Emsal Mahkeme Kararı Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/298 E. 2020/503 K. 13.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/298 Esas – 2020/503

T.C.
ANKARA BATI
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
ESAS NO : 2020/298 Esas
KARAR NO : 2020/503

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ: 25/06/2020
KARAR TARİHİ: 13/10/2020
K.YAZIM TARİHİ: 05/11/2020
Yukarıda tarafları yazılı davanın mahkememizce yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :Davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 31.01.2018 tarihinde muhasebe hizmetine ilişkin sözleşme akdedildiğini, akdedilen bu sözleşme ile taraflara bir takım yükümlülükler verildiği gibi, sözleşmenin ana hatlarının müvekkili tarafından verilecek muhasebe hizmetinden ibaret olduğunu, yine aynı sözleşme uyarınca tarafların bir ücretin müvekkiline ödenmesi noktasında anlaştıklarını, fesih yılı olan 2020 içerisinde müvekkilinin aylık 32.600,00 TL bedelle davalı şirkete muhasebe hizmeti verdiğini, bahse konu sözleşmenin 4.10 maddesinde “Sözleşmenin işveren tarafından tek taraflı feshi halinde, işveren altmış aylık ücret tutarında tazminat ödemeyi kabul eder” ifadesinin yer aldığını, taraflarca akdedilen işbu sözleşme, davalı işveren tarafından gönderilen ihtarname ile 31.03.2020 tarihinde feshedildiğini, müvekkilinin, işveren davalının sözleşmeyi tek taraflı feshetmesinden dolayı taraflarca akdedilmiş sözleşme uyarınca altmış aylık ücretten oluşan tazminata hak kazandığını beyan ederek, davalı işveren tarafından taraflarca akdedilmiş 31.01.2018 tarihli sözleşmenin tek taraflı feshedildiğinin, müvekkilinin sözleşme uyarınca altmış aylık ücret tutarında tazminata hak kazandığının ve tazminat miktarının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili; öncelikle işbu davanın açılmasında davacı tarafın hukuki yararı bulunmadığını, davaya esas teşkil eden sözleşmede yer alan cezai şart miktarı, likit yani hesaplanabilir ve belirlenebilir bir şekilde düzenlendiğini, HMK 106.madde uyarınca taraflar ancak bir hakkın veya bir hukuki ilişkinin varlığının belirli olmadığı ve bu davayı açanın hukuki yararının aşikar olduğu hallerde işbu tespit davası açılabileceğini, bu bakımdan aynı yasanın son fıkrası uyarınca maddi vakıalar tek başına tespit davasına konu edilemeyeceği gibi, bir tarafın bir hukuki ilişkide bir yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı hususları da tespit davasının konusunu oluşturmadığını, bu doğrultuda, tespit davası yoluyla davacının hemen yerine gelmesi gereken bir hukuki yararın varlığı gerektiğini, öncelikle işbu davanın hukuki yarar yokluğundan reddini; işbu dava konusunun mali müşavirlik sözleşmesi niteliği gereği Borçlar Kanunu kapsamında düzenlenen bir hizmet akdi olduğunu, bu bakımdan, müvekkilinin tacir olmasına karşılık davacı taraftan talep etmiş olduğu hizmetin bir ticari iş niteliği taşımadığını, bu nedenlerle genel hükümler çerçevesinde hizmet sözleşmelerine ilişkin görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, yine bunun gibi, davaya esas gösterilen sözleşmenin sözleşmeni 8/a maddesinde yetkiye ilişkin olarak Ankara Mahkemeleri yetkili kılındığını, bu bakımdan davanın Sayın Mahkemenin yetki alanına girmediğinden yetkisizlik kararı verilerek Ankara mahkemelerinin yetkili olduğu kararı verilmesini; müvekkilinin, davacı taraftan uzun yıllar boyunca mali müşavirlik işlerinin yürütülmesi amacıyla danışmanlık hizmeti aldığını, söz konusu hizmetin verilmesinin 2020 yılında devam etmemesine ilişkin verilen Şirket içi karar nedeniyle, davacı tarafa 2020 yılı için sözleşmesinin yenilenmeyeceğinin yazılı ve sözlü şekilde bildirildiğini, somut olayda müvekkilin fesih iradesini süresi içerisinde ortaya koymuş olması nedeniyle tespiti talep edilen cezai şartın, esasen doğmamış olduğunu, müvekkilinin, yazılı şekilde yapmış olduğu bildirime uygun olarak Ocak, Şubat ve Mart aylarında davacıya aylık ücretlerini ödediğini ve sözleşmenin feshedildiği tarihten sonra başka bir ödemede bulunmadığını, davacının söz konusu ödemeleri hiçbir ihtirazı kayıt sunmaksızın kabul ettiğini ve Mart ayından sonra davalıdan herhangi bir ödeme talebinde bulunmadığını, taraflar arasındaki ilişki açısından değerlendirme yapıldığında, davacı tarafın kendisine bildirilen fesih tarihine kadar fatura düzenlediğini ve yapılan ödemeleri hiçbir itiraz kaydı bulunmaksızın kabul ettiğini, bir hakkın sırf başkasını zarara sokacak şekilde kötüye kullanılmasının kanunun himaye etmeyeceğini, bu bakımdan taraflar arasında akdedilen hizmet akdinde tek taraflı ve fahiş olarak düzenlenmiş olan cezai şartın genel hükümler ve dava konusu sözleşmenin ruhu nazara alındığında talep edilemez olduğunu beyan ederek, tespiti talep edilen alacak miktarının likit yani belirlenebilir ve açık olması dolayısıyla, davacının sözleşmeden kaynaklandığını iddia ettiği hak talebinin bir tespit davasına konu edilmesinin açıkça yasaya aykırı olması dolayısıyla işbu davanın hukuki yarar yokluğundan reddine, şayet Sayın Mahkeme aksi kanaatte ise davacının somut talebini belirterek davasını ıslah ile eda davasına çevirmesine ve gerekli harçların tamamlatılmasına, aksi halde davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :Tarafların ticaret sicil kayıtları, taraflar arasında düzenlenen sözleşme, faturalar, ihtarnameler ile tüm dosya kapsamı.
GEREKÇE :Dava, taraflar arasındaki muhasebecilik hizmet sözleşmesinin feshinin haksız olduğunun ve sözleşme gereği tazminat miktarının tespiti istemine ilişkindir.
Tespit davası kendine özgü davalardan olup, dava sonucu verilen ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsü olduğundan eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yarar da HMK nın 114.maddesi kapsamında dava şartı olduğundan yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, mahkeme tarafından da re’sen gözetilir.
Somut olayda, davacı tarafından taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin haksız olduğu ve tazminat miktarının tespiti talep edilmişse de; sözleşmenin feshi nedeniyle tazminat istemli kısmi eda davası açılmasının mümkün bulunduğu ve açılacak bu dava kapsamında feshin haklı olup olmadığı ile sözleşme gereği tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı zorunlu olarak tartışılacağından ve gerekirse tazminat hesabı yaptırılacağından bu hususlarda ayrıca tespit davası açılmasında güncel hukuki yararının bulunmadığı anlaşıldığından davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın HMK 114/1-h , 115/2 maddeleri uyarınca hukuki yarar yokluğundan usulden reddine,
2-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davalının kendisini vekil ile temsil ettirdiği görülmekle karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince takdir ve hesap edilen 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize sunulacak, yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka mahkemeye ibraz edilecek bir dilekçeyle başvuru yapılmak suretiyle, Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.13/10/2020

Katip Hakim
e-imzalı e-imzalı