Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2019/1335 E. 2021/516 K. 09.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1335
KARAR NO : 2021/516
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/04/2019
NUMARASI :

DAVANIN KONUSU :YİDK Kararının İptali ve Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 11/04/2019 tarih ve ……. E. – ……..K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili; davalı şirketin “…” ibareli marka başvurusuna, müvekkiline ait “…” ve ” …” ibareli marklarına dayanarak 556 Sayılı KHK’nın 7,8 ve 35. maddeleri ile 6102 Sayılı TTK’nın 54 vd. maddeleri gereğince yaptıkları itirazın nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, taraf markalarının benzer bulunduğunu, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek YİDK kararının iptali ile dava konusu başvurunun tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal olarak bir benzerlik göstermemekle birlikte başvuru ile itiraza mesnet markalarda ortak/benzer unsur olan bulvar ibaresinin “…” anlamına gelen ve gerek anlamı gerek yaygın kullanımı nedeniyle başvurunun tescilinin talep edildiği 37. sınıfta ayırt edici niteliği düşük ve farklı firmalar tarafından farklı eklerle kullanımı mümkün bir adlandırma türü olduğunu, başvuru kapsamındaki mal/hizmetlerin itiraz markalarının kapsamındaki mal/hizmetlerden farklı bulunduğunu, dolayısıyla işaretler ve mal/hizmetler bir arada değerlendirildiğinde iltibas ihtimalinden söz edilmesinin mümkün olmadığını, YİDK kararının usule ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili, müvekkili markası ve davacının itirazına mesnet markaları arasında benzerlik olmadığı gibi karıştırılma ihtimalinin de bulunmadığını, iki marka arasında öncelikle yazılış stilleri, yazıların çerçevelenme şekilleri, renklendirilmeleri ve en önemlisi marka isimlerinin birbirlerinden çok ayrı olduğunu,… ilinde alışveriş merkezi olarak hizmet veren “…” markası ile temelinde inşaat ve inşaat hizmetleri veren “…” markası arasında haksız rekabete yol açabilecek herhangi bir durumun söz konusu olmadığını, hizmet sunulan alanların farklı olması sebebiyle aralarında rekabet olabilecek bir alanın dahi doğmadığını, davacının markasının müvekkilinin markasının hizmetlerine katkı sağlayabilecek düzeyde tanınan bir marka olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu marka ile davacının dayanak markaları arasında ortak durumda bulunan “…” ibaresinin “……………….” anlamına geldiği ve ilgili tüketici tarafından bilineceğini, anılan ibarenin dava konusu markanın kapsamında bulunan hizmetler bakımından hizmetin verildiği yere işaret etmesi nedeniyle ayırt ediciliğinin zayıf olduğunu, ayrıca, “…” ibaresinin bir konum bildirir niteliği dikkate alındığında mal/hizmet sunumunun gerçekleştirildiği konuma ilişkin bilgi aktarır durumda olması nedeniyle de bir kişinin tekeline bırakılabilecek bir ibare olmadığı, zira “…” ibaresinin bir konu aktarımı yapılırken herkes tarafından kullanılabileceği, dava konusu markada yer alan diğer unsurun, başka bir coğrafi konum belirten ve ülkemizdeki illerden birisi olan “………. ibaresi olduğu, davacının dayanak markalarından ………. tescil numaralı markasında asli unsurun bir parçası olan ve yine ülkemizdeki illerden biri olması nedeniyle coğrafi konum belirten “……” ibaresine yer verildiği, davacı markalarındaki “……….” ibarelerinin markalardaki konumlandırılma durumları ve markaların tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin sunuldukları yerlere işaret eder nitelikte olmaları da dikkate alındığında tali unsur oldukları, taraf markalarındaki asli unsurlar kapsamında ortak unsur durumunda bulunan “…” ibaresi nedeniyle markalar arasında işitsel, görsel ve anlamsal olarak benzerlik ilişkisi söz konusu olsa da markalar bütünsel olarak değerlendirildiğinde ve “…” ortak unsurunun taraf markaları bakımından ayırt ediciliğinin zayıf olması karşısında davacı markasındaki asli unsurun bir parçası durumunda bulunan “………” ibaresinin markaların ayırt edilmesi için yeterli olduğu, taraf markalarının tescil kapsamındaki hizmetler arasında aynılık/benzerlik/ilişkili olma durumunun bulunmadığı, taraf markaları arasında 556 Sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca iltibas bulunmadığından YİDK kararının yerinde olduğu ve hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :Davacı vekili, dava konusu marka ile müvekkilinin itirazına mesnet markaları arasında iltibas riskinin bulunduğunu, davalı şirketin seçenek özgürlüğü varken müvekkili markaları ile benzer olan dava konusu marka başvurusunun haksız rekabet teşkil ettiğini, davalının kötüniyetli olduğunu, bilirkişi raporunun hükme esas alınacak nitelik ve nicelikte bulunmadığını, itirazlarına rağmen tek bir bir bilirkişi raporu ile karar tesisinin usul, yasa ve müstekar içtihatlara aykırı olduğunu, ek-1 olarak sundukları teknik raporun bilirkişiler tarafından incelenmediğini ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinde; davalı şirketin “…” ibaresini 37. Sınıfta tescili için yaptığı ………. sayılı marka başvurusuna, davacının 35,36 ve 41. sınıflarda tescilli…… sayılı, “……… ibareli ve 41. sınıfta tescilli …sayılı, “………….İ” ibareli markalarına dayalı olarak, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca iltibas tehlikesi bulunduğunu, dava konusu marka tescilinin haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek yaptığı itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından, tarafların marka işaretlerinin benzer olduğu ancak tescil kapsamlarının farklı bulunması nedeniyle 556 sayılı KHK’ nın 8/1-b anlamında iltibas tehlikesinin olmadığı gerekçesiyle reddedildiği, bu karara karşı davacı tarafın aynı iddialarla yaptığı itirazında YİDK’ın 11.09.2017 tarih ve………… sayılı kararıyla taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği, iş bu davanın yasal 2 aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
Somut olayda uyuşmazlık, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı, dava konusu marka tescilinin haksız rekabet teşkil edip etmediği ve dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı noktasındadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun geçici 1. maddesi yollamasıyla somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (Karıştırılma) kavramı açıklanmalıdır. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında, dava konusu marka başvurusu “…” ibareli olup, “…….” ibaresi coğrafi yer adı olup ayırt ediciliği bulunmadığından dava konusu başvuruda asli unsur “…” ibaresidir. Davacının itirazına mesnet “… ……….” ve “… ………….” ibareli markalarında yer alan “…….” ibaresi coğrafi yer adı olduğundan, ……..” ibarelerinin de tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetlerin sunuldukları yere işaret ettiğinden ayırt edicilikleri bulunmamaktadır. Buna göre; davacı markalarının asıl unsuru da “… ” ibaresidir. Taraf markalarında asıl unsur olarak ortak yer alan “…” ibaresinin uyuşmazlık konusu 37. sınıf mal ve hizmetler bakımından ayırt edciliğinin zayıf olduğu söylenemeyeceği gibi aksinin kabulünde dahi coğrafi yer adı olan ve kimsenin tekeline bırakılamayack “Antalya “ibaresinin dava konusu başvuruya ayırt edicilik sağlamayacağından ilk derece mahkemesinin aksi yöndeki kabulüne iştrak etmek mümkün olmamıştır. Bu itibarla Diaremizce taraf marka işaretleri arasında, “…” ibaresinin asıl unsur olarak yer almasından kaynaklı görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunduğu kabul edilmiştir.
Ancak 556 Sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinin somut uyuşmazlığa tatbik edilebilmesi için karşılaştırılan markaların kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği şartının da gerçekleşmesi gerekmektedir.Yukarıda da açıklandığı üzere dava konusu marka 37. sınıfta, davacının itirazına mesnet markaları ise 36,41 ve 35. sınıfın 01,02,03,04 ve 05.( genel mağazacılık) alt gruplarında tescilli olup, mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi taraf markalarının tescil kapsamlarında yer alan mal ve hizmetler aynı tür olmadığı gibi mal ve hizmetler arasında benzerlik de bulunmamaktadır. O halde, emtia benzerliğine ilişkin şart gerçekleşmediğinden, somut olayda 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi koşulları bulunmamaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan Dairemizce bu yönden dosyada mevcut bilirkişi raporundaki tespitlere itibar edilmemiş, ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiştir.
Diğer taraftan, davacı tarafça, dava dilekçesinde diğer iddiaların yanında dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğunu da ileri sürülmüş olup, bu hususta ilk derece mahkemesince olumlu-olumsuz bir değerlendirme yapılmamıştır. Davacı, davalı Kurum nezindeki itirazında kötü niyet iddiasına dayanmadığından, işbu davadaki YİDK kararının iptali istemi yönünden dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu ileri sürmesi mümkün değilse de davadaki hükümsüzlük talebi yönünden bu iddiasının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay HGK’nun 16.07.2008 gün ve 2008/11-501 E.-507 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edilmektedir. Kötü niyetin varlığı, her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak belirlenmelidir. Yine Yargıtay HGK.’nun 21.09.2005 gün ve 2005/11-501 E.-507 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca iyiniyetin asıl, kötüniyetin istisna olması sebebiyle davalının kötüniyetli olduğunun delil ve gerekçelerinin gösterilmesi gerektiğinden davacı, davalının kötüniyeti bulunduğunu kanıtlamalı ve mahkemece de bunun delil ve gerekçesi gösterilmelidir.
Bu açıklamadan sonra somut olay değerlendirildiğinde, davacı tarafça dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunun ispatına dair bir delil sunulmadığı gibi dava konusu marka ve davacının itirazına mesnet marka işaretleri arasında benzerlik bulunması tek başına kötü niyet ve hükümsüzlük nedeni oluşturmaz. Zira ATAD 27.06.2013 tarihli, C-320/12 sayılı kararında da belirtildiği gibi “başvuru sahibinin başvurusu yapılan markayla karıştırılması olası bir markanın yurt dışında üçüncü bir kişi tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekliliği hususu, tek başına başvuru sahibinin, ilgili hüküm kapsamında kötü niyetle hareket ettiği sonucuna varılması için yeterli değildir.” Yine “inceleme konusu işaretlerin aynı olması, diğer faktörlerden hiçbirisi mevcut değilken, kötü niyetin varlığını ortaya çıkarmaz” (Adalet Divanı Genel Mahkemesi, 01.02.2012 tarihli, T-291/09 sayılı kararı). C-529/07 sayılı ATAD kararında da “başvuru sahibinin, bir markanın aynısını veya benzerini, aynı veya benzer mal ve/veya hizmetlerde kullanılmakta olduğunu bildiği halde, o markayla karıştırılabilecek bir markayı tescil ettirmek istemesi ve söz konusu işaretin asıl sahibinin markayı kullanmasını önlemek amacıyla marka tescil ettirmesi” gibi unsurların, kötü niyetin varlığına karar vermeye yarayacak işaretler olduğu ifade edilmiştir.
Bu itibarla ; dava konusu marka tescil başvurusunun kötü niyetli olmadığı, kanaatine varıldığından davacının bu yöndeki iddiası yerinde görülmediği gibi y emtia benzerliği şartı gerçekleşmediğinden davacı markaları ile iltibas oluşturmayan ve kötü niyetli de bulunmayan dava konusu marka tescilinin haksız rekabet teşkil etmediği de tabiidir.
Sonuç olarak; mahkemece taraf marka işaretleri arasında benzerlik bulunsa da emtia benzerliğine ilişkin şart gerçekleşmediğinden somut olayda 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesindeki koşulların bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm tesisi yerinde görülmemiş, HMK.’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 11/04/2019 gün ve …….. E. – ……..K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı şirket ve davalı … tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
8-Davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 44,40 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
9-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 09/04/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 30/04/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip