Emsal Mahkeme Kararı Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/257 E. 2023/1082 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Batı ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2023/257 Esas – 2023/1082
T.C.
ANKARA BATI
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2023/257 Esas
KARAR NO : 2023/1082

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR : 1-
2-
VEKİLİ :

DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/03/2023
KARAR TARİHİ: 19/10/2023
K.YAZIM TARİHİ: 19/11/2023

Yukarıda tarafları yazılı davanın mahkememizce yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili; müvekkilinin, kendisinin imal ettiği elektrikli otobüslerde kullanmak üzere … (“Müvekkil …”) ve …’den (“Müvekkil …”) (birlikte “Müvekkiller” veya “Müvekkil Şirketler”) klima sistemleri temin ettiğini, davacı tarafından üretilen elektrikli otobüslerin çeşitli belediyelerce toplu taşıma hizmetinde kullanıldığını, davalı şirketler tarafından sağlanan klima sistemlerinde sorunlar meydana geldiğini ve bu nedenle davacının belediyelerle problemler yaşadığını, davalı şirketler tarafından sağlanan klima sistemlerindeki arızaların ve tasarımsal ayıpların davalılarca bir türlü giderilememiş olmasının sistemlerde kronik sorunlar olduğunu ve sorunun sitemlerin tasarımına yönelik kısmında olduğunu gösterdiğini, davacının, davalı şirketlerden temin ettiği sistemleri, üçüncü bir kişiden aldığı başka klima sistemleri ile değiştirdiğini, davalı şirketler tarafından temin edilen klima sistemlerindeki ayıpların Ankara Batı … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … D. İş sayılı dosyası (“Delil Tespiti Dosyası”) kapsamında alınan bilirkişi raporu (“Delil Tespiti Bilirkişi Raporu”) ve … Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden alınan uzman görüşü (“… Üni. Raporu”) ile de tevsik edildiğini beyan ederek, müvekkilinin zararlarının şimdilik 500,00 USD, 10,00 Euro ve 100,00TL’sinin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili; davacının, taraflar arasında bir eser sözleşmesinin mevcut olduğunu iddia etmekle birlikte iddia olunan sözleşmenin kapsamı, sözleşmenin imza tarihi, …, … ve …’nın ayrı ayrı birbirlerine karşı hak ve yükümlülükleri, ayrı ayrı … ve … arasındaki sorumluluk ilişkisi vb. hiçbir delil veya açıklama sunamadığını, bu durum da son derece doğal olduğunu zira, esasen, taraflar arasında hiçbir zaman bir eser sözleşmesi kurulmadığını, davacı’nın, müvekkili şirketler’e sipariş verdiği tarihte satılan malların halihazırda üretilmiş olup olmadığının da bu konuda önemli olmadığını, nitekim Milletlerarası Mal Satım Sözleşmeleri Hakkında … Konvansiyonu’nun (“…”) (…’ın huzurdaki uyuşmazlığa uygulanması gerektiği hususu aşağıda ayrıntılı olarak açıklandığını, 3. maddesinde de “İmal edilecek veya üretilecek malların teminine ilişkin sözleşmeler satım sözleşmesi sayılır; meğerki, bunları sipariş eden taraf imalat veya üretim için gerekli olan malzemenin esaslı bir bölümünün teminini taahhüt etmiş olsun.” denilerek bu husus özellikle düzenlendiğini ve satılacak olan malın üretimi için gerekli malzemenin esaslı bir bölümü alıcı tarafından karşılanmadığı sürece ortada bir satış sözleşmesinin bulunacağı düzenlendiğini, somut olayda, davacı tarafından müvekkili şirketler’e temin edilen hiçbir malzeme yahut hammadde bulunmadığı gibi, bu konuda bir ihtilaf da olmadığını, böyle durumlarda taraflar arasında bir satış sözleşmesinin bulunduğu yüksek yargı kararlarıyla da sabit olduğunu, müvekkili şirketler tarafından davacı’ya her bir ünite ve parça üzerinden ayrı ayrı kesilen faturalar da davacı’nın herhangi bir sisteme veya otobüs tipine bağlı olmaksızın ve herhangi bir eser sözleşmesine atıf yapmaksızın münferit siparişler verdiğinin apaçık kanıtı olduğunu, müvekkili şirketler’in, sattıkları iklimlendirme sistemi parçaları ve teknik ürünlerin kurulumu davacı’nın yükümlülüğünde olduğunu, keza müvekkili şirketler de hiçbir zaman davacı tarafa ayrı ayrı ya da birlikte böyle bir hizmet sunmadığını, müvekkili şirketler’in ayrı ayrı yegane yükümlülükleri, her seferinde ayrı ayrı siparişi verilen iklimlendirme sistemi parçalarının teslimatı, yani satışı olduğunu, müvekkili şirketlerin de yalnızca bu yükümlülüklerini yerine getirdiğini, huzurdaki davaya milletlerarası mal satım sözleşmeleri hakkında viyana konvansiyonu hükümleri uygulanması gerektiğini, davacının muayene yükümlülüğünü yerine getirmediğini ve zamanında ayıp ihbarında bulunmadığını, dolayısıyla davacının ayıba bağlı talepleri bakımından hak düşürücü sürelerin geçtiğini, dolayısıyla, hukukun alıcıya yüklediği hiçbir yükümlülüğü yerine getirmeyen davacı’nın, müvekkili şirketlerden herhangi bir talepte bulunma hakkı olmadığını, her halükarda davacının, müvekkili şirketler tarafından satılan malların ayıplı olduğunu yahut müvekkili şirketlerin sözleşmeye aykırı başka bir davranışını ispat edemediğini, Türk Mahkemelerinin huzurdaki davaya bakmakta milletlerarası yetkisi olmadığından, her iki müvekkili şirket açısından davanın usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise zamanaşımı süresi dolduktan sonra açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, her halükarda esasa müteallik iddialar bakımından da haksız ve mesnetsiz olan davacının kendi basiretsizliği ve kusurundan doğan zararlarının karşılanmasına yönelik davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE :
Dava, iddia olunan eser sözleşmesi kapsamında davalı taraflarca davacı şirkete temin edilen elektrikli otobüs klima-iklimlendirme sistemlerindeki arızalar ve tasarımsal ayıp iddiası nedeniyle uğranılan/katlanılan masraf, kayıp ve zararın tazmini istemine ilişkindir.
Davalıların … ve …’da mukim şirketler olduğu görülmekle öncelikli olarak davalıların da itirazında yer verdiği mahkememizin milletlerarası yetkisinin bulunup bulunmadığı hususu incelenmiştir.
Türk Mahkemelerinin yabancı unsurlu davalarda yetkili olup olmayacağı hususuna yönelik 5718 sayılı MÖHUK’ta düzenleme yer almaktadır. Türk Mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenleyen bu temel kanunda, konuya ilişkin bir genel kural ve birden çok özel kural öngörülmüş olup milletlerarası yetki konusuna ilişkin genel kural, MÖHUK’un 40. maddesinde yer almaktadır. Anılan hüküm uyarınca, yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda Türk Mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin edeceği, dava konusu uyuşmazlık bakımından MÖHUK’un 40. maddesi atfıyla öncelikle 6100 sayılı HMK’nın 6. maddesi hükmüne bakıldığında, bir davada genel yetkili mahkemenin, davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesi olduğu, aynı Kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir. Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesi uyarınca taraflar arasında açık ve zımni aksine bir anlaşma yoksa para borçları alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğu, dolayısıyla davanın, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabileceği bilinmektedir.
Somut olayda, davalı şirketlerin merkezlerinin yurtdışında bulunduğu, genel yetki uyarınca mahkememizin yetkili olmadığı, taraflar arasında satım sözleşmesi bulunduğu, her ne kadar davacı yan eser sözleşmesi bulunduğunu iddia etmekteyse de bu hususun ispata muhtaç olduğu, dosyadaki deliller kapsamında satım ilişkisinin bulunduğunun kabulü gerektiği, satım sözleşmesinde HMK madde 10 uyarınca sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin yetkili olduğunun düzenlendiği, buna göre taraflar arasında ifa yerinin kararlaştırılıp kararlaştırılmadığının tespiti gerektiği, davacı ve davalılar tarafından dosyaya sunulu bulunan ve tercüme edilmiş evraklardan anlaşıldığı üzere teslim şeklinin … (…) olduğu, teslim yerinin …/ … olduğu, … kurallarına göre … teslim şeklinde satılan malın alıcıya teslimi, tarafların kararlaştırdıkları satıcının işyerinde teslimle gerçekleşeceği, yani taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinde ifa yerinin davalının yerleşim yeri olacağı, HMK’nun 10. maddesi bakımından da mahkememizin yetkili olmadığı, TBK’nun 89. madde hükmünün, taraflarca açık veya örtülü olarak ifa yerinin belirlenmemesi halinde uygulama olanağı bulacağı, somut olayda açıkça ifa yerinin belirlenmiş olması karşısında TBK’nun 89. Maddesinin uygulanamayacağı, bu itibarla MÖHUK’un 40. Maddesine göre gerek genel yetki gerekse özel yetki kuralı gereği mahkememizin işbu uyuşmazlık konusunda yetkili olmadığı sonuç ve kanaatine varılmakla davalıların bu yöndeki itirazları yerinde bulunarak davanın HMK madde 114/1-a ve 115 uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın HMK madde 114/1-a ve 115 uyarınca dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-Alınması gereken 269,85TL karar ve ilam harcından peşin alınan 179,90TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Zorunlu arabuluculuk kapsamında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddesi gereği ödenecek ve Arabuluculuk AÜT’nin Birinci Kısmına göre taraf sayısı gözetilerek belirlenen 1.560,00TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davalı … tarafından yatırılan 250,00TL delil avansının karar kesinleştiğinde bu davalıya iadesine,
5-Davalıların kendilerini vekil ile temsil ettirdikleri görülmekle karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT madde 13/2 uyarınca 9.688,76TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize sunulacak, yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka mahkemeye ibraz edilecek bir dilekçeyle başvuru yapılmak suretiyle, Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.19/10/2023

Katip Hakim
e-imzalı e-imzalı