Emsal Mahkeme Kararı Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/443 E. 2019/307 K. 02.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Batı ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2017/443 Esas – 2019/307
T.C.
Ankara Batı
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2017/443 Esas
KARAR NO : 2019/307

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/08/2017
KARAR TARİHİ : 02/05/2019
K. YAZIM TARİHİ: 24/05/2019

Yukarıda tarafları yazılı davanın Mahkememizce yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, Türkiye genelinde sondaj malzemeleri imalatı, tamiratı, petrol ve jeotermal sondaj faaliyetleri konusunda tanınmış, 1975 yılından bu yana faaliyet gösteren bir firma olup önemli bir müşteri kitlesi ve portföyüne sahip olduğunu, petrol, jeotermal ve benzeri alanlarda kullanılmak üzere sondaj makineleri ve parçaları ürettiğini ve satış sonrası bakım ve tamir işlerini yaptığını, davalı …’ın, müvekkili olduğu firma bünyesinde 20 yılı aşkın süre ile son olarak “Ustabaşı” sıfatı ile çalışmış olduğunu, işyerindeki konumu itibariyle müvekkili tarafından üretilen tüm ürünlerin ve hizmetlerin teknik detaylarına ve ticari sırlarına hakim olup sahada da çalışması sebebi ile müvekkilinin müşterilerinin her türlü bilgisine sahip eski bir çalışanı olduğunu, emeklilik süresinin dolduğu gerekçesi ile istifa eden davalı …’ın 28/06/2016 tarihinde işten ayrılmış olduğunu, müvekkilinin başta 88.362,81 TL kıdem tazminatı olmak üzere tüm işçilik alacaklarını nakden ve defaten kendisine ödediğini, ancak daha sonradan davalı …’ın, henüz işten ayrılmadan 20 gün önce 08/06/2016 tarihinde, tek ortağı ve yönetim kurulu tek üyesi olarak müvekkili olduğu firma ile birebir aynı faaliyet alanında dava dışı … A.Ş.’yi kurmuş olduğunun öğrenildiğini, kurulan şirket ile müvekkilinin müşterilerine ve çalışanlarına teklifte bulunduğunun daha sonra öğrenildiğini ve öğrenme tarihi itibariyle ihtarname gönderildiğini, davalı eski çalışan …’ın müvekkilinin bünyesindeki çalışmalarından elde etliği bilgileri, müvekkili firmaya ait müşterilerle iletişime geçerek müvekkilinin yıllar boyu emekle oluşturduğu iş ve müşteri kaybına ve pazar payının daralmasına sebebiyet vermek amacıyla müvekkilinin aleyhine kullandığını, davalının, yıllardır müvekkilinin bünyesinde çalışan ve özellikle müvekkilinin imalat süreci ve müşteri bilgilerine hakim olan eğitilmiş işçilere iş teklif ettiğini; bu işçileri, müvekkil firma ile olan iş akitlerini feshetmeleri yönünde teşvik ettiğini, ilgili işçileri işe almak suretiyle de haksız rekabete sebebiyet verdiğini, davalının, geçmişten bugüne imalat sürecinde müvekkili tarafından oluşturulan malzeme ve üretim bantlarının birebir aynılarını ürettiğini ve ürettirdiğini, işçinin sadakat ve dürüst davranma borcu yanında, iş akdinin sona ermesini takiben, davalı …’ın imzalamış olduğu 29/06/2016 tarihli taahhütname ile sır saklama, rekabet etmeme ve dürüst davranma borcu altına girdiğini, davalı … imzası ile birlikte muayene hizmetleri, hardbanding, omuz tashihi işleri ile sınırlı olmak üzere faaliyet gösterebileceğini bildirmişse de bu işler kapsamı ile sınırlı kalmaksızın müvekkiline ait tüm gizli bilgileri kendisinin kurduğu dava dışı … A.Ş. ve kendi yararına kullandığı gibi, rekabet etmeme yükümlülüğünü en ağır şekilde ihlal ettiğini, davalı …’ın işten ayrıldığı tarihi takiben müvekkilinin toplam satışlarında çok ciddi kayıplar meydana geldiğini, davalıya ihtarname gönderilerek sır saklama, rekabet etmeme, dürüst davranma borcuna aykırı ilişkin eylem ve fiillerine bir an önce son vermesi gerektiğinin bildirildiğini ancak davalının eylemlerini sürdürmeye devam ettiğini beyan ederek, davalı …’ın rekabet yasağı ve sır saklama yükümlülüğünü ihlal ettiğinin tespiti ile temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte ayrı ayrı; rekabet yasağının ihlali sebebi ile 10.000 Euro ve sır saklama yükümlülüğünün ihlali sebebi ile 10.000 Euro olmak üzere toplam 20.000 Euro cezai şartın …’dan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin, 26 yıl davacı şirkette çalıştığını, artık hizmet süresini tamamlandığını düşünen müvekkilinin bu düşüncesini davacı işveren ile de 02/06/2016 tarihinde paylaştığını, davacı şirket yetkililerinin, muhasebecinin izinde olduğunu, döndüğü zaman işlemlerini tamamlayacaklarını söylediğini ve müvekkilinin yıllık izine çıkarıldığını, müvekkilinin yıllık izin dönüşü kıdem tazminatını da hak edecek şekilde işten ayrılmış olduğunu, hatta davacı şirket yetkililerine bu sektörde çalışacağını beyan ettiğini ve davacı şirket yetkilileri tarafından, kendi ürünlerinden %5 karla satış yapma teklifinde bulunulduğunu, taraflar arasında hiçbir olumsuz diyaloğun da geçmediğini, ancak iş sözleşmesinin feshini takip eden gün davacı şirket yetkilisinin, müvekkilini aradığını ve bazı belgeleri imzalaması gerektiğini beyan ettiğini, müvekkilinin, bu sebeple gittiğinde dava konusu talebe ilişkin belgeyi imzalamasının istendiğini, müvekkilinin, buna bir anlam veremediğini sebebini sorduğunda, davacı şirket yetkililerinin, bu belgenin imzalanması sırasında müvekkiline karşı çok agresif davrandığını ve psikolojik baskı uyguladıklarını, sözleşmesi sona eren ve henüz parasal hakları kendisine ödenmemiş olan ve söz konusu baskının etkisinde kalan müvekkilinin, söz konusu belgeyi içeriğine vakıf olmadan daha önce davacı şirket yetkililerine de söylediği doğrultuda “muayene hizmetleri, hardbanding, omuz tahsisi işleri yapacağı” yönünde kayıt düşerek imzalamak zorunda kaldığını, dava konusu rekabet sözleşmesi geçersiz olup, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, aynı alanda iş yapan kişilerin birbirleri ile hukuka aykırı olarak yarışa girememesi, belirli kişilerin birbirleri ile rekabet etmesinin yasaklanmasına rekabet yasağı denilmekte olup; rekabet yasağı sözleşmesi ise; iş sözleşmesi devam ederken veya sona erdikten sonra işçinin, işverenin sürdürdüğü faaliyet alanında belirli bir yerde ve belirli bir zaman süresince, işverenin müşterilerine ya da iş sırlarına vakıf olmaya dayalı olarak işverenle rekabet edememe şartına bağlı sözleşme olduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 444. Maddesinde “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” ve 445’nci maddesinde “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlama/ar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz. Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” şeklinde amir hüküm olarak düzenlendiğini, geçerli bir rekabet yasağı sözleşmesinden söz edebilmek için bu koşulların hepsinin bir arada olması gerektiğini ve bu koşullardan birinin bulunmaması sözleşmenin mutlak butlanla geçersiz olması neticesini doğurduğunu, dava konusu rekabet yasağı sözleşmesinde süre kısıtlamasının bulunmadığını; süresiz rekabet yasağı içeren sözleşmenin mutlak butlanla geçersiz olduğunu ve davacı lehine hak ve borç doğurmasının da mümkün olmadığını, kaldı ki rekabet yasağı sözleşmesinin işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürecek hükümler de içermemesi gerektiğini, dava konusu sözleşmenin süresiz olması sebebiyle müvekkilinin ekonomik geleceğinin de hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek mahiyet kazandığını ve bu nedenle de geçersiz olduğunu, rekabet yasağı sözleşmesinin amacının, işçinin işletmede öğrendiği bilgileri, iş sözleşmesi sona erdikten sonra işverenin aleyhine onunla rekabet edecek şekilde kullanmasını engellemek olduğunu, yukarıda yer verilen maddelerde de hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa geçerli olacağının düzenlendiğini, davalı müvekkilinin, davalı işverenin yanında imalat bölümünde çalışan ustabaşı olduğunu ve müvekkilinin, davacı işverenin müşteri çevresi konusunda bilgi sahibi olmasının da mümkün olmadığını, müşteri ile muhatap olan birimlerin satış, satın alma ve muhasebe birimleri olduğunu, müvekkilinin bu birimlerde çalışmamış olduğunu, müvekkilinin şuan ki iş yerinin büro şeklinde olduğunu, müvekkilinin davacı işverenin yanında çalışırken yapmakta olduğu boru tamiri ve torna işini, şuan kendi iş yerinde yapmadığını, dolayısıyla bu konularla ilgili davacı işverenin sırlarına sahip olması, bu sırları davacı işverenin aleyhine onun zararına kullanmasının mümkün olmadığını, keza dava dilekçesinde müvekkilinin, davacı şirketin sırlarını ifşa ettiğine, müşterilerine teklifte bulunduğuna ilişkin herhangi bir somut veriye de yer verilmediğini, ek olarak bir takım fotoğraflar konulmuş olsa da; hangi iddiayı ispat için konulduğunun dahi net olmadığını, müvekkilinin, davacı ile aynı sektörde faaliyette bulunduğunun çekişmeli olmadığını ancak; alanlarının farklı olduğunu, ülkemizde aynı sektörde başka firmaların da faaliyette bulunduğunu, yapılan işlerin de sır niteliğinde olmadığını, yapılan bu işler hakkında ülkemizde sertifikalar verildiğini, dolayısıyla müvekkilinin, davacı şirkette öğrendiği ve bu şirkete özgü sırları ifşa etmesi gibi bir durumun da söz konusu olmadığını, rekabet yasağı sözleşmesinin geçerliliğine ilişkin diğer bir şartın ise, işçinin müşterileri tanımasından veya iş sırlarını öğrenmesinden yararlanarak, işverene ciddi ve somut bir zarar vermesi olduğunu, davacının, %40’a varan oranlarda işlerinin düştüğünü iddia ettiğini, bu durumda davacının, çalıştığı firmaların ve işlerin %40 oranında müvekkiline yönelmiş olmasının gerektiğini, böyle bir durumun söz konusu olmadığını ve davacının bu iddiasını ispat etmesi gerektiğini, müvekkilinin, davacının çalıştığı firmalarla çalışmak için irtibat kurması bir yana kendisini arayan ve davacı şirketin faaliyet alanı ile ilgili talepte bulunan bazı firmaları davacıya yönlendirdiğini, müvekkilinin bildiği hem kendi şirketi ile hem de davacı şirketle çalışan tek bir firmanın olduğunu ve bu firmanın imalat hizmetini davacı şirketten muayene vb. hizmetleri ise müvekkiline ait şirketten aldığını, bu firmanın müvekkilini aradığını ve tercih ettiğini, bu iş ilişkisinin de davacı firmayı %40 zarara uğratacak boyutta olmadığını, davacının, iddiasını ispat edecek delil sunmadığı gibi hiçbir firma ismi de belirtmediğini, davacının zarar iddiasının ve bu zararın müvekkilinden kaynaklandığı iddiasının soyut olduğunu, belge veya bilgiye dayanmadığını, dava konusu Rekabet Yasağı Sözleşmesinin müvekkili tarafından imzalanırken “muayene hizmetleri, hardbanding, omuz tahsisi işleri yapmak üzere şirket kuracağı” İhtirazı kaydını düştüğünü, bu kaydın da davacı işveren tarafından kabul edildiğini, bu kayıtta belirtilen işlerin rekabet yasağı dışında olduğunun açık olduğunu, müvekkilinin iş yerinde: muayene hizmetinin borulardaki çatlakların sadece tespiti işlemi olduğunu, hardbanding hizmetinin kaynak ile boruların birbirine bağlanması olduğunu, omuz tashihi hizmetinin (omuzun, borunun alt kısmına verilen isim olduğunu) borunun alt kısmındaki eğriliğin düzeltilmesi (doğrultma) ve parlatılması olduğunu, davacının, müvekkili tarafından “doğrultma” yapıldığı ve bu işin rekabet yasağı içerisinde olduğu iddia edilmişse de müvekkili tarafından koyulan ihtiraz-i kayıt içerisindeki bir faaliyet olduğunun açık olduğunu ve doğrultmanın, omuz tashih hizmeti içerisinde olduğunu, davacının bu iddiasının da gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin yapmış olduğu bu işlerin 29/06/2016 tarihli taahhütnamede müvekkili tarafından yürütüleceği beyan olunan ve rekabet yasağı kapsamında olmayan faaliyetler olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin bu işleri yapmasından dolayı sır saklama ve rekabet yasağına aykırı davrandığının söylenemeyeceğini, ayrıca müvekkilinin, haksız rekabet niteliğinde davacı şirket çalışanlarına asla iş teklif etmediğini ve davacının iddialarının yersiz ve soyut nitelikte olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :Davacı ve davalı şirkete ait ticaret sicil kayıtları, taraflar arasında imzalanan 29/06/2016 tarihli taahhütname, ihtarnameler, SGK kayıtları, ticari defter ve kayıtlar, tanık anlatımları, 26/10/2018 tarihli bilirkişi kök raporu, 05/03/2019 tarihli bilirkişi ek raporu ile tüm dosya kapsamı.
GEREKÇE :Dava, haksız rekabetten kaynaklanan cezai şart istemine ilişkindir.
Davacı taraf, davalının imzalamış olduğu 29/06/2016 tarihli taahhütname ile sır saklama, rekabet etmeme ve dürüst davranma borcu altına girdiği halde sözleşmeye aykırı davrandığını, kendi faaliyet alanında olan imalat, doğrultma, sondaj malzemeleri ithalatı ve benzeri işleri de yapmak üzere tanıtım ve reklam faaliyetlerinde bulunduğunu, kendisine ait imalatların birebir aynısı ve benzerleri ile ticari faaliyette bulunduğunu, müşterilerini arayarak ya da müşterilerine e-posta göndererek kendisini kötülemek, gerçeğe aykırı bilgi vermek ve yanıltıcı reklam yapmak, fiyat kırmak suretiyle müşteri kaybına uğramasına ve pazar payının azalmasına neden olduğunu, birçok çalışanına iş teklifinde bulunmak suretiyle iş sözleşmelerinin feshine sebebiyet verdiğini, bünyesindeki çalışma sebebiyle öğrenmiş olduğu bilgileri kendi lehine (aynı zamanda davacı şirket aleyhine) kullandığı ileri sürerek, rekabet yasağının ihlali nedeniyle 10.000 Euro, sır saklama yükümlülüğünün ihlali nedeniyle de 10.000 Euronun davalıdan tahsili talep etmekte, davalı ise ileri sürülen bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Taraf delilleri toplandıktan sonra dosya kapsamı ve ekleri makine mühendisi, haksız rekabet uzmanı ve iş hukuku konusunda uzman hesap bilirkişisinden oluşan bilirkişi heyetine tevdi edilerek, 26/10/2018 tarihli rapor ile 05/03/2019 tarihli ek rapor alınmıştır.
Mahkememizce taraf iddia ve savunmaları, toplanan deliller, benimsenen 26/10/2018 ve 05/03/2019 tarihli bilirkişi kurulu rapor ve ek raporu ile tüm dosya kapsımı birlikte değerlendirilmiştir:
Haksız rekabet, rakipler arasında ya da tedarik eden ve müşteri arasında dürüstlük kuralına uygun olmayan ticari uygulamalardır. Ticaret hayatında dürüstlük kuralına uygun olmayan tüm eylem ve işlemlerdendir. Haksız rekabetten söz edebilmek için aldatıcı hareket ve iyiniyet kurallarına aykırı davranışın bulunması şarttır. Haksız rekabetin üç unsuru bulunmaktadır: İktisadi rekabet, aldatıcı hareket ve dürüstlük kuralına aykırı çeşitli davranışlar, rekabet hakkının kötüye kullanılması. İktisadi rekabetten söz edebilmek için ortada ekonomik bir faaliyetin olması gerekmektedir. Ekonomik bir etkinlik olmaksızın iktisadi rekabetten ve dolayısıyla haksız rekabetin varlığından bahsedilemez. İktisadi rekabet ticaret hayatının önemli unsurlarından olduğu için çeşitli kanunlarla korunmuş ve desteklenmiştir. İktisadi rekabet bir haktır ve bu hak kullanılırken dürüstlük kuralına aykırı davranılmaması gerekmekledir. Bir firmanın kendisine rakip olan diğerbir firmayı kötülemesi, onun müşteri çevresini yanıltıcı hareketlerde bulunması vb. dürüstlük kuralına aykırıdır ve dolayısıyla haksız rekabet teşkil eder. Dürüstlük kuralı ile sınırları belli olan rekabet hakkının sınırları aşılmışsa burada kötüye kullanma vardır. Haksız rekabet hükümleri ile korunan rakipler değil rekabet hakkıdır ve dolayısıyla kötüye kullanmanın önlenmesini rakipten başkaca kişiler de isteyebilir. Ayrıca ilave etmek gerekirse, haksız rekabetten söz edebilmek için kusur şartı aranmamaktadır. Haksız rekabet sonucu uğranılan zararın giderimi için açılacak olan maddi tazminat davasında kusur şartı aranmaktadır. Her haksız fiilde olduğu gibi, haksız rekabetin doğmasına neden olan fiil ile oluşacak zarar veya zarar tehlikesi arasında nedensellik bağı olması gerektiğini de belirtmek gerekmektedir.
Davalı …’ın davacı şirkette 27/09/1994 tarihinde çalışmaya başlayıp 28/06/2016 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığı, 29/06/2018 tarihinde sır saklama, rekabet etmeme ve dürüst davranma borcu taahhütnamesi imzaladığı, …’ın 29/06/2016 tarihli taahhütnamenin altına “muayene hizmetleri, hardbanding, omuz tashihi işi yapacağımı, kendi adıma bu işleri yapmak için şirket kuracağımı bildiririm” şeklinde ekleme yaptığı ve davacı şirket yetkilisiyle birlikte imzalandığı, 08/06/2016 tarihinde … A.Ş.’yi kurduğu, bu şirket ile davacı şirketin aynı sektörde faaliyet gösterdikleri belirlidir.
Davacı şirket (işveren) ile davalı … arasında 29/06/2016 tarihinde imzalanan sır saklama, rekabet etmeme, dürüst davranma borcu taahhütnamesinin baskı altında imzalandığına dair somut bir delil bulunmadığı, taahhütnamenin yazılı olarak yapıldığı, rekabet yasağının iki yıl süreyle, Ankara, Diyarbakır, Batman, Aydın, Adıyaman illeriyle ve sondaj malzemeleri imalatı, tamiratı, petrol ve jeotermal sondajlar konusunda sınırlandırıldığı görülmüştür. Bunun yanı sıra, davalı …’ın “muayene hizmetleri, hardbanding ve omuz tashihi işi” yapacağı hususunun da taahhütnamede yer aldığı, davalının bunu ihtirazi kayıt olarak ve el yazısıyla sözleşmeye eklediği, sözleşmenin bu haliyle imza altına alındığı ve sözleşmenin geçerli olduğu tespit edilmiştir.
Uyuşmazlık davalının davacı şirkete karşı haksız rekabet teşkil eden bir eyleminin bulunup bulunmadığı, bunun neticesi olarak davacı şirketin aralarındaki 29/06/2016 tarihli sözleşmeye istinaden sır saklama ve rekabet etmeme yükümlülüklerini ihlal ettiğini gerekçe göstererek davalıdan sözleşmede öngörülen cezai şartı talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Her ne kadar davacı şirket, davalının, kendi faaliyet alanında olan imalat, doğrultma, sondaj malzemeleri ithalatı ve benzeri işleri de yapmak üzere tanıtım ve reklam faaliyetlerinde bulunduğunu, kendisine ait imalatların birebir aynısı ve benzerleri ile ticari faaliyette bulunduğunu, müşterilerini arayarak ya da müşterilerine e-posta göndererek kendisini kötülemek, gerçeğe aykırı bilgi vermek ve yanıltıcı reklam yapmak, fiyat kırmak suretiyle müşteri kaybına uğramasına ve pazar payının azalmasına neden olduğunu, birçok çalışanına iş teklifinde bulunmak suretiyle iş sözleşmelerinin feshine sebebiyet verdiğini, bünyesindeki çalışma sebebiyle öğrenilen bilgilerin iş ve ciro artırımı amacı ile davalı firmanın lehine kullanıldığını ileri sürmüş ve bu eylemlerin 6102 sayılı TTK’nun 55 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek 29/06/2016 tarihli sözleşmede öngörülen cezai şartın davalıdan tahsilini talep etmiş ise de, ispat yükü kendisine düşen davacı ileri sürdüğü iddialarını, bir başka ifadeyle davalının haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin varlığını ispat için yeterli delilleri dosyaya sunamamıştır.
Davacının “muayene, hardbanding ve omuz tashihi” işlemlerini yapması aralarındaki 29/06/2016 tarihli sözleşmeye (rekabet yasağına) aykırılık teşkil etmeyecektir. Bilirkişilerce “doğrultma” işleminin “muayene, hardbanding ve omuz tashihi” işlemlerinden farklı bir işlem olarak değerlendirilmesi gerektiği tespitine yer verilmekle birlikte, davalının doğrultma işlemini yaptığına dair dosyada mevcut iş emri, irsaliye, fatura vs. herhangi bir belge ve delile rastlanılmadığı da ayrıca belirtilmiştir. Buna göre davalının “doğrultma” işlemini yaptığı ispatlanamadığından davalının rekabet yasağını ihlal ettiğinin de söylenemeyeceği ve dolayısıyla buna bağlı cezai şartın tahsilinin de davacı tarafından istenemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Diğer taraftan, davalı …’ın davacı şirkette 27/09/1994 tarihinden 28/06/2016 tarihine kadar uzun süre ve son olarak imalat bölümünde ustabaşı olarak çalıştığı hususu dikkate alındığında, davalının işçi, üretim sırları, müşteri çevresi özellikle işverenin işleri hakkında bilgiye sahip olabileceği, ancak belirtilen işlerin başka firmalar tarafından da yapıldığı ve tekel niteliğinde olmadığı bilirkişilerce belirlenmiştir. Ayrıca davalının sır saklama yükümlülüğünü ihlal ettiğini ispata yönelik olarak davacı tarafça sunulmuş yeterli delil de dosyada mevcut değildir. Hal böyle olunca ispatlanamayan davanın (tüm taleplerin) reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 44,40 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 1.435,95 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.391,55 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davalının kendisini vekil ile temsil ettirdiği görülmekle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap edilen 9.476,72 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize sunulacak, yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka mahkemeye ibraz edilecek bir dilekçeyle başvuru yapılmak suretiyle, Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 02/05/2019

Katip Hakim
e-imza e-imza