Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2019/1153 E. 2021/430 K. 26.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A … I N A
K A R A R
….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/03/2018
NUMARASI : ….


….

DAVANIN KONUSU : Marka Hakkına Tecavüzün Tespiti, Önlenmesi,
Maddi ve Manevi Tazminat

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 08/03/2018 tarih ve …. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalının 21.02.2014 tarihinde … başvuru numarası ile “…+…” ibareli marka tescili talebinde bulunduğunu, müvekkili tarafından bu marka başvurusuna itiraz edildiğini, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından söz konusu itirazın haklı bulunduğunu ve davalının marka tescil talebinin reddedildiğini, davalının ret kararına karşı süresinde yasal yollara başvurmadığını, davalının Kurum kararına rağmen “…” markasını kullanmaya başladığını, satış ve imalat yerlerinde satışa sunduğu parfüm ürünlerinin şişelerinin üzerinde iş yerinin üzerinde ve poşetlerinde bu markaları kullanmakta olduğunu, yine internet sitesinde de aynı markayı kullandığını, Ankara 20. Noterliğinin 04.12.2014 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarıyla tecavüze son verilmesini mağduriyetin giderilmesini istenildiği halde davalı tarafın tecavüze devam ettiğini, müvekkili şirketin 1999 yılında kurulduğunu, ana faaliyet konusunun parfüm olduğunu, franchise sistemiyle işleyişine devam etmekte olduğunu, yurt dışında da satışının olduğunu, müvekkili şirket adına uzun yıllardır tescilli, nizasız fasılasız surette kullanılmakla ayırt edici nitelik kazandırdığı, … “… …” ibareli markalarının mevcut olduğunu, müvekkili adına tescilli “… + …” esas unsurlu markalar ile davalı tarafından kullanılan “… + …” ve “… + …” markaların arasında karıştırılma ihtimalinin açık olduğunu, markalar karşılaştırıldığında yazı, tip, …, kompozisyon, renk tonları itibariyle benzerliğin açık olduğunu, kullanıldığı emtia bakımından da farklılık olmadığını, orta seviyedeki tüketicinin her iki marka arasında bir ilişki kurmasının kaçınılmaz olduğunu ileri sürerek marka hakkına tecavüz sayılabilecek ve karıştırılmaya meydan verebilecek olguların tespitine, markaların iş yeri üzerinden kaldırılmasına, karıştırılabilir markaları taşıyan ürünlerin toplatılarak el konulmasına, el konulan ürünlerin ve araçların üzerindeki markaların silinmesine, silinmesinin mümkün olmaması halinde imhasına, iltibasa yer veren markalarla ilgili internet sayfalarına ulaşımın engellenmesi ve tecavüzün devamını önlemek için gerekli tedbirlerin alınması hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini, marka hakkına tecavüzün durdurulması ve menine karar verilmesini, fazlaya ait haklar mahfuz kalmak kaydıyla marka hakkına tecavüz tarihinden itibaren işletilecek ticari faiz ile birlikte şimdilik 10.000,00TL maddi, 50.000,00TL manevi ve 5.000,00TL ihbar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin … nolu “…” parfüm için başvuruda bulunduğunu ancak yapılan başvuruya 3 ay içinde cevap alamayınca bu parfümün imalatından vazgeçildiğini ve durdurulduğunu, davacının itiraz ettiği “…” logosunda yer alan … harflerinin müvekkilin … soyadı olan … kelimesinin sessiz baş harflerinin yer aldığı bir kısaltma olduğunu, sadece … harfi kullanılmayarak uygulanan bir tasarım olduğunu, davalının iddiasında yer alan ve kendi logosu olan “…” logosu ile benzerlik kurulmasının mümkün olmadığını, iki logo arasında tek benzerliğin logoların başındaki … harfi olduğunu, … kelimesinin ise kullanılan her eşyanın bir ismi olduğu gibi kullanılan parfümün herkes tarafından müştereken kullanılan bir isim olup ayırt edici hiçbir yönü olmadığını, davacının şirketinin simgesi ile hiçbir benzerliği olmadığını, bunun için de ne markalar arasında karıştırma ihtimali ne davacının toplum nezdindeki bilinirlik nedeniyle markalarının itibarından haksız yarar sağlanması veya itibarının haksız markalarının itibarına ve ayırt edici karakterine zarar verme kastı ve ihtimali olmadığını, müvekkilinin sadece isminin harflerinden oluşan mamullerinin satışı ve pazarlaması çalışması içinde olduğunu, esasen uzun zamandır imalatı durdurulan “…”’nin ne internet sitelerinde reklam ve ilanlarda adının olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının 03, 05 ve 35. sınıflar tescilli… sayılı “…”, … sayılı “…”, …sayılı “…”, … sayılı “…”, … sayılı “… ithalat ihracat sanayi ve ticaret anonim şirketi”, … sayılı “…” ibareli markaların sahibi olduğu, davalının tescilsiz kullanım yaptığı markanın “…+…” ibaresinden meydana geldiği, davacı tarafça Ankara 20. Noterliğinin 04.12.2014 tarih ve … Y.Nosu ile davalıya marka hakkına tecavüzün son verilmesi için ihtarname gönderdiği, 07.04.2015 tarihinde davalıya ait dava konusu iş yerinde keşif yapıldığı, alınan 10.04.2015 tarihli bilirkişi raporunda davalı kullanımlarının 556 sayılı KHK’nin 9/1-b, 9/2-…, 9/2-e ve 61/a maddeleri gereğince davalının eylemlerinin davacı adına tescilli marka hakkına ihlal oluşturduğu kanaati bildirildiği, davacı markası ile tescilsiz davalı kullanımının bütünsel anlamda yapılan karşılaştırmasında, birbirlerinin farklı versiyonları, alternatifleri veya bir serinin devamı olarak nitelendirilmesi mümkün olan işaretler oldukları, “…” ibaresi ile karşı karşıya kalan tüketicinin bu ibareyi davacının markası olarak yorumlama yoluna gideceği ya da aynı olmadıklarını anlasa dahi taraflar arasında ekonomik/idari bir birlikteliğin var olduğu kanısına varabileceği gibi davacı tarafa ait yeni bir marka izleniminin, yeni bir şubenin açıldığı izleniminin de uyanabileceği, iltibas tehlikesinde tüketicinin bir kısmının bile karışıklık yaşamasının yeterli olduğu, hal böyleyken tescilli davacı markası ile tescilsiz davalı kullanımı arasında karıştırma olasılığının yüksek olduğu, sınıfların bu anlamda birbiri ile bağlantılı olması nedeni ile mal ve hizmetlerin aynı/ aynı türden olduğu, gerek mahallinde yapılan tespit neticesinde düzenlenen 07.04.2015 tarihli bilirkişi raporundaki“…davalı şirkete ait işyerine gidildiği söz konusu işyerinde satış görevlisi ile görüşüldüğü, çalışanın “…” ve “…” ibareli parfümlerin satıldığını beyan ettiği, delil olarak … ve … ibareli poşet örneklerinin alındığı ve poşet örneklerinin dosyada mevcut olduğu tespit edilmiştir” yönündeki değerlendirme, gerekse dosya kapsamında yukarıda detayları belirtilen değerlendirme neticesinde, davalı kullanımlarının, davacının “…” markaları açısından, 556 sayılı KHK’nın 61. maddesi kapsamında marka hakkına tecavüz fiilini oluşturduğu, marka hakkı tecavüze uğrayan davacının tecavüz fiilinin durdurulmasını (men’ini) ve tecavüzün giderilmesini (ref’ini) talep etme hakkının bulunduğu, davacı yanın, 556 sayılı KHK’nın 62/c maddesi uyarınca, marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedelinin esas alınması suretiyle yoksun kalınan kazancın belirlenmesini talep ettiği, davacı yanca emsal lisans bedeli olarak, 02 Ocak 2014 tarihli Bayilik Sözleşmesi sunulduğu, anılan Sözleşmede, 20.000-EURO bedel karşılığında 1 yıllık kullanım öngörüldüğü, bilirkişi heyeti tarafından da istenmesine rağmen, dosyada söz konusu yıllara ait kurumlar/gelir beyannamesini ve eklerini mevcut olmadığından, eklerdeki gelir tablosundan ortalama kar haddine ulaşılamamış olup, piyasa teamüllerine göre ortalama kar haddinin %20 olarak alınması uygun olacağı, 20.000-EURO’nun %20 sinin 4,000.- EURO, dava açma tarihi 27.03.2015 itibari ile karşılığının da (EURO 2.8343 TL Merkez Bankası Döviz Kuru) 11.357,20 olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, davacı adına tescilli marka haklarına davalının eylemleri ile tecavüz ettiğinin tespitine, davalıya ait olup marka hakkına tecavüz oluşturduğu 10.04.2015 tarihli önbilirkişi raporunda davalı işyerinde tespit edilen ürün, kartvizit ve tabelalara el konulmasına ve toplatılmasına, davalının tescilsiz olarak kullandığı “…+…” ve “… +…” ibareli kullanımları ile davacı adına tescilli markalara haksız tecavüz oluşturduğunun tespitine ve durdurulmasına, davacının maddi tazminat talebinin kabulü ile 10.000,00 TL maddi tazminatın 08.12.2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 5.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının itibar tazminatı talebinin reddine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, müvekkilinin logosunun … olduğunu, sayadının sessiz harflerinden oluştuğunu, logoların benzerliğinin bulunmadığını, bilirkişi raporunda benzetme ihtimalinden bahsedildiğini, hukukta ihtimale göre karar verilemeyeceğini, kabul anlamına gelmemekle ihlalin 7 gün olduğunu, tazminat tutarlarının yüksek olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1-Dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında, mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E..,.. sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu, davacının tescilli “…” markalarında, krem rengi fon üzerinde kahverengi yazılan, “…” olduğu, “…” ibaresinden oluşan tescilsiz davalı kullanımının hem işitsel hem görsel olarak benzerlik taşıdığı, karıştırılma olasılığının bulunduğu, “…” ibaresi ile karşı karşıya kalan tüketicinin bu ibareyi davacının markası olarak yorumlama yoluna gideceği ya da aynı olmadıklarını anlasa dahi taraflar arasında ekonomik/idari bir birlikteliğin var olduğu kanısına varabileceği, davacının tescilli markalarının kapsamı ile davalının tescilsiz kullanım yaptığı sınıf arasında bağlantı bulunduğu, mal ve hizmetlerin aynı/ aynı türden olduğu, mahallinde yapılan tespit neticesinde düzenlenen 07.04.2015 tarihli bilirkişi raporu ve dosya kapsamındaki diğer deliller karşısında davalının bu şekildeki kullanımlarının, davacının “…” markaları açısından, 556 sayılı KHK’nın 61. maddesi kapsamında marka hakkına tecavüz fiilini oluşturduğu, marka hakkı tecavüze uğrayan davacının tecavüz fiilinin durdurulmasını (men’ini) ve tecavüzün giderilmesini (ref’ini) talep etme hakkının bulunduğu, davacı yanın talep ettiği itibar tazminatına ilişkin olarak süre gelen aşamalarda dosyaya herhangi bir delil sunmadığı, diğer taraftan davacının marka hakkının ihlali nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunabileceği, takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olması gerektiği, 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterildiği, somut uyuşmazlıkta manevi tazminat koşullarının davacı yararına gerçekleştiği yönündeki ilk derece mahkemesi kabulünde ve takdirinde bir isabetsizlik olmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışındaki diğer istinaf itirazlarının esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2-Dosya kapsamında davacının maddi tazminat yönünden tercih hakkını 556 sayılı KHK’nın 62/c maddesindeki, marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedelinin esas alınması suretiyle yoksun kalınan kazancın belirlenmesi yönünde kullandığı değerlendirilmiş, davacı yanca emsal lisans bedeli olarak, 02 Ocak 2014 tarihli Bayilik Sözleşmesi sunulmuş, bilirkişi raporunda da bu sözleşme bedeli uyarınca hesaplama yapılmış ve mahkemece bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmiştir.
Ancak, dosya kapsamında yapılan incelemede davacının talebinin 556 sayılı KHK’nın 66/b maddesine göre, davalının marka tecavüzü nedeniyle elde ettiği kazanca göre talep edildiği, bu tercihin sonrasında 66/c maddesi olarak değiştirildiği anlaşılmakta olup, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin … ve 01/03/2018 Tarihli kararında da belirtildiği üzere, seçimlik hak kullanıldıktan sonra sadece ıslah ile değiştirilebilecektir. Dosya kapsamında davacı tarafça bu yönde bir ıslah dilekçesinin de sunulmadığı anlaşıldığından hükme esas alınan bilirkişi raporunda talep olmayan tazminat kalemlerinin belirlenmesi ve bu doğrultuda hüküm tesisi cihetine gidilmesi … olmamıştır.
Diğer taraftan, dosya kapsamında görüşüne başvurulan bilirkişilerin maddi tazminat hesabı bakımından yaptığı hesabın da yerinde bulunmadığı anlaşılmaktadır. Zira, dosya kapsamında mesnet alınan sözleşmenin bedelinin 20.000-EURO bedel içermesine ve emsal sözleşmenin fazla bir süre içermesine rağmen, tespit tarihi olan 27.03.2015 ile dava tarihi 03.04.2015 tarihi arasındaki sürenin kısalığı dikkate alındığında belirlenen tutarın yerinde olmadığı kanaatine varıldığı gibi, piyasa teamüllerine göre ortalama kar haddinin %20 olarak alınması da herhangi bir somut veri bulunmaması nedeni ile yerinde görülmemiştir. Belirlenen bu hususlar dikkate alındığında, davalının ticari kayıtlarının da incelenememesi nedeniyle, tazminat hesabının yapılamayacağı, bu şekilde hesap tarzının uygun bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Borçlar Kanunu’nun 50/2. maddesine göre, uğranılan zarar miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri gözönünde tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Somut uyuşmazlıkta da, yukarıda ifade edildiği üzere, yapılan hesabın yerinde olmadığı, ancak gerek davalı tarafın ticari defterlerinin sunulmamış olması, gerekse de tazminat belirlemeye esas başka bir verinin belirlenememesi nedeniyle gerçek zararın tespitinin hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın tespitinin somut olay açısından belirtilen gerekçelerle mümkün olamayacağı, bu nedenle 6098 sayılı TBK’nın 50. maddesi uyarınca bir tazminat belirlenmesi kanaatine varılmış olup (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, … ve 25.02.2016 Tarih), Dairemizce TBK’nın 50/2. maddesi uyarınca belirlenen 10.000 TL maddi tazminatın somut olayın özelliklerine uygun bulunduğu kanaatine varılmıştır.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK ‘nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiş, ilk derede mahkemesince davacı lehine maddi talepler yönünden vekalet ücretine hükmedilmemiş olması ve bu hususun davacı tarafça istinaf konusu yapılmamış olması nedeni ile maddi talepleri yönünden davacı lehine ayrıca bir vekalet ücretine hükmedilmemiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile, Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 08/03/2018 gün ve … E. – … K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Davanın KISMEN KABULÜ ile, davalının tescilsiz olarak kullandığı “…+…” ve “… +…” ibareli kullanımları ile davacı adına tescilli markalara tecavüz ettiğinin TESPİTİNE ve tecavüzün DURDURULMASINA,
3-Davalıya ait olup marka hakkına tecavüz oluşturduğu dosya kapsamında bulunan 10.04.2015 tarihli önbilirkişi raporunda davalı işyerinde tespit edilen ürün, kartvizit ve tabelalara el konulmasına ve toplatılmasına,
4-10.000,00 TL maddi tazminatın 08.12.2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 5.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacının itibar tazminatı talebinin reddine,
7-Fazlaya ilişkin istemlerin REDDİNE,
8-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 1.024,65 TL. nispi karar ve ilam harcının peşin olarak alınan 1.110,04 TL harçtan mahsubu ile bakiye 85,39 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
9-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, kabul edilen maddi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, kabul edilen manevi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 5.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
11-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, reddedilen maddi talepler yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
12-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, reddedilen manevi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 5.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
13-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 31,80 TL ilk masraf, 3.500,00 bilirkişi ücreti, 271,50 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 9,00 TL tebligat masrafından oluşan toplam 3.812,30 TL’nin, davanın kabul ve ret oranına göre takdiren davacı lehine 9/10 kabul edilerek 3.431,07 TL.’ye, 1.024,65 TL peşin harç tutarı eklenerek toplam 4.455,72 TL.’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
14-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan posta giderleri toplamı 33,50 TL yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre takdiren davalı lehine 1/10 kabul edilerek 3,35 TL.’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiyesinin davalı üzerinde bırakılmasına,
15-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
16-Davalı tarafından peşin olarak yatırılan 257,00 TL nispi istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
17-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 26/03/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 22/04/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip