Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2019/1250 E. 2021/407 K. 26.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : ..
KARAR NO : …
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/09/2017
NUMARASI :….

….

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali ve Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20/09/2017 tarih ve …. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkilinin “…” ibareli …. sınıf ürünleri içeren ……. …. sayılı tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalının 22.01.2015 tarihinde “…” ibareli, ….sınıf ürünleri içeren marka tescil başvurusunda bulunduğunu, …. kod numarası verilen başvuruya müvekkilinin itirazlarının nihai olarak YİDK tarafından…. sayılı kararla reddedildiğini, oysa başvurunun tescilinin müvekkilinin “…” esas ve ayırt edici unsurlu tanınmış markaları ile iltibasa sebebiyet vereceği gibi, onların tanınmışlığından haksız yarar sağlayıp, itibar ve ayırt edici karakterini de zedeleyeceğini, yine başvurunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, davalı Türkpatent YİDK kararının iptalini ve diğer davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili, müvekkili kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı şirket vekili, her iki ibarenin görsel, anlamsal ve biçimsel farklılığının ilk bakışta fark edildiğini, yazım biçimi ve kullanılan logolar itibariyle ve bütünsel olarak başvuru konusu işaretle davacı markaları arasında belirgin farklılık bulunduğunu, davacı markalarının bilinir veya tanınmış olmasının da sonuca etkisinin bulunmadığını, başvurunun kötüniyetli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davacının markalarının “…” ibareli olduğu, “….” ve “…” ibarelerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulduğu, “….” ibaresinin daha çok “…..” ibaresinin İngilizce yazılışı olan “…” sözcüğünün kısaltmasının Türkçe telaffuzu biçimden oluştuğu, “…” ekinin de “…..” ibaresinin İngilizce karşılığı olan “…” kelimesinin Türkçe okunuşunu temsil ettiği, bilinen bir anlamının bulunmadığı, yazıldığı gibi okunduğu, uzun süreli kullanım ve tanıtımla ayırt ediciliğinin yükselmiş bulunduğu, davalının markasının ise “…” ibareli olduğu, “…..” kelimesinin İngilizce karşılığı olan “…” kelimesinin ilk kısmı olan ve çikolatanın kısaltması olarak sıklıkla kullanılan “…” ibaresi ile “… ve kaplama” gibi anlamları olan “…” kelimesinin bir araya getirilmesiyle oluşturulduğu, “…” olarak anlamlandırılabileceği, Türkiye’de İngilizce bilmeyen geniş halk kesimleri tarafından fantezi bir ibare olarak da algılanabileceği, başvuru kapsamındaki ürün ve hizmetlerin bir kısmının davacının markalarında da yer aldığı, ancak başvuru konusu işaretin özgünlük bakımından davacı markalarından farklı olarak bir yaratıcılık içerdiği, başvuru konusu işaretin asıl ve ayırt edici unsurunun “…” değil, “…” ibaresinden oluştuğu, ayırt edici ve baskın unsurları nazara alınarak yapılan gözlemde, tarafların markalarının görsel, sescil ve anlamsal olarak bıraktığı umumi intiba itibariyle benzer olmadığı, ilk bakışta doğacak intibaının farklı olması sebebiyle davacı markasıyla sunulan ürün ve hizmetleri satın almak isterken davalı işaretiyle sunulan ürün ve hizmetleri tercih etmeyecekleri, davacının “…” ibareli özel biçimli markasının “…. ürünleri” bakımından belli bir bilinirliğinin olduğu, ancak tanınmış markanın da kendisine iltibas yaracak derecede benzer olan markalara karşı korunabileceği, yargılama konusu işaretin davacı markalarından farklı olduğundan bunun sonuca etkisinin bulunmadığı, esasen her iki tarafın markalarının da gıda sektöründe herkesin kullanımına açık sözcüklerin bilinen kısaltmalarının bir araya getirilmesiyle oluşturulduğu, ilgili halk kesiminin bu tür marka oluşumlarına ve onların tanımlayıcılığa yakın ayırt edicilik düzeylerine aşina oldukları, bu tür markaların aynısının kullanımına karşı güçlü ayırt edicilik taşıdıkları, ancak benzer konseptle üretilen, yine ayırma fonksiyonu itibariyle ayırt ediciliği düşük ve farklı görsel ve sescil etki bırakan işaretlere karşı, çok güçlü ve orijinal biçimde oluşturulmuş markalar gibi veya onlarla eşdeğer bir şekilde korunmalarının mümkün olmadığı, bu sebeple de tarafların markalarının birbirinden farklı olduklarının kabul edilmesinin zorunlu bulunduğu, başvurunun kötüniyetli olduğunu gösteren bir emarenin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, müvekkiline ait “…” markasının …. numarası ile TPE nezdinde tanınmış marka statüsünde olduğunu, bu bakımdan incelendiğinde müvekkiline ait marka ile davalı yanın “…” şeklinde yazılan ve “…” şeklinde okunan ve aynı sınıflarda tescil edilmiş markasının, müvekkilinin markası ile iltibas yaratacağının açık olduğunu, markaların özellikle kelime ve okunuş açısından ayniyete yakın bir benzerliğinin olduğunun görüleceğini, zira davalı markasının “…” olarak okunduğunu ve telaffuz açısından sadece tek harflik bir fark yarattığını, markanın ortadaki hecesinde oluşan bu farklılığın ise markalar arasında ayırt ediciliği sağladığından bahsetmenin mümkün olmadığını, tarafların markalarının aynı sınıflarda tescil edilmek istendiğini, bu sebeplerle tüketici açısından iltibas oluşturma ihtimalinin daha da arttığını, dava konusu markalar bakımından iltibasa neden olacak kısmın yalnızca markanın “… kısmının olmadığını, bunun yanında “…” ibaresinin de müvekkili tarafından defalarca tescil ettirilip kullanıldığını, örneğin…..numaralı “… …” markası ile tescil ettirdiğini, davalı yanın tescilini talep ettiği “…” markasının, müvekkilinin pek çok markası ile iltibas oluşturabileceğini, bu markaların tanınmışlık düzeyi yüksek markalar olduğu ve bu nedenle davalı yanın markasının müvekkiline ait markalarla ilişkilendirilebileceği gözetilerek başvurunun reddine karar verilmesinin gerektiğini ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü
istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve her ne kadar taraf markalarının ….. sınıfta yer alan mallarda kapsamlarının benzer ve her iki taraf markasının da……” ortak ibaresi ile başlıyor ise de, anılan kelimelerin “… ibaresinin İngilizce karşılı olan “…” sözcüğünün kısaltması veya bu ibarenin Türkçe telaffuzu olduğu, anılan ibarenin 29 ve 30. sınıftaki bir kısım mallarda tanımlayıcı, diğer mallarda ise zayıf marka olduğu dikkate alındığında, bu ortak ibarenin başka ibarelerle birlikte kullanılması halinde iltibas ihtimalini yaratmayacağı, başvuruda anılan ibareye eklenen “…” kelimesinin başvuruyu görsel ve sesçil olarak davacının markalarından tamamen ayırdığı gibi, bir bütün halinde “…” ibaresinin “çikolata kaplama” anlamına geldiğinden, anlamsal olarak da davacı markalarından tamamen farklılaştırdığı, anılan ibarenin Türkçe karşılığının genel tüketici kitlesi tarafından bilinmediği düşünüldüğünde ise bu kez de Türkiye’de İngilizce bilmeyen geniş halk kesimleri tarafından fantezi bir ibare olarak da algılanabileceği, dolayısıyla mahkemece ibareler yönünden taraf markaları arasında 556 sayılı KHK.’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizliğin bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 44,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 14,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 26/03/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 26/03/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip