Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2022/853 E. 2022/1085 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I


İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE … MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/01/2022
NUMARASI ….

Ankara 10. Asliye … Mahkemesinin 20/01/2022 tarih, 2021/548 Esas, 2022/30 Karar sayılı kararına karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuş olmakla dosya incelendi.
KARAR

Davacı, mirasbırakan …’ın 05/05/2015 tarihinde vefat ettiğini, muris … ile davalının 18/09/2002 tarihinde ortak olarak … kurduklarını, muris …’ün mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla Ankara 56. Noterliğinin 08/10/2013 tarih ve …. yevmiye numaralı devir temlik sözleşmesi ile Şirketteki bütün payını davalıya devrettiğini, pay devrinin bedelsiz olduğunu, davaya konu… adresindeki taşınmaz ile .. ilçesinde buluna…. sayılı taşınmazın ve … adresindeki taşınmazın ayni sermaye olarak konulduğunu, anılan durumun 20/11/2006 tarihli … … Gazetesinde yayımlandığını, şirketin sermaye ve rayiç bedelinin bu gayrimenkullerin değerleri de dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini, hisse devirlerinin muvazaalı yapıldığını ileri sürerek devri yapılan Şirket paylarının iptali ile muris …’ın terekesine iadesine, olmadığı takdirde muris …’ün şirket payının miras payı oranında tazminatın yasal faizi ile tahsiline, bu da olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalı, şirket hisselerinin iptaline yönelik davanın asliye … mahkemesinde görülmesi gerektiğini, hak düşürücü süre ve zamanaşımının dolduğunu, kendisinin kurduğu … …. Şti.ne muris …’ü ortak ettiğini, murisin sermaye payını da kendisinin koyduğunu, kuruluşundan beri Şirketin bilfiil çalışanı olduğunu, Şirkete sürekli nakdi ve ayni sermaye koyan büyük ortağı bulunduğunu, sorumlu ve genel müdür olduğunu, Şirkette muris …’ün bir defaya mahsus 2.500.000,00 TL nakdi sermaye ile katıldığını, bu bedelin de kendisi tarafından ödendiğini, bedelini ödeyerek Şirket payını satın aldığını, Şirketin sermayesinin belli olduğunu, Şirket hissesinin iptaline yönelik talebin dinlenemeyeceğini, iddiaların doğru olmadığını, ABD’de …. doktora yaptığını, 2002 yılına kadar araştırma görevlisi olarak çalışıp T.C.’ye döndüğünde Şirketin 2 ortaklı kurulmak zorunda olmakla kanun gereği murisi Şirkete ortak ettiğini, murisin sermaye payını da kendisinin koyduğunu, sermaye artışına da murisin katılmadığını, hisse devrinin yapılmadığını, TL’den sıfır atılınca pay durumu ve değerinde güncelleme yapıldığını, 6102 sayılı Kanun’un 573. maddesi gereğince 2 ortak zorunluluğu kalkınca 08/10/2013 tarihinde pay bedeli murise nakden ödenerek kendisine pay devrinin yapıldığını, muris muvazaası ve tenkise yönelik talebin reddi gerektiğini, murisin terekesinde birçok malvarlığının söz konusu olup saklı payın ihlalinin söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, murisin Şirketteki hissesinin azalmasının davalıya yapılan hisse devirlerinden değil davalının şirket kuruluşundan sonra Şirkete koymuş olduğu ayni sermayeler nedeniyle davalı hissesinin artmasından kaynaklandığı, sadece 2013 yılında murisin şirkette bulunan hissesini davalıya resmi yoldan sattığı, bunun dışında herhangi bir devrin söz konusu olmadığı, olayların tüm gelişimi itibariyle 2013 yılında yapılan bu hisse devir işleminin davacıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığına ilişkin herhangi bir kanıt bulunmadığı gibi olayın cereyan tarzı itibariyle de murisin hisse devri işleminde muvazaaya delalet eden herhangi bir yön de bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karara karşı davacının istinaf başvurusunda bulunması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesinin 26/02/2021 tarih, 2020/2044 Esas, 2021/389 Karar sayılı kararı ile “ …..muris muvazaasına dayalı olarak açılan ve Limited Şirket hisselerinin devrinin iptali istemine ilişkin davanın 6102 sayılı TTK.nin 4. Maddesi uyarınca ticari dava niteliğinde olması nedeniyle aynı yasanın 5. Maddesi gereğince davaya bakma görevinin Asliye … Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru olmadığı” gerekçesiyle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve görev hususunda bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi yönünde karar verildiği, anılan gönderme kararı sonrasında Mahkemece, uyuşmazlığın Asliye … Mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizliğe ilişkin kararı taraflara tebliğ edilip kesinleşmesi sağlanmadan davacı vekilinin 08/09/2021 tarihindeki talebiyle dosyanın Asliye … Mahkemesine gönderildiği, Asliye … Mahkemesince, dosya kapsamı, toplanan delillere göre murisin şirketteki payının azalmasının davalıya yapılan hisse devirlerinden değil davalının şirket kuruluşundan sonra şirkete koymuş olduğu ayni sermayeler nedeniyle davalı hissesinin artmasından kaynaklandığı, sadece 2013 tarihinde murisin şirkette bulunan payını davalıya resmi yoldan sattığı, başkaca bir devrin söz konusu olmadığı, 2013 yılında yapılan hisse devir işleminde davacıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığına ilişkin herhangi bir kanıt bulunmadığı, murisin hisse devri işleminde muvazaaya delalet eden herhangi bir delil de bulunmadığı, davacının yemin deliline dayandığı, 20.01.2022 tarihli duruşmada davacının yemin delilinin hatırlatıldığı ve yemin deliline dayanmayacağını beyan ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, dava dilekçesini tekrar ederek kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, devir işleminin miras hakkından mahrum bırakmak amacıyla yapıldığını, … bulunan … parsel sayılı taşınmaz ve…adresindeki taşınmazların devri ile Şirkete sermaye konulduğunu, taşınmazların şirkete sermaye konulduğu iddiası araştırılmadan karar verildiğini, Şirket hisse devir tarihlerinin dönemlerine göre anılan devirlerin gerek 818 sayılı Borçlar Kanunu gerekse 6098 sayılı Borçlar Kanunu gereği de araştırılması gerektiğini ileri sürerek istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, mirasbırakan …’ın 05/05/2015 tarihinde ölümü ile kızı davacı ile oğlu davalının mirasçı kaldıkları, murisin 08/10/2013 tarih, … yevmiyeli işlem ile … … ….payını bütün aktif ve pasifiyle şirket ortağı oğlu davalıya 2.500,00 TL bedelle devrettiği, sonrasında Şirkette sermaye artışlarının yapıldığı, 21/10/2013 tarih 5 No.lu şirket kararı ile aynı yönde pay devri yapıldığı ve davalının tek ortak haline geldiği davacının murisin şirketteki payını oğlu davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek şirket payının iptali ile terekeye iadesine, olmadığı taktirde bedelinin miras payı oranında tahsiline, bu da olmadığı taktirde tenkis istemiyle eldeki davayı açtığı, davanın reddine ilişkin hükmün istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesinin davayı “muris muvazaasına dayalı olarak açılan ve Limited Şirket hisselerinin devrinin iptali istemi” olarak nitelendirerek asliye … mahkemesinin görevli olduğundan bahisle kaldırma ve gönderme kararı verdiği, anılan gönderme kararı sonrasında asliye hukuk mahkemesinin görevsizlik kararının usulüne uygun işlem yapılmadan dosyanın asliye … mahkemesine gönderildiği ve esas hakkında karar verilmek suretiyle sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı şirket pay devrinin iptali ile terekeye iadesi, olmadığı takdirde bedelin tahsili, bu da olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesi hükmü uyarınca görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılır ve görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemece bu konuda re’sen karar verilir.
Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye gönderir.
Öte yandan, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Diğer taraftan, 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, bizzat mirasbırakanın üzerinde tapuda kayıtlı olan taşınmazların miras bırakan ya da vekili (temsilcisi) tarafından aslında bağış olduğu halde satış biçiminde temlik edilmesi durumunda uygulama olanağı bulur.
İçtihadı birleştirme kararları kapsamları ile sınırlı gerekçeleri ile yol gösterici ve sonuçları ile bağlayıcı kararlar olduğundan tapuda yapılan temlikler dışındaki işlemler yönünden belirtilen içtihadı birleştirme kararı uygulanamaz. Ancak, böyle hâllerde genel muvazaa hükümlerinin uygulanması gerekir. Gerçekten, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 19. maddesi hükmünde genel muvazaa düzenlenmiş olup, “…..tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmü getirilmiştir. Mirasçı sözleşmenin tarafı olmadığından sözleşmenin muvazaalı olarak yapıldığı iddiası her türlü delille kanıtlanabilir. Özellikle, resmi sicillere bağlı tutulan malların muvazaalı devrinde TBK’nın 19. maddesinin uygulanabileceği ve muvazaa iddiasının araştırılacağı yasal ve yargısal uygulama gereğidir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.2009 günlü ve 1999/4-286 esas, 1999/293 karar sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda somut olaya bakıldığında, her ne kadar yukarıda içeriği açıklanan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesince davanın nitelemesi yapılarak asliye … mahkemesinin görevli olduğu belirtilmiş ise de iddianın ileri sürülüş biçimi ve özellikle dava dilekçesi içeriğinden davanın muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı şirket pay devrinin iptali ile terekeye iadesi, olmadığı takdirde bedelin tahsili, bu da olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkin olup davanın 6100 sayılı HMK.nin 2. Maddesi hükmü uyarınca genel mahkeme sıfatıyla asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği, BAM kararının maddi hataya dayalı olup Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları gereğince müktesep hakkın söz konusu olmayacağı, asliye hukuk mahkemesince görevsizlik kararı usulüne uygun kesinleştirilmediği halde dosyanın asliye … mahkemesine gönderildiği, asliye … mahkemesinin ise açıklanan hususu dikkate almadan davaya bakarak esas hakkında hüküm tesis ederek sonuca gittiği görülmektedir.
Öyleyse Mahkemece dosyanın usule riayet edilmeden mahkemeye gönderildiğinden 6100 sayılı HMK’nin 20. maddesi hükmü dikkate alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Hâl böyle olunca, açıklanan nedenlerle davacının istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere usule ilişkin gerekli kararın verilmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesi yönünde aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle,
1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 10. Asliye … Mahkemesinin 20/01/2022 tarih, 2021/548 Esas, 2022/30 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-4. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın yukarıda açıklandığı üzere usule ilişkin gerekli kararın verilmesi için kararı veren Ankara 10. Asliye … Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, şimdilik hususların incelenmesine yer olmadığına,
4-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilgilisine iadesine,
5-İstinaf yargılama giderlerinin nihai karar ile birlikte ilk derece Mahkemesince nazara alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde 6100 sayılı HMK’nin 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 02/06/2022

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 02/07/2022