Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2019/1428 E. 2021/692 K. 20.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/01/2019
NUMARASI :….

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 24/01/2019 tarih ve… sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı ve davalılar tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkili şirketin … numaralı elbise tasarımının, davalılar tarafından “….” markası adı altında üretilerek satışa sunulmak suretiyle tasarım hakkına tecavüzde bulunulduğunu, davalılardan … ve …’a, diğer davalı firmanın hem ortakları hem de müdürleri olduğundan husumet yöneltildiğini, davalı şirketten dava konusu ihlal teşkil eden tasarımın 21.05.2016 tarihinde fatura ile satın alındığını, bu ürüne ilişkin Ankara 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde…. İş sayılı dosyasında müvekkilinin tasarımına tecavüzün varlığının tespit edildiğini, maddi tazminatın 554 sayılı KHK’nın 52/a maddesine göre hesaplanmasını talep ettiklerini ileri sürerek, davalıların tecavüzünün ve haksız rekabetinin tespiti, durdurulması ve önlenmesi ile şimdilik 1.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminatın, delil tespitinin yapıldığı 26.05.2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsiline, hüküm özetinin ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiş, 06.06.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 1.317,75 TL.’na yükseltmiştir.
Davalılar vekili, davanın muhatabının davalı şirket olması hasebiyle diğer davalılar … ve …’a karşı açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesinin gerektiğini, davacı tasarımı ile müvekkilinin tasarımının benzer olmadığını, bahse konu delil tespit dosyasından alınan bilirkişi raporunda, söz konusu tasarımların ayırt edicilik kavramı bakımından tam olarak değerlendirilmediğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davacı yana ait…. numaralı tasarım ile davalılara ait elbise tasarımlarının ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğu, dolayısıyla davalıların gerçekleştirdiği “….” markalı giysi tasarımları satışlarının, davacı adına tescilli… numaralı tasarımdan doğan hakları ihlal ettiği, tüzel kişilerin eylemlerinin organları aracılığı ile yapıldığı, davalı gerçek kişilerin, diğer davalı tüzel kişiliğin müdürleri olmaları nedeniyle tüzel kişinin eylemlerinden sorumlu oldukları, bu nedenle husumet itirazının da yerinde olmadığı, tasarım hakkına tecavüz oluşturan her davalı eyleminin Türk Ticaret Kanunu’nun 57/5. maddesi uyarınca davacı iş mahsulleri ile iltibasa sebebiyet vereceğinden, ayrıca haksız rekabet dahi yaratacağı, anılan istemlerin kabul edilebilmesi için kusurun gerekmediği, ancak somut uyuşmazlıkta yargılama konusu ürünlerin üretim ve satışını gerçekleştiren davalı şirketin tasarım hakkına tecavüz ve bu bağlamda haksız rekabet yaratan eylemlerinde kusurlu bulunduğu, davalı ve davacı defterleri üzerinde de ayrı bilirkişi incelemesi yaptırılıp, Vergi Dairesinden gelen cevaplar da göz önünde bulundurularak, zararın tam tespitinin dosyadaki mevcut delillerle ispatı sağlanamadığından, TBK.’nın 50. maddesi kapsamında zararın tayinine gidildiği, buna göre tarafların hazır giyim alanında faaliyet gösteriyor olmaları, tekstil işletmelerinde imal edilen ürün çeşidinin çok ve bu sektörde rekabetin yoğun olması, tüketici nezdinde alternatif ürünlerin çok çeşitli olması, davalı firmanın olası üretim ve satış kapasiteleri, pazardan aldıkları pay, pazardaki diğer aktörlerin davranışları, ürünün mevsimsel oluşu, trendin tersine dönmesi durumları ile sektördeki tüm faktörler dikkate alınarak yapılan pazar analizi sonucunda, davacı şirket tarafından düzenlenen satış faturasının 28.08.2015 tarihli, işbu davanın 07.09.2016 tarihli olduğu da dikkate alındığında, ilk eylem tarihi olan 25.05.2016 tarihinden dava tarihi olan 07.09.2016 tarihine kadar geçen yaklaşık 4 aylık sürede davacının defter kayıtlarına göre, dava konusu tasarımla ilgili ürün satışına 28.08.2015 tarihinde başlandığı, 23.01.2016 tarihine kadar satış yapıldığı, bu tarihler arasında toplam 152 adet ürün satıldığı, 23.01.2016 tarihinden sonra ürün imal edilmediği ve herhangi bir satışın yapılmadığı vb. durumlar ile sektördeki tüm faktörler dikkate alındığında, ilk eylem tarihinden dava tarihine kadar geçen zamanda bu üründen 150 adet üretilip satılmış olabileceği, davalının eylemlerinin davacının kazancına etkisinin %35 ila %40 civarında olmasının mümkün bulunduğu, bu durumda davacının 554 sayılı KHK.nin 52.(a) maddesine göre (6098 Sayılı BK. 50. maddesi de nazara alındığında) talep edebileceği maddi tazminat tutarının 1.317,75 TL olacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalıların üretip ticarete konu ettiği bayan elbise ürününün biçiminin davacının tescilli tasarım hakkından doğan haklarını ihlal ettiği ve haksız rekabet yarattığının tespiti ile tasarıma tecavüzün ve haksız rekabetin men ve refine, tasarıma tecavüzün maddi sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, her türlü üretim ve satışının engellenmesine, ticari amaçla bulundurulduğu her yerde el konulmasına, her türlü basılı evrak kataloğ broşür reklamlar vs kullanımının önlenmesine, 1.317,75-TL maddi ve 5.000-TL manevi tazminatın 26/05/2016 tarihinden itibaren değişir oranlarda ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, hüküm özetinin ilanına karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, maddi tazminat hesabına dair tercihleri olan 554 sayılı KHK’nın 52/2.a maddesinde “Tasarımdan doğan haklara tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, tasarım hakkı sahibinin tasarımı kullanması ile elde edebileceği muhtemel gelire göre” denildiğini, buna göre öncelikle davalının üretim miktarının belirlenmesinin gerektiğini, mahkemece davalının üretim miktarının tespit edilemediğini, bu sebeple de davalının üretim miktarının piyasa ortalamalarına göre tespit edilmesinin gerektiğini, hazır giyim sektöründe seri üretimin esas olduğunu, buna göre minimum üretim miktarının, sadece bir renk kumaştan bir pastal kesim yapıldığı düşünüldüğünde, 100 kat X 5 beden X 1 renk = 500 adet ürün olduğunu, ortalama olarak ise bir tasarımdan 2500 -3000 adet kesim üretim yapıldığının bilindiğini, dolayısıyla tazminat hesabının seri üretim miktarları gözetilerek yapılmasının gerektiğini, müvekkilin ürün birim karı 44,66 TL olduğu da nazara alındığında, mahkemece hükmedilen maddi ve manevi tazminatın miktarının sektör koşulları ile ters düştüğünü ve çok az olduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak talepleri doğrultusunda kaldırılmasını istemiştir.
Davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkemece manevi tazminat talebinin reddedilen kısmı için müvekkilleri lehine vekalet ücretine hükmedilmediğini, müvekkillerinden … ve …’ın dava konusu eylem ve işlemlerle herhangi bir ilgisi bulunmadığından, … ve … bakımından davanın husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesinin gerektiğini, tarafların tasarımlarının benzer olmadığını, bahse konu delil tespiti dosyasından alınan bilirkişi raporunda, söz konusu tasarımların ayırt edicilik kavramı bakımından tam olarak değerlendirilmediğini, müvekkillerinin kusurlu olduğunu ifade edebilmek için davacının çok daha somut deliller ortaya koymasının ve yerel mahkemenin çok daha somut değerlendirmeler yapabilmesinin gerektiğini, “bulundukları konum itibariyle tasarımlardan haberdar olabilecek durumda olmanın” çok ucu açık, herkesçe farklı yorumlanabilecek, gerçek dışı bir durum olduğunu, dolayısıyla bir an için müvekkilinin ürünlerinin davacı ürünleriyle benzeştiği düşünülse bile bu benzeşmenin “kötüniyetle” yapıldığı iddiasının, müvekkilinin davacının ürünlerini bilerek (ya da bilmesi gerekerek) taklit ettiği iddiasının, her bakımdan mantık ve gerçek dışı olduğunu, dolayısıyla mahkemenin tazminata ilişkin kararlarının da kaldırılması gerektiğini ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1- Dava, endüstriyel tasarıma tecavüzüzün ve haksız rekabetin tespiti, men ve ref’i, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
27/6/2013 tarih ve 6494 S.K.’nın 30. maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK.’nın 102. maddesi uyarınca “Adli tatil, her yıl yirmi temmuzda başlar, otuz bir ağustosta sona erer. Yeni adli yıl bir eylülde başlar.” Yine HMK.’nın 104. maddesi uyarınca “Adli tatile tabi olan dava ve işlerde, bu Kanunun tayin ettiği sürelerin bitmesi tatil zamanına rastlarsa, bu süreler ayrıca bir karara gerek olmaksızın adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılır”. Dolayısıyla anılan hükümlere göre, bir sürenin adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılması için, o sürenin “bittiği” tarihin adli tatil zamanına rastlaması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta ise ilk derece mahkemesi tarafından verilen gerekçeli karar, davalılar vekiline elektronik tebligat yoluyla tebliğe çıkarılmış, 16/08/2019 tarihinde muhatabın elektronik adresine ulaşmış, 21/08/2019 tarihinde de okunmuş sayılmıştır. 7201 sayılı Tebligat Kanununun 7/a-4. maddesinin açık hükmü uyarınca, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının davalılar vekiline tebliğ edildiği tarih 21/08/2019’dur. Bu tarihe göre 6100 sayılı HMK’nın 345. maddesinde düzenlenen yasal iki haftalık istinaf süresi, 04/09/2019 tarihinde dolmaktadır. İstinaf süresinin “bittiği” bu tarih, adli tatil zamanına rastlamadığından, istinaf süresinin HMK.’nın 104. maddesi uyarınca adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılması da mümkün değildir. İstinaf başvurusu ise 6100 sayılı HMK’nın 345. maddesinde düzenlenen yasal iki haftalık süre geçtikten sonra, 06/09/2019 tarihinde yapılmıştır.
7201 sayılı Tebligat Kanununun 7/a-4. maddesi uyarınca Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Somut olayda da ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararı, davalı vekilinin elektronik adresine 16/08/2019 tarihinde ulaştığına göre, tebligatın 21/08/2019 tarihinde yapılmış sayılmasında bir usulsüzlük yoktur. Zira 7201 sayılı Tebligat Kanununun 33. maddesi uyarınca “Resmi ve adli tatil günlerinde de tebligat caizdir.”
Yine 6100 sayılı HMK’nın 343/3 ve 118/2 maddesi ve Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 208/9. maddesi uyarınca taraf vekillerinin UYAP üzerinden kanun yoluna başvuru tarihi dilekçenin sisteme kaydedildiği tarihtir. Somut uyuşmazlıkta da davalılar vekilinin istinaf dilekçesi 06/09/2019 tarihinde sisteme kaydedilmiş olup, harcı dahi aynı tarihte yatırılmıştır.
Bu durum karşısında HMK’nın 346/1. maddesi uyarınca istinaf süresinin geçirilmesi halinde ilk derece mahkemesince gerekli karar verilebileceği gibi, aynı Kanun’un 352. maddesi uyarınca, ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince de karar verilebileceğinden, Dairemizce davalılar vekilinin istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gelince; dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve her ne kadar davacı vekilince istinaf dilekçesinde bildirilen gerekçelerle minimum üretim miktarının 500 adet ürün olabileceği, ortalama olarak bir tasarımdan 2.500 -3.000 adet kesim ve üretim yapıldığının bilindiği bildirilmişse de, mahkemece bu konuda görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda, davacının anılan hesabının peşinen kabulünün mümkün olmayıp, sektörün şartları ve tüm faktörler dikkate alındığında, ilk eylem tarihi ile dava tarihi arasında, davalının tecavüzünden dolayı davacının 150 adet ürün satamamış ve bu sayıda ürün için kazançtan mahrum kalmış olabileceğinin, esasen davacının defterlerine göre de dava konusu üründen toplam 184 adet üretime girip, 156 adet üretildiğinin ve 152 adet satıldığının, dolayısıyla davacının kendi defter kayıtlarının dahi minimum 500 adet ürün üretilebileceği tespitini doğrulamadığının belirtildiği, bu durum karşısında Dairemizce de davacı vekilinin anılan itirazına itibar edilmediği, yine mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda, 07.09.2016 dava tarihi itibariyle somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 554 sayılı KHK.’nın 52/3. maddesi hükmü uyarınca, davalı eylemlerinin davacı kazancına %35 oranında etki edebileceği değerlendirilerek, belirlenen tazminattan bu oranda indirim yapılmasında da bir isabetsizliğin olmadığı, sonuçta mahkemece TBK.’nın 50. maddesi de gözetilerek, anılan miktarda maddi tazminata hükmedilmesinde bir isabetsizliğin görülmediği anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 346. maddesi gereğince, davalılar vekillerinin istinaf dilekçesinin süre yönünden REDDİNE,
2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
3-Davacıdan alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, istinaf başvurusunda yatırılan 44,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 14,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davalılarca istinaf başvurusunda yatırılan 3*44,40=133,20 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalılara iadesine,
5-İstinaf aşamasında davacı ve davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdelerinde bırakılmasına,
6-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 20/05/2021 tarihinde davalılar vekillerinin istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine ilişkin (1) numaralı bent yönünden HMK’nın 366. maddesinin atfıyla, aynı Kanunun 346/2. maddesi gereğince tebliğden itibaren bir hafta içerisinde, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin (2) numaralı bent yönünden HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 20/05/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip