Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
…
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/10/2017
NUMARASI ….
DAVANIN KONUSU : Tasarrufun İptali
Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/10/2017 tarih, 2014/854 Esas, 2017/784 Karar sayılı kararına karşı davalılar … ve … tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuş olmakla dosya incelendi.
KARAR
Davacı, davalı …. ile arasında Trabzon ve çevre illerini kapsayan bölge için yapılan yetkili satıcılık sözleşmesinin davalı Şirketin borçlarını ödeyememesi nedeniyle feshedildiğini, davalı Şirketin toplam borcunun 87.428.439,99 TL olduğunu, muaccel borçların tahsili için ilk olarak vadesi gelmiş ve karşılıksız çıkan …. tarafından keşide edilen 23/03/2012 tarihli çek için öncelikli olarak ihtiyati haciz kararı alındığını, 28/03/2012 tarihinde İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2012/4983 Esas sayılı dosyasında 3.162.197,06 TL alacağın tahsili için kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlatıldığını, vadesi gelmiş ve karşılıksız çıkan 23/04/2012 tarihli çek için İstanbul 32. İcra Müdürlüğünün 2012/8889 Esas sayılı dosyasında 3.167.753,42 TL alacağın tahsili için başlatılan takibin kesinleştiğini, kesinleşmiş iki icra takibine dayalı alacak tutarının 6.329.950,48 TL bulunduğunu, alınan ihtiyati haciz kararına göre davalı Şirketin menkul, gayrimenkul ve üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarına haciz konulması için yapılan araştırmada davalılar … ve … tarafından Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/4998 ve Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/5081 Esas sayılı dosyalarında çeşitli hacizlerin uygulandığının tespit edildiğini, alacaklı davalı … olup borcun sebebinin 2003-2012 yıllarına ait vekalet ücreti ve hukuki danışmanlık ücreti olduğunu, takip tarihinden 2 gün sonra borçlu …. yetkilisinin 30/03/2012 tarihinde icra dairesine giderek ödeme emrini elden tebliğ aldığını, borcu kabul ettiğini yazılı olarak bildirerek lehine olan tüm sürelerden feragat ettiğini, ilamsız takibi bu şekilde kesinleştirerek davalıların muvazaalı yapılan hacizler ile şirketin alacağına kavuşmasının engellendiğini, diğer 2012/5081 Esas sayılı dosyada takibin ilamsız olup, vade tarihlerinin birbirine çok yakın, her biri 1.000.000,00 TL’lik 4 adet bononun gösterildiğini, 4.063.750,00 TL takip tutarı olup alacaklı davalı …’in yaptığı takibin de aynı yönde kesinleştirildiği (borçlu tarafından) bonoların … emrine düzenlenip daha sonra davalı …’e cirolandığını, 2012/4998 Esas sayılı dosyasındaki alacak tutarının 372.607,98 TL olduğunu, 2012/5081 Esas sayılı dosyasındaki alacak tutarının 4.063.750,00 TL olduğunu, yapılan hacizler sonucunda alacaklının alacağına kavuşmasının engellendiğini, mal kaçırmak amacıyla yapıldığını, davalıların kötüniyetli olduğunu, davalı Şirketin her iki icra dosyasındaki haklarından İİK’nin 20. maddesine aykırı şekilde aynı tarihte vazgeçerek takipleri kabul etmesinin muvazaayı ortaya koyduğunu, davalı …’ın davalı Şirketin vekilliğini yaptığını, davalı …’in kambiyo senetlerine mahsus takiplerde İİK’nin 168. maddesi uyarınca beklenilmesi gereken 10 günlük ödeme süresini beklemediğini, takibin önüne geçmek için ilamsız takip başlatılarak takipleri kesinleştirdiklerini, davalı borçlu Şirketin 4.000.000,00 TL tutarındaki takibe hiçbir itirazda bulunmadığını, takibin yapıldığı gün tüm haklarından feragat etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalı Şirket ile diğer davalıların menfaat ilişkisinin bulunduğunu ileri sürerek Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/4998 ve 2012/5081 Esas sayılı dosyaları üzerinden davalı Şirket aleyhine yapılan takiplerin iptaline, 4.436.357,00 TL bedelin takip tarihi olan 28/03/2011 tarihinden itibaren işlemiş reeskont faizi ile icra takip yetkisi tanınmasına karar verilmesini istemiş, 05/09/2012 tarihli cevaba cevap dilekçesinde, davanın İİK’ye göre tasarrufun iptali olmadığı, TBK’nin 19. maddesine dayalı muvazaalı takiplerin kesinleşmiş alacak tutarında iptali istemine ilişkin bulunduğu bildirilmiştir.
Davalı … Ltd. Şti., davacı ile 15 yıllık iş ilişkisi bulunduğunu, davacının 17/10/2011 tarihli ihtarname göndererek 84.741.739,25 TL muaccel cari hesap borcunun ödenmesini talep ettiğini, ihtarnamedeki belirtilen tutarın fazla olup bu miktarda borcun bulunmadığını, gerek temlik, gerek çek, gerekse kurumların hak ediş bedellerini ödemesine müteakip ödemelerin yapılacağının bildirildiğini, 16/11/2011 tarihinde …… 2011/161266 ihale kayıt numaralı ihale sözleşmesi sonucu alınacak 3.169.859,00 TL bedeli davacıya temlik ettiğini, birçok ihalede yetki vererek ürünleriyle ilgili ihalelere iştirak ederek kendisinin yüklenici konumuna getirildiğini, davacının daha sonra 01/03/2012 tarihinde ikinci ihtarname göndererek 87.603.049,04 TL borcun ödenmesini, ödenmemesi durumunda ürün tedarikinin yapılmayacağını bildirdiğini, 30/03/2012 tarihli ihtarname ile bayilik sözleşmesinin feshedildiğini, bunun üzerine davacının cari hesap karşılığı verilen teminat çeklerini sırasıyla icraya koymaya başladığını, önceki yıllarda teminat olarak verilen çeklerin iade edilmediğini, çeklerin tahsili için İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2012/4983 Esas sayılı dosyasında takip başlatıldığını, taraflar arasındaki cari hesap muarazanın giderilmesi için İstanbul 46. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/191 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, İstanbul 32. İcra Müdürlüğünün 2012/8889 Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe itiraz edildiğini, İstanbul 6. İcra Hukuk Mahkemesinde yargılamanın devam ettiğini, davalı …’ın 10 yıla yakın süredir vekilliğini yaptığını, 14/02/2003 tarihinde avukatlık sözleşmesi imzalandığını, vekalet ücreti alacakları için icra takibi başlatıldığını, takipler sonucu alacağına bir an önce kavuşması için icra müdürlüğüne giderek sürelerden feragat edildiğini, geçici nakit sıkışıklığına çözüm amacıyla dava dışı …’dan değişik tarihlerde nakit borç para alındığını, dava konusu senetlerin düzenlendiğini, dava dışı …’ın senetleri davalı …’e ciro ettiğinin başlatılan takip sonucu anlaşıldığını, senetlerin ticari kayıtlara usule uygun şekilde işlendiğini, alacak-borç ilişkisinin muvazaalı olmadığını, davalıların başka bir şirkette ortak olmalarından bilgisi olmadığını, davalı Şirketle kısa dönem ticari ilişkisi bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalılar … ve …, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğunu, davalı …’in davalı Şirketin 10 yıllık avukatlığını yaptığını, imzalanan avukatlık sözleşmesi ile vekâlet ilişkisi bulunduğunu, icra takibinin vekâlet sözleşmesinden kaynaklandığını, davacının alacağına kavuşmasını engellemek amacıyla hareket etmediğini, alacağının tahsili amacıyla takip başlatıldığını, davalı …’in dava dışı …’dan Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/5081 Esas sayılı dosyasıyla takibe konulan senetleri ciro yoluyla edindiğini, iyiniyetli üçüncü şahıs olduklarını, takibe konu senetler karşılığında dava dışı …’a elden para ödediğini, borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını, tasarrufun iptali davalarında İİK’nin 105/1 ve 143. maddeleri uyarınca aciz vesikasının dava şartı olduğunu, alacaklıların borçluya ait hiçbir mal bulunmaması halinde ve takiplerinin semeresiz kalması durumunda son çare olarak dava açabileceklerini, alacaklarına kavuşma imkânı tanındığını, dava şartlarının oluşmadığını, davalı Şirketin aciz halinde bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, dosya kapsamına, toplanan delillere, alınan bilirkişi raporlarına göre davacının açtığı davada hukuki yararının bulunduğu, muvazaa nedenine dayalı tasarrufun iptali davalarında İİK’nin 277. maddesinin ön şartlarının aranmadığı, davalı … ile borçlu Şirket arasında Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/4998 Esas ve davalı … ile Şirket arasında Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/5081 Esas sayılı dosyasındaki takibe konu edilen alacağın gerçek bir alacak tahsil iradesini yansıtmadığı, takibin davacıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı bir takip olduğu, muvazaa nedeniyle takibin iptalinin talep edilebileceği, davacının Trabzon İcra Müdürlüğünün 2012/9070 ve İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2012/4938 Esas sayılı dosyalarında yapılmış bir tahsilatın bulunmadığı, her iki takip miktarının davalıların muvazaalı takiplerinin miktarlarından ve muvazaalı takiplerden yapmış oldukları tahsilatlardan fazla olduğu, davacının her iki takibin tamamı yönünden miktar itibariyle hukuki yararının bulunduğu, davacının davalı …’in 622.093,70 TL, davalı …’in 283.225,00 TL bedelle sorumlu tutulabileceği, davacının İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2012/4938 Esas sayılı dosyası için 518.924,96 TL, Trabzon 3. İcra Müdürlüğünün 2012/9070 Esas sayılı dosyası için 72.984,05 TL alacaklı olduğu, takiplerin matrahından düşüldüğünde bile davacının alacaklarının davalıların muvazaalı takip miktarlarının altına inmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalılar … ve …, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, göreve ilişkin itirazımızın Mahkemece gerekçe belirtilmeden reddedildiğini, davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılması gerektiğini, taraflar arasında ihtiyari veya zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığını, davaya konu takiplerin her birinin alacak sebepleri ve miktarlarının farklı olduğunu, davada vakıa birliği bulunmadığını, kendileri açısından açılan davanın tefriki gerektiğini, takibe konu alacağın Mahkemenin değerlendirmesinde olduğunu ancak sadece aylık sabit danışmanlık ücretlerine değil nispi vekâlet ücretine de dikkate edilmesi gerektiğini, davalı …’in davalı Şirketin 10 yıllık avukatlığını yaptığını, imzalanan avukatlık sözleşmesi ile vekâlet ilişkisi bulunduğunu, icra takibinin vekâlet sözleşmesinden kaynaklandığını, davacının alacağına kavuşmasını engellemek amacıyla hareket etmediğini, vekâlet ücretine dayalı alacağının tahsili amacıyla takip başlatıldığını, davalı …’in ise dava dışı …’dan Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/5081 Esas sayılı dosyasıyla takibe konulan senetleri ciro yoluyla edindiğini, iyiniyetli üçüncü şahıs olduklarını, takibe konu senetler karşılığında dava dışı …’a elden para ödediğini, borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını, alacaklıyı zarara uğratma kastı olmadığını, Mahkemesinin yanlış değerlendirmeler sonucunda karar verdiğini, usule ilişkin hatalı değerlendirmeler sonucunda davacının iddiaları doğrultusunda davanın kabulüne karar verildiğini, her bir davalı için ayrı ayrı vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
Dosya içeriğine göre alacaklı … Tic. AŞ’nin borçlu … aleyhine 28/03/2012 tarihinde 23/03/2012 keşide tarihli ,,,, seri numaralı 3.000.000,00 TL bedelli çeke istinaden toplam 3.162.197,06 TL alacağın tahsili için ve İstanbul 32. İcra Müdürlüğünün 2012/8889 Esas sayılı dosyasında 23/04/2012 keşide tarihli çeke istinaden 3.167.753,42 TL alacağın tahsili için takipler başlatıldığı, anılan takiplerin kesinleştiği, bu süreçte alacaklı davalı …’in borçlular davalı … ile … aleyhine Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/5081 Esas sayılı dosyasında, 29/03/2012 tarihinde, 10/02/2012, 20/02/2012, 01/03/2012 ve 08/03/2012 keşide tarihli 1.000.000,00 ‘er TL bedelli senetlere istinaden toplam 4.063.750,00 TL alacağın tahsili için takip başlattığı, borçlu …. yetkilisi…’in icra dairesine giderek dosya borcunu tamamen kabul ettiğini, takibe ve borca itirazlarının olmadığını, ödeme emrine muttali olduğunu, lehine işlemesi gereken süreler ve itiraz hakkından feragat ettiğini, takibin bugün itibariyle kesinleştirilmesine muvafakat ettiğini bildirdiği, icra dairesinin aynı gün talep gibi işlem yaptığı, aynı yönde Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/4998 Esas sayılı dosyasında alacaklı davalı …’ın borçlu davalı …. aleyhine 29/03/2012 tarihinde toplam 372.607,80 TL alacağın tahsili için takip başlattığı, kesinleşen icra takibinde yapılan hacizler sonrasında toplam 468.196,76 TL tahsilat yapıldığı, davacının İİK’nin 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak borçlu davalı …. aleyhine diğer davalılar tarafından muvazaalı olarak yapılan takiplere ilişkin tasarrufun iptali istemiyle eldeki davayı 29/05/2012 tarihinde Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı, yargılama sırasında davanın TBK’nin 19. maddesine dayalı olarak muvazaalı takiplerin kesinleşmiş alacak tutarında iptali istemine ilişkin olduğunu bildirdiği, davalı tarafın görev itirazının Mahkemenin 23/01/2013 tarihli ara kararı ile reddedildiği, yapılan yargılama sonucunda işin esası hakkında karar verilerek sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Dava, İİK’nin 277 devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olup, yargılama sırasında davanın TBK’nin 19. maddesine dayalı olarak açıldığı bildirilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesinde Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevi düzenlenmiş olup buna göre “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Öte yandan bilindiği üzere 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davalar tanımlanmıştır. Buna göre her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile maddenin devamı fıkralarında belirtilen davalar ticari dava olarak nitelendirilmiştir. Yine aynı Kanun’nun 5/3. maddesinde “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeler karşısında, Asliye Ticaret Mahkemelerinin özel mahkeme niteliğinde bulunduğu, bu niteliği gereği görev alanının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre belirleneceği ve genel mahkemeler ile arasındaki ilişkinin önceki kanunun aksine görev ilişkisi olduğu açıktır. Asliye Ticaret Mahkemelerinin çekişmeli yargıdaki görev alanının TTK’de ve diğer özel kanunlarda ticari dava olduğu belirtilen davalarla sınırlı olduğu kuşkusuzdur.
Öte yandan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davaların, mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nin 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise tarafların tacir sıfatına haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler. Gerek mutlak ve gerekse nispi ticari davaların asliye ticaret mahkemelerinde görüleceği açıktır.
Diğer taraftan, muvazaa nedeniyle açılmış olan davalarda davalılar arasında gerçekleştiği ileri sürülen muvazaalı işlem, davacı yönünden haksız eylem niteliğinde olup davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise davalı, üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİK’nin 283/1 m.). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nispi nitelikte yasadan doğan bir dava olup davanın takip konusu alacağın kaynağının görev hususunun belirlenmesine doğrudan bir etkisi yoktur.
Yukarıda açıklandığı üzere somut olayda, davacının muvazaa iddiasıyla davalılar arasında yapılan tasarrufun iptali isteğinde bulunduğuna göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm yeri 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesi olup ticaret mahkemesinin görev kapsamı dışında kalmaktadır. Bu durumda Mahkemece davada genel mahkemenin görevli olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile işin esası incelenerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Hal böyle olunca, açıklanan nedenlerle davalılar … ve …’in istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, tasarrufun iptali istemine yönelik eldeki davada ticaret mahkemesinin görevsiz olduğu dikkate alınarak usul hükümleri doğrultusunda görevsizlik kararı verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi yönünde aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davalılar … ve …’in istinaf talebinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-3. maddesi gereğince KABULÜNE,
2-Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/10/2017 tarih, 2014/854 Esas, 2017/784 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Yukarıda açıklanan nedenlerle usul hükümleri doğrultusunda gerekli kararın verilmesi için dosyanın Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, kaldırma sebebine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
4-Davalılar … ve … tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilgilisine iadesine,
5-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece Mahkemesince nazara alınmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde 6100 sayılı HMK’nin 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 31/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH: 30/01/2022
…