Emsal Mahkeme Kararı Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/969 E. 2022/1170 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Batı ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/969 Esas – 2022/1170
T.C.
Ankara Batı
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2022/969 Esas
KARAR NO : 2022/1170

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVA : İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/09/2022
KARAR TARİHİ: 08/12/2022
K. YAZIM TARİHİ: 15/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili tarafından, davalı şirketin … ürünlerinin pazarlanmasını, satışını bayi olarak yapabilmek için başvurduğunu ve şirkete 20.000 TL ödeme yaptığını, söz konusu başvuru üzerine karşı tarafça, müvekkiline 2.102,00 TL değerinde tabela ve mobilya dolapları gönderildiğini, ayrıca davalı şirket tarafından imzalanmış halde olan bayilik sözleşmesinin de gönderildiğini, gönderilen tatlı çeşitlerinin bayat olması üzerine müvekkilinin sözleşmeyi imzalamaktan vazgeçtiğini, bu durum üzerine müvekkilinin söz konusu davalı şirketle iletişime geçerek, ödemiş olduğu 20.000 TL ‘nin iade edilmesini talep ettiğini, davalı şirketin ödeme yapacağını belirtmesine rağmen, müvekkilini günlerce oyaladıktan sonra ödeme yapmadığını, bunun üzerine taraflarınca davalı şirkete öncelikle ihtarname çekildiğini, davalı şirketten cevap alınamayınca dava şartı olan arabuluculuk yoluna başvurulduğunu, arabuluculuk aşamasında da sonuç alınamayınca Mahkememizin … Esas sayılı dosyası ile fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 100 TL’lik alacak davası açıldığını, söz konusu dava dosyasının gerekçeli kararında “Davacı tarafın asıl sözleşmeyi yapmaktan vazgeçtiği, asıl sözleşme yapılmamak suretiyle ön sözleşmenin sonlandırıldığı diğer anlatımla feshedildiği, bu hali ile geriye etkili fesih olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Sözleşmenin geriye etkili feshi halinde tarafların durumu, sözleşme öncesi hale geleceğinden ve herkes verdiğini geri alacağından davacı yanın davalıya ön sözleşme uyarınca gönderdiği 20.000,00TL’nin davalıdan tahsilini istemekte haklı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı yan kısmi dava açarak fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş ve şimdilik 100,00TL talep etmiş olduğundan talebiyle bağlı kalınarak 100,00TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesi, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması yönünde davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.” şeklinde hüküm kurulduğunu, bunun üzerine taraflarınca fazlaya ilişkin haklarının tahsili için Ankara Batı İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine takip başlatıldığını, davalı tarafından söz konusu takibe itiraz edilmesi üzerine takibin durdurulduğunu beyan ederek, davalının haksız ve kötü niyetli itirazının iptali ile takibin devamına, asıl alacağın %20’ sinden aşağı olmamak üzere, davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ve davacı … arasında bayilik sözleşmesi imzalamak üzere anlaşmaya varıldığını, bayinin sürekli olarak sözleşmeyi imzalama işini ötelediğini ve imzaladığı nüshayı müvekkili şirkete göndermediğini, söz konusu anlaşma, yazılı sözleşmeye bağlı olmasa da müvekkilinin … göndermesi, davacının da parakende satış yapmaya başlamasıyla birlikte başladığını, Türk Borçlar Kanunu uyarınca sözleşme yazılı olarak taraflar imzalanmasa bile taraflara hak ve yükümlülük yükleyecek şekilde hayata geçtiğini, Müvekkili şirketin MERSİS adresindeki sorunlar nedeniyle bir önceki davadan haberi dahi olmadığını ve cevap dilekçesi verme imkanı olmadığını, davacı yanın ıslah süresinde ıslah etmemesi sebebiyle de müvekkili şirketin bu davada kendini savunma ve hakkında ileri sürülen hukuki mesnetten yoksun iddiaları çürütme şansı doğduğunu, müvekkili şirketin tüm Türkiye çapında yüzlerce bayisi bulunduğunu, ancak davacı yanın haricinde bu konuyla ilgili tek bir davası ya da icra takibi dahi bulunmadığını, müvekkili şirketin, bayilerine tüm ürünleri günlük ve taze şekilde ilettiğini, … gibi hassas ve çabuk bozulan bir üründe aksinin mümkün olamayacağını, her ne kadar davacı yan tarafından söz konusu sözleşme imzalanmamış olsa da davacı yanın bayilik alma isteğini müvekkiline ilk bildirdiği anda müvekkili şirket tarafından davacıya gönderilen evrakın söz konusu sözleşme olduğunu, Davacı yanın sözleşme şartlarını bilerek anlaşmaya vardığını ve 20.000,00 TL’yi müvekkili şirkete gönderdiğini, davacı ve müvekkili arasındaki bayilik ilişkisi boyunca, bayi tarafından ürün ücretlerinin hiçbir zaman zamanında ödenmediğini, bayinin temizliği konusunda birçok müşteriden şikayetler alındığını, müvekkili şirketin satış fiyat politikasına uyulmadığını, müvekkil şirketin izin verdiğinden başkaca birçok ürün satıldığını, bu sebeplerle müvekkili şirketin müşterilerden birçok şikayet aldığını ve ticari itibarının sarsıldığını, Müvekkili şirket ve davacı arasındaki hukuki uyuşmazlığın esas sebebinin, istediği satış hedefi ve geliri elde edemeyen davacının bayilik amacıyla müvekkiline ödemiş olduğu ücreti iade almak istemesinden kaynaklandığını, … dükkanını kapatmak istediğini müvekkili şirkete bildiren davacının, söz konusu anlaşmanın sona ermesi sonucu yaptığı ödemeyi geri alamayacağını öğrenmesi üzerine bu yola başvurduğunu beyan ederek, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın tüm talepler yönünden reddine, davacı aleyhine 20% den az olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
Ankara Batı Batı İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası, Mahkememizin … Esas sayılı dava dosyası ile tüm dosya kapsamı.
GEREKÇE :
Dava, taraflar arasında düzenlenen bayilik sözleşmesi kapsamında davalıya gönderilen 20.000,00 TL nin iadesi istemli başlatılan ilamsız icra takibine yönelik itirazın iptali talebine ilişkindir.
Mahkememizin … esas sayılı dosyası dosya arasına alınmış, incelenmesinde; taraflarının aynı olduğu, konusunun taraflar arasında düzenlenen bayilik sözleşmesi kapsamında davalıya gönderilen 20.000,00 TL’nin iadesi istemli alacak talebine ilişkin olduğu, yapılan yargılama sonucunda, “Sözleşmenin geriye etkili feshi halinde tarafların durumu, sözleşme öncesi hale geleceğinden ve herkes verdiğini geri alacağından davacı yanın davalıya ön sözleşme uyarınca gönderdiği 20.000,00TL’nin davalıdan tahsilini istemekte haklı olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı, Davacı yanın kısmi dava açarak fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu ve şimdilik 100,00TL talep ettiğinden, talebiyle bağlı kalınarak 100,00TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına” dair karar verildiği ve kesinleştiği anlaşılmıştır.
Ankara Batı İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takip dosyasının bir sureti dosya arasına alınmış, incelenmesinde; Davacı (alacaklı) vekili tarafından davalı (borçlu) şirket aleyhine 22/06/2022 tarihli ödeme emri ile 19.900,00 TL asıl alacak, 1.666,62 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 21.566,62 TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 25/06/2022 tarihinde tebliğ edildiği, davalı vekilinin 28/06/2022 tarihli dilekçeyle itirazı üzerine icra takibinin durdurulduğu, eldeki davanın 15/09/2022 tarihinde yasal bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, kayıt ve belgeler incelenmiş ve eldeki davanın mahkememizin kesinleşen … esas sayılı dosyasına ek dava niteliğinde açıldığı hususu da birlikte değerlendirilmiştir.
Dosya arasında taraflar arasında düzenlenmiş yazılı bayilik sözleşmesi mevcut olup sözleşmede yalnızca davalı yanın imzası bulunmaktadır. Alıcı firma / Bayi kısmının imzalı olmadığı görülmüştür.
TBK’nın 1.maddesinde; “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulur. İrade açıklaması açık veya örtülü olabilir ”
6098 Sayılı Borçlar Kanun’unun “Ön Sözleşme” başlığını taşıyan 29. maddesinde; “Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, sözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Yargıtay HGK’nun 16.05.2019 tarihli 2017/11-60 Esas ve 2019/579 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere;
Franchise sözleşmesi; konusu mal ve/veya hizmetin sürümü ve dağıtımı olan sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olup, bu sözleşme ile mal ve/veya hizmeti üreten ve/veya satan franchise veren; adı, sembolü, markası gibi gayri maddi mal ve değerlerini kullanarak bunların sürümünü yapma hakkını bir bedel karşılığında, belirli bir bölgede kendi ad ve hesabına çalışan bağımsız kişilere (franchise alanlara) vermeyi borçlanmaktadır. Franchise veren bu sözleşme ile mal ve/veya hizmetlerin en iyi şekilde pazarlanmasını sağlamak için pazar araştırması ve tanıtım (reklam) yapmak, bu konuda kendine özgü bir anlayış geliştirerek bir organizasyon kurmak ve franchise alanları çalışmalarından yararlandıracak şekilde bu organizasyona dahil etmek yükümlülükleri üstlenmektedir. Franchise alan ise, franchise bedeli ödeme dışında ayrıca sözleşme konusu malların sürümünü destekleme, bu konudaki tüm bilgileri franchise verene aktarma, franchise verenin pazarlama ilkelerine ve talimatlarına uyma, eğitim programlarına katılma ve bu doğrultuda işletmeyi yürütme yükümlülüğü altına girmektedir (Kırca, Çiğdem: Franchise Sözleşmesi, Ankara, 1997, s. 19-20).
Görüldüğü üzere franchise sözleşmesi her iki tarafın da borç altına girdiği karşılıklı edimler içeren bir sözleşme olup, her bir tarafın borcu diğer tarafın borcunun karşılığını oluşturmakta ve edimler arasında değişim söz konusu olmaktadır. Başka bir deyişle franchise sözleşmesinde franchise alan ile franchise verenin borçları aynı zamanda diğer tarafın ediminin karşılığını ihtiva etmektedir. Franchise verenin kendisine ait franchise sistemini franchise alana kullandırma ve onu ticari faaliyeti sırasında devamlı olarak destekleme yükümlülüğüne karşılık, franchise alanın franchise verenin mal veya hizmetlerin sürümünü kendi nam ve hesabına yürütme ve franchise verene belli bir bedel ödeme yükümlülüğü gelmektedir. Ayrıca franchise alanın, franchise verene karşı onun menfaatlerini koruma, sırlarını saklama, gerektiğinde hesap verme gibi güven ve sadakate dayanan yükümlülükleri vardır.
Franchise sözleşmesi, kanunlarda düzenlenmiş isimli sözleşmelerin unsurlarını içerebileceği gibi, isimsiz sözleşmelerin unsurlarını da içerebilir. Nitekim franchise sözleşmesi genellikle satış, kira veya ürün kirası, hizmet, acente, vekâlet, adi ortaklık gibi isimli sözleşmelerle, lisans, know-how ve tek satıcılık gibi isimsiz sözleşmelerin unsurlarını içermektedir. Franchise sözleşmesi, isimli ve isimsiz sözleşmelerin unsurlarından oluştuğu için niteliği itibariyle kendine özgü isimsiz bir sözleşmedir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2018, s. 970).
Franchise sözleşmesinin kendine özgü isimsiz bir sözleşme olması nedeniyle taraflar sözleşmede somut uyuşmazlığa ilişkin bir kural öngörmüşlerse her şeyden önce bu kuralın uygulanması gerekmektedir. Ayrıca bu sözleşmeler dürüstlük kurallarına ve iş ilişkilerinde yaygın teamüllere göre yorumlanıp tamamlanmalıdır. Ancak tarafların iradelerinin anlaşılması ve sözleşmenin yorumlanması mümkün olmuyorsa, bu durumda Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1’inci maddesinin uygulanması gündeme gelecektir.
Franchise sözleşmesi, kanunlarda düzenlenmiş isimli bir sözleşme olmadığı için tabi olacağı şekle ilişkin bir hüküm de yoktur. Bu durum karşısında franchise sözleşmesinin geçerliliği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 12’nci maddesi gereğince herhangi bir şekil şartına bağlı değildir. Ancak, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 15/2’nci maddesinde tescilli markalar üzerindeki ve 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 86/2’nci maddesinde ise tescilli patentler üzerindeki sağlar arası hukuki işlemlerin yazılı şekilde yapılacağı öngörüldüğünden marka ve patent lisansı unsurlarını içeren franchise sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması gerekir (6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 148’inci maddesi).
6098 Sayılı Borçlar Kanun’unun “Ön Sözleşme” başlığını taşıyan 29. maddesinde; “Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, sözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.” hükmü yer aldığından, bir akdin geçerliliği hangi şekle tabi ise ön sözleşmenin de bu şekle uyularak yapılması gerekir.
Franchise sözleşmesinin geçerliliği için yasalarımızda öngörülmüş şekil şartı bulunmadığından, ön sözleşme içinde şekil şartı aranmayacaktır. Davacı iddiaları, dosyada sunulu bulunan davalının kaşe ve imzasının bulunduğu bayilik sözleşmesi başlıklı belge, davalı adına düzenlenen fatura ve faturaya konu malların sevk edildiği adres ile davacı tarafça davalıya gönderilen EFT’ler ve işlem açıklamaları birlikte değerlendirildiğinde tarafların franchise sözleşmesi yapılması için sözlü olarak anlaştıkları kanaatine varılmakla ön sözleşmenin varlığı sübuta ermiştir. Franchise sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşme olması nedeniyle “Franchise Ön Sözleşmesi” de iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme niteliğindedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2010/15-193 Esas ve 2010/235 Karar sayılı ilamında; “ön sözleşme kavram olarak, tarafların ileride bir başka sözleşme (asıl sözleşme) yapacaklarına ilişkin olarak akdettikleri bir sözleşmeyi ifade eder. Bir başka deyişle akit yapma vaadi=ön sözleşme, akit yapma borcunu doğuran bir hukuki işlemden ibarettir. Ön sözleşmenin konusu da her zaman borçlandırıcı bir işlemdir (Gül Doğan; Ön Sözleşme-Sözleşme Yapma Vaadi- bası 2006, sayfa 52).
Ön akitle, alelade bir vaadi birbirinden dikkatle ayırmak gerekir. Çünkü her vaat, bir “akit yapma vaadi” sayılamaz. Diğer taraftan ön akit, şarta bağlı bir sözleşme de değildir. Zira şarta bağlı borçlarda, şart gerçekleşinceye kadar bir hak mevcut olmadığı halde ön akdin yapılmasından itibaren vaat alacaklısı yararına bir hak doğmaktadır. Ancak bu hak kullanılıncaya kadar kendisini belli etmez. Vaat alacaklısının vaadi kabul ettiğini bildirmesi hakkını kullanması demektir. Böylece ön sözleşmenin özelliğini asıl sözleşmeden aldığı görülmektedir.
Asıl akdi yapma zorunluluğunu doğuracak nitelikte ve geçerlilikteki bir ön akitte bulunması gereken şartlar şunlardır:
a) Ön akitte, ileride yapılacak olan asıl akdin konusu ve esaslı şartları yeterince bir açıklıkla saptanmış olmalı, hiç olmazsa saptanması mümkün bulunmalıdır.
b) Ön akdin geçerli olarak doğmuş sayılabilmesi için, tarafların karşılıklı olarak açıkladıkları iradelerin birbirine uygun olması, her türlü iradeyi sakatlayan sebeplerden uzak bulunması ve tarafların akit yapma ehliyetini haiz olmaları da doğal ve zorunlu şartlardandır.
Bütün bu açıklamalar gösteriyor ki, ön sözleşme, asıl sözleşmeyi yapma vaadinden ibaret bir muhtevayı taşımasına rağmen, kendisi de başlı başına bir akittir. Bu nedenle ön sözleşme de tarafları bağlar ve asıl sözleşmenin yapılmasını isteme açısından tarafları alacaklı-borçlu durumuna sokar (Feyzi Necmeddin Feyzioğlu: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, sayfa 278 vd.). Belirtilen sebeplerle, iki tarafa borç yükleyen ön sözleşmelerin karşılıklı borç doğuran bir sözleşme olduğu göz önünde tutulduğunda, karşılıklı borç doğuran sözleşmelere uygulanacak hükümlerin (BK. md. 106-108) ön sözleşmelere de uygulanması gerekir. Böylece alacaklı kendisine tanınan hakları ancak söz konusu hükümler çerçevesinde kullanabilecektir (Doç Dr. Gül Doğan: Ön Sözleşme-Sözleşme Yapma Vaadi, sayfa 187 vd.).
Diğer yandan, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde uygulanması zorunlu BK’ nın 106 maddesinin ilk fıkrası “karşılıklı taahhütleri havi olan bir akitte iki taraftan biri mütemerrit olduğu takdirde diğeri borcun ifa edilmesi için münasip bir mehil tayin veya münasip bir mehilin tayinini hâkimden isteyebilir” hükmünü içermektedir. Görülüyor ki, “Bir mehil tayini suretiyle fesih hakkı”nı düzenleyen bu maddedeki seçimlik haklardan birisinin alacaklı tarafından kullanılması, meselâ “fesih” hakkının seçilmesi ancak ve ancak temerrüde düşen borçluya, borcun ifa edilmesi için uygun bir mehil verilmesi veya uygun bir mehil tayininin hâkimden istenmesi halinde olanaklıdır. Bütün bunlar yerine getirilmiş olunsa da bir tarafın fesin iradesine, diğer tarafın karşı koyması halinde ön sözleşmenin de başlı başına bir akit olma özelliğinden dolayı fesih için de mutlaka mahkeme hükmü gerekecektir.
Sonuç olarak; temerrüde düşen borçluya, borcun ifası için uygun bir mehil verilmeden veya uygun bir mehil tayini hâkimden talep edilmeden sözleşmenin feshedilemeyeceği, mehil verilmiş olunsa bile, kendisi de başlı başına bir akit olan 27.09.1995 tarihli sözleşme iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliği gösterdiğinden bir tarafın karşı koyması halinde feshin ancak “mahkeme hükmüyle” mümkün olabileceği açıktır.” saptamasına yer verilmiştir. (Alıntılanan karar: İstanbul BAM 44. HD 2020/372 Esas 2021/935 Karar)
Somut olayda uyuşmazlık, mahkememizin fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kesinleşen … esas sayılı dosyasından arta kalan ve davacı tarafın aralarında varlığını beyan ettiği ön sözleşme uyarınca gönderilen sözleşme bedeli olan 19.900,00TL’nin esas sözleşme yapılmadığından bahisle davalıdan talep edip edemeyeceği hususundadır.
Davacı iddiası gönderilen tatlıların bayat olması sebebiyle esas sözleşmenin imzalanmadığına ilişkindir. Kesin hüküm teşkil eden mahkememizin … esas sayılı dosyasında beyanları tespit edilen davacı tanıklarının görgüye dayalı beyanlarından da anlaşılacağı üzere anlaşmaya konu gönderilen tatlıların bayat olması, anlaşmaya uygun olmaması sebebiyle davacının esas sözleşmeyi imzalamaktan vazgeçmesinde haklı olduğu kanaatine varılmış, bu husus kesinleşen mahkeme kararıyla da sabit olduğundan ve kesin hüküm teşkil edildiğinden ek dava niteliğindeki bu davada da hükme esas alınmıştır.
Dosya kapsamından taraflar arasında franchise sözleşmesi yapılması konusunda anlaşma sağlandığı sabit olmakla birlikte anlaşma uyarınca gönderilen dava konusu ödemenin sözleşmeden dönülmesi halinde cayma akçesi olarak davalı tarafta kalıp kalmayacağı veya iade edilip edilmeyeceği hususu belirli değildir.
Davacı tarafın asıl sözleşmeyi yapmaktan vazgeçtiği, asıl sözleşme yapılmamak suretiyle ön sözleşmenin sonlandırıldığı diğer anlatımla feshedildiği, bu hali ile geriye etkili fesih olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Sözleşmenin geriye etkili feshi halinde tarafların durumu, sözleşme öncesi hale geleceğinden ve herkes verdiğini geri alacağından davacı yanın davalıya ön sözleşme uyarınca gönderdiği 20.000,00TL’nin davalıdan tahsilini istemekte haklı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı yan mahkememizin … esas sayılı dosyasında kısmi dava açarak fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş ve şimdilik 100,00TL talep etmiş olduğundan talebiyle bağlı kalınarak 100,00TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesi ve davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması yönünde davanın kabulüne karar verilmiş ve bu şekilde hüküm kesinleşmiştir. O halde kesin hüküm teşkil eden bu hususa ilişkin davacının fazlaya ilişkin hakları olan 19.900,00TL üzerinden başlatılan icra takibine girişmesi haklı olduğundan bu takibe yapılan itirazın iptaline karar verilmiş, her ne kadar davalı vekili tanık dinletmek istemişse de, dinletilmek istenen hususların mahkememizin … esas sayılı dosyasıyla kesinleşen hususlardan olması gözetilerek reddine karar verilmiş, alacağın sözleşmeye dayalı olması ve belirli olması gözetilerek icra inkar tazminatına da hükmedilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE ; Ankara Batı İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davalının yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına,
2-Asıl alacak olan 19.900,00 TL üzerinden hesaplanacak %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 1.473,21 TL harçtan peşin alınan 368,31 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.104,90 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen ve dava öncesi ödenen 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Davacıdan dava açılırken tahsil edilen 80,70 TL başvurma harcı, 11,50 TL vekalet harcı, 368,31 TL peşin harç olmak üzere toplam 460,51 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacının yargılamada yapmış olduğu 61.00 TL posta ve tebligat ücretinden oluşan yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, artan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 9.200,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize sunulacak, yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka mahkemeye ibraz edilecek bir dilekçeyle başvuru yapılmak suretiyle, Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 08/12/2022

Katip Hakim
e-imza e-imza