Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2019/1722 E. 2021/1011 K. 02.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/10/2019
NUMARASI :…

DAVANIN KONUSU : Maddi ve Manevi Tazminat

Taraflar arasında görülen davada Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/10/2019 tarih ve….K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili şirketin 1983 yılında kurulduğunu, cam imalatı, ağırlıklı olarak oto cam üretimi alanında faaliyet gösterdiğini, davalıların müvekkili şirketin eski ortak ve yönetim kurulu üyeleri olduğunu, müvekkili şirketle davalı şahıslar ve diğer kurucu ortaklar arası ihtilaflar yaşanması nedeniyle 2015 yılı Eylül ayında … … … A.Ş.’nin kısmi bölünmeye konu edildiğini, kısmi bölünmenin tamamlandığını ve 15 Haziran 2016 tarihinde yürürlüğe giren… ile İlişkili Tasarrufların Düzenlenmesine Dair Kapanış sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 13. maddesiyle davalı gerçek kişilerin sözleşmeden sonra 24 ay boyunca Türkiye’de doğrudan ve dolaylı olarak, … camı imalatı, üretimi, alım-satım faaliyeti, ticaret vb, müvekkili şirketin ticari faaliyetleri kapsamına girebilecek işler konusunda yatırımda bulunarak veya payların satın alınması, şirket kurulması, ona iştirak edilmesi veya herhangi bir şirketin müvekkili, pay sahibi vekil, danışmanı, çalışanı,.direktörü veya görevlisi olarak veya herhangi sıfatla faaliyette bulunmayacaklarını kabul ve taahhüt ettiklerini, ancak davalı …’ın 12/04/2017 tarihinde cam endüstrisi alanında faaliyet yapmak üzere davalı şirketi kurduğunu, diğer davalıların da bu şirketle ilişki içinde olduklarını, davalı gerçek kişilerin bu şekilde sözleşmede kararlaştırılan rekabet yasağını ihlal ettiklerini, ayrıca müvekkili şirket faaliyetleri hususunda yetkin ve kıdemli personelleri ile iletişime geçerek işten ayrılmalarını, müvekkili aleyhine haksız dava açmaları için teşvik ettiğini ve ayrılmalarını takiben davalı şirket bünyesinde çalıştırmaya başladıklarını, müvekkilinin donanımlı iş gücünü ve meslek sırlarını temin etmeye, müvekkilinin 30 yıllık ticari birikiminden ve tecrübelerinden haksız şekilde yararlanmaya çalıştıklarını,müvekkili şirketten ayrılarak davalı şirkette çalışmaya başlayan … ‘un davacı şirketten ayrıldığı gün davacı şirkete ait bir klasör evrakı yanında götürdüğünü, davalıların haksız rekabet eylemleri nedeniyle ceza soruştuma dosyasının bulunduğunu ileri sürerek davalıların sözleşme hükümlerine aykırı olarak haksız rekabet teşkil eden fiilleri nedeniyle müvekkili aleyhine elde edilen gelirlerinin tespitine, haksız rekabet nedeniyle oluşan şimdilik 5.000,00TL manevi ve kazanç kayıpları ve sair maddi zararlar için 500,00TL maddi tazminatın dava tarihinden işleyecek avans faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacı şirketin haksız rekabet iddiasıyla şikayeti sonucu açılan ceza soruşturma dosyasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, müvekkilleri … ve …’ın davalı şirkette pay sahibi olmadıklarından bu davada müvekkillerine husumet yöneltilemeyeceğini, Anayasa ile güvence altına alınan çalışma hürriyetinin sözleşme hükmü ile bertaraf edilmeyeceğini, davalı şirketin davacı şirketle aynı konuda faaliyette bulunmasının TTK hükümlerine göre haksız rekabet teşkil etmediğini, davacının maddi ve manevi bir zararının bulunmadığını, davacı iddialarının yerinde olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, 15 Haziran 2016 tarihinde yürürlük tarihli “Anonim Şirket Pay Devirleri İle İlişkili Tasarrufların Düzenlenmesi”ne dair nihai sözleşmede imzası bulunan davalılardan …’ın 12.04.2017 tarihinde tek ortaklı olarak davalı şirketi kurduğu, huzurdaki davada anılan davalı, ortaklıktan ayrıldıktan sonra aynı iştigal alanında başka bir şirket kurduğu için TTK’nın 230. maddenin ihlalinden bahsedilmeyeceği, buna karşılık aynı Kanunun 217. maddesi “ortakların birbirleriyle olan ilişkilerinin düzenlenmesinde sözleşme serbestisi geçerlidir” hükmünü uyarınca taraflar arasında akdedilmiş olan Kapanış Sözleşmesi 13. Maddesinin, davalı … tarafından ihlal edildiği anlaşılıyor ise de sözü edilen madde de Türkiye Cumhuriyeti bölgesi içinde faaliyette bulunmayacakları belirtildiğinden ve Birleşme ve Devralmalarla İlgili Teşebbüs, Ciro ve Yan Sınırlamalar Hakkında Kılavuz ile belirlenen ölçütler gereği rekabet etmeme hükümlüğü coğrafi bakımdan işlem öncesinde satıcının faaliyet gösterdiği alanlarla sınırlı olması gerektiğinden anılan sözleşme maddesinin geçerli bulunmadığı, diğer yandan davacının haksız rekabet iddialarını da ispatlayamadığı, davalı şirketin rekabet yasağı döneminde cam ticaretine ilişkin olarak herhangi bir satışının (cirolarının) bulunmadığı, davacı tarafın da satışlarında ya da karlılığında bir azalma olmadığı, davacının net satışlarının 2012 yılından itibaren düzenli olarak artış gösterdiği, özellikle dava konusu kapanış sözleşmesinin 13. Maddesinde yer alan 24 ay rekabet etmeme yasağı kapsamında değerlendirildiğinde, 15.06.2016 tarihinden sonra davacının satışlarının bariz bir şekilde arttığı, aynı şekilde bu artışın davacının karlılığına da yansıdığı, dolayısıyla somut bir zararın tespitinin yapılamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, mahkemece davalılardan …’ın sözleşmedeki rekabet yasağını ihlal ettiğini tespit edilmesine rağmen ve diğer davalı gerçek kişiler yönünden hiçbir gerekçe açıklanmaksızın davanın reddine karar verilmesinim mevzuata ve yargı kararlarına aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu, müvekkili şirketin üretim yeri Ankara’da olsa da Türkiye’nin her yerinde satış ve … yaptıklarını, bu nedenle mahkemenin rekabet yasağının satıcının faaliyet alanı ile sınırlı olması gerektiğinden bahisle geçersiz olduğu yöndeki gerekçesinin yerinde bulunmadığını, davalıların iş kurmak amaçlı 21.000.000 TL’lik kredi çektiklerini, yeni üretim yeri oluşturmak için sipariş verdiklerini, müvekkili şirket faaliyetleri hususunda yetkin ve kıdemli personelleri ile iletişime geçerek işten ayrılmalarını, müvekkili aleyhine haksız dava açmaları için teşvik ettiğini ve işten ayrılmalarına takiben davalı şirket bünyesinde çalıştırmaya başladıklarını, müvekkilinin donanımlı iş gücünü ve meslek sırlarını temin etmeye, müvekkilinin 30 yıllık ticari birikiminden ve tecrübelerinden haksız şekilde yararlanmaya çalıştıklarını, müvekkilinin senelerdir çalıştıkları müşterilerine numuneler yolladıklarını, davalıların bu eylemleri sebebiyle müvekkilinin madi ve manevi zarar uğradığının sabit olduğunu, müvekkili şirketin satışlarında ve karlılığında azalma olmamasının davalıların sözleşmesel olarak tahaahüt ettikleri rekabet yasağını ihlal eden ve haksız rekabet içeren eylemleri sebebiyle zarar görmediği anlamını taşımadığını, müvekkilinin mahrum kalınan karının gözetilmediğini, davalıların eylemleri sebebiyle müvekkilinin kişilik haklarının zedelendiğini ileri sürerek ilk derece mahkmesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE :Dava, rekabet yasağının ihlali ve haksız rekabet iddialarına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgelerden; davacı şirket ile davalı gerçek kişiler arasında,15/06/2016 yürürlük tarihli ” Anonim Şirket Pay Devirleri İle İlişkili Tasarrufların Düzenlenmesine Tasarrufların Düzenlenmesine Dair Sözleşme” nin imzalandığı, anılan sözleşmenin 13. maddesinde “…, … ile …, … ve … … pay sahipleri olduğu dönem zarfında ve işbu Kapanış Sözleşmesi imzasından sonra 24 ay boyunca Türkiye Cumhuriyeti bölgesi içinde doğrudan ve dolaylı, … camı imalatı, üretimi, alım-satım faaliyeti, ticareti vb. … ve … … ticari faaliyeti kapsamına girebilecek işler konusunda yatırımda bulunarak veya payların satın alınması, şirket kurulması, ona iştirak edilmesi veya herhangi bir şirketin müvekkili, pay sahibi, vekili, danışmanı, çalışanı, direktörü veya görevlisi olarak veya herhangi sıfatla faaliyette bulunamayacaklarını kabul, beyan ve taahhüt etmektedir.” düzenlemesinin bulunduğu, anılan sözleşmenin imza tarihinde davalı gerçek kişiler ile davacı şirket arasında herhangi bir ortalık veya yönetici ilişkisi bulunmadığı, davalılardan …’ın tek ortaklı olarak 06/04/2017 tarihinde davalı şirketi kurduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda özet kısmından da anlaşılacağı üzere davacı davadaki maddi ve manevi tazminat istemini iki iddiaya dayandırmıştır. Bunlardan birisi davalı …’ın davacı şirketle aynı faaliyet konusunda davalı şirketi kurduğu, diğer davalı gerçek kişilerin de davalı şirket ortağı olarak gözükmeseler de gizli olarak davalı şirketin ortağı oldukları bu suretle davalı gerçek kişilerin davacı ve davalı gerçek kişiler arasında imzalanan ” Anonim Şirket Pay Devirleri İle İlişkili Tasarrufların Düzenlenmesine Tasarrufların Düzenlenmesine Dair Sözleşmenin 13. maddesinde kararlaştırılan rekabet yasağı kaydının ihalal edildiği iddiasıdır. Davalı taraf ise bu iddiaya karşı anılan sözleşme maddesinin Anayasa ile güvence altına alınan çalışma hakkının ihlali niteliğinde olduğundan geçersiz olduğunu savunmaktadır..
Davalı gerçek kişilerin davacı şirketin eski ortakları ve yönetim kurulu üyeleri olduğu konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık yoktur. Ancak ihlal edildiği iddia edilen sözleşmenin yürürlük tarihinde davalı gerçek kişilerin, davacı şirketle herhangi bir ortalık ilişkisi bulunmadığı gibi davacı şirketin yönetici de değillerdir. Bu sebeple somut olaya anonim şirket yöneticilerinin rekabet yasağının düzenleyen TTK’nın 369. maddesinin uygulanma yeri bulunmaktadır. Öte yandan davacı şirketle ile davalı gerçek kişiler arasında sözleşme tarihinde işçi ve işveren ilişkisi de bulunmadığından TBK’nın 444. maddesinin de somut olaya tatbiki imkanı yoktur.
O halde; taraflar arasındaki anılan sözleşmeden kaynaklana uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 48 ve devamı maddelerinde, herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu bildirilmiş, TBK.’nun 26. maddesinde bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirlenebileceği belirtildikten sonra 27. madde de bu serbestinin sınırları gösterilerek kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüz olacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu belirlemekte özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. Anayasa’nın ve TBK’nun anılan hükümleri sözleşme özgürlüğünün sınırlarını çizmiştir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin… Karar sayılı ilamları da aynı yöndendir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönülecek olursa, davacı ve davalı gerçek kişiler arasındaki sözleşmenin rekabet yasağını düzenleyen 13. maddesi, içeriği itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olması ve tarafların aralarında imzalayacakları bir sözleşme hükmü ile bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek her hangi bir düzenleme yapmalarının mümkün bulunmaması nedeniyle geçersizdir. Geçersiz olan sözleşme maddesinin ihlalinden bahsedilemeyeceğinden davacının davalı gerçek kişilerce rekabet yasağının ihlal edildiği iddialarının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Mahkemecede; davalılardan …’ın davalı şirketi kurmak suretiyle sözleşmedeki rekabet yasağı hükmünün ihlal edildiği ancak anılan sözleşme hükmünün geçersiz olduğu kabul edilmişse de hem geçersiz sözleşme maddesinin ihlalinden bahsedilmeyeceği hemde sözleşmenin gereçsizliği somut olaya uygulama yeri bulunmayan, Rekabet Kurumu’nun, Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında 2010/4 sayılı Tebliğe ve bu Tebliğin izne tabi birleşme ve devralma işlemlerine ilişin 7. maddesinde değişiklik yapan Tebliğlere ilişkin olarak yayımladığı Birleşme ve Devralmalarla İlgili Teşebbüs, Ciro ve Yan Sınırlamalar Hakkında Kılavuzda belirlenen ölçütlere dayandırıldığından mahkemenin bu yöndeki gerekçesi Dairemizce yerinde görülmemiştir.
Davacının davadaki maddi ve manevi tazminat istemini dayandırdığı ikinci iddia ise davalı şirketin ortağı olan davalıların davacı şirket faaliyetleri hususunda yetkin ve kıdemli personelleri ile iletişime geçerek işten ayrılmaları ve davacı aleyhine haksız dava açmaları için teşvik ettiği ve işten ayrılmalarına takiben davalı şirket bünyesinde çalıştırmaya başladıkları, davacı şirketin iş gücünü ve meslek sırlarını temin etmeye ve 30 yıllık ticari birikiminden ve tecrübelerinden haksız şekilde yararlanmaya çalıştıkları, davalıların bu şekildeki eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiği iddiasıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere ; davalı şirketin tek ortağı davalı … …. Davacı , diğer davalı gerçek kişilerin davalı şirketin gizli ortakları olduğunu ileri sürmüşse de bu iddiasını ispatlar bir delil dosyaya sunmadığı gibi davacının bu iddiasını dayandırdğı davalı şirketin, davalılar … ve …’ın ortağı olduğu dava dışı şirketle aynı adreste bulunması da anılan davalıların davalı şirketin gizli ortağı olduğunu göstermez. Zira aynı adreste birden fazla şirket kurulmasında yasal bir engel de bulunmamaktadır.
Öte yandan; dosya kapsamından davacının iddiasında geçen şirket çalışanları … ve … ‘nun davacı aleyhine, 13/03/2017 tarihinde davacı tarafça iş sözleşmelerinin haksız feshedildiği iddiasıyla işçilik alacaklarının tahsili istemiyle dava açtığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar dosya kapsamında bu kişilerin davacı şirketten ayrıldıktan sonra davalı şirkette çalışmaya başladıklarına dair herhangi bir bilgi bulunmasa da davalı şirketin cevap dilekçesinde bu hususu inkar etmemiştir. Ancak dava açma hakkının anayasal bir hak olması, anılan işçilerin iş akitlerini davacının feshetmesi ve fesih tarihinde davalı şirketin henüz kurulmamış olması karşısında davacının davalıların işçilerinin işten ayrılmaya teşvik ettiği yönündeki iddiaları yerinde bulunmamıştır. Yine davalı …’un işten ayrılırken yanında davacı şirkete ait bilgi ve belgeleri götürdüğü ileri sürülmüşse de bu iddiasını ispatlar bir delil de sunamamıştır. Bu itibarla mahkemenin davacının haksız rekabet iddialarını ispatlanamadığı kabulünde bir isabetsizlik bulunmamış davacı tarafın bu yöne ilişen istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Diğer taraftan davacı tarafça dava ve cevaba cevap dilekçesinde ileri sürülmemekle birlikte tahkikat aşamasında davalı şirketin davacının 25 yıllık müşterisi ile iletişime geçip teklif verdiğini , davalı şirketin bu eylemenin de haksız rekabet teşkil edip davacı şirketi zarar uğrattığı ileri sürülmüş ve bu yönde de istinaf itirazında bulunmuşsa da HMK’nın 141. maddesi kapsamında iddianın genişletilmesi yasağına tabi olan bu iddiasının dinlenmesi mümkün olmadığı gibi davacı tarafça bu eyleme ilişkin olduğu iddia edilen delillerinde, 16/11/2017 dava tarihinden sonraki döneme ilişkin bulunması ve her davanın açıldığı tarihteki duruma göre değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında bu davada inceleme imkanı da bulunmadığından mahkemece bu iddia bakımından bir inceleme yapılmaması eksiklik olarak kabul edilmemiş, davacının bu yöndeki istinaf itirazları da yerinde bulunmamıştır.
Sonuç olarak; mahkemece yukarıda açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemenin davacının haksız rekabet iddiasının ispatlanamadığına ilişkin gerekçesi isabetli olsa da rekabet yasağı ihlali iddiası bakımından gerekçesi yerinde bulunmadığından, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilebilen, yerel mahkeme hükmünün gerekçesinin değiştirilerek düzelterek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmeyip, bu halde istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiğini düzenlediğinden, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun, ilk derece mahkemesi hükmünün gerekçesine ilişkin olarak yerinde görülmekle kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile, Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/10/2019 gün ve …. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin olarak alınan 93,93 TL harçtan mahsubu ile bakiye 34,63 TL karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden, istinaf eden davacı aleyhine hüküm kurulamayacağından, ilk derece mahkemesi karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince, reddedilen maddi tazminat için hesap olunan takdiren 500,00. TL, reddedilen manevi tazminat için hesap olunan takdiren 2.725,00-TL maktu olmak üzere toplam 3.225,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
8-Davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 44,40 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
9-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
10-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına
11-Kararın niteliğine göre, İİK’nın 36. maddesi uyarınca icranın geri bırakılması kararı için davacı yanca yatırılan teminatın iadesine yer olmadığına,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 02/07/2021 tarihinde HMK 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 11/07/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip