Emsal Mahkeme Kararı Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/625 E. 2021/294 K. 27.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Batı ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/625 Esas – 2021/294
T.C.
Ankara Batı
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2020/625 Esas
KARAR NO : 2021/294

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI : 1-
VEKİLİ :
DAVALI : 2-
VEKİLİ :
DAVALI : 3-
VEKİLİ :

DAVA : Alacak (Ticari İşletmenin Satılması Veya Devrinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/11/2020
KARAR TARİHİ : 27/04/2021
K. YAZIM TARİHİ: 25/05/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari İşletmenin Satılması Veya Devrinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı şirketin, davalılardan … A.Ş.ile yaptığı anlaşma uyarınca, davalının anlaşma tarihinde sahibi olduğu ve işletmesini yaptığı … Mahallesi ….Sokak no:.. Etimesgut – Ankara adresinde bulunan hastanenin, “Hastane Yönetimi – Genel Koordinatörlük” ve “Kardiyoloji Bölümü İşletmesini” yaptığını, bu hizmetler karşılığında hizmet faturaları tanzim edildiği ve her iki tarafın ticari defter ve kayıtlarına işlendiğini, … A.Ş.’nin, Davacı şirkete olan borçları nedeniyle; 18.01.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 19.02.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 19.03.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 18.04.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 17.05.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 20.06.2019 vade tarihli 43.140TL bedelli, senetleri tanzim ettiğini, işbu senetlerden 18.01.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli senet ile 19.03.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli senedin icra takibine konu edilerek tahsil edildiği, 19.02.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli senet için Ankara …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığı ancak tahsil edilemediği, takibin halen devam ettiği, 18.04.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli senet için Ankara …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığı, ancak tahsil edilemediği, takibin halen devam ettiği, 17.05.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli senet için Ankara … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığı, kısmi tahsilat yapıldığı,, ancak tamamının tahsil edilemediği, takibin halen devam ettiği, dava tarihi itibariyle dosya borcunun 23.117,00TL olduğu, 20.06.2019 vade tarihli 43.140TL bedelli senet için Ankara …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığı, ancak tahsil edilemediği, takibin halen devam ettiği, senetlerin tanzim edilmesinden kısa bir süre sonra, senetlerin vade tarihlerinden önce … Mahallesi ….Sokak no:.. Etimesgut – Ankara adresinde bulunan hastanenin, hastane işletme ruhsatı, tüm malları ve özel hastane işletmesinin tamamının davalılardan … Ltd.Şti.’ye devredildiği, işbu devre ilişkin bilginin 15 Ocak 2019 tarih ve … sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı, işbu devre müvekkili tarafından, Ankara …. Noterliğinin 28.Ocak.2019 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile itiraz edilerek, devralan … Ltd.Şti.’nin … A.Ş.nin borçlarından sorumlu olacağının bildirildiği, … Ltd.Şti.nin devralmış olduğu hastanenin işletme adını “…” olarak tescil ettirdiği ve bu tescilin 11 Şubat 2019 tarih ve … sayılı Ticaret Gazetesinde yayınlandığı, işbu karar ile … Mahallesi ….Sokak no:…Etimesgut – Ankara adresinde bulunan hastane, hastane işletme ruhsatının diğer davalı … A.Ş.’ye devredildiği, Sağlık Bakanlığı nezdinde yapılan hastane ruhsat devrinden sonra hastaneyi davalı … A.Ş. nin işletmeye başladığı, Özel Hastanelerin ana varlığının Sağlık Bakanlığından alınan hastane ruhsatı olduğu, ruhsatın devrinin tüm hastanenin kül halinde devri anlamına geldiğini, davalıların arasında yapmış oldukları Sağlık Bakanlığı ruhsat devrinin işletmenin tamamının devredildiğine karine teşkil edeceğini, her üç şirketin yönetimi işletme süresince …’nın yaptığı, bu durumun ticaret sicil kayıtlarında da açıkça görüldüğü, Borçlar Kanununda devralanın üstlendiği borçlar bakımından herhangi bir istisna belirtilmediği, devralanın, kural olarak, işletmeye dahil tüm borçlardan sorumlu olacağı, bu durumda, işletmeyi ilk devralan … Ltd.Şti. ile sonradan devralan … A.Ş.’nin Borçlu/davalı … A.Ş.nin tüm borçlarından 2 yıl boyunca sorumlu olacakları, BK 202 madde hükmü uyarınca, devralanın borçların işlemiş faizlerinden de sorumlu olacağı, … A.Ş. Tarafından tanzim edilen senetlerin vade tarihinden işleyecek faizlerinden de devralanların sorumlu olacağı, davalıların, açılan davaların ve borçların tahsilini engellemek amacıyla, işletmeyi hastane ruhsatını sürekli devrettiklerini, işbu dava açıldıktan sonra da ruhsatın başka bir şirkete devrinin muhtemel olduğu, bu nedenlerle, hali hazırda Sağlık Bakanlığı nezdinde, davalı … … Anonim Şirketi’ne ait olan ruhsatın 3 kişilere devrinin engellenmesi amacıyla tedbir kararı verilmesini, mükerrer tahsilata esas olmaması ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalması kaydı ile toplam 166.257TL’nin, 50.000TLsine 19.02.2019 tarihinden, 50.000TLsine 18.04.2019 tarihinden, 23.117TLsine 17.05.2019 tarihinden, 43.140TLsine 20.06.2019 tarihinden işletilecek avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı … … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; Fatura alacaklarına ilişkin bu alacak davası açılmış olsa dahi, davacı yanca bu taleplerin daha önce icra takibine konu edildiği, hiçbir şekilde davacının alacaklı olduğunu kabul anlamına gelmemekle birlikte itirazın iptali davası açılabileceği halde alacak davası olarak açılmasında hukuk yarar bulunmadığı, yine kabul anlamına gelmemek kaydıyla işbu davada kabul kararı verilmesi ihtimaline binaen icra takiplerinin de sadece durmuş olduğu açık olup tahsilde tekerrür olabileceği, hukuki yarar dava şartlarından olduğundan, bu hususların resen araştırılması gerektiği, davaya konu talebin zamanaşımına uğradığı, dava açılırken harcın eksik hesaplandığı ve harç ikmal edilmeden davaya devam edilemeyeceği beyan edilerek, öncelikle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği, esasa ilişkin olarak ise, davacı şirketin müvekkili şirketten talep edebileceği bir alacağı bulunmadığı, davacı ile davalı müvekkili şirket arasında geçerli hiçbir hukuki (temel) ilişki bulunmadığı, Müvekkili şirketin … Hastanesini 26/08/2019 tarihinde satın aldığı, 20 Eylül 2019 tarihinde işbu satışa ilişkin bildirimin Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde de ilan edildiği, davacının iddialarının yasal dayanaktan yoksun, somut bir delile dayanmayan ve tamamen soyut iddialardan ibaret olduğu ve ispat yükünün de davacıya ait olduğu, dava dilekçesinde delil olarak sunulan bilgi ve belgelerin hiç birinin, usul kuralları çerçevesinde, iddia edilen vakıayı ispata elverişli olmadığını, davayı kabul anlamına gelmemek üzere, müvekkili şirket mal kaçırma gayesiyle hareket edecekse İİK madde 280’e göre usule uygun bir ilana dahi çıkmayacağının her türlü izahtan vareste olduğunu, müvekkili Şirketin … Eği. Fin. Dan. A.Ş. ile … Tıp Tek. Eği. Sağ. San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında … Hastanesi’nin satımına ilişkin olarak yapılan anlaşma usulüne uygun olarak Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiğini, diğer davalı … ve … şirketi ile yapılan görüşme neticesinde kendilerine bu ilan süresi içerisinde herhangi bir bildirimde veya ihtarda bulunulmadığı, ayrıca burada müvekkili şirketin 3. kişi konumunda olduğunu ve bir önceki şirketten doğan borçtan dolayı herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, ayrıca davacı tarafından bahsedilen sözde borçlardan dolayı Müvekkili Şirkete de herhangi bir başvuruda bulunulmadığını ve ihtarname gönderilmediğini, davaya konu senetlerin müvekkili tarafından düzenlenmediğini, imza incelemesi ile bu hususun ortaya çıkacağını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … … Ltd. Şti vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen alacakların gerçekte belirli alacak olduğunu ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceklerini, bu sebeple huzurdaki davanın hukuki yarar yokluğundan öncelikle usulden reddi gerektiğini, esasa ilişkin olarak ise, davacı ile davalı müvekkili şirket arasında geçerli hiçbir hukuki ilişki bulunmadığını, dolayısıyla davacı şirketin müvekkili şirketten talep edebileceği bir alacağı bulunmadığını, davacı tarafın, dava dilekçesinde “Bu durumda, işletmeyi ilk devralan … Ltd.Şti. İle sonradan devralan … A.Ş. Borçlu/davalı … A.Ş.nin tüm borçlarından 2 yıl boyunca sorumlu olacaklardır. ” dediğini ancak; davalı şirketler arasında devir ilişkisi bulunmadığını, müvekkili … … San. Ve Tic. Ltd. Şti.nin dava dilekçesinde iddia edildiği gibi … … San. Ve Tic. A.Ş.‘den Özel … Hastanesini tüm ekipmanları ile birlikte satın almadığını, müvekkilinin her şeyden bağımsız olarak sadece hastane ruhsatını satın aldığını, söz konusu ruhsat devrinin özel mevzuatına göre gerçekleştirildiğini ve pay devri anlamı taşımadığını, davalı müvekkili … … San. Ve Tic. Ltd. Şti ile diğer davalı … … San. Ve Tic. A.Ş. ve … … A.Ş.nin Tüzel Kişilik bakımından birbirinden farklı şirketler olduğunu, ayrı vergi kayıtları olduğunu, sermayelerinin farklı olduğunu, idari ve fiili yöneticilerinin ayrı kişiler olduğunu, davaya konu senetlerin müvekkili tarafından düzenlenmediğini, imza incelemesi ile bu hususun ortaya çıkacağını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … … Sanayi ve Tic. A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı yanın iddialarının gerçeği yansıtmadığını, şöyle ki; 18.01.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 19.02.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 19.03.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 18.04.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 17.05.2019 vade tarihli 50.000TL bedelli, 20.06.2019 vade tarihli 43.140TL bedelli, senetlerin müvekkili firmaca tanzim edilip davacı yana verildiği iddiasında bulunulmuş ise de iş bu senetlerin dosyaya ibrazı ile müvekkili firmaya bir borç yükletilemeyeceğini, zira senetler üzerindeki imzaların müvekkili firmanın yetkililerinin el ürünü olmadığını, bahsi geçen senetler üzerindeki imzaların tamamına itiraz ettiklerini, senetler üzerindeki imzaların ikrarı anlamına gelmemek kaydıyla, yetkililerce imzalanmış olsa dahi iş bu senetlerin fatura alacağına ilişkin olarak tanzim edildiğinin davacı yanca ikrar edildiğini, müvekkili firma nezdinde yapılan araştırmalar neticesinde davacı yan ile cari hesaplara bakıldığını ve davacı yana ait bir alacağın hesaplarında görülmediğini, söz konusu senetlerin varlığı kabul edilse dahi Sayın Mahkemece de yapılan incelemeler neticesinde söz konusu bonoların faturaya ilişkin verildiği davacı yanca ikrar edildiğinden yapılacak herhangi bir ödemenin mükerrer olacağını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :Ankara …. İcra Dairesinin …, …, …, … esas sayılı takip dosyaları, tarafların ticaret sicil kayıtları ile tüm dosya kapsamı.
GEREKÇE :Dava, Kambiyo senedi bağlı TBK 202.maddesi gereğince alacak talebine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010/11-143 esas 2010/196 karar sayılı kararı şu şekildedir;
‘Öncelikle hukuk yargılamasının amacı ve davada menfaat (hukuki yarar) kavramları hakkında açıklama yapılmasında yarar görülmüştür.
Maddi anlamda yargılama faaliyeti genel olarak, objektif (pozitif) hukuk kurallarının bağımsız mahkemelerce, somut olaya uygulanarak bir karar verilmesi şeklinde tanımlanmaktadır(Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder:Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.52).
Günümüzde, hukuk yargılamasının amacının, doğru, adaletli karar vermek olduğu kabul edilmektedir. Kararın adaletli olması ise, kararın, davanın tarafları arasındaki uyuşmazlığı, tarafları tatmin eder biçimde ortadan kaldırılmasının yanında ve ondan çok daha önemli olarak, toplum barışını sağlamaya yönelik olması demek olduğu; bunun için de, kararın maddi gerçeği yansıtması ve yapılan yargılamanın ucuz, basit ve çabuk olması gerekir (Yılmaz, Ejder:Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Ankara 1982, s.6-7).
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır(Arslan, Ramazan; aktaran:Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII).
Öte yandan, bu yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, s.135).
Öğreti, dava açarken menfaatin (hukuki yararın) bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, menfaate, “davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı” da denilmektedir(Hanağası, Emel: a.g.e., s.19, 20,21, dipnot 73, 85, 86 ve 87’de belirtilen yazarlar).
Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 5.2.1997 gün ve 1997/18-797 E.-53 K.; 11.03.1998 gün ve 1998/8-176 E.-217 K.; 20.10.1999 gün ve 1999/14-840 E.-859 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K.; 29.05.2002 gün ve 2002/2-401 E.-451 K.;17.03.2010 gün ve 2010/3-119 E.- 159 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
Bir davada, menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesi, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, davada menfaatin varlığı, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)’nin 6.maddesi ve 1982 Anayasası’nın 36.maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü”nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanmaktadır. Dolayısıyla haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence olduğu da, söylenebilir.
Bilindiği üzere, davacı ya da davacıların dava haklarına sahip olmaları yeterli değildir. Bundan başka, davanın açılmasında hukuki bir yararın bulunması da gerekir. Buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır (H.G.K.’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E.-394 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K. sayılı ilamları). Yukarıdaki ilkeler çerçevesinde eda davasında menfaat (hukuki yarar) kavramının yansıması da irdelenmelidir:
Eda davası ile yalnız, maddi hukuka ilişkin bir talep hakkının yerine getirilmesi istenir ve bu çeşit davalara, maddi hukuk anlamında bir talep hakkı esas teşkil eder. Bu çerçevede, eda davalarında davacının talep sonucu, davalının bir şeyi yapmaya ya da bir şeyi vermeye veya bir şeyi yapmamaya mahkum edilmesidir (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, C.I-II, İstanbul 1997, s.274 vd., 314 vd.; Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.262 vd.).
Öğreti, eda davalarında hukuki himaye bakımından menfaatin (hukuki yararın) varlığını asıl kabul etmektedir (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.255).
Ancak davacı, mahkemeye başvurup bir ilam almadan başka bir yol ile de, hakkına aynı güvenle kavuşabilmekte ise, artık dava açmakta hukuki yararı yoktur.
Belirtilmelidir ki, bir para alacağı için ilamsız icra takibi yapmış (İ.İ.K. m.58 vd) ve borçlunun itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış (İ.İ.K. m.68-69) olması nedeniyle icra takibi kesinleşmiş olan alacaklının, artık aynı alacak için eda davası açmasında hukuki yararı yoktur. Çünkü, alacaklı, dava açsa bile dava sonucunda alacağı ilamı da icraya koyacak (İ.İ.K. m.32) ve borcun ödenmemesi halinde, haciz isteyebilecektir. Oysa, burada ilamsız icra takibinin kesinleşmiş olması nedeniyle, alacaklının haciz isteme yetkisi doğmuş durumdadır (İ.İ.K. m.78). Yani, alacaklı dava ile erişebileceği amaca, esasen ulaşmış durumdadır. Bu nedenle, alacaklının (buna rağmen) alacak davası açmasında, korunmaya değer hiç bir hukuki yararı yoktur (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.256; Üstündağ, Saim: a.g.e., s.278).
Bununla birlikte, alacaklı, yapmış olduğu icra takibi henüz kesinleşmeden, borçluya karşı bir alacak davası açabilir (Hukuk Genel Kurulu’nun 17.01.1970 gün ve 1969/9-587 E.-1970/37 K. sayılı ilamı).
Diğer taraftan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 62.maddesine göre, icra takibinde ödeme emrine itiraz etmek isteyen borçlu, itirazını ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine bildirmek zorundadır. Belirtilen süre içerisinde, ödeme emriyle ilgili itirazını yapmayan borçlu hakkında yürütülen takip kesinleşir.
Borçlunun, hakkındaki takipte borca itirazını da kapsayacak şekilde, ihtiyati hacze itiraz için dava açması veya takibin iptali için şikayet yoluyla icra mahkemesine başvurması, icra takibinin kesinleşmesine engel olmaz.
….
Görüldüğü üzere, davacı/alacaklı tarafından açılan eda davası niteliğindeki alacak davasının açıldığı tarih itibariyle, davalı/borçlu hakkındaki icra takibi kesinleşmiştir.
Dolayısıyla, davacı/alacaklı için, davalı/borçlu hakkında haciz isteme yetkisi doğmuştur. Bu yolla alacağına kavuşabilecek olan davacı/alacaklının, aynı amaca yönelik olarak, ayrıca eda davası niteliğinde alacak davası açmasında, hukuki yararı bulunmamaktadır.’
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun belirtilen kararı ışığında somut olayımızın incelenmesinde;
Davacı/alacaklı …….Ltd.Şti vekili tarafından davalı/borçlu … Hastanesi…AŞ hakkında Ankara ….İcra Müdürlüğü’nün …esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen kambiyo senetlerine özgü) haciz yoluyla icra takibinde, çıkartılan ödeme emrinin, davalı/borçlunun adresinde şirket yetkilisi imzasına 12/03/2019 tarihinde tebliğ edildiği çekişmesizdir.
Davalı/borçlu, yasal süresi içerisinde ödeme emrine itirazını icra dairesine bildirmeyerek, hakkındaki takip 12/03/2019 tarihinde kesinleşmiştir. Görülmekte olan dava ise, harcın yatırıldığı 13/11/2020 tarihinde açılmıştır.
Görüldüğü üzere, davacı/alacaklı tarafından açılan eda davası niteliğindeki alacak davasının açıldığı tarih itibariyle, davalı/borçlu hakkındaki icra takibi kesinleşmiştir.
Dolayısıyla, davacı/alacaklı için, davalı/borçlu hakkında haciz isteme yetkisi doğmuş, hatta icra dosyası kapsamında haciz talebinde bulunmuş haciz talepleri kabul edilmiş, hacizler konulmuştur. Bu yolla alacağına kavuşabilecek olan davacı/alacaklının, aynı amaca yönelik olarak, ayrıca eda davası niteliğinde alacak davası açmasında, hukuki yararı bulunmamaktadır. Açıklanan gerekçelerle ve YHGK kararı doğrultusunda aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 2.839,26 TL harçtan mahsubu ile bakiye 2.779,96 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen ve dava öncesi ödenen 1.644,41 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davalıların kendilerini vekil ile temsil ettirdiği görülmekle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize sunulacak, yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka mahkemeye ibraz edilecek bir dilekçeyle başvuru yapılmak suretiyle, Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 27/04/2021

Katip Hakim
e-imza e-imza