Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2019/1675 E. 2021/999 K. 02.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/04/2019
NUMARASI :….

DAVANIN KONUSU : Markaya Tecavüzün Men’i, Ref’i, Maddi ve Manevi Tazminat, İtibar Tazminatı

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 16/04/2019 tarih ve….K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkili Şirketin giysi, aksesuar, ayakkabı, çanta, takı, ev eşyası, dekarasyon malzemeleri vb. ürünler üreten köklü bir şirket olduğunu, müvekkilinin üretim ve satış alanına giren ülkeler nezdinde … … çerçevesinde ….’ya başvurular yaptığı markasını uluslararası düzeyde koruma altına aldığını, müvekkiline ait markaların uluslararası düzeyde tescile dayalı korumanın mevcut olması bir yana, ayrıca markaların kullanım alanı ve girdiği faaliyetlerle dünya çapında tanınmışlığının da mevcut olduğunu, davalı Şirketin müvekkiline ait markaları herhangi bir izin ve onaya dayanmaksızın ürettiği ürünlere bastığını, bu ürünleri sattığını, müvekkilinin davalı ile bir lisans sözleşmesi akdettiğini, bu sözleşme ile davalının Türkiye sınırları dahilinde müvekkiline ait logoları kullanmak suretiyle ayakkabı ve çanta üretimi ve bu ürünlerin pazarlama ve satış hakkını elde ettiğini, ancak davalı şirketin sözleşme hükümlerini ihlal ettiğini, herhangi bir izin ve onaya dayanmaksızın müvekkiline ait markalı ürünlerin satışını yapmak için Türkiye’de bir mağaza açtığını, bu ürünleri Türkiye dışında sattığını, buna ilişkin bir internet sitesi açtığını, bu ürünlerin müvekkiline ait dizaynlarla örtüşmemesi sebepleriyle müvekkilinin defalarca kez e-mail yoluyla davalı şirket yetkililerine ihtar gönderdiğini, akabinde de lisans sözleşmesini 23.03.2013 tarihinde yazılı bildirim yoluyla feshettiğini, ancak müvekkilinin müşterilerinden gelen şikayetler üzerine davalı şirketin, sözleşmenin feshinin ardından izinsiz olarak internet üzerinden müvekkiline ait markalar ile birlikte ürettiği ürünleri satmaya devam ettiğini öğrendiğini, müvekkilinin bu şikayetlerinden haberdar olduktan sonra yaptığı araştırmalarda davalı Şirketin üzerinde hiçbir hakkı olmadığı, herhangi bir izin yahut onaya dayanmaksızın müvekkiline ait uluslararası tescilli markalarla sahte ürünler ürettiğini, bu ürünleri hukuka aykırı bir biçimde internet sitesinde yayınladığını, internette satış yapan siteler aracılığıyla da satışa sunduğunu, üstelik bu ürünlerin dizaynının da müvekkiline ait olmadığını, kalite standartlarının da müvekkilinin onayı ile satışa sunulan ürünlerin kalite standartlarının oldukça altında olduğunu öğrendiğini, davalı Şirketin müvekkiline ait markalarla ürettiği ve kalitesi düşük olduğu için düşük bedellerle sattığı ürünleri satışa sunduğunu ve bu zamana kadar haksız kazanç elde ettiğini, davalının bu eylemleri nedeniyle müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını, ayrıca müvekkiline ait markaların kötü ve uygun olmayan şekilde haksız kullanımı sebebiyle de markaların itibarının sarsıldığını, bu sebeple ayrıca müvekkilinin itibar kaybı tazminatına da hak kazandığını ileri sürerek, marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulmasına, tecavüzün giderilmesine, şimdilik 20.000 TL maddi, 50.000 TL manevi ve 50.000 TL itibar tazminatının haksız fiilin vuku bulduğu tarihten itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç-cihaz, makine gibi vasıtalara el konulmasına, el konulan ürünler üzerinde müvekkiline mülkiyet hakkının tanınmasına, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiş, 05.03.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 46.221,70 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, davacı ile müvekkili arasında ayakkabı ve çanta imalatı konusunda lisans sözleşmesi imzalandığını, akdedilen anlaşma çerçevesinde müvekkilinin gerekli hazırlıkları yaptığını, bu hazırlıklar için yaklaşık 1.500.000,00 TL harcadığını, ayakkabı ve çantanın üretilmesi, satılması ve pazarlanması için kullanılacak marka ve etiketlerin nasıl dizayn edileceğinin belirlenmesi için davacının direktiflerini beklediğini, bu sürecin tam 9 ay sürdüğünü, davacı tarafından üretilecek ürünlerde kullanılacak etiket ve marka tasarımlarının nasıl oluşturulacağı, bunları nasıl kullanılacağı ile bilginin oldukça geç gönderildiğini, bu ürünlerde kullanılacak etiketlerin ticari ahlaka aykırı biçimde 3 kez değiştirildiğini, müvekkilinin davacının olur verdiği etiketleri bastığını ve ürünleri satış aşamasına getirdiğini, sonrasında müvekkilinin aldatıldığını öğrenene kadar bu etiketleri kullanarak satışlarına devam ettiğini, … 1969 ibaresinin büyük ve koyu olarak yazıldığını, bu şekilde etiket düzenlenmesini sağlayacak olan tek yetkili firmanın … … firması olduğunun anlaşıldığını, davacının orijinal … markası ile iltibas oluşturacak düzeyde bir kullanımı müvekkilinden istediğini, davacı tarafa ait … sembolünün tescilli bir marka olduğunu, “… 19.69 … … …” ibaresinin ise bir ticari unvan ve şirketin ismi bulunduğunu, davacının … markası ile ticari unvanı birleştirildiğini ve bunu etiketlere yansıtarak marka gibi lanse ettiğini, müvekkilinin, sözleşmeyi akdettiği esnada davacının kendisini dünyaca tanınan ve bilinirliği yüksek … markasının yetkilisi olarak tanıttığını, müvekkilinin dolandırıldığını anlamadan önce yaptığı sözleşme gereği 18.000 Euro bedeli davacı tarafın ticari mümessiline gönderdiğini, tarafların akdettikleri sözleşmeyi davacı tarafın lisans sözleşmesi olarak lanse ettiğini, 556 sayılı KHK’nın 20. maddesinde “Tescilli bir markanın kullanım hakkı, tescil edildiği mal veya hizmetlerin bir kısmı veya tamamı için lisans sözleşmesine konu olabilir.” düzenlemesine yer verildiği gibi bu anlamda yapılan sözleşmenin … markası ile ilgili olan kısmının lisans sözleşmesi olduğunu, davacı firmanın müvekkili firma ile yaptığı sözleşmede kendisini … olarak tanıtmasından dolayı müvekkilinin dolandırılması nedeni ile yaptığı yatırımların ve ürettiği ürünlerin orijinal … olmadığını anladıktan sonra üretimini durdurduğunu, ürünlerin de bir kısmını imha etmek zorunda kaldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, taraflar arasında 13.03.2012 tarihli lisans sözleşmesi imzalandığı, anılan sözleşme ile davalı Şirkete, davacıya ait markaların ve isim haklarının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde kullanım hakkının tanındığı, sözleşmeye konu edilen marka ve isim haklarının … figürlü ve … 19-69 ibareli oldukları, taraflar arasındaki lisans sözleşmesinin 23.03.2013 tarihinde feshedildiği, feshin haklı veya haksız olmasının, geçerliliğini etkilemeyeceği, davacı tarafın sözleşmeyi feshetmesinin haklı veya haksız olmasının veya diğer tarafa zarar ettirmesinin, feshin geçerliliği ile ilgili olmayıp, haksız fesih nedeniyle uğranılan zararların tazminini gündeme getireceği, dolayısıyla davalının yükümlülüğünün, sözleşmenin feshedildiğini öğrendiği tarihten itibaren, sözleşmeye dayanan kullanımlarını durdurması olduğu, davalı tarafın, kullanıma konu olan ibarelerden … ibaresi üzerinde davacının markasal hak sahibi olmadığını, bu ibareyi marka olarak kullanamadığını, marka üzerindeki gerçek hak sahibinin bir takım hukuki yaptırımları ile karşılaşıldığını savunduğu, ancak lisans sözleşmesi taraflarının yükümlülüklerini tam olarak ifa etmemeleri veya edememeleri, yahut bir tarafın diğer tarafı yanıltmış olması gibi iddiaların tamamen sözleşmeye dayalı tazminat taleplerinin ileri sürülmesine dayanak oluşturabileceği, yoksa, sözleşmeyle tanınmış bazı hakların, sözleşmenin feshedilmiş olmasına rağmen kullanımına devam edilmesinin gerekçesi olamayacağı, dosya kapsamından davalının, sözleşme konusu marka ve ibareleri, sözleşmenin feshinden sonra da kullanmaya devam ettiğinin anlaşıldığı, bu durumda anılan kullanımların davacının marka haklarını ihlal ettiği, davacının talebi doğrultusunda 556 sayılı KHK’nın 66/2-b maddesine göre davacının toplam 46.221,70 TL maddi tazminat talep edebileceği, davacı her ne kadar markasının kötü ve uygun olmayan bir şekilde kullanıldığını ileri sürmüş ise de bu iddiasını ispat edemediği, bu nedenle itibar tazminatı talebinin yerinde olmadığı, markaya tecavüz dolayısıyla manevi tazminat koşullarının da oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının üretip ticarete konu ettiği ve satışını yaptığı ayakkabı, çanta ürünleri üzerinde … ibaresini, “…” ibaresini kullanmasının, davacının tescilli marka hakkından doğan haklarını ihlal etttiğinin tespiti ile markaya tecavüzün men ve refine, markaya tecavüzün maddi sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, 46,221,70 TL maddi tazminat ile 10.000,00 TL manevi tazminatın 29/04/2014 tarihinden itibaren değişir oranlarda reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilline, manevi tazminata ilişkin fazlaya dair talep ile itibar tazminatı talebinin reddine, el konulan ürün olmaması, bu konuda şimdiden maliyet değerlendirmesi yapılamaması ve davacının da bunun için bir bedel depo ettirilmesini istememesi nedeniyle davacının ürünler ve benzeri ürünler üzerinde mülkiyet hakkı tanınması hakkında ayrıca karar verilmesine yer olmadığına, kararın kesinleşmesini müteakip hükmün ilanına karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekili, davacının 23.03.2013 tarihinde müvekkili ile aralarında olan lisans sözleşmesini feshettiğini iddia etmiş ise de dosyaya sundukları elektronik posta yazışmaları incelendiğinde, belirtilen tarihten aylar sonra bile, müvekkili ile davacı arasında dava konusu etmiş olduğu markalar için ticari ilişkinin devam ettiğinin açıkça anlaşıldığını, bunun da davacının, müvekkiline dava konusu markaların kullanımı için muvafakat etmiş olduğunu kanıtladığını, diğer deyişle taraflar arasındaki sözleşmenin devam ettiğini ve bir an için sözleşmenin devam etmediği düşünülse bile davacının, müvekkilinin dava konusu markaları kullanmasına muvafakat ettiğini, ayrıca davacı tarafça sözleşmenin email göndermek suretiyle feshedilmek istendiğini, TTK’nın 18/3 maddesi hükmü gereği her iki tarafın tacir olduğu durumlarda sözleşmenin feshine, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarların noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılması gerektiğini, TTK’nın emredici hükmü gereği sözleşmenin feshinin geçerli olmadığını, dava konusu markaların esas markaya bağımlılığının söz konusu olduğunu, davacının markalarının Türkiye’de … Protokolünün uluslararası tescil yolu ile tescil edildiğini ve bu nedenle bağımlı marka olduğunu, … …’nün 6. maddesinin 3. fıkrası uyarınca davacının marka korumasından yararlanamayacağını, mahkemeden davacının markalarının menşe ülkede 5 yıllık süre içerisinde hükümsüzlüğüne karar verilip verilmediğinin sorulması istenmiş ise de bu taleplerinin kabul görmediğini, davacının markanın kullanımına muvafakat etmesi ve sözleşmenin feshinin geçerli olmaması nedenleriyle manevi tazminata hükmedilmesinin de doğru olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, markaya tecavüzün men’i, ref’i, maddi ve manevi tazminat ile itibar tazminatı istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, taraflar arasında 13.03.2012 tarihinde imzalanan lisans sözleşmesinin, davacı tarafça 23.03.2013 tarihinde feshedildiği, davalı tarafça fesih bildiriminin TTK’nın 18/3 maddesine uygun olmadığı savunulmuş ise de bu maddedeki bildirim usullerinin geçerlilik şartı değil ispat şartı olduğu, davacı tarafından fesih bildirimine ilişkin gönderilen yazının sıhhatine ilişkin bir itirazda bulunulmadığı da gözetildiğinde, fesih beyanının davalıya ulaştığının kabulünün gerektiği, yine her ne kadar davalı tarafça, bu fesih beyanından sonra davacının, markasının kullanımına muvafakat ettiği savunulmuş ise de bu savunmanın dayanağını oluşturan ve sonuncusu 04.09.2013 tarihli olan elektronik postaların tek başına markanın kullanılmasına muvafakat edildiğini ispata yeterli olmadığı gibi bu elektronik postalardan sonra davacı tarafından davalıya gönderilen Beyoğlu 28. Noterliği’nin 22.09.2014 tarihli ihtarnamesinden dahi fesih iradesinin sürdürüldüğünün anlaşıldığı, dolayısıyla davalının, markayı kullanmasına muvafakat edildiği savunmasının da yerinde görülmediği, bunu dışında davalının, lisans sözleşmesinin kurulduğu sırada dolandırıldığı ya da davacının lisans sözleşmesini haksız olarak feshettiği yönündeki savunmalarının işbu davada tartışılmasının mümkün olmadığı, ancak davalı tarafından davacıya karşı açılabilecek bir tazminat davasının konusu olabileceği, son olarak davacı markasının Türkiye’de tescilli olduğu sürece korunmasının tabi bulunduğundan, tescilli markanın bağımlı marka olduğu yönündeki davalı savunmasının da yerinde olmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalıdan alınması gereken 3.840,50 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından, davalı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 961,00 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 2.879,50 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3- İstinaf aşamasında davalı vekili tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 02/07/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 12/07/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip