinden kaynaklanan mali ve manevi haklarının ihlali nedeniyle mi yoksa eserleri hazırlaması karşılığında telif ücreti için mi eldeki davanın açıldığı açık değildir. Zira dava dilekçesinde davacı taraf, bu eserlerin bir kısmının, müvekkilinin ismine yer verilerek yayınlandığını belirtmiş olup, ismine yer verilerek yayınlanan eserlerden dolayı hangi nedenle maddi ve manevi tazminat istendiği hususunda bir açıklama yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece, öncelikle HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hakimin davayı aydınlatma görevi kapsamında, davacıya dava dilekçesinin açıklattırılması ile dava konusunun kesin olarak tespiti yapılmalıdır.
Öte yandan, taraflar arasındaki hizmet akdine ilişkin olarak yalnızca 31.08.2015 ve 12.12.2016 tarihli iş sözleşmeleri dosya kapsamında yer almaktadır. Bu sözleşmelerde, meydana getirilecek eserlerle ilgili bir düzenleme olmayıp, davacının ücretinin aylık girdiği ders sayısına göre belirlendiği görülmektedir. Davalıya ait dershane ve temel lisede öğretmenlik yapan ve ücreti de aylık girdiği ders saatine göre belirlenen davacının, meydana getirdiği eserlerin FSEK’in 18. maddesi kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 18.01.2010 tarih, ….sayılı ilamı da bu yöndedir.
O halde ilk derece mahkemesince, dosya kapsamına göre davacının görevinin öğretmenlik olduğu, dosyaya yalnızca iki adet yazılı sözleşme sunulduğu, bu sözleşmelerden de eser meydana getirmenin davacının görevleri arasında gösterilmediği, bu durumda davacının meydana getirdiği eserlerin mali haklarını kullanma yetkisinin FSEK’in 18. maddesi uyarınca davalıya ait olmadığı gözetilerek, yukarıdaki paragraftaki eksikliklerin de giderilmesi suretiyle inceleme yapılması, bu kapsamda öncelikle dava dilekçesinin açıklattırılması ve davacının talebinin kesin olarak belirlenmesi, sonucuna göre taraf delillerinin değerlendirilmesi ve davacının talep edebileceği miktar hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılması, oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
HMK’nın 341. vd. maddelerinde bir kanun yolu olarak düzenlenen istinafın amacı, ilk derece mahkemesince verilen kararın denetlenmesi ve kararın yerinde görülmemesi halinde yeniden yargılama yapılarak hüküm kurulmasıdır. Burada, temyizden farklı olarak ilk derece mahkemesi kararı yalnızca hukuka uygunluk yönünden değil maddi yönden de denetlenmektedir. İlk derece mahkemesi kararı yerinde değilse kural olarak istinaf mahkemesinin, ilk derece mahkemesinin kararını kaldırması ve ilk derece mahkemesi yerine gerekirse yeniden yargılama da yaparak karar vermesi gerekir. Ancak, HMK’nın 353/1-a. maddesinde düzenlenen yargılamaya ilişkin bazı temel usul hatalarının bulunması halinde ise istinaf incelemesi sonunda yeniden karar verilmesi söz konusu olmayıp, kararın kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli deliller toplanmadan veya değerlendirilmeden karar verilmiş olması hali de düzenlenmiştir. Gerçekten de ilk derece mahkemesince, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli deliller toplanmadan veya değerlendirilmeden karar verilmesi ve delillerin ilk defa istinaf aşamasında değerlendirilmesi halinde taraflar, maddi vakıa denetimi yönünden iki dereceli incelemeden mahrum kalacak ve adil yargılanma hakkının unsurlarından olan hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilecektir. Somut olaya bu açıdan bakıldığında, davacının talebi kesin olarak belirlenmemiş ve buna göre uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli deliler toplanmamış ve değerlendirilmemiştir. Bu itibarla, yapılan açıklamalar çerçevesinde mahkemece, inceleme ve değerlendirme yapılması gerektiğinden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
2-Kaldırma kararının niteliğine göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 09/09/2019 gün ve …. sayılı kararın KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Davacı tarafından istinaf başvurusunda peşin olarak yatırılan 44,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 23.09.2021 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 21/10/2021
Başkan
…
Üye
…
Üye
…
Katip
…