Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2019/1720 E. 2021/988 K. 30.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/09/2016
NUMARASI : ….
DAVANIN KONUSU : Marka Hakkına Tecavüzün Tespiti, Önlenmesi ile Maddi ve
Manevi Tazminat

Dairemizden verilen 15/02/2017 tarih….K. sayılı kararı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03/10/2019 tarih ve …. K. sayılı kararıyla bozulmuş olmakla, dosya incelendi işin gereği görüşülüp, düşünüldü :

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, asıl davada, “…” isim ve logosunun, 05.11.2010 tarihinde,…. numarası ile müvekkili adına tescil olunduğunu, bu tarihinden itibaren müvekkilince isim ve logonun sosyal sorumluluk projelerinde kullanılarak, haklı bir üne kavuşulduğunu, gıda sektöründe faaliyet göstermekte olan davalı tarafça, müvekkiline ait isim ve logonun, etiketlerinde, ambalajlarında, internet sayfasında herhangi bir sözleşmeye dayanılmaksızın kullanılarak 556 sayılı KHK’nın 61/a maddesi uyarınca markaya tecavüz edildiğini, bu kullanım nedeniyle müvekkilinin maddi ve manevi zarar gördüğünü, davalı şirketçe, ürettiği ve sattığı ürünlerin sağlıklı ve doğal olduğuna dair belgeler ibraz edilmeksizin, müvekkilinin isminin haksız ve illegal olarak kullanılması suretiyle toplumda oluşan güven duygusuna darbe vurulduğunu ileri sürerek, müvekkili vakfın isim ve logosunun davalı şirketin …,….internet adreslerinde kullanıldığının ve geriye doğru inceleme yapılarak tecavüzün başladığı tarihin tespitini, davalının müvekkiline ait markaya olan tecavüzünün önlenmesini, markanın kullanıldığı, reklam vasıtası, internet sayfası, basılı evrak ve ürünlerin toplatılmasını, hükmün ilanını, müvekkilinin fiili kaybı ve yoksun kaldığı karı KHK’nın 66/c maddesi uyarınca hesaplanmak suretiyle şimdilik 10.000.00 TL maddi tazminatın tecavüzün başladığı tarihten itibaren hesaplanacak ticari reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, 30.000.00 TL manevi tazminatın ticari reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş, 09.07.2014 tarihli cevaba cevap dilekçesi ile davalı … AŞ’den 5.000 TL maddi tazminatın yasal faizi ile tahsilini de talep edilmiştir.
Davalı … … ve San. Ticaret AŞ vekili, müvekkili şirketin, davacı Vakfın bilgisi dahilinde ve onayı doğrultusunda vakfın logosunu kullandığını, müvekkili Şirket yetkilisinin yöneticisi olduğu, vakıf projesinde, diğer gıda firmalarının vakıf logosunu kendi ürünlerinde kullandırmaya teşvik etmek için bunun yapıldığını, davacı vakfın başkanının, vakfın tanıtımı için müvekkilinden yardım istediğini, bu sayede davacı vakfın ismini duyurduğunu, davacı tarafın, vakıf logosuna karşılık bağış aldığını, taraflar arasında yazılı sözleşme olmamasının logonun izinsiz kullanıldığı anlamına gelmeyeceğini, sosyal bir vakfın kar kaybından söz edilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili, davalı … ….’nin üretici, asıl davanın davalısının ise dağıtıcı olup, ikisinin yönetimin de aynı kişilerden oluştuğunu, her iki şirketin de dava konusu hukuka aykırı fiilden sorumlu olduğunu ileri sürerek, davalı şirketin davacı Vakfa ait markaya tecavüzünün önlenmesini, marka hakkına tecavüz, müvekkili Vakfın itibarının zedelenmesi ve haksız rekabet hükümlerine aykırılık sebebiyle, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000 TL maddi tazminatın tecavüzün başladığı tarihten itibaren hesaplanacak ticari reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, tazminatın müvekkilin fiili kaybı ve yoksun kaldığı karın 556 sayılı KHK’nın 66/c maddesi doğrultusunda hesaplanmasını talep ve dava etmiştir.
Birleşen davanın davalısı … …. cevap vermemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunmalar ve benimsenen bilirkişi raporlarına göre, 05.04.2014 tarihinde oluşturulan davalıya ait ……. …. internet sitesinde, site içindeki ürünlere ait ambalajlarda ve 25.12.2013 tarihli facebook paylaşımlarında davacının isim ve logosunun kullanıldığı, asıl davada davalı Şirket ile birleşen dosyanın davalısı Şirketin yetkilisi olan …’ın, 2012 ve 2013 yıllarında davacı Vakfın danışma kurulu üyesi ve gıda güvenliği proje direktörü olduğu, ancak 2012 yılında somut uyuşmazlığa konu muhatap firmanın, birleştirilen dosyanın davalısı … … ve Dış Ticaret Ltd. Şti. olduğu, 22.05.2013 tarihinde tescil olunan davalı …’nin uyuşmazlık tarihinde henüz kurulmamış olduğu, 2012 yılı Mart, Nisan aylarında, davacı Vakfın başkanı ile … arasında yapılan sözlü bir mutabakat ile … markalı reçel ambalajlarında davacının marka ve sloganının kullanımı uygun görülerek davacı Vakfa ait internet sitesinde reçel tanıtımının yapılmaya başlandığı, ancak, davacı Vakıf Başkanınca, davalı firma yetkilisine 17.08.2012 tarihinde gönderilen mail ile Bakanlıktan kaynaklanan herhangi bir hukuki sıkıntının yaşanmaması açısından vakıf ile protokol yapılmadan vakfa ait logo ve diğer materyallerin kullanılmamasının bildirildiği, taraflar arasındaki ilişkinin bu mail sonrasın da devam ettiği, birleşen dosyanın davalısı Şirketçe, dava tarihinde davacı markasının kullanımına devam edildiği, taraflar arasındaki ilişkinin 2013 yılında ve 2014 yılının ilk aylarında bile devam ettiği, bu nedenle taraflar arasında zımni bir anlaşmanın varlığı ile davalı şirketlerin kullanımının bu anlaşma kapsamında, marka sahibinin zımni rızası ile yapılmış bir marka kullanımı olarak değerlendirilmesinin gerektiği, bu nedenle davalı şirketlerce davacı vakfın markasından doğan haklarına tecavüz edilmediği, uyuşmazlık konusu ürünlerin üretici firmasının davalılardan … … ve Dış Ticaret Ltd. Şti., dağıtıcı firmasının ise davalılardan … … ve San. Ticaret AŞ olduğu, her ne kadar davalı … …. ve Ticaret A.Ş., 22.05.2013 tarihinde kurulmuş da olsa taraflar arasındaki önceki tarihli maillerin de uyuşmazlıkla ve davalı şirketle ilgili olduğu ve bu nedenle ihtilafta dikkate alınması gerektiği, davacının zımni rızası nedeniyle davalı firmaların kullanımının 6102 sayılı TTK kapsamında haksız rekabet oluşturmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkeme kararının Anayasa’da tanımlanan “gerekçeli karar hakkı” ve “adil yargılanma hakkı”na aykırı olduğunu, kararın hiçbir gerekçe içermediğini, mahkemenin kanaat ve gerekçesinin belirtilmediğini, bilirkişi raporlarına atıf yapılmakla yetinildiğini, marka tescil sınıflarının farklı olması sebebi ile davanın reddine karar verilmesinin, kötüniyetli firmaların tüketiciyi yanıltması için hukuki bir kılıf oluşturacağını, davalı şirketler ile müvekkili Vakfın aynı sektörde mal üreten rakip firmalar olmadığını, davanın dayanağının isim, marka ya da logo benzerliğinden kaynaklanan bir koruma talebi olmadığını, davalı şirketlerin bir garanti markası olarak Vakfın isim ve logosunu “Öneriyor” ibaresi ile birlikte haksız olarak kullandığını, mahkemece Yargıtay’ın…….. ile ilgili istikrar kazanmış sayısız kararının tam tersi bir kararın verildiğini, 2012 yılının başında davalı şirket yetkilisi ile marka ve logo kullanımı konusunda görüşme ve logo kullanımı konusunda örnek çalışmalar yapıldığını, ancak davalı şirket sözleşme koşullarını sağlamadığından anlaşmanın yapılmadığını, davalının sözleşme öncesi sorumluluk hükümlerine aykırı hareket ettiğin, dürüst davranmadığını, 17.08.2012 tarihli mail ile davalıya “Vakıf yönetimi,….. gibi gıda güvenliği sertifikası sahibi, periyodik denetime açık, vakfın danışmanlık ve logo desteği için bağışın zorunlu olmasını karar altına almıştır. Vakıf ile protokol imzalamadan, Vakfa ait logo ve diğer materyallerin kullanılmaması hususunu rica ederiz.” şeklinde gönderilen sarih irade beyanına karşı Mahkemece, logo kullanımına müvekkilinin zımni rızasının olduğuna kanaat getirildiğini, oysa davalı şirketin sözleşme yapılması için öngördükleri üç koşulu da gerçekleştirmediğini, mahkemeye delil olarak sunulan kalite belgelerinin Eylül 2013 tarihinde üretilmiş, hukuki geçerliliği olmayan sahte belgeler olduğunu, davalı tarafça, Vakfa bağış yapıldığı iddia edilmişse de bağış yapıldığına dair tek bir belgenin sunulmadığını, başka sivil toplum kuruluşlarına yapılmış bağışların, logo kullanım bedeli gibi değerlendirildiğini, 17.08.2012 tarihinden sonra davalı şirket yetkilisi ile dava konusu hakkında hiçbir görüşme yapılmadığını, 17.08.2012 tarihli sarih irade beyanlarına rağmen logo kullanımına müvekkilinin zımni rızasının olduğunun kabulünün fahiş bir hukuki hata olduğunu, bir an için aksi kabul edilse dahi, kullanım bedelinin yine de davalıdan tahsiline karar verilmesinin gerekeceğini, nitekim logo kullanım bedelinin ödenmediğini, davalının logo bedelinin ödendiğine ilişkin iddiasının dahi bulunmadığını, davalı şirketlerin müvekkili Vakıf ile hiçbir ilgisi olmayan ve bilirkişilerce logo kullanım bedeli imiş gibi değerlendirilen diğer STK’lara yaptığı bağış bedelinin ise 4.000-5.000 TL. civarı olduğunu, bilirkişi raporlarında bu konuda hiçbir hesaplama yapılmadığını, son derece gayrıadil bir sonuca ulaşıldığını, mahkemece, müvekkilinin bedelsiz olarak logosunun kullanılmasına izin verdiği yönünde haksız ve hukuksuz ayrıca hayatın olağan akışına aykırı bir karar verildiğini, davanın haksız fiil ve haksız rekabet hükümlerine de dayanmakta olup, FSEK haksız rekabet hükümlerinin (madde 83, 84 vd.) mahkemece gözönünde bulundurulmadığını, Anadolu Fikri Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin dosyada mübrez kararında, davalı tarafından marka hakkına tecavüz edildiğinin iddianame, bilirkişi raporu ve karar içeriği ile tespit edildiğini, ancak usul kuralları bakımından beraat hükmü verildiğini, kararın taraflarınca temyiz edilmiş olup dosyanın halen Yargıtay’da olduğunu, Mahkemece “Ceza dosyası sonucunun beklenmesine” karar verilmiş olmasına rağmen ve bu karardan dönülmediği halde sonuç beklenmeksizin karar verildiğini, Reklam Kurulunun davalı şirkete “yazılı sözleşmeye dayanmaksızın marka hakkına tecavüz etmek” gerekçesi ile idari para cezası verdiğini, davalı tarafından dosyaya sahte belge ibraz edilmiş olmasına rağmen, bu hususta Mahkemenin sessiz kaldığını, sözleşme şartlarını yerine getirmeyerek Vakıf ile ilişkisi kalmayan, tüketiciyi yanıltmak ve sözleşme yapmaksızın logo kullanmaktan idari ceza alan davalı firmanın delil diye Mahkemeye sahte belgeler sunmuş iken ve bu konuyu ayrıntılı olarak izah etmelerine rağmen Mahkeme tarafından herhangi bir işlem yapılmadığını ileri sürerek davanın reddine ilişkin kararın kaldırılması istenilmiştir.

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Dairemizce; tüm dosya kapsamına göre, asıl ve birleşen davada davalılar tarafından davacının isim ve logosunun, davacı Vakfın rızası hilafına haksız olarak kullanıldığının kabulü gerektiğinden, davacının tazminat talebinin incelenmesinin zorunlu olduğu, ancak Mahkemece, davacının bu yöndeki talebi için hiç bir delil toplanmadığı ve değerlendirme yapılmadığı belirtilerek, HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, kararın niteliğine göre, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ’NİN 03/10/2019 TARİH VE….. K. SAYILI İLAMININ ÖZETİ: Yargıtay 11. Hukuk Dairesince; asıl ve birleşen davanın, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin bulunduğu, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama aşamasında, toplanan deliller uyarınca davacı vakfın marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin bulunmadığı sonucuna varıldığı, bu nedenle asıl ve birleşen davanın reddine karar verildiği, karara karşı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, dosyanın gönderildiği Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesince, “asıl ve birleşen davada davalılar tarafından davacının isim ve logosunun, davacı Vakfın rızası hilafına haksız olarak kullanıldığının kabulü gerektiğinden, davacının tazminat talebinin incelenmesinin zorunlu olduğu, ancak Mahkemece, davacının bu yöndeki talebi için hiç bir delil toplanmadığı ve değerlendirme yapılmadığı” şeklindeki gerekçe ve HMK’nın 353/1-a-6 maddesi hükmü dayanak gösterilmek suretiyle ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak dava dosyasının, yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine iadesine karar verildiği, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesinde bölge adliye mahkemelerince duruşma yapılmadan verilecek kararlar sayılmış olup, 353/l-a-6. maddesinde ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verileceğinin düzenlendiği, anılan yasal düzenleme ile bölge adliye mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderme sebepleri, buna bağlı olarak bu yönde ve kesin nitelikli bir karar verilebilmesinin koşulları sayılmış olup öngörülen sebepler arasında, “delillerin eksik toplanmasına” yahut “inceleme yetersizliğine” yer verilmediği, öte yandan HMK’nın 353/1-a-6 maddesinin, eksik delil toplanması veya delilin eksik incelenmesi halinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın esas hakkında inceleme yapılmaksızın mahalline iadesini mümkün kıldığı şeklinde yorumlanması halinde, HMK’nın 371/1-ç bendine göre karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda adli yargı teşkilatı içinde sadece Yargıtay’a tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine de tanındığı sonucuna varılacağı, diğer bir yandan, HMK’nın 353/1-b-3 maddesinde, bölge adliye mahkemelerince, kendilerine intikal eden ilk derece mahkemesi kararları bakımından, duruşma yapılmaksızın giderilebilecek nitelikte yargılama eksikliklerinin saptanması halinde, bu eksikliklerin tamamlanmasını müteakip yeniden esas hakkında karar vermeleri gerektiği öngörülmüş olup mezkur hükmün bölge adliye mahkemelerine “sadece duruşma açılmaksızın tamamlanacak nitelikte bir yargılama eksikliğinin bulunması haline münhasır olarak” eksikliğin ikmali ile yeniden esas hakkında hüküm kurma yetkisi tanındığı, duruşma açılmaksızın tamamlanamayacak eksiklikler bulunduğunu saptaması halinde, işin esasını incelemeksizin bunların ikmali bakımından dava dosyasını behemahal ilk derece mahkemesine geri göndermesi gerektiği biçiminde yorumlanmasının söz konusu olmayacağı, aynı kanunun 356. maddesi hükmü gereğince duruşma açılmasının asıl olduğunun öngörülmüş olması gözetildiğinde, ön incelemede saptanan eksikliklerin duruşma açılarak ikmalinden yahut ön incelemede nazara alınmamakla birlikte duruşma açıldıktan sonra saptanan yargılama eksikliklerinin ikmalinden sonra yeniden esas hakkında bir karar verilmesi gerektiği, eldeki davada ilk derece mahkemesince tarafların gösterdikleri delillerin hiç toplanmadığından veya hiç değerlendirilmediğinden bahsedilemeyecek olup, dava dosyasının esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesine geri gönderilmesinin kanunda öngörülen gerektirici sebepleri bulunmadığı, bu nedenle, her ne kadar kararın mahiyeti bu şekilde takdim edilmişse de, bölge adliye mahkemesince verilen kararın usuli anlamda bir geri gönderme kararı niteliğinde bulunmadığı, hal böyle olunca, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada delillerin toplanması ve değerlendirilmesi hususunda tazminat hesabına etki edecek deliller yönünden eksiklik bulunduğu düşünüldüğünden, HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp gerekirse bilirkişi raporu alınarak eksiklik olarak tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.

GEREKÇE: Dava ve birleşen dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dairemizce 19/02/2020 tarihli duruşmada, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03/10/2019 Tarihli,… Karar sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince, taraflar arasında zımni bir anlaşmanın varlığı kabul edilerek, davalı şirketlerce … markalı reçel ambalajlarında davacının marka ve sloganının bu zımni anlaşma uyarıca kullanıldığı, bu nedenle de davalı şirketlerce davacı Vakfın haklarına tecavüz edilmediği kabul edilmiş ise de, dava konusu olayda zımni rızanın bulunmadığı, mahkemece zımni rızanın varlığı davacı Vakfın yöneticisi olan şahsi ilişkiye dayandırılmış ise de, davacı Vakfın dava konusu kullanıma zımni rıza verdiğini göstermeyeceği, bir an için dava konusu uyuşmazlıkta, zımni rızanın varlığı kabul edilse bile, davacı tarafça davalılara çekilen 17/08/2012 ve 21/05/2014 tarihli ihtarlar ile eldeki davanın ikinci ihtardan sonra açıldığı dikkate alındığında, verilen bu zımni rızanın geri alınmış sayılmasının zorunlu bulunduğu, asıl hak sahibinin her zaman verdiği izni geri alabileceği kanaatine varılmış olup, Dairemizin 20/02/2017 Tarihli…. Karar numaralı önceki kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla Yargıtay bozma ilamında da belirlediği üzere, Dairemizce, İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada delillerin toplanması ve değerlendirilmesi hususunda tazminat hesabına etki edecek deliller yönünden eksiklik bulunduğu düşünüldüğünden, tespit edilen hususların giderilmesine yönelik inceleme yapılmasına karar verilmiştir.
Marka hakkına tecavüz SMK’nın 29. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında marka hakkına tecavüz sayılan fiiller belirlenmiştir. Bunlara göre, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek ve markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak ve marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek marka hakkına tecavüz sayılan fiillerdir.
Ancak dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgelerden, davacı adına tescilli ……. sayılı markanın kapsamında yiyecek ve içecek mallarının bulunmadığı, 41. sınıfta (Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri. Dergi, kitap, gazete v.b. yayımlama hizmetleri. Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.) tescilli olduğu, davalıların kullanımının ise yiyecek içecek sınıflarını kapsadığı, dolayısıyla davalıların davacının tescilli markasını birebir tescilli olduğu sınıfta veya benzer sayılabilecek bir sınıfta kullanmadığı, davacının markasının tanınmış marka olduğunun da iddia ve ispat edilmediği görüldüğünden, somut uyuşmazlıkta davalının kullanımının davacının marka hakkını ihlal etmediği kanaatine varılmıştır.
Öte yandan davalıların farklı sınıflarda bu markayı kullanmasının esasa etkisi bulunmadığı, çünkü davanın, marka ya da logoya tecavüzün önlenmesi değil davacıya ait logonun, davacının isminin de özelliği kullanılarak davalılar tarafından üçüncü şahısları yanılttığı iddiasına dayalı bulunduğu kanaatine varılmıştır. Keza Dairemizin 20/02/2017 Tarihli,…. Karar numaralı önceki kararında da aynı sonuca varılmış olup, somut uyuşmazlığa ilişkin verilen İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar ceza Mahkemesinin ……. Karar ve 24/03/2015 tarihli kararının da bu yönde olduğu görülmüştür.
Bu nedenlerle davalının eylemlerinin haksız rekabet olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Haksız rekabet 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 54. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, TTK 54/2. maddesinde; “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” biçiminde haksız rekabet oluşturan fiiller genel olarak belirtilmiştir. TTK’nın 55. maddesinde de başlıca haksız rekabet halleri örnekseme metodu ile belirtilmiştir. Dosya muhteviyatı incelendiğinde davalıların “… öneriyor” ibaresini taşıyan ürünler üretip satmalarının müşteri algısını etkileyebilecek bir unsur olduğu, müşterinin satın alma eğilimini artırabilecek bir unsur olarak kabul edilmesi gerektiği, bu bağlamda davalıların davacının dava konusu ibaresini ürünlerinde kullanmalarının davalılara müşteri tercihinde pozitif katkı sağlayacağı, müşteri alım tercihini pozitif yönde etkileyeceği, bu durumun davalıyı aynı sektörde hizmet veren dava dışı rakip firmalara karşı avantaj sağlayacak bir duruma getireceği kanaatine varıldığından davalının kullanma hakkı olmadığı bir isim ve logoyu kullanmak ile haksız rekabet eylemini gerçekleştirdiği kanaatine varılmıştır.
Bu doğrultuda Dairemizce 09/09/2020 tarihli duruşmada davacının taleplerine esas olmak üzere haksız rekabetten kaynaklanan tazminat miktarının belirlenmesi için bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş ve 08/03/2021 tarihli bilirkişi heyet raporu dosyaya kazandırılmıştır.
Dairemizce alınan 08/03/2021 tarihli, Pazarlama Uzmanı Doç. Dr. …, Gıda Mühendisi …… tarafından düzenlenen bilirkişi heyet raporunda, özet olarak; asıl ve birleşen davanın davalıları olan şirketlerin defterlerinin incelendiği, birleşen davada davalı … Ltd. Şti.’nin 2012-2014 yıllarına ait yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterlerinin, asıl davada davalı … AŞ’nin de 2013 – 2014 yıllarına ait yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterlerinin incelendiği, 6100 sayılı HMK’nın 222/2. maddesinde “Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olmasının şart olduğu, 222/4 maddesinde de “Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.” hükmünün bulunduğu, 6102 sayılı TTK’nın 64 maddesinin üçüncü fıkrasının dördüncü cümlesinde ise “Yevmiye defterinin kapanış onayı, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar, yönetim kurulu karar defterinin kapanış onayı ise izleyen faaliyet döneminin birinci ayının sonuna kadar yaptırılır” denildiği, asıl ve birleşen davada davalı firmaların 2012-2014 yılları arası defterlerinin sene başı onaylarının 6102 sayılı TTK’nın 64/3 ve VUK’un 220, 221 ve 222 maddelerine uygun olarak zamanında ve usulüne uygun şekilde yaptırıldığı, … … ve Dış Tic. Ltd. Şti.’nin 2012 yılı yevmiye defteri kapanış işlemlerinin yapılmadığı, davalı … … Gıda firması ilgili yıllarda elde etmiş olduğu karların, 01.01.2012-31.12.2012 tarihleri arası faaliyet karı: 68.414,23 TL, 01.01.2013-31.12.2013 tarihleri arası faaliyet karı: 207.735,22 TL, 01.01.2014 – 30.09.2014 tarihleri arası faaliyet karı: 406.308,17 TL şeklinde olduğu, davalı … … firmasının ilgili yıllarda elde etmiş olduğu karların, 22.05.2013-31.12.2013 tarihleri arası faaliyet karı: 11.785,72 TL, 01.01.2014-18.04.2014 tarihleri arası faaliyet karı: 33.208,10 TL olduğu, davalı … …. ve Tic. A.Ş. firması ile davalı … … ve Dış Tic. Ltd. Şti.’nin 2012-2014 dönemlerinde dava konusu ürünlerin satışları ile ilgili olarak bilirkişi heyetine sunmuş oldukları belgede belirtilen tutarlarda satış yaptıklarını beyan ettikleri, bunun 2012 yılında 218.000 TL, 2013 yılında 413.000 TL. 2014 yılında 118.000 TL olmak üzere toplam 749.000 TL olduğu, davalı firma … … ve Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin 2004 yıllından itibaren reçel, helva sektöründe faaliyette bulunan bir firma olup, reçel sektöründe içinde bilinirliği zamanla artışa geçen bir firma olduğu, 2013 Yılı itibari ile … … ve Tic. AŞ firması kurulmuş olup pazarlama işine başladığı, somut olayın özellikleri, davacıya ait marka kullanımın tarafların bilinirliği/tanınırlığı üzerindeki olumlu etkisi ve ilgili takdir edilecek marka değerinin karşılığının hayatın doğal akışı, güncel yaşam pratikleri ve gerçekleri ölçütleri ile değerlendirildiğinde, dönemin ekonomik ve konjonktürel yapısının da göz önünde bulundurularak 556 sayılı KHK m.66/2-c kapsamında maddi tazminat için davalı firmanın 2013-2014 dönemleri satışlarına markanın lisans bedelinin etkisinin % 5 esas alınması gerektiği, zararın 26.550 TL olabileceği belirlenmiştir.
Bilirkişi raporuna yönelik olarak davalılar vekilince, sosyal bir vakıfın kar kaybından söz edilemeyeceği, davacıya bağış yapıldığı, çeşitli ödemeler yapıldığı beyan edilerek itiraz edilmiş, davacı taraf ise bilirkişi raporuna göre karar verilmesini istemiş, ıslah dilekçesi sunmuştur.
Ancak, her ne kadar davacı tarafça 28.04.2021 tarihli duruşmada ıslah talebinde bulunulmuş ise de, HMK’nın 357/1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesinde ıslah talebinde bulunulamayacağından Dairemizce davacı tarafın ıslah talebinin reddine karar verilmiştir.
Dairemizce alınan bilirkişi raporunun değerlendirilmesinde, taraflarca esasına yönelik somut bir itiraz ileri sürülmediği, ancak bilirkişilerden haksız rekabet nedeni ile tazminat hesabı yapılması istenilmiş ise de bilirkişilerin 556 sayılı KHK m.66/2-c kapsamında maddi tazminat hesabı yaptığı, bilirkişi raporunda zararın sonuç olarak 26.550 TL olabileceğinin belirlendiği, bilirkişinin bu şekilde yaptığı belirlemesinin esasen talep ile tam olarak örtüşmediği anlaşılmış olup, dosyadaki bilgi ve belgelere göre gerçek bir zarar hesabının da yapılamayacağı kanaatine varıldığından ek bilirkişi raporu alınması yoluna gidilmemiştir.
Borçlar Kanunu’nun 50/2. maddesine göre, uğranılan zarar miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri gözönünde tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Somut uyuşmazlıkta da, yukarıda ifade edildiği üzere, haksız rekabet nedeni ile tazminat hesabında 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanmasının yerinde olmadığı, ancak gerek davalı tarafın ticari defterlerinden, gerekse de dosyada bulunan diğer bilgi ve belgelerden gerçek bir maddi zararın belirlenemeyecek olduğunun anlaşılması nedeniyle gerçek zararın tespitinin hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın tespitinin somut olay açısından belirtilen gerekçelerle mümkün olamayacağı, bu nedenle 6098 sayılı TBK’nın 50. maddesi uyarınca makul bir tazminat belirlenmesi gerektiği (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, …… Karar ve 25.02.2016 Tarih), diğer yandan, dosya kapsamından davalı … ….’nin üretici, asıl davanın davalısının ise dağıtıcı olduğunun, iki davalının yönetiminin de aynı kişilerden oluştuğunun anlaşılması karşısında her iki şirketin de dava konusu hukuka aykırı fiilden sorumlu olduğu, Dairemizce TBK’nın 50/2. maddesi uyarınca belirlenen 26.550 TL maddi tazminatın somut olayın özelliklerine uygun bulunduğu ve asıl ve birleşen davalının bu miktardan eşit oranda sorumlu bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Diğer taraftan davacının haksız rekabet nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunabileceği de pek tabiidir. Ancak özel durumlar göz önünde tutularak hükmedilecek manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Somut uyuşmazlıkta da manevi tazminat koşullarının davacı yararına gerçekleştiği, olayın oluş şekli, olay tarihindeki paranın satın alma gücü gözetildiğinde, asıl dava yönünden, Dairemizce belirlenen 25.000 TL manevi tazminatın, somut olayın özelliklerine ve hakkaniyete uygun olduğu değerlendirilmiştir.
Bu gerekçelerle asıl davanın haksız rekabet yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, yine bu nedenle asıl davadaki manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş, asıl davada marka hakkına dayalı talep edilen marka tecavüzünün tespiti, markaya tecüvüzün önlenmesi, toplatma, maddi tazminat ve sair istemlerinin reddine karar verilmiş, birleşen davanın da haksız rekabet nedeni ile kısmen kabulüne karar verilmiş, birleşen davada marka hakkına dayalı olarak talep edilen marka tecavüzünün önlenmesi, tazminat ve sair istemlerinin reddine karar verilmiş, davacının asıl ve birleşen davalılar yönünden haksız rekabetten kaynaklanan fazla maddi tazminat istemlerinin saklı tutulmasına karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Ayrıca Yargıtay HGK.’nın 04.03.2021 tarih ve …..K. sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere, bölge adliye mahkemelerinin ilk derece mahkemesi kararına müdahale ettiği noktalarda Yargıtay’ın bozma kararı vermesi durumunda, dosyanın karar verilmek üzere bölge adliye mahkemesine gönderildiği, bu noktada bölge adliye mahkemesinin alt derece hüküm mahkemesi olarak ilk derece mahkemesiyle aynı sıfatla yargılama yaptığı, denetim görevini kullanmadığı, temyiz incelemesi sonucunda verilen Yargıtay bozma ilamına yönelik karar vermek üzere alt derece hüküm mahkemesi olarak hukuki dinlenilme hakkı kapsamında aynen ilk derece mahkemesi gibi duruşma açmak zorunda olduğu, açılan bu duruşmada istinaf kanun yolu incelemesi yapmadığı, alt derece hüküm mahkemesi sıfatına uygun şekilde taraflar yararına ayrıca duruşma vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği nazara alınarak, somut uyuşmazlıkta da taraflar yararına ayrıca duruşma vekalet ücretine hükmedilmemiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Asıl davanın kısmen kabulü ile, davalının haksız rekabeti nedeniyle, 5.000,00.TL maddi tazminatın davalı … AŞ’den, asıl dava tarihi olan 18/04/2014 tarihinden itibaren, taleple bağlı kalınarak, yasal faizi ile alınıp davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin hakkının saklı tutulmasına,
2-Asıl davadaki manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 25.000,00.TL manevi tazminatın davalı … A.Ş.’den asıl dava tarihi olan 18/04/2014 tarihinden itibaren, taleple bağlı kalınarak, reeskont faizi ile alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
3-Asıl davada marka hakkına dayalı talep edilen marka tecavüzünün tespiti, markaya tecüvüzün önlenmesi, toplatma, maddi tazminat ve sair istemlerinin reddine,
a-Asıl dava yönünden Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 2.049,30.TL nispi karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 854,10.TL peşin ve tamamlama harcının mahsubu ile bakiye 1.366,20.TL’nin, davalı …’den tahsili ile Hazineye irat kaydına,
b-Asıl davada davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre kabul edilen maddi tazminat talepleri için tayin ve tespit olunan takdiren 5.000,00.TL, kabul edilen manevi tazminat talepleri yönünden 5.900,00.TL olmak üzere toplam 10.900,00.TL vekalet ücretinin davalı …’den alınarak davacıya verilmesine,
c-Asıl davada davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre reddedilen manevi tazminat yönünden tayin ve tespit olunan 5.000,00.TL, reddedilen maddi tazminat talepleri yönünden 5,000,00 TL olmak üzere 10.000,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
d-Asıl davada davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 2.700,00.TL bilirkişi ücreti, 460,00.TL tebligat ve posta gideri, istinaf aşamasında yapılan 3.000,00.TL bilirkişi ücreti, 285,00.TL tebligat ve posta giderleri toplamından oluşan 6.445,00.TL yargılama giderinden davanın kabul ret oranına göre takdiren 3.867,00.TL’ye 854,10.TL peşin harç ve tamamlama harcı toplamı ve 25,20 TL başvurma harcı bedeli eklenerek toplam 4.746,30.TL’nin davalı …’den tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye kısmın asıl davada davacı üzerinde bırakılmasına,
e-Asıl davada davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan 100,00 TL tebligat ve posta masrafından oluşan yargılama giderinin davanın kabul ret oranına göre takdiren 40,00 TL’nin davacıdan tahsili ile anılan davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
f-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.353),
4-Birleşen davanın kısmen kabulü ile haksız rekabet nedeniyle, 1.000,00.TL maddi tazminatın davalı … Ltd. Şti.’den, 17/08/2012 tarihinden itibaren, taleple bağlı kalınarak, reeskont faizi ile alınıp davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin hakkının saklı tutulmasına,
5-Birleşen davada marka hakkına dayalı olarak talep edilen marka tecavüzünün önlenmesi, tazminat ve sair istemlerinin reddine,
a)Birleşen dava yönünden Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 68,31.TL nispi karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 25,20.TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 43,11.TL’nin, davalı … … tahsili ile Hazineye irat kaydına,
c)Birleşen davada davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre kabul edilen maddi tazminat talepleri için tayin ve tespit olunan takdiren 1.000,00.TL vekalet ücretinin davalı … ….’den alınarak davacıya verilmesine,
d)Birleşen davada davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre marka hakkına dayalı olarak talep edilen marka tecavüzünün önlenmesi ve sair istemleri reddedildiğinden tayin ve tespit olunan takdiren 5.900,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … ….’ne verilmesine,
e) Birleşen davada davacı tarafından yatırılan 25,20 TL peşin harcın davalı … …’nden tahsili ile davacıya verilmesine ,
f)Birleşen davada davalı … … tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
g) Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
6-Davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vakıf temsilcisinin ve davalı şirketler vekilinin yüzlerine karşı yapılan açık yargılama sonucunda 30.06.2021 tarihinde HMK 361 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 03/07/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip