Emsal Mahkeme Kararı Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/650 E. 2022/233 K. 08.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Batı ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/650 Esas – 2022/233
T.C.
ANKARA BATI
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA
ESAS NO : 2021/650 Esas
KARAR NO : 2022/233
HAKİM :
KATİP :
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVA : Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/08/2021
KARAR TARİHİ: 08/03/2022
K.YAZIM TARİHİ : 05/04/2022
Yukarıda tarafları yazılı davanın mahkememizce yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili; müvekkili tarafından, davalı şirketin … ürünlerini pazarlanmasını, satışını bayi olarak yapabilmek için başvurduğunu ve şirkete 20.000 TL ödeme yaptığını, söz konusu başvuru üzerine karşı tarafça müvekkilinin, faturasını 2.102,00 TL değerinde tabela ve mobilya dolapları gönderildiğini, ayrıca söz konusu limited şirket tarafından imzalanmış halde olan bayilik sözleşmesinin de gönderildiğini, gönderilmiş olan tatlı çeşitlerini bayat olması üzerine müvekkilinin sözleşmeyi imzalamaktan vazgeçtiğini, bu durum üzerine müvekkilinin söz konusu davalı şirketle iletişime geçmiş olup başvuru üzerine ödemiş olduğu 20.000 TL ‘nin iade edilmesini talep ettiğini, söz konusu şirketin müvekkiline ödeme yapacağını belirttiğini fakat müvekkilinin günlerce oyaladıktan sonra ödeme yapmadığını, davalı şirkete 13/07/2021 tarihinde noter aracılığıyla, şirketin sözleşmede belirtilen aynı zamanda mersis adresi olan adrese ihtarname gönderildiğini, fakat ihtarnamenin davalı şirkete teslim edilemediğini, daha sonrasında söz konusu alacağın ticari ilişkiden kaynaklı alacak olması nedeniyle zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulduğunu, arabulucu tarafından tarafından 10/08/2021 tarihinde gönderilmiş olan davet mektubu davalı tarafın adresten ayrıldığı gerekçesi ile geri döndüğünü, davalı tarafa ulaşmanın başka bir yolu olmaması nedeniyle 16/08/2021 tarihindeki arabuluculuk toplantısında davalının katılmaması nedeniyle anlaşma sağlanamadan dosyanın kapatılmasına karar verildiğini, tüm bu hususlar doğrultusunda yazılı olarak hazırlanmış olan bayilik sözleşmesinin müvekkilinin imzalamaması nedeniyle Türk Borçlar Kanunun 14-15 maddeleri gereğince hiçbir geçerliliği olmadığını beyan ederek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 100,00 TL ‘nin davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı şirket tarafından dosyaya cevap dilekçesi sunulmamıştır.
DELİLLER :
Davalı şirketin ticaret sicil kaydı, davacının ticaret sicil kayıtları ve vergi dairesi kayıtları, tanık beyanları ile tüm dosya kapsamı.
Tanık … talimat mahkemesince alınan beyanında: “Davacıyı … olarak … olmamızdan dolayı tanırım. Davacı …iş üzerinde esnaflık yapar. Davacının, davalı şirket ile dava konusu uyuşmazlığa ilişkin herhangi bir bilgim yoktur. Kendisi … işi ile de birlikte … da satmıştı, fakat çok kısa bir süre satmıştı. Hangi marka … sattığını bilmem. Fakat sattığı … bayat olduğunu biliyorum. Bende yemiştim, … bayattı. bildiklerim bundan ibarettir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık … talimat mahkemesince alınan beyanında: “Davacıyı … olmasından dolayı tanırım. Davacı normalde … yapar. … sektörüne işine girmek istedi. Bir firma ile anlaşma yaptılar. Anlaşmanın detaylarını bilmiyorum. Firmadan … almaya başladılar. Gelen …alarda bazen taze gelirken bazen bayat, bazen şekerli bazende şekersiz gelebiliyordu. Davacının, davalı şirket ile dava konusu uyuşmazlığa ilişkin herhangi bir bilgim yoktur. bildiklerim bundan ibarettir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık … talimat mahkemesince alınan beyanında: “Davacıyı … olmamızdan dolayı tanırım. Davacı normalde … işiyle uğraşır. Kendisi … sektörüne girmek için bir … firması ile anlaşma yaptı. … siparişi verildi, gelen … söylenen düzeylerde iyiydi. Sonrasında düşük kalite … gelmeye başladı. Bu baklavaların bu halde satışını azaltı ve zarar etmesine sebep oldu. Defalarca firmaya bu sıkıntının giderilmesi her ne kadar beyanda bulunmuş ise de firma hatayı düzeltemedi. Davacının, davalı şirket ile dava konusu uyuşmazlığa ilişkin herhangi bir bilgim yoktur. bildiklerim bundan ibarettir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
GEREKÇE :
Dava, taraflar arasındaki bayilik anlaşması kapsamında davacı tarafça davalıya gönderilen 20.000,00TL’nin iadesi istemli alacak talebine ilişkindir.
Davalı şirketin … … unvanlı baklava ürünlerinin pazarlanmasını ve satışını bayii olarak davacı tarafından yapılması hususunda tarafların anlaştıkları, 10/04/2021 tarihli 2.102,00TL bedelli fatura uyarınca davalının bayilik için davcıya mobilya dolapları ve tabela gönderdiği, davacının da … Bankasına ait 26/03/2021 tarihli dekont ile “… tek satış yetkili” açıklamasıyla 5.000,00TL ve 16/04/2021 tarihli dekont ile “… Bayilik Ücreti” açıklamasıyla 15.000,00TL bayilik ücreti gönderdiği, davalının da imzalaması için sözleşmeyi davacıya gönderdiği, davacı yanın gönderilen tatlıların bayat olması sebebiyle sözleşmeyi imzalamaktan vazgeçtiği, bu hususta davalıya … …. Noterliğinin 13/07/2021 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesini gönderdiği ve davalıya gönderilen 20.000,00TL’nin iadesini talep ettiği, ancak davalı tarafça gönderilen 20.000,00TL’nin iade edilmediği iddia edilerek 20.000,00TL’nin davalıdan tahsili amacıyla işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dosya arasında taraflar arasında düzenlenmiş yazılı bayilik sözleşmesi mevcut olup sözleşmede yalnızca davalı yanın imzası bulunmaktadır. Alıcı firma / Bayi kısmının imzalı olmadığı görülmüştür.
TBK’nın 1.maddesinde; “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulur. İrade açıklaması açık veya örtülü olabilir ”
6098 Sayılı Borçlar Kanun’unun “Ön Sözleşme” başlığını taşıyan 29. maddesinde; “Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, sözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Yargıtay HGK’nun 16.05.2019 tarihli … Esas ve … Karar sayılı kararında belirtildiği üzere;
Franchise sözleşmesi; konusu mal ve/veya hizmetin sürümü ve dağıtımı olan sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olup, bu sözleşme ile mal ve/veya hizmeti üreten ve/veya satan franchise veren; adı, sembolü, markası gibi gayri maddi mal ve değerlerini kullanarak bunların sürümünü yapma hakkını bir bedel karşılığında, belirli bir bölgede kendi ad ve hesabına çalışan bağımsız kişilere (franchise alanlara) vermeyi borçlanmaktadır. Franchise veren bu sözleşme ile mal ve/veya hizmetlerin en iyi şekilde pazarlanmasını sağlamak için pazar araştırması ve tanıtım (reklam) yapmak, bu konuda kendine özgü bir anlayış geliştirerek bir organizasyon kurmak ve franchise alanları çalışmalarından yararlandıracak şekilde bu organizasyona dahil etmek yükümlülükleri üstlenmektedir. Franchise alan ise, franchise bedeli ödeme dışında ayrıca sözleşme konusu malların sürümünü destekleme, bu konudaki tüm bilgileri franchise verene aktarma, franchise verenin pazarlama ilkelerine ve talimatlarına uyma, eğitim programlarına katılma ve bu doğrultuda işletmeyi yürütme yükümlülüğü altına girmektedir (Kırca, Çiğdem: Franchise Sözleşmesi, Ankara, 1997, s. 19-20).
Görüldüğü üzere franchise sözleşmesi her iki tarafın da borç altına girdiği karşılıklı edimler içeren bir sözleşme olup, her bir tarafın borcu diğer tarafın borcunun karşılığını oluşturmakta ve edimler arasında değişim söz konusu olmaktadır. Başka bir deyişle franchise sözleşmesinde franchise alan ile franchise verenin borçları aynı zamanda diğer tarafın ediminin karşılığını ihtiva etmektedir. Franchise verenin kendisine ait franchise sistemini franchise alana kullandırma ve onu ticari faaliyeti sırasında devamlı olarak destekleme yükümlülüğüne karşılık, franchise alanın franchise verenin mal veya hizmetlerin sürümünü kendi nam ve hesabına yürütme ve franchise verene belli bir bedel ödeme yükümlülüğü gelmektedir. Ayrıca franchise alanın, franchise verene karşı onun menfaatlerini koruma, sırlarını saklama, gerektiğinde hesap verme gibi güven ve sadakate dayanan yükümlülükleri vardır.
Franchise sözleşmesi, kanunlarda düzenlenmiş isimli sözleşmelerin unsurlarını içerebileceği gibi, isimsiz sözleşmelerin unsurlarını da içerebilir. Nitekim franchise sözleşmesi genellikle satış, kira veya ürün kirası, hizmet, acente, vekâlet, adi ortaklık gibi isimli sözleşmelerle, lisans, know-how ve tek satıcılık gibi isimsiz sözleşmelerin unsurlarını içermektedir. Franchise sözleşmesi, isimli ve isimsiz sözleşmelerin unsurlarından oluştuğu için niteliği itibariyle kendine özgü isimsiz bir sözleşmedir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2018, s. 970).
Franchise sözleşmesinin kendine özgü isimsiz bir sözleşme olması nedeniyle taraflar sözleşmede somut uyuşmazlığa ilişkin bir kural öngörmüşlerse her şeyden önce bu kuralın uygulanması gerekmektedir. Ayrıca bu sözleşmeler dürüstlük kurallarına ve iş ilişkilerinde yaygın teamüllere göre yorumlanıp tamamlanmalıdır. Ancak tarafların iradelerinin anlaşılması ve sözleşmenin yorumlanması mümkün olmuyorsa, bu durumda Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1’inci maddesinin uygulanması gündeme gelecektir.
Franchise sözleşmesi, kanunlarda düzenlenmiş isimli bir sözleşme olmadığı için tabi olacağı şekle ilişkin bir hüküm de yoktur. Bu durum karşısında franchise sözleşmesinin geçerliliği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 12’nci maddesi gereğince herhangi bir şekil şartına bağlı değildir. Ancak, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 15/2’nci maddesinde tescilli markalar üzerindeki ve 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 86/2’nci maddesinde ise tescilli patentler üzerindeki sağlar arası hukuki işlemlerin yazılı şekilde yapılacağı öngörüldüğünden marka ve patent lisansı unsurlarını içeren franchise sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması gerekir (6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 148’inci maddesi).
6098 Sayılı Borçlar Kanun’unun “Ön Sözleşme” başlığını taşıyan 29. maddesinde; “Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, sözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.” hükmü yer aldığından, bir akdin geçerliliği hangi şekle tabi ise ön sözleşmenin de bu şekle uyularak yapılması gerekir.
Franchise sözleşmesinin geçerliliği için yasalarımızda öngörülmüş şekil şartı bulunmadığından, ön sözleşme içinde şekil şartı aranmayacaktır. Davacı iddiaları, dosyada sunulu bulunan davalının kaşe ve imzasının bulunduğu bayilik sözleşmesi başlıklı belge, davalı adına düzenlenen fatura ve faturaya konu malların sevk edildiği adres ile davacı tarafça davalıya gönderilen EFT’ler ve işlem açıklamaları birlikte değerlendirildiğinde tarafların franchise sözleşmesi yapılması için sözlü olarak anlaştıkları kanaatine varılmakla ön sözleşmenin varlığı sübuta ermiştir. Franchise sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşme olması nedeniyle “Franchise Ön Sözleşmesi” de iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme niteliğindedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun … Esas ve … Karar sayılı ilamında; “ön sözleşme kavram olarak, tarafların ileride bir başka sözleşme (asıl sözleşme) yapacaklarına ilişkin olarak akdettikleri bir sözleşmeyi ifade eder. Bir başka deyişle akit yapma vaadi=ön sözleşme, akit yapma borcunu doğuran bir hukuki işlemden ibarettir. Ön sözleşmenin konusu da her zaman borçlandırıcı bir işlemdir (Gül Doğan; Ön Sözleşme-Sözleşme Yapma Vaadi- bası 2006, sayfa 52).
Ön akitle, alelade bir vaadi birbirinden dikkatle ayırmak gerekir. Çünkü her vaat, bir “akit yapma vaadi” sayılamaz. Diğer taraftan ön akit, şarta bağlı bir sözleşme de değildir. Zira şarta bağlı borçlarda, şart gerçekleşinceye kadar bir hak mevcut olmadığı halde ön akdin yapılmasından itibaren vaat alacaklısı yararına bir hak doğmaktadır. Ancak bu hak kullanılıncaya kadar kendisini belli etmez. Vaat alacaklısının vaadi kabul ettiğini bildirmesi hakkını kullanması demektir. Böylece ön sözleşmenin özelliğini asıl sözleşmeden aldığı görülmektedir.
Asıl akdi yapma zorunluluğunu doğuracak nitelikte ve geçerlilikteki bir ön akitte bulunması gereken şartlar şunlardır:
a) Ön akitte, ileride yapılacak olan asıl akdin konusu ve esaslı şartları yeterince bir açıklıkla saptanmış olmalı, hiç olmazsa saptanması mümkün bulunmalıdır.
b) Ön akdin geçerli olarak doğmuş sayılabilmesi için, tarafların karşılıklı olarak açıkladıkları iradelerin birbirine uygun olması, her türlü iradeyi sakatlayan sebeplerden uzak bulunması ve tarafların akit yapma ehliyetini haiz olmaları da doğal ve zorunlu şartlardandır.
Bütün bu açıklamalar gösteriyor ki, ön sözleşme, asıl sözleşmeyi yapma vaadinden ibaret bir muhtevayı taşımasına rağmen, kendisi de başlı başına bir akittir. Bu nedenle ön sözleşme de tarafları bağlar ve asıl sözleşmenin yapılmasını isteme açısından tarafları alacaklı-borçlu durumuna sokar (Feyzi Necmeddin Feyzioğlu: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, sayfa 278 vd.). Belirtilen sebeplerle, iki tarafa borç yükleyen ön sözleşmelerin karşılıklı borç doğuran bir sözleşme olduğu göz önünde tutulduğunda, karşılıklı borç doğuran sözleşmelere uygulanacak hükümlerin (BK. md. 106-108) ön sözleşmelere de uygulanması gerekir. Böylece alacaklı kendisine tanınan hakları ancak söz konusu hükümler çerçevesinde kullanabilecektir (Doç Dr. Gül Doğan: Ön Sözleşme-Sözleşme Yapma Vaadi, sayfa 187 vd.).
Diğer yandan, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde uygulanması zorunlu BK’ nın 106 maddesinin ilk fıkrası “karşılıklı taahhütleri havi olan bir akitte iki taraftan biri mütemerrit olduğu takdirde diğeri borcun ifa edilmesi için münasip bir mehil tayin veya münasip bir mehilin tayinini hâkimden isteyebilir” hükmünü içermektedir. Görülüyor ki, “Bir mehil tayini suretiyle fesih hakkı”nı düzenleyen bu maddedeki seçimlik haklardan birisinin alacaklı tarafından kullanılması, meselâ “fesih” hakkının seçilmesi ancak ve ancak temerrüde düşen borçluya, borcun ifa edilmesi için uygun bir mehil verilmesi veya uygun bir mehil tayininin hâkimden istenmesi halinde olanaklıdır. Bütün bunlar yerine getirilmiş olunsa da bir tarafın fesin iradesine, diğer tarafın karşı koyması halinde ön sözleşmenin de başlı başına bir akit olma özelliğinden dolayı fesih için de mutlaka mahkeme hükmü gerekecektir.
Sonuç olarak; temerrüde düşen borçluya, borcun ifası için uygun bir mehil verilmeden veya uygun bir mehil tayini hâkimden talep edilmeden sözleşmenin feshedilemeyeceği, mehil verilmiş olunsa bile, kendisi de başlı başına bir akit olan 27.09.1995 tarihli sözleşme iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliği gösterdiğinden bir tarafın karşı koyması halinde feshin ancak “mahkeme hükmüyle” mümkün olabileceği açıktır.” saptamasına yer verilmiştir. (Alıntılanan karar: İstanbul BAM 44. HD 2020/372 Esas 2021/935 Karar)
Somut olayda uyuşmazlık, davacı tarafın aralarında varlığını beyan ettiği ön sözleşme uyarınca gönderilen sözleşme bedeli olan 20.000,00TL’nin esas sözleşme yapılmadığından bahisle davalıdan talep edip edemeyeceği hususundadır.
Davacı iddiası gönderilen tatlıların bayat olması sebebiyle esas sözleşmenin imzalanmadığına ilişkindir. Talimat mahkemesince beyanları tespit edilen davacı tanıklarının görgüye dayalı beyanlarından da anlaşılacağı üzere anlaşmaya konu gönderilen tatlıların bayat olması, anlaşmaya uygun olmaması sebebiyle davacının esas sözleşmeyi imzalamaktan vazgeçmesinde haklı olduğu kanaatine varılmıştır.
Dosya kapsamından taraflar arasında franchise sözleşmesi yapılması konusunda anlaşma sağlandığı sabit olmakla birlikte anlaşma uyarınca gönderilen dava konusu ödemenin sözleşmeden dönülmesi halinde cayma akçesi olarak davalı tarafta kalıp kalmayacağı veya iade edilip edilmeyeceği hususu belirli değildir.
Davacı tarafın asıl sözleşmeyi yapmaktan vazgeçtiği, asıl sözleşme yapılmamak suretiyle ön sözleşmenin sonlandırıldığı diğer anlatımla feshedildiği, bu hali ile geriye etkili fesih olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Sözleşmenin geriye etkili feshi halinde tarafların durumu, sözleşme öncesi hale geleceğinden ve herkes verdiğini geri alacağından davacı yanın davalıya ön sözleşme uyarınca gönderdiği 20.000,00TL’nin davalıdan tahsilini istemekte haklı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı yan kısmi dava açarak fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş ve şimdilik 100,00TL talep etmiş olduğundan talebiyle bağlı kalınarak 100,00TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesi, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması yönünde davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN KABULÜ İLE, 100,00TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına,
2-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
Zorunlu arabuluculuk nedeniyle 2021 yılı Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddesi gereği ödenecek ve Arabuluculuk AÜT nin Birinci Kısmına göre taraf sayısı gözetilerek belirlenen 1.320,00TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Davacı tarafından yatırılan 59,30TL peşin harç, 59,30TL başvuru harcı, 8,50TL vekalet harcı olmak üzere toplam 127,10TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Davacı tarafından sarf edilen 292,70TL tebligat ve posta yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davacının kendisini vekil ile temsil ettirdiği görülmekle karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT madde 13/2 gereğince takdir ve hesap edilen 100,00TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize sunulacak, yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka mahkemeye ibraz edilecek bir dilekçeyle başvuru yapılmak suretiyle, Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.08/03/2022

Katip Hakim
e-imzalı e-imzalı