Emsal Mahkeme Kararı Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/158 E. 2023/182 K. 13.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. Ankara Batı ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2023/158 Esas – 2023/182
T.C.
Ankara Batı
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

KARAR

ESAS NO : 2023/158 Esas
KARAR NO : 2023/182

BAŞKAN :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI : 1-
VEKİLİ :
DAVALILAR : 2-
3-
VEKİLİ :
DAVALI : 4-
VEKİLİ :
DAVALI : 5-
VEKİLLERİ :
DAVALILAR : 6-
7-
8-
9-

DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ : 19/08/2021
KARAR TARİHİ: 13/02/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/02/2023

Yukarıda tarafları yazılı davanın mahkememizde yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili; dava dışı işçi … tarafından Ankara Batı … İş Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında müvekkili Belediye aleyhine ikame edilen davada; Davacının 1999-2017 yılları arasında … Belediye Başkanlığı bünyesinde ve taşeron şirketler nezdinde işçi olarak çalıştığı beyan edilerek, ödenmeyen işçilik alacaklarının müvekkili belediyeden tahsiline karar verilmesinin talep edildiğini, yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulüne karar verildiği ve bu davaya dayalı olarak Ankara … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine başlatılan takip dosyasıyla 63.844,39 TL ödeme yapmak zorunda kaldıklarını, davalı şirketlerin müvekkili belediye ile hizmet alımı amacıyla gerçekleştirilen ihaleler kapsamında sözleşme imzaladıklarını, bu sözleşme çerçevesinde işçilik tazminatlarından adı geçen şirketlerin sorumlu olduğunu belirterek Ankara Batı … İş Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasına icra tehdidi altında ödenen 63.844,39 TL TL’nin davalıların sorumluluk miktarları doğrultusunda tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
14/12/2021 tarihli ön inceleme duruşması ara kararı gereğince davalılar … Şirketi ile … Şti. yönünden tefrik kararı verilmekle, bu davalılar yönünden ayrılan dava mahkememiz 2021/1079 esasının kaydedilerek, bu davalılar yönünden davanın usulden reddine karar verilmiştir.
CEVAP :
Davalı … Şti. Vekili; davacının rücu hakkı kanunla düzenlenmediğini, 6552 sayılı yasa hükmünde açıkça “Alt işverenlerinin değişip değişmediğine bakılmaksızın aralıksız olarak aynı kamu kurum veya kuruluşuna ait işyerlerinde çalışmış olanların bu şekilde çalışmış oldukları sürelere ilişkin kıdem tazminatına esas hizmet süreleri, aynı kamu kurum veya kuruluşuna ait işyerlerinde geçen toplam çalışma süreleri esas alınarak tespit olunur. Bunlardan son alt işverenleri ile yapılmış olan iş sözleşmeleri 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermiş olanların kıdem tazminatları ilgili kamu kurum veya kuruluşları tarafından işçinin banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenir.” ifadelerine yer verildiğini, kurumun bu tutarı rücu edebileceğine ilişkin bir hüküm yasada yer almadığını, her ne kadar İş Kanunu ve Borçlar Kanunu uyarınca kurumun rücu hakkı bulunsa da 6552 sayılı kanun özel kanun niteliğinde olduğundan kurumun rücu hakkı bulunmadığını, davacı ile davalılar arasında müteselsil sorumluluk bulunduğunu, İş Kanunu ilgili maddeleri uyarınca davacı asıl işveren konumunda olup çeşitli ihale dönemlerine göre müvekkili tarafından işçinin alt işveren işçisi olarak çalıştırıldığını, işçinin çalışma döneminde asıl işvereni davacı kurum olup davacının işçilik alacaklarından ve kıdem tazminatından kurumun da sorumluluğu bulunduğunu, davacının asıl işveren olarak yaptığı ödemenin tamamından alt işverenler sorumlu olmayıp bu tutarın en azından yarısının kurum tarafından ödenmesi gerektiğini ve bu tutarın rücu edilemeyeceğini, müvekkilinin kıdem tazminatı sorumluluğu tespit edilirken işçiyi çalıştırdığı süre ve devir anındaki ücret miktarının dikkate alınması gerektiğini, dava dışı işçinin müvekkilinden herhangi bir kıdem tazminatı alacağı bulunmamakla, müvekkilinin kıdem tazminatına ilişkin ödemelerden de davacıya karşı sorumlu olmadığını, müvekkili aleyhine kıdem tazminatı hesaplanacaksa dahi bu hesabın yapılmasında müvekkilinin sorumluluğunun dava dışı işçinin müvekkili bünyesinde çalıştığı süre ve bu sürede en son aldığı ücret miktarıyla sınırlı olduğu hususunun dikkate alınması gerektiğini, müvekkilinin kıdem tazminatına ilişkin ödemelerden işçiyi çalıştırdığı süre ve devir anındaki ücret miktarıyla sınırlı sorumlu olduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … A.Ş. İle … Şti. Vekili; davacı idarenin, aynı sebep ve iddialarla, aynı kişilere karşı Ankara Batı … Asliye Hukuk Mahkemesi … Esas sayılı dosyası ile dava açtığını, Ankara Batı … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas – … Karar sayılı kararıyla; görevsizlik kararı verilerek, HMK md.20 uyarınca kararın kesinleşmesi ve kesinleşme tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde başvurulması halinde dava dosyasının görevli Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesi kararı verildiğini, mezkur kararın kesinleşmediğini, bu nedenle öncelikle derdestlik itirazında bulunduklarını, davacı idare ile müvekkili şirketler arasında hizmet alım sözleşmeleri akdedilmiş olup, dava dışı personel de bu hizmet alımı sözleşmeleri kapsamında müvekkili şirketler bünyesinde istihdam edildiğini, davalı idarenin müvekkili şirketlere rücu hakkı bulunmadığını, 6552 sayılı Kanun 8. Md. Hükmüne göre; ” Alt işverenlerin değişip değişmediğine bakılmaksızın aralıksız olarak aynı kamu kurum ve kuruluşuna ait iş yerlerinde çalışmış olanların bu şekilde çalışmış oldukları sürelere ilişkin kıdem tazminatına esas hizmet süreleri, aynı kamu kurum ve kuruluşuna ait iş yerlerinde geçen toplam çalışma süreleri esas alınarak tespit olunur. Bunlardan son alt işverenleri ile yapılmış olan iş sözleşmeleri 1475 sayılı İş Kanununun 14. Maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermiş olanların kıdem tazminatları ilgili kamu kurum veya kuruluşları tarafından işçinin banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenir. “ifadesi yer aldığını, bu sebeple davacı … Belediye Başkanlığı’nın müvekkili şirketlere rücu hakkının olmadığını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte yapılacak olası bir hesaplamada, işçilik alacakları hesaplanırken müvekkili şirketlerin çalıştığı süre ve ücret ile sınırlı sorumluluk hesabı yapılması gerektiğini, müvekkili şirketler ile davacı idare arasında ” müteselsil sorumluluk” ilkeleri uygulanması gerektiğini, bu nedenle öncelikle davacı idare ile müvekkili şirket arasında akdedilen hizmet alımı sözleşmelerinin incelenmesi gerektiğini, mezkur sözleşmelerde, iş hukukundan doğan işçilik alacaklarından yüklenicinin sorumlu olacağına dair bir hüküm bulunmadığını, bu nedenle, dava dışı personele ödenen tazminat ve diğer alacaklardan, müvekkili şirketler gibi davacı idare de yarı oranda sorumlu olacağını, Mahkeme tarafından yapılacak inceleme ve hesaplamalarda bu hususun da dikkate alınması gerektiğini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekili: her ne kadar davacı Belediye tarafından alt işveren – üst işveren ilişkisi kapsamında kendisinin üst işveren olduğunu, müvekkili şirketin de yüklenici sıfatı ile alt işveren olarak kıdem tazminatı ödemesi yönünden sorumlu olduğu iddia edilmekteyse de, aşağıda detaylı olarak açıklanacağı üzere, davacının davası haksız olup müvekkili şirkete rücu edilmesi usule ve yasaya aykırı olduğunu, dava dışı işçiye ödenen alacağın kıdem tazminatına ilişkin olduğu varsayımı ile dava dışı işçinin müvekkili şirkette 2 ay çalıştığını, Oysa ki, işçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için en az 1 yıl süreyle aynı işverenin yanında çalışmış olması gerektiğini, davacının müvekkili şirket bünyesinde çalışma tarihleri dikkate alındığında kıdem tazminatına hak kazanmadığının sabit olduğunu, bu nedenle, haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın müvekkili şirket yönünden reddi gerektiğini, kıdem tazminatlarının faizi ile birlikte asıl işveren kabul edilen kamu tarafından ödenmesine karar verildiğini, bu düzenleme ile de kıdem tazminatı ödemelerinden Belediyelerin sorumlu olduğunun sabit hale geldiğini, dava dışı işçinin, müvekkili şirket bünyesinde kıdem tazminatına hak kazanma koşulu olan süreden az çalışmasına rağmen, müvekkili şirketin kıdem tazminatından sorumlu olduğunun kabul edilmesi, dava dışı işçinin kesintisiz olarak çalıştığının, yani işyeri devri hükümlerinin uygulandığının kabulü anlamına gelmediğini, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 6. maddesi kapsamında devreden işverenin; ücret, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram genel tatil ücretlerinden, devir tarihinden itibaren 2 yıl ile sorumlu olup, iki yılı takiben sorumluluğunun sona erdiğini, devir tarihten itibaren çalışmalar sebebiyle doğan alacaklardan ile devredenin sorumluluğunun olmadığını, bu kapsamda, dava dışı işçinin iş akdinin 01.03.2006 tarihi itibari ile devrinin yapıldığı sabit olmakla beraber, İş Kanunu’nun 6. maddesi kapsamında müvekkili şirketin hiçbir şekilde herhangi bir işçilik alacağından sorumluluğu olmadığını, 6552 sayılı torba yasa 11.09.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş bulunduğunu, bu nedenle, 11.09.2014 tarihinden sonra kamu kurum ve kuruluşları, kıdem tazminatını hak eden alt işveren işçileri İş Mahkemesinde dava açmadan kıdem tazminatlarını ödemek zorunda olduğunu, bu itibarla, mer’i mevzuat kapsamında yükümlülüğünü yerine getirmeyen İdare, bu alacak kalemlerini ödemekle yükümlü olduğunu, ayrıca, davacı İdare, kusurlu davranışları nedeni ile iş mahkemesinde dava açılmasına sebebiyet verdiğini, davacının bu kusurlu davranışından doğan İş Mahkemesinin yargılama giderleri ve icra masraflarından müvekkili şirketin sorumlu tutulması mümkün olmadığını, yine, İş Kanunu’nun 32.maddesi uyarınca, işçilik alacaklarında dava zamanaşımı süresi 5 yıl olup davacı Belediye tarafından dava dışı işçiye 2006 yılındaki çalışmasına ilişkin olarak bir ödeme yapılmış olmasının mümkün olmadığını, bu nedenle, dava dışı işçinin işçilik alacakları zamanaşımına uğramış olup bu durumda müvekkili şirketin herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, davacı Belediye tarafından ödemeye ilişkin olarak müvekkili şirkete herhangi bir bildirimde bulunulmadığını, temerrüt halinin söz konusu olmadığını, bu durumda, ödeme tarihinden itibaren faiz işletilmesi talebi de usule ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalılar tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
DELİLLER :
Davalı şirketlere ait ticaret sicil kayıtları, Ankara Batı … İş Mahkemesinin … esas sayılı dava dosyası, Ankara … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyası, SGK kayıtları, Ankara Batı … Asliye Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dava dosyası ile tüm dosya kapsamı.
GEREKÇE :
Dava, taşıma ve hizmet edimlerini bir arada içeren karma nitelikteki sözleşmeden kaynaklanan alacağın rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Mahkememizce 20/01/2022 tarih, 2021/640 esas 2022/87 karar sayılı kararı ile davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş, kararın istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi’nin 05/01/2023 tarih … esas … karar sayılı ilamı ile özetle; ” 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 6. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi gereğince, genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Asliye ticaret mahkemeleri ise özel mahkeme niteliğindedir. 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 4. ve 5’inci maddelerinde ticari dava düzenlenmiş olup TTK’nın 4. maddesine göre bir davanın ticarî dava sayılması için ya uyuşmazlık konusu işin tarafların her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesince bakılacağı yönünde bir düzenleme bulunması (mutlak ticari dava olması) gereklidir. Aynı Kanun’un 5’inci maddesinde ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği ve Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişkinin de görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş sayılan işin, diğeri için de ticarî iş sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı ticarî iş esasına göre değil, ticarî işletme esasına göre belirlemiş olup işin ticarî nitelikte olması veya sayılması, davanın ticari dava olarak kabulü için yeterli değildir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; dava, asıl işveren ve alt işverenler arasındaki akdi ilişkiden kaynaklanan rücuen alacak istemine ilişkin olup, davacının tacir sıfatına haiz olmadığı, taraflar arasında ticari ilişkiden kaynaklanan bir uyuşmazlık bulunmadığı, dolayısıyla olayda nispi ticari dava bulunmadığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki akdi ilişkinin, TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ticari davalardan sayılan bir sözleşme ilişkisi olup olmadığının incelenmesine gelince;
Her ne kadar mahkemece, dava konusu sözleşmenin “çöp toplama ve taşıma” hizmetinden dolayı uyuşmazlığın taşıma sözleşmesinden kaynaklandığı ve taşıma sözleşmesinin de TTK’nın 4. kitabında yer aldığı belirtilerek, olayda asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu kabul edilmiş ise de; taraflar arasındaki sözleşmenin konusu, “katı atıkların toplanması, nakli, cadde ve sokakların el ve makine ile süpürülmesi ve yıkanması işi” olup, asıl edimin, davalı kurumun, 5393 sayılı Belediye Kanunu gereğince görevi kapsamında olan (ve yine aynı Kanun gereğince ihale ve sözleşme yoluyla üçüncü şahıslara da yaptırabileceği) temizlik hizmeti olduğu anlaşılmaktadır. Temizlik hizmetinin ifası sırasında toplanan çöp ve atıkların başka yere taşınması, temizlik işinin gereği olup, sadece bu durum sözleşmenin “taşıma” sözleşmesi olarak nitelendirilmesi için yeterli değildir. Nitekim benzer bir olayda Yargıtay … Hukuk Dairesi de 09/05/2022 tarihli, … esas ve … karar sayılı kararında, “taraflar arasındaki sözleşmede baskın olan edimin, Belediyenin asli işi olan temizlik ile ilgili hizmet alımı olduğunu” belirterek, sözleşmenin “taşıma” değil, “hizmet sözleşmesi” olduğunu kabul etmiştir. O halde taraflar arasındaki sözleşmede, “çöplerin nakli” konusunda bir taşıma edimi olsa da, baskın olan edim, Belediyenin asli işi olan temizlik hizmet alımına ilişkin olmakla, somut olayda, TTK’nın 4. maddesinde sayılan sözleşme türlerinden olan “taşıma” değil, Türk Borçlar Kanunu kapsamındaki “hizmet sözleşmesi” bulunduğunun kabulü gereklidir. Dolayısıyla davanın mutlak ticari davalardan da olmadığı sonucuna varılmaktadır. Bu durumda tarafların sıfatına ve davanın niteliğine göre; olayda nispi ya da mutlak nitelikteki bir ticari dava söz konusu olmadığından, davada görevli mahkeme, asliye ticaret mahkemesi değil, genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi olup, mahkemece görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırıdır. O halde 6100 sayılı HMK’nın 353/1/a/3. maddesi gereğince, mahkemenin görevli olmadığı halde davaya bakmış olması karşısında, sair yönlerden inceleme yapılmaksızın, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yargılamanın, Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılması için dosyanın mahalline gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” denmekle mahkememiz kararı kaldırılmış dosya yeni esasa kaydedilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin konusu, “katı atıkların toplanması, nakli, cadde ve sokakların el ve makine ile süpürülmesi ve yıkanması işi” olup, görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. İş bu sebeple asıl uyuşmazlık konusunun hizmet sözleşmesinden kaynaklandığı kanaatine varılarak görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan HMK’nun 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca DAVANIN USULDEN REDDİNE,
2-Yasal sürede başvurulması halinde dosyanın görevli Ankara Batı Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
3-HMK’nun 331/2 madde gereğince süresi içerisinde müracaat yapıldığı takdirde yargılama giderlerine gönderilen mahkemece dikkate alınmasına,
4-Kararın kesinleşmesinden itibaren HMK’nun 20/1-son cümle gereği dosyanın iki haftalık süre içerisinde görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesinin istenilmemesi halinde DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA karar verilmesi için dosyanın yeniden ele alınmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde kesin olmak üzere karar verildi.13/02/2023

Katip Hakim
E-imzalıdır. E-imzalıdır.