Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2019/1257 E. 2021/476 K. 02.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1257
KARAR NO : 2021/476
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/04/2019
NUMARASI :

DAVANIN KONUSU : Tasarım Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 03/04/2019 tarih ve ………E. -………K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin ayakkabı sektöründe önemli bir yere sahip olduğunu ve kendine ait tasarımları tescil ettirerek kullandığını, davalının kamuya mal olmuş ve kimsenin tekeline bırakılmayacak nitelikteki dava konusu tasarımları kendi adına tescil ettirdiğini, dava konusu tesciller nedeniyle müvekkilinin ticari faaliyetlerinin sekteye uğrama tehdidi altında olduğunu, davalı tasarımlarının yenilik ve ayırt edicilik niteliklerinden yoksun bulunduklarını, zira bu tasarımların 200 yılı aşkın süredir birçok firma tarafından üretiminin ve satışının yapıldığını, davacının amacının elde ettiği tekelci nitelikteki haklarla rakipleri üzerinde baskı kurmak olduğunu, dava konusu tasarımların, tasarım başvurusu sırasında re’sen yenilik ve ayırt edicilik incelemesi yapılmamasından yararlanılarak ve haksız olarak tescil ettirildiğini, internet ortamında “………” ve “……” ibareleri ile yapılacak aramalar sonucunda ulaşılacak sonuçlarda, dava konusu tasarımların Türkiye’de ve tüm dünyada üretimlerinin ve satışlarının yapıldığının anlaşılacağını, davalının kamuya mal olmuş tasarımları kendi adına tescil ettirmiş olmasının Türk Medeni Kanunu 2. maddesi kapsamında hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu ileri sürerek,…… ve ……. sayılı tasarımların hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu tasarımların tamamen özgün ve orijinal olduklarını, davacı delilleri arasında sunulan ürünler ile farklılık gösterdiklerini, bu tasarımların hükümsüzlüğü koşullarının oluşmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu ……. ve …… sayılı tasarımların 6769 sayılı SMK hükümlerine göre yenilik ve ayırt edicilik koşullarını sağlamadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, 30.05.2019 tarihli maddi hatanın düzeltilmesi hakkında kararla, 03.04.2019 gün ve E…….., K,….. sayılı kararının hüküm fıkrasının davanın kabulüne yönelik tesis edilmiş olması ve gerekçesinin de davanın kabulüne yönelik oluşturulmuş olmasına karşın, açık maddi hata ile davanın reddine biçiminde hüküm kurulduğu ve kararın taraflara tebliğe çıkarıldığının anlaşıldığı gerekçesiyle davacının maddi hata düzeltme isteminin kabulüne, 03.04.2019 gün ve E……, K,….. sayılı gerekçeli kararının hüküm bölümünün davanın kabulüne şeklinde düzeltilmesine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili, müvekkiline ait tasarımın tamamen özgün ve orijinal olduğunu, davacı tarafın dayandığı tasarımlardan farklılık arz ettiğini davacının delilleri arasında müvekkili tasarımı gibi ayakkabı tabanından oluşan bir tasarımın da bulunmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1-Dava, tasarım hükümsüzlüğü
istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın 294. maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK’nın 297/2. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Yine HMK’nın 298/2. maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün birbirine uyumlu olması gerekir. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyetine ve kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar ve hüküm arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun, mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın, kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece 03.04.2019 tarihli oturumda tefhim edilen kısa kararda, davanın kabulü ile dava konusu tasarımların hükümsüzlüğüne karar verilmiş, hükmün gerekçe bölümünde de dava konusu tasarımların yeni ve ayırt edici olmadıkları açıklanmış, ancak gerekçeli kararın hüküm bölümünde ise davanın reddine dair hüküm kurulmuştur. Bu durum, az yukarıda açıklanan kısa kararla gerekçeli kararın ve hükmün birbirine uygun olması gerektiğine ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırıdır. O halde anılan İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, hükmün gerekçesi ile sonuç kısmı arasındaki çelişki giderilecek şekilde yeniden bir karar verilmesi zorunlu olduğundan, usul ve yasaya aykırı olan hükmün kaldırılması gereklidir.
Öte yandan her ne kadar ilk derece mahkemesince verilen 30.05.2019 tarihli maddi hatanın düzeltilmesi hakkında kararla, bu durumun maddi hatadan kaynaklandığı kabul edilerek gerekçeli kararının hüküm bölümünün düzeltilmesine karar verilmiş ise de bu değerlendirmede doğru değildir. Zira, HMK’nın 304. maddesi uyarınca, hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Somut olayda ise gerekçeli kararın hüküm bölümünde davanın reddine karar verilmiş, sonrasında da yargılama giderleri davanın reddi esas alınarak davacıya yükletilmiş, davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmiştir. Bu durumda, hüküm bölümünün birinci bendindeki davanın reddine dair kısmın, yazı veya hesap hatası olarak kabul edilmesi mümkün olmayıp, HMK’nın 304. maddesi çerçevesinde davanın reddine ilişkin hükmün, davanın kabulü şeklinde düzeltilmesine yasal imkan bulunmamaktadır.
Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, mahkemece kurulan kısa karar ve hükmün gerekçesi ile sonuç kısmı arasında çelişki olduğundan, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu nedenle, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
2- İstinaf kararının neden ve şekline göre, davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 03/04/2019 gün ve ……. E. – …… K. sayılı kararın KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Davalı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 02/04/2021 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 26/04/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip