Emsal Mahkeme Kararı Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/765 E. 2018/738 K. 21.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. Ankara Batı ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas – Karar No: 2015/765 Esas – 2018/738

T.C.
Ankara Batı
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA
ESAS NO : 2015/765
KARAR NO : 2018/738

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVA : TAZMİNAT
DAVA TARİHİ : 23/12/2015
KARAR TARİHİ : 21/11/2018
K.YAZIM TARİHİ : 10/12/2018

Yukarıda tarafları yazılı davanın mahkememizce yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
TALEP :Davacı vekili mahkememize sunduğu dava dilekçesinde özetle; davalı şirket ile müvekkili arasında Ankara …. Noterliğinde 07.07.2008 tarihinde … yevmiye nosu ile Acentelik sözleşmesi akdedildiğini, Beşiktaş …. Noterliğinde 10. 07. 2008 tarih ve … yevmiye nosunda yine acentelik sözleşmesi akdettiklerini, sözleşme ifa edilirken davalı tarafça herhangi bir sebep belirtilmeksizin, Beşiktaş …. Noterliğinden keşide edilen 05.08.2010 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile acentelik sözleşmesinin haksız surette fesih edildiğini, bu fesih sonucunda müvekkilinin bir kısım tazminatlarının ve pörtföy tazminatının ödenmediğini, yapılacak inceleme neticesinde; ödenmemiş komisyon alacakları için şimdilik 1.000-TL tazminatın, geç ödenen ve alıkonan komisyon alacaklarına karşılık şimdilik 1.000-TL, haksız fesih nedeniyle ortaya çıkan gelir kaybına karşılık şimdilik 5.000-TL ve portföy tazminatına karşılık olarak da şimdilik 5.000-TL olmak üzere toplam 12.000-TL tazminatın, 01.01.2009 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında acentelik sözleşmesinin akdedildiği hususun doğru olduğunu, davacının 18.07.2008 tarihinden beri müvekkili adına poliçe tanziminde yetkili olduğunu, müvekkilinin sözleşmenin 19. maddesine dayanarak fesih yetkisini kullandığını, feshin 05.08.2010 tarihinde yapıldığını, davalıya hak ettiği komisyonların bugüne kadar ödendiğini, bilakis davacının müvekkiline 9.033,79-TL cari hesap borcunun bulunduğunu, sözleşmeye göre davacının gelir kaybı talebinde de bulunamayacağını, haksız fesih söz konusu olmadığından, acente olan davacının portföy tazminatı da talep edemeyeceğini, davacının sözleşmenin 6/a maddesine aykırı olarak başka sigorta şirketleri ile anlaşma akdettiğini ve poliçe tanzim ettiğini, bu durumda feshin haklı olduğunu, sözleşmenin 21. maddesine göre davacının portföy tazminatı talep etmesinin mümkün olmadığını, davacı ile sözleşmenin kurulmasından itibaren portföyünü geliştiremediğini, yaptığı poliçelerde azalma olduğunu, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
DELİLLER :Taraflar arasında akdedilen 07.07.2008 tarihli acentelik sözleşmesi, davalının davacıya sözleşmenin feshi amaçlı olarak çektiği 14.07.2010 ve 05.08.2010 tarihli ihtarnameleri, davalı sigorta şirketinin defter ve kayıtları, bilirkişi kurulundan alınma 24.12.2012 tarihli rapor ile 09.04.2013 tarihli ek rapor, 25.04.2013 tarihli ISLAH dilekçesi, Yargıtay 11. HD.’nin 2013/11672E., 2014/17367K. sayılı bozma ilamı, bozmadan sonra alınan 24.11.2016 tarihli birinci bilirkişi kurulu raporu, 30.05.2017 tarihli ikinci bilirkişi kurulu raporu, 05.09.2018 tarihli üçüncü bilirkişi kurulu raporu ve tüm dosya kapsamı.
GEREKÇE :Dava, sigorta şirketinin acentelik sözleşmesini haksız surette feshettiğinden bahisle tazminat taleplerine ilişkindir.
Davacı komisyon alacağı, gelir kaybı tazminatı ve portföy tazminatı talebinde bulunmuştur.
Davalı sigorta şirketi mahkememizin 2013/243 esasında açtığı davada, mahkememizin 2011/135 esas sayılı dosyasında yapılan yargılamada müvekkilinin toplam 9.059,80-TL alacağının olduğunun belirlendiğini, bu miktarın müvekkili yararına hüküm altına alınmasını istemiştir. Dosyanında mahkememizin 2011/135 esas sayılı dosya ile birleştirilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde davacının taleplerini (davayı) kabul ettiklerini beyan etmiştir.
Aradaki bağlantı nedeni ile dava dosyası, ana dosya ile birleştirilmiştir.
Deliller toplandıktan sonra davalı sigorta şirketinin acentelik sözleşmesini fesihte haklı olup olmadığı, buna bağlı olarak tarafların tazminat istemlerinin yerinde olup olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesine karar verilmiş, davalının kayıtlarının bulunduğu İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmış ve davalının kayıtları da tetkik edilerek bilirkişi kurulundan bir ana ve itirazlar üzerine de bir ek rapor alınmıştır.
Taraflar arasında, davalı şirketin acentesi olarak faaliyet göstermek üzere, Ankara …. Noterliği’nde ve Beşiktaş …. Noterliği’nde acentelik sözleşmesi akdedilmiştir. Daha sonra davalı Beşiktaş …. Noterliği’nden keşide ettiği 05.08.2010 tarihli fesihname ile sözleşmeyi feshetmiştir. Sözleşmenin feshine ilişkin ihtarnamede (gerek 14.07.2010 tarihli ihtarnamede ve gerekse 05.08.2010 tarihli fesih beyanında) gerekçe gösterilmemiştir.
Davalı cevap dilekçesinde sözleşmenin feshinin gerekçelerini açıklamıştır. Birinci olarak davacının bu dönemde başka şirketlerle de acentelik sözleşmesi akdettiğini, sözleşmenin 3/a maddesinin ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Davacının dosyaya sunduğu 17.03.2009 tarihli belgeye göre, davalı şirketin Ankara Bölge Müdürü …’nın bu konudaki açık muafakatını içerir yazının bulunduğu belirlenmiştir. Diğer şirketlerle sözleşmelerde bu tarihten sonra imzalanmıştır. Ayrıca davacı, diğer sigorta şirketleri ile (… Sigorta AŞ- … Sigorta AŞ ve … Sigorta) 2009 yılında sözleşme imzalamış ve bu sözleşmeler Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde 2009 yılında yayımlanmıştır. Bu tarihten yaklaşık 9 ay sonra ise sözleşme feshedilmiştir. Buna göre yaklaşık 9 aydır diğer sigorta şirketleri ile yapılan sözleşmeler biliniyor demektedir. Davalı bu sözleşmelerin varlığı nedeniyle davacıya çektiği bir ihtarnameden (uyarıdan) bahsetmemiştir. Bu durumda, diğer şirketlerle yapılan acentelik sözleşmesine rıza gösterildiği kanaatine ulaşılmış ve bu neden haklı fesih sebebi kabul edilmemiştir.
Öte yandan feshe sözleşmenin 3/f maddesi hükmü gerekçe gösterilmiştir. Buna göre davacının anılan dönemde portföyünü geliştiremediği bildirilmiştir. Bilirkişi marifeti ile yapılan incelemede, sözleşmenin imzalandığı 2008 yılına nazaran 2009 yılında hasar pirim oranı hariç artış olduğu, 2010 yılında artış olmasa bile net prim üretim kapasitesinin yüksek olduğu belirlenmiştir.
Tüm bu tespitlerden sonra davalının, acentelik sözleşmesini fesihte haklı olmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan, taraflar arasında akdedilen sözleşmede davalının tek taraflı olarak sözleşmeyi feshedebileceğine ve davacının tazminat isteyemeyeceğine ilişkin acentelik sözleşmesinin 19. maddesi hükmü (6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7. ve 6098 sayılı TBK’un 21 vd maddelerindeki düzenlemeler karşısında) bağlayıcı sayılmamıştır. Bu durumlar nazara alındığında, davacının sözleşmeyi feshi, haksız fesih kabul edilmiş ve buna göre değerlendirme yapılmıştır.
Sözleşmenin davalı tarafından haksız surette fesih edildiği kabul edilince, davacının isteyebileceği tazminatların değerlendirilmesine geçilmiştir.
Portföy tazminatı hakkında 6762 sayılı TTK’da 134. madde haricinde düzenleme bulunmamaktadır. Buradaki hükümde yeterli değildir. 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23/16. maddesinde bu hususta bir düzenleme vardır. Ayrıca Yargıtay kararlarında, acentenin, haksız fesih halinde, portföy tazminatı adı altında hak talebinde bulunabileceği açıklanmıştır.( Y.11.HD T.20.06.1996, 1996/2084-4544) Buna göre sigorta şirketi geçerli bir nedene dayandırmaksızın sözleşmeyi feshederse acente (davacı) hakkaniyet gereği tazminat (portföy tazminatı) talep edebilir. Ayrıca 6102 sayılı yeni TTK’un 112. maddesinde bu husus detaylı şekilde düzenlenmiştir.
Davalı şirketin defter ve kayıtları esas alınarak bilirkişi kurulu tarafından davacının isteyebileceği portföy tazminatı hesaplanmıştır. Bilirkişi kurulu tarafından acentelik sözleşmesinin 07.07.2008 tarihinde kurulduğu ve 05.08.2010 tarihinde sonlandırıldığı nazara alınarak, bu tarihteki kayıtlar tetkik edilmiş, bu dönemdeki davacının üretim ve komisyon miktarları incelenmiş ve belirlenen komisyon miktarları esas alınarak davacının bir yıllık portföy tazminatı tutarının 672.252,42-TL ettiği belirlenmiştir.
Davacının komisyon tazminatı talebi de incelenmiş, komisyon alacağının bulunmadığı, bilakis davalıya üretim-iptal komisyon tablosuna göre 9.059,80-TL borcunun bulunduğu belirlenmiş, birleşen davada sigorta şirketi bu miktarı dava konusu yapmış, davalının kabulü de gözetilerek, birleşen davadaki istemin kabulüne karar verilmiştir.
Davacı haksız fesih nedeniyle ayrıca (5.000-TL) tazminat talebinde de bulunmuştur. Davacı haksız fesih halinde isteyebileceği tazminat (portföy tazminatı) yukarıda değerlendirilmiştir. Bunun haricinde bir zararın varlığının ispat edilmemesi karşısında buna dair istemde reddedilmiştir.
Toplanan deliller ve alınan bilirkişi kurulu raporu esas alınarak, davacının portföy tazminatı talebinin kabulüne karar verilmiş, davacının diğer tazminat taleplerinin (komisyon alacakları, haksız fesih nedeniyle gelir kaybı) ise reddine karar verilmiştir. Birleşen dosyadaki talep, bilirkişi kurulu raporundaki tespit ve davalının kabulü nazara alınarak kabul edilmiş ve buna dair 2011/135E., 2013/257K. sayılı hüküm kurulmuştur.
Mahkememizin 2011/135E., 2013/257K. Sayılı ilamı taraflarca temyiz edilmiştir.
Yargıtay 11. HD.’si 11.11.2014T., 2013/16672E., 2014/17367K. Sayılı bozma ilamında özetle; “Somut olayda hükmedilen portföy tazminatı, taraflar arasındaki sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre itibariyle ortalama günlük net komisyon alacağı dikkate alınarak bir yıllık süreye göre tayin edilmiştir. Ancak, bu hesaplama yapılırken davacı-birleşen davanın davalısı acentenin, davalı-birleşen davanın davacısı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davalı-birleşen davanın davacısının ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği portföy tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları tartışılmamıştır. Bu durum karşısında, davalı-birleşen davanın davacısı vekilinin, bilirkişilerin uzmanlığı da dahil olmak üzere rapora yönelik itirazları üzerinde durulup, portföy tazminatı isteminin buna göre değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın davalı-birleşen davanın davacısı yararına bozulması gerekmiştir. Davacı-birleşen davanın davalısı vekili, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle ayrıca gelir kaybına uğradığını, bu kalem zararının da tahsiline karar verilmesini istemiş, mahkemece, haksız fesih halinde portföy tazminatı istenebileceği, bunun dışında zararın ispat edilemediği gerekçesiyle bu kalem istemin reddine karar verilmiştir. Ancak, bu değerlendirme de yerinde görülmemiştir. Zira, 2 numaralı bozma bendinde açıklandığı üzere, portföy tazminatı ile sözleşmenin süresinden önce haksız feshedildiği iddiasına dayalı ve müspet zarar kapsamındaki gelir kaybı zararı birbirlerinden tamamen farklı tazminat türleridir. Davacı-karşı davalı vekili, acentelik sözleşmesinin süresinden önce haksız feshedildiğini, feshedilmeseydi gelir elde edeceğini, elde etmesi gereken gelirden mahrum kaldığını ileri sürmüştür. O halde, anılan istemin açıklanan ilkeler doğrultusunda irdelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle hüküm kurulması da yanlış olmuş, kararın davacı-birleşen davanın davalısı yararına bozulması gerekmiştir. Ayrıca, kabul şekli bakımından da portföy tazminatı bakımından kısmi dava edilen miktara dava, ıslah edilen tutara ise ıslah tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmiştir. Ancak, davacı-birleşen davanın davalısı tüm alacak kalemlerinin ödenmesi bakımından, davalı-karşı davacıya 16.05.2011 tarihli ihtarname keşide etmiş olup, anılan ihtarname değerlendirilmeden yazılı şekilde temerrüt tarihinin belirlenmesi de doğru görülmemiş, kararın davacı-birleşen davanın davalısı yararına bozulması gerekmiştir.” demiştir.
Bozmadan sonra yapılan yargılamada uyulan bozma ilamı doğrultusunda araştırma yapılmış, ana dosyanın davacısının taleplerinin değerlendirilebilmesi için üç ayrı bilirkişi kurulundan rapor alınmıştır.
Birleşen dosya yönünden verilen karar kesinleştiğinden, yeniden değerlendirme yapılmamıştır.
Tarafların iddia ve savunmaları, toplanan deliller ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirilmiştir. İlk kararda açıkça belirtildiği şekilde taraflar arasında akdedilen acentelik sözleşmesi davalı sigorta şirketi tarafından haksız surette fesih edilmiştir. Bunun neticesinde davacının portföy tazminatı, haksız fesih nedeniyle gelir kaybı tazminatı isteyip isteyemeyeceği ile isteyebileceğinin kabulü halinde de, miktarının tespiti gerekmektedir.
Uyulan bozma ilamında da açıkça belirtildiği üzere portföy tazminatı genel olarak, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişki devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden akidinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. Somut uyuşmazlıkta uygulanacak olan 6762 sayılı TTK’da bu tazminatı düzenlenmemiş ancak yasanın 134. maddesinde de bulunan; “Muhik bir sebep olmadan ve üç aylık ihbar müddetine riayet etmeksizin akdi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması yüzünden diğer tarafın uğradığı zararı tazmine mecburdur. Müvekkilin veya acentenin iflas veya ölümü yahut hacir altına alınması sebebiyle acentelik mukavelesi sona ererse, işlerin tamamen görülmesi halinde acenteye verilmesi gereken ücret miktarına nispetle tayin olunacak münasip bir tazminat acenteye yahut yukardaki hallere göre onun yerine geçenlere verilir.” şeklindeki düzenleme portföy tazminatı istemlerinde uygulanmıştır. 5684 sayılı Sigorta Kanunun 23/16 maddesi uyarıncada, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi sigorta şirketinden tazminat talep edebilecektir. Bu düzenlemede portföy tazminatı istenebileceğini kabul etmiştir. Halen yürürlükte olan TTK’un 121. maddesinde de portföy tazminatı açıkça düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, bilirkişi kurulları aracılığıyla davacı acentenin, davalı sigorta şirketi adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri ve nitelikleri, davalı sigorta şirketinin bu poliçeler neticesinde menfaat elde edip etmediği araştırılmıştır. Davacı acentenin sözleşme süresince düzenlediği poliçelerin büyük bir kısmının trafik sigortalarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir. İkinci sırada da kasko sigortaları görülmektedir. Bu iki tür poliçeler serbest tarife nedeniyle o gün için en düşük fiyat veren sigorta şirketinden yapılması istendiğinden, trafik ve kasko sigortalarında, sigorta şirketi yönünden acentede yıllar içinde devamlılık gösterip portföy oluşturması söz konusu değildir. Bunlar haricinde diğer branşlarda poliçe düzenlenmesi çok daha düşüktür. Uzun süreli ve pirimi yüksek İnşaat All Risk sigortası bulunmayıp, inşaat branşından çok cüzi bir poliçe düzenlenmesi söz konusudur. Yine devamlılık gösteren Nakliyat ve Hayat sigortalarına ilişkin hiç bir üretim yoktur.
Portföy tazminatı, acente tarafından faaliyetleri sırasında aracılık ettiği uzun süreli sigortaların yapılmış olması, acenteliğin feshinden sonra sigorta şirketince bu sigortalardan dolayı prim tahsil etmeye devam etmesiyle, acentenin primin belirli bir miktar olan komisyondan mahrum kalması nedeniyle ve kişisel gayreti ile oluşturduğu müşteri çevresinden sigorta şirketinin yararlanarak gelir elde etmesi ile talep edebileceğinden, dava konusu olayda davacı acentenin portföy tazminatı taleplerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının haksız fesih neticesinde istediği gelir kaybı tazminatı istemi de değerlendirilmiştir. Davacı acente birden çok sigorta şirketi ile çalışmaktadır. Bu konu taraflar arasında acentelik sözleşmesinin feshine de konu olmuştur. Dosyaya ibraz edilen Türkiye Ticaret Sicil Gazetelerindeki ilanlardan, davalının, … Sigorta A.Ş., … Sigorta A.Ş., … Sigorta A.Ş.nin de acentesi olduğu belirlenmiştir. Portföy tazminatı ile yapılan açıklama ve değerlendirmelerimizde olduğu gibi, düzenlenmesinde aracılık yapılan poliçelerin büyük bir kısmı trafik poliçeleridir. Müşteriler genelde sigorta şirketi üzerinde değil, verilen prim fiyatı üzerinde durduklarından, davacı acente, fesih sonrası, bu poliçeleri çalıştığı diğer şirketlerden çıkartabilecektir. Diğer sigorta türlerinde de, … Sigorta A.Ş. portföyünü diğer şirketlere aktarabileceğinden, fesih nedeniyle müspet bir zarara uğranılmayacağı sonucuna varılmıştır. Bu durumda gelir kaybı yönünden bir zararının olmayacağı kanaatiyle buna dair istemde reddedilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 35,90TL karar ve ilam harcının peşin alınan 18,40TL, tamamlama ile alınan 155,00TL ve ıslah ile alınan 11.395,00TL harçtan mahsubu ile bakiye 11.532,50TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalının kendisini vekil ile temsil ettirdiği görülmekle, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap ve takdir olunan 40.840,10TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya ödenmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, temyiz kanun yolu açık olmak üzere (kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde mahkememize sunulacak, yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka mahkemeye ibraz edilecek bir dilekçeyle temyiz kanun yoluna başvurulabileceği, temyiz incelemesinin Yargıtay ilgili hukuk dairesi tarafından yapılacağı) oy birliğiyle karar verildi.21/11/2018

Başkan Üye Üye Katip
e-imzalı e-imzalı e-imzalı e-imzalı