Emsal Mahkeme Kararı Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/315 E. 2020/596 K. 18.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Batı ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas – Karar No: 2020/315 Esas – 2020/596

T.C.
Ankara Batı
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA
ESAS NO : 2020/315
KARAR NO : 2020/596

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 08/02/2013
KARAR TARİHİ: 18/11/2020
K.YAZIM TARİHİ : 20/11/2020

Yukarıda tarafları yazılı davanın mahkememizce yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
TALEP :Davacı vekili mahkememize sunduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin borç olarak banka üzerinden gönderdiği paralar nedeniyle davalıdan alacaklı olduğunu, müvekkilinin 25/02/211-26/09/2012 tarihleri arasında davalı firmaya toplamda 1.673.837.197,00TL miktarı banka üzerinden gönderdiğini, davalının da toplamda 646.557,00TL tutarında geri ödemede bulunduğunu, ancak bakiye 1.026.640,00TL’yi ödemediğini, bunun üzerine Ankara ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip başlattıklarını ancak davalının borca ve ferilere haksız ve kötü niyetli olarak itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu, müvekkilinin alacaklı olduğunun taraflar arasında imzalanan 05/12/2012 tarihli protokol gereğince imza altına alınan hesap mutabakatı, banka kayıtları ve şirket kayıtlarında açıkça görüldüğünü beyan ederek davalının icra takibine itirazının iptali ile takibin devamına ve davalı aleyhine %40 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili özetle; tarafların 05/12/2012 tarihli protokolde taahhütname başlıklı belge ile tarafların birbirlerini ibra ettiklerini, davacının müvekkiline ödünç vermediğini, müvekkiline olan mevcut borçlarını ödediğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
e-imza e-imza e-imza e-imza

DELİLLER :Ankara …. İM’ün …E. sayılı takip dosyası, takibin dayanağı olan banka makbuzları (dekontlar), 05/12/2012 tarihli protokol başlıklı sözleşme, taahhütname başlıklı sözleşme, Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtları, ticari defter ve belgeler, 24/10/2013 tarihli bilirkişi kurulu raporu, 28/02/2014 tarihli ek rapor, Yargıtay … HD.’nin 23/06/2015 tarihli, 2015/4346 esas, 2015/8654 karar sayılı bozma ilamı, 24.11.2015 tarihli bilirkişi kurulu raporu, 19.09.2017 tarihli ikinci bilirkişi raporu, 17.04.2018 tarihli üçüncü bilirkişi (kurulu) raporu, Yargıtay …. HD.’sinin 25.02.2020 tarihli ve 2018/4982 esas, 2020/2032 karar sayılı bozma ilamı ve tüm dosya kapsamı.
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda; mahkememizin 17.04.2014 tarihli ve 2013/74 esas, 2014/140 sayılı kararı ile; “davanın reddine” karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen kararın temyiz edilmesi üzerine, temyiz incelemesini yapan Yargıtay …. HD.’nin 23/06/2015 tarihli, 2015/4346 esas, 2015/8654 karar sayılı bozma ilamında; “Dava, borç verilen paranın tahsili istemine ilişkin olup mahkemece, davacının borç para verdiğini ispatlayamadığı ve taraflar arasında düzenlenen taahhütnameden borcun bulunmadığının anlaşıldığı, bu belgenin ibra mahiyetinde olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Ancak, davacının iddia ettiği alacak tutarı davalının defterlerinde de davacının alacağı olarak kayıtlı iken, “protokol gereği” gerekçesiyle hesap kapatılmıştır. Bu nedenle, banka havalesiyle gönderilen paraların havalenin hukuki niteliği gözetilerek mevcut bir borcun ödemesi olduğu ve alacağın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru olmamıştır. Ayrıca, ibra mahiyetinde görülen taahhütname bizzat davacı tarafından dava dilekçesi ekinde ibraz edilmiş olup davacı, taahhütname, protokol ve yine dava dilekçesi ekinde ibraz edilen davalı şirketin iki ortağının da imzasını içeren cari hesap tablolarını sunmuş ve bu belgelerin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini bildirmiş ve taahhütnamede “… şirket temsilcileri tarafından şerhsiz ve şartsız olarak kabul edilenler şirket borcu sayılacaktır …” şeklindeki belirlemenin değerlendirme dışında bırakıldığını beyan etmiştir. Bu durumda, mahkemece davacının ibraz ettiği tüm deliller birlikte değerlendirilmek ve cari hesap tablosunun hangi aşamada düzenlendiği üzerinde de durulup taahhütname karşısında geçerliliği tartışılmak suretiyle bir karar vermek gerekirken eksik değerlendirmeyle karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.” denilerek mahkememiz hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama neticesinde; mahkememizin 30.05.2018 tarihli ve 2015/552 esas, 2018/362 sayılı kararı ile; “davanın kabulüne, dava konusu olan Ankara … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında yapılan takibe davalının itirazının iptaline, takibin devamına, davacının icra inkar tazminatı isteminin reddine” karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen kararın temyiz edilmesi üzerine, temyiz incelemesini yapan Yargıtay … HD.’sinin 25.02.2020 tarihli ve 2018/4982 esas, 2020/2032 karar sayılı bozma ilamında; ” Dava, şirkete verilen borcun tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasında 05.12.2012 tarihli “Protokol” başlıklı belge ve protokolün Ortak Şartlar bölümünün 4. maddesinde protokolün ayrılmaz parçası olduğu belirtilen “Taahhütname” imzalanmıştır. Her ne kadar taahhütnamede tarih yoksa da protokolün eki olduğu açıkça belirtildiğinden bu belgenin de 05.12.2012 tarihinde düzenlendiği anlaşılmaktadır.Taahhütnamede, “Bu taahhütname tarihinden önce davacının, davalı şirketten herhangi bir alacağı veya borcunun bulunmadığı” belirtildiğine göre 05.12.2012 tarihinden önce davacının davalı şirketten olan alacağı protokol ve taahhütname ile sonlandırılmıştır.Zira, davacının delil olarak sunduğu cari hesapta gösterilen davacı alacaklarının tamamı, protokol ve taahhütname tarihi olan 05.12.2012 tarihinden önce davalı şirkete gönderilmiştir. Taraflar, 05.12.2012 tarihinden önceki alacak ve borçları taahhütname ile tasfiye ettiklerinden ve protokolün Ortak Şartlar başlıklı bölümünün 1. maddesinde davacının, protokolün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren davalı şirketten 1.050.000TL kâr../…
e-imza e-imza e-imza e-imza

…/…payı ödendiğinde ve en geç protokolün imzalandığı tarihten itibaren 2 yılın dolmasıyla karşılıksız olarak devraldığı şirketten ayrılmayı kabul ettiği, şirketin zarar etmesi halinde davacının da payı oranında sorumlu olacağı, ancak 2 yıl içinde şirketin kâr edememesi ya da benzeri sebeplerden ötürü 1.050.000 TL’nin ödenememesi durumunda 2 yıllık sürenin 1 yıl daha uzatılacağı, belirtilen kârın elde edildiği gün, ya da en geç 2+1 yılın doğduğu gün halen belirtilen kâr payının oluşmaması halinde kalan kâr payı miktarı kadar …’in davacıya borçlanacağı ve borcunu 6 eşit taksitte ödeyeceği kararlaştırıldığından artık takibe ve davaya konu alacağın tasfiye ile sonlandırılarak yeni bir borç ihdas edildiğinin kabulü gerekir. Nitekim mahkemece de, delil olarak ibraz edilen belgeler bu şekilde nitelendirilmiş, takibe konu borcun taraflarca yenilendiği kabul edilmiş, ancak hiç bir gerekçe gösterilmeden yenilenen borcun hayata geçirilmediğinden bahisle itirazın kısmen iptaline karar verilmiş olup mahkemenin borcun yenilendiğine dair kabulü gerekçe yönünden davacı tarafından da temyiz edilmemiştir. Davacı, icra takibini 21.11.2012 tarihinde başlatmış, bu tarihten sonra taraflar arasında düzenlenen 05.12.2012 tarihli protokol ve eki taahhütname uyarınca takibe ve davaya konu borç sona erdirilmiş olup, bu durumda davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın davalı yararına bozulmasını gerektirmiştir.” denilerek mahkememiz hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce Yargıtay bozma ilamına uyulmuştur.
GEREKÇE :Dava,ilamsız icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı-alacaklı, davalı-borçlu hakkında Ankara …İM’ün …E sayılı dosyasında 1.026.640-TL alacağın tahsili amaçlı olarak ilamsız icra takibi başlatmıştır.Takibin dayanağı olarakta “dekont alacağı” gösterilmiştir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan; takibin dayanağının ve açıklamasının, 21/03/2011-21/06/2012 tarihleri arasında davalıya banka üzerinden borç olarak gönderilen paraların tahsili istemi olduğu, para havalesine ilişkin banka makbuzlarının (dekontlarının) takibe dayanak yapıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; takip konusu edilen miktar kadar davacının davalıya borç para verip vermediğinin, borç para verildiğinin kabulü halindede bu paranın geri ödenip ödenmediğinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı, 21/03/2011 ile 21/06/2012 tarihleri arasında , davalıya banka aracılığı ile toplam: 1.673.837-TL borç para gönderdiklerini, bu paranın bir kısmının geri ödendiğini bildirip, iade edilmeyen 1.026.640-TL lik kesimin tahsili için icra takibi başlatmıştır.
Davacı, davalı şirkete borç verdiğini iddia etmiş, davalıda yapılan iş bu ödemelerin kendilerine olan borcun ödenmesine ilişkin olduğunu savunmuştur. Burada, davalıya borç verdiğini iddia eden davacının, bu durumu ispatla yükümlüğü vardır.
Davalı şirketin ortakları … ile davacı …’tır. Şirket ortakları ile …’nın münferiden temsil yetkisi vardır.
Davacı iddialarını ispat bakımından banka havalelerine ilişkin makbuzlara (dekont), dava dilekçesi ekinde sunduğu protokol başlıklı 05/12/2012 tarihli sözleşmeye, onun eki niteliğindeki taahhütname başlıklı sözleşmeye ve ticari defterlerine dayanmıştır.
Davacının borç verme iddiasına dayanak yapılan banka makbuzlarında buna ilişkin bir ibare bulunmamaktadır. Bu halde yapılan banka havalesinin, mevcut bir borcun ödenmesine ilişkin olduğunun kabulü gerekmiştir. (Y.19.HD.10/12/2013T., 2013/15269E., 2013/19666K) Öte yandan davacı, icra takibine ve davaya dayanak yaptığı bu ödemenin (banka dekontlarındaki ödemenin), borç amaçlı olarak gönderildiğini ispata yarayacak başkaca bir delilde sunmamıştır.
e-imza e-imza e-imza e-imza

Ticari defterlerin tetkikinde; davacının, davalıdan belli bir miktar alacağının olduğu anlaşılmaktadır. Ancak dayanılan banka makbuzlarından dolayı alacağının olduğunun ispatlanamaması, delil olarak dayanılan 05/12/2012 tarihli protokolün eki olan aynı tarihli taahhütname başlıklı sözleşmede, “Bu taahhütname tarihinden önce … Ltd Şti ve … Şti’nin …. Ltd. Şti’ ne, …’ında … Ltd’den, … ilitim Ltd Şti’de … Şti den herhangi bir alacağı veya borcu bulunmamaktadır” ibaresinin bulunması karşısında, nizalı icra takibinden (takibin dayanağı olan alacaktan) dolayı davacının davalıdan alacağının olmadığı, bu sözleşmenin ibra niteliğinde olduğu, sözleşmenin içeriğinden, sözleşme altında imzası bulunan şahısların dosyamızın davalısı olan şirket adına sözleşmeleri imzaladıkları, anılan tarihte şirket temsilcisi oldukları anlaşılmaktadır.Bu durumda davacınında alacağının varlığını ispatta (öncelikle) banka dekontları, taahhütnameye dayanması karşısında, buradaki tespitler esas alınmış ve değerlendirme yapılmıştır.
Taraflar arasında 05.12.2012 tarihli “Protokol” başlıklı belge ve protokolün Ortak Şartlar bölümünün 4. maddesinde protokolün ayrılmaz parçası olduğu belirtilen “Taahhütname” imzalanmıştır. Her ne kadar taahhütnamede tarih yoksa da protokolün eki olduğu açıkça belirtildiğinden bu belgenin de 05.12.2012 tarihinde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Taahhütnamede, “Bu taahhütname tarihinden önce davacının, davalı şirketten herhangi bir alacağı veya borcunun bulunmadığı” belirtildiğine göre 05.12.2012 tarihinden önce davacının davalı şirketten olan alacağı protokol ve taahhütname ile sonlandırılmıştır. Zira, davacının delil olarak sunduğu cari hesapta gösterilen davacı alacaklarının tamamı, protokol ve taahhütname tarihi olan 05.12.2012 tarihinden önce davalı şirkete gönderilmiştir.Taraflar, 05.12.2012 tarihinden önceki alacak ve borçları taahhütname ile tasfiye ettiklerinden ve protokolün Ortak Şartlar başlıklı bölümünün 1. maddesinde davacının, protokolün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren davalı şirketten 1.050.000 TL kâr payı ödendiğinde ve en geç protokolün imzalandığı tarihten itibaren 2 yılın dolmasıyla karşılıksız olarak devraldığı şirketten ayrılmayı kabul ettiği, şirketin zarar etmesi halinde davacının da payı oranında sorumlu olacağı, ancak 2 yıl içinde şirketin kâr edememesi ya da benzeri sebeplerden ötürü 1.050.000 TL’nin ödenememesi durumunda 2 yıllık sürenin 1 yıl daha uzatılacağı, belirtilen kârın elde edildiği gün, ya da en geç 2+1 yılın doğduğu gün halen belirtilen kâr payının oluşmaması halinde kalan kâr payı miktarı kadar …’in davacıya borçlanacağı ve borcunu 6 eşit taksitte ödeyeceği kararlaştırıldığından artık takibe ve davaya konu alacağın tasfiye ile sonlandırılarak yeni bir borç ihdas edildiğinin kabulü gerekir. Nitekim mahkemece de, delil olarak ibraz edilen belgeler bu şekilde nitelendirilmiş, takibe konu borcun taraflarca yenilendiği kabul edilmiş, ancak hiç bir gerekçe gösterilmeden yenilenen borcun hayata geçirilmediğinden bahisle itirazın kısmen iptaline karar verilmiş olup mahkemenin borcun yenilendiğine dair kabulü gerekçe yönünden davacı tarafından da temyiz edilmemiştir. Davacı, icra takibini 21.11.2012 tarihinde başlatmış, bu tarihten sonra taraflar arasında düzenlenen 05.12.2012 tarihli protokol ve eki taahhütname uyarınca takibe ve davaya konu borç sona erdirilmiş olduğu anlaşıldığından, ispat edileyemen davanın reddine karar vermek gerekmekle, aşağıda belirtilen şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının itirazın iptali davasının REDDİNE,
Dava konusu alacak likit olmadığından ve davacı tarafın kötü niyetli olduğu ispat edilmediğinden kötüniyet tazminatı verilmesine yer olmadığına,
2-Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 54,40TL karar ve ilam harcının peşin alınan 12.399,35TL harçtan mahsubu ile bakiye 12.344,95TL harcın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
3-Davalının kendisini vekil ile temsil ettirdiği görülmekle, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir edilen 68.382,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
e-imza e-imza e-imza e-imza

4-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Karardan sonra yapılacak yargılama giderlerinin davacının gider avansından karşılanmasına, karar kesinleştiğinde arta kalan gider avansının davacıya iadesine,
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde mahkememize sunulacak, yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka mahkemeye ibraz edilecek bir dilekçeyle başvuru yapılmak suretiyle, Yargıtay ilgili Hukuk Dairesi nezdinde Temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.18/11/2020

Başkan Üye Üye Katip
e-imza e-imza e-imza e-imza