Emsal Mahkeme Kararı Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/252 E. 2023/41 K. 24.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
Türk Milleti Adına Yargılama Yapmaya ve Hüküm Vermeye Yetkili
ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR

ESAS NO : 2022/252 Esas
KARAR NO : 2023/41

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. …- Av. …
Av. …
DAVA :ALACAK (VADE FARKINDAN KAYNAKLANAN)
DAVA TARİHİ : 23/05/2012

BİRLEŞEN ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2022/434 ESAS SAYILI DOSYASINDA

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. … – Av. …
Av. …

BİRLEŞEN DAVA : TAZMİNAT
BİRLEŞEN DAVA TARİHİ : 15/06/2022
KARAR TARİHİ : 24/01/2023
YAZIM TARİHİ : 07/02/2023

ESAS DAVA :
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 21/05/2008 tarihli “Yeniden Satış Anlaşması ve Stratejik İşbirliği Anlaşması” ve 14/08/2008 tarihinde “Stratejik İş Ortaklığı Anlaşması” imzalandığını; bu sözleşmeler ile davalı şirketin ürünlerinin Türkiye çapında her türlü satış, pazarlama ve dağıtım yetkisinin münhasıran müvekkiline ait olacağının kararlaştırıldığını; davalı şirketin 28/10/2011 tarihli yazısında “her iki şirket arasında sözleşmeye dayanan herhangi bir yükümlülük ve ortaklık ilişkisi bulunmamaktadır” ifadesini kullanarak sözleşmesel ilişkinin sona erdirilmesi yönünde tek taraflı irade beyanını ileri sürdüğünü; müvekkilinin Ankara 41. Noterliği’nin 16/11/2011 tarih ve 42127 yevmiye numaralı yazısı ile 21/08/2008 tarihli “Stratejik İşbirliği Anlaşması”nın ancak iki tarafın mutabakatı ile sonlanabileceğini ilettiğini; davalının ise, Üsküdar 9. Noterliği’nin 21/12/2011 tarih 46684 yevmiye numaralı ihtarı ile hiçbir neden göstermeksizin taraflar arasındaki “Stratejik İşbirliği Anlaşması”nın 2.maddesi gereğince sözleşmeyi fesh ettiğini bildirdiğini; feshin hukuka aykırı olduğunu; müvekkilinin Türkiye’de tek satıcı olması konusunda anlaşma yaptığını; ürünlerinin tanınmasının müvekkilince sağlandığını; bu sebeple, şimdilik 10.000,00 TL maddî tazminat, 10.000,00 TL mahrum kalınan kâr ve 10.000,00 TL portföy tazminatının ayrıca 150.000,00 TL manevî tazminatın zararın gerçekleştiği tarihten itibaren avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini, talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili, cevap dilekçesinde kısaca; müvekkili şirket ile davacı arasında 2008 yılında başlayan bilişim alanındaki ticarî ilişkinin 2011 yılında sona erdiğini; taraflar arasındaki çatı sözleşme olan Master Reseller Agreement olarak adlandırılan sözleşmenin 14.maddesine göre tahkim şartı bulunduğunu; davada yetkili mahkemenin Kadıköy Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu; taraflar arasındaki sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olmadığını ve dolayısıyla davacının portföy tazminatı talep etmesinin hukukî dayanağının bulunmadığını; sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini; zarar oluşmadığını ve manevî tazminat istenemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
BİRLEŞEN DAVA :
Esas davada da davacı olan şirket vekili, esas davanın 23/05/2012 tarihinden bu yana devam ettiğini, davalı ile müvekkili şirket arasında mevcut 21/05/2008 tarihli, yeniden satış anlaşması ve stratejik iş birliği anlaşması ve 14/08/2008 tarihli, stratejik iş ortaklığı anlaşması ile davalı şirketin Türkiye çapında her türlü satış, pazarlama ve dağıtım yetkisinin müvekkili şirkete ait olacağının kararlaştırıldığını, davalının sözleşmeyi haksız olarak fesih etmesi nedeniyle esas davada 10.000,00 TL maddi tazminat, 10.000,00 TL portföy tazminatı ayrıca 150.000,00 TL manevi tazminat zararının gerçekleştiği belirtilerek zararın gerçekleştiği tarihten itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle tahsili amacıyla açılan davada maddi tazminat isteğinin ıslahla 1.500.000,00 TL’ye yükseltildiğini, söz konusu davanın 10 yıldır devam etmesi nedeniyle müvekkilinin TBK’nun aşkın zarar başlığı altında düzenlenen 122.maddesi uyarınca, faiz ile karşılanamayan munzam zararının oluştuğunu belirterek,
Fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının ana davanın kendi lehine sonuçlanıp müvekkili şirket aleyhine bir karar tesis edilmişcesine mevcut birleşen dava ile aşkın zarar davası açmasının mümkün olmadığını, ayrıca davacının talep edebileceği aşkın bir zararında bulunmadığı belirtilerek, davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
GEREKÇE :
Esas dava, taraflar arasında “tek satıcılık” ilişkisi bulunduğu savına dayalı olarak, sözleşmenin davalı tarafından haksız feshi nedeniyle davacı tarafından yapılan masraflara ilişkin maddî zarar, yoksun kalınan kâr ve davacı şirketin ticarî itibarı ve tanınmışlığından doğan portföy tazminatı ile manevî tazminat istemlerine ilişkin olup, birleşen davadaki istem ise esas davanın uzadığı ve bu nedenle TBK’nun 122.maddesi anlamında temerrüt faizini aşan aşkın zararın oluştuğu iddiasına dayalı olarak bu zararın tahsili istemine ilişkindir.
Esas dava ile ilgili yapılan yargılama,
Mahkememizce esas dava ile ilgili yapılan yargılama sonucu 28/05/2019 tarihinde davanın reddine yönelik verilen kararın, davacı vekilince istinaf yoluna götürülmesi üzerine, Mahkememiz kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2019/1912 Esas – 2022/243 Karar sayılı 03/03/2022 Tarihli ilamı ile,
“Dava, taraflar arasında “tek satıcılık” ilişkisi bulunduğu iddiasına dayalı olarak, sözleşmenin davalı tarafından haksız feshi nedeniyle davacı tarafından yapılan masraflara ilişkin maddî zarar, yoksun kalınan kâr ve davacı şirketin ticarî itibarı ve tanınmışlığından doğan portföy tazminatı ile manevî tazminat istemlerine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacının talebini dayandırdığı “Stratejik İşbirliği Anlaşması”nda:
1.maddede, işbu belgede mutabık kalınan hükümlerin, buradaki taraflar arasında yapılmış ve yürürlüğe girmiş “Ana Satıcı Anlaşması”nın ekini oluşturduğu,
2.maddede, anlaşmanın süresinin, 1 yıllık bir süre için geçerli olacağı; anlaşma, söz konusu sürenin sonunda (1) yıllık periyotlar halinde yenilenebileceğini, mücbir sebepler dışındaki nedenlerle anlaşmanın feshedilmesinin tarafların rızasını gerektireceği,
3.maddede, tarafların sorumluluklarının, davacı … yönünden: “Teredata’nın ürünlerinin, çözümlerinin ve hizmetlerinin satış öncesi ve sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin burada adı belirtilmeyen başka resmî kurum ve kuruluşları ile Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Ek-A’da adı geçen resmî kurum ve kuruluşlara tanıtılmasını ve verilmesini sağlayacaktır” denildiği,
3.2 maddesinde, “İşbu anlaşma Teredata için bir tekel anlaşmasıdır” yazıldığı,
4.maddede, “Anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti’nde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içerisindeki Ek A’da belirtilen resmî kurum ve kuruluşları kapsar. Her ne nedenle olursa olsun, Ek A’da atıfta bulunmamış her türlü resmî kurum ve kuruluş da bu anlaşmanın kapsamına dâhildir.” olarak belirlendiği anlaşılmıştır.
Davacı tarafın dava dilekçesi ekinde 21/05/2008 tarihli Yeniden Satıcı Anlaşması (….t), Stratejik İşbirliği Anlaşması (…t), 14/08/2008 tarihli Stratejik İş Ortaklığı Anlaşması (…t), 28/10/2011 tarihli TDFAL-2010/0640 referans numaralı yazısı, Ankara 41. Noterliği’nin 16/11/2011 tarih ve …. yevmiye numaralı yazısı Üsküdar 9. Noterliği’nin 21/12/2011 tarih ve 4…. yevmiye numaralı ihtarı, Ankara 30. Noterliği’nin 27/03/2012 gün ve 04687 sayılı ihtarı dosyaya sunulmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü, taraflar arasındaki hukukî ilişkinin niteliğinin ortaya konması ile mümkün olacaktır.
Davacı, aralarındaki ilişkinin tek satıcılık olduğunu ve buna dair sözleşme yaptıklarını iddia etmektedir. Davalı ise aralarında tek satıcılık sözleşmesi bulunmadığını, sadece davalıya belli ürünlerin satımını gerçekleştirdiklerini belirtmiştir. Bu nedenle öncelikle taraflar arasında yapılan sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olup olmadığının ortaya konması gerekir. Bunun tespiti taraflar arasındaki ticarî ilişkinin tespiti ve tarafların ilişkiye yükledikleri mana ile mümkün olacaktır. Sözleşmenin lafzının taraf davranışları ile uyumlu olup olmadığı irdelenmelidir.
Kanunda açıkça düzenlenmeyen kendine özgü (sui generis) bir yapısı olan tek satıcılık sözleşmesinde, tek satıcı yapımcı ile olan sözleşmeye dayanarak yapımcıdan aldığı mal veya hizmetleri kendi adına ve hesabına olmak üzere satar. Tek satıcı yapımcıdan mal aldığında bu malların mülkiyeti kendisine geçmektedir. Dolayısıyla bu malları sattığında başkasına ait bir malı değil, kendi malını satmış olmaktadır. Bu yüzden acente müvekkili adına yapmış olduğu faaliyetlerinden dolayı ücrete hak kazanır. Buna karşın tek satıcının kazancı yapımcı tarafından ödenen ücret değildir. Tek satıcı malı yapımcıdan almakta ve bu malı kendi adına ve hesabına satmaktadır. Alım satım arasındaki fark tek satıcının kazancıdır. Tek satıcılık sözleşmesinin başka bir zorunlu unsuru ise, inhisar hakkının mutlak olmasıdır.
Somut olayda taraflar arasındaki sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olarak nitelendirilmesi gerekmekte olup, mahkemece taraflar arasındaki sözleşmenin acentelik sözleşmesi olarak yorumlanarak hukuki nitelendirmede hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Bu durumda, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde; mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmamış, mahkemece değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerden ötürü kabulüne, yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-6.maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
Gerekçesi ile Mahkememiz kararı kaldırılmıştır.
Mahkememizce yeniden taraf teşkili yapılmış, 24/05/2022 tarihli duruşmada ilgili karar gereğince davanın tek satıcılık sözleşmesinden kaynaklandığı, Mahkememizce tüm esaslı delillerin toplanmadığı yönündeki tespit doğrultusunda taraflara Mahkememizce toplanmayan ve toplanılması istenilen delillerin bildirilmesi için süre verilmiş,
Davalı vekilince toplanacak yeni bir delil bulunmadığı ifade edilmiş, davacı vekilince ise yeni bir bilirkişi incelemesi talebi dışında toplanmayan bir delilden bahsedilmemiştir.
Daha önce aldırılan ikinci bilirkişi rapor ve ek rapor karar için yeterli olmakla, ayrıca bilirkişi incelemesi yapılması yoluna gidilmemiştir.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2016/1758 Esas – 2018/127 Karar sayılı, 18/01/2018 tarihli ilamında da belirtildiği üzere, TTK’nun 122.maddesinin 5.fıkrasında hakkaniyete aykırı düşmedikçe tek satıcılık sözleşmesinin sona ermesi halinde bu maddede düzenlenen acentanın denkleştirme tazminatına ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanacağı açıktır. Söz konusu içtihat ve yerleşik yargı uygulaması dikkate alındığında, davacının maddi tazminat istemiyle ilgili hesaplama yönünden taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin tek satıcılık sözleşmesi ya da acenta sözleşmesi olması arasında bir fark bulunmamaktadır.
Davacı, yanlar arasındaki “Stratejik İşbirliği Anlaşması”nın 3.2 maddesinde yer alan “İşbu anlaşma, Teredata için bir tekel anlaşmasıdır” hükmüne dayanarak yanlar arasında tek satıcılık sözleşmesi bulunduğunu ileri sürerek alacak ve tazminat isteminde bulunmaktadır. Davalı ise tek satıcılık sözleşmesi bulunmadığını, savunmaktadır. Davalı, 28/10/2011 tarihli yazısında “İki şirket arasında sözleşmeye dayanan herhangi bir yükümlülük ve ortaklık ilişkisi bulunmamakta olup…” demiş, davacının Ankara 41.Noterliği’nin 16/11/2011 tarihli cevabıyla karşı koyması sonunda da Üsküdar 9.Noterliği’nin 21/12/2011 tarih ve 46684 yevmiye numaralı ihtarnamesinde “… Taraflar arasındaki 21 Mayıs 2008 tarihli Stratejik İşbirliği Anlaşması yürürlük süresi sonunda kendiliğinden sona ermiştir” diyerek fesih iradesini ortaya koymuştur. Davacı sözleşmenin 2.maddesindeki “…Mücbir sebepler dışındaki nedenlerle anlaşmanın feshedilmesi burada geçen tarafların rızasını gerektirir” hükmünden hareketle fesih için iki taraf rızasının gerektiğini iddia etmiştir.
Davalı yan tarafından tahkim itirazı ileri sürülmüştür. Yanlar arasındaki 21/05/2008 tarihli “Ana Satıcı Anlaşması”nın 14.maddesinde tahkim şartı bulunmakta ise de; sözleşmenin “amaç” başlıklı bölümünde: “Teredata ve siz, işbu anlaşma kapsamında olmayan ancak karşılıklı olarak mutabık kalınan başka faaliyetlerde iştigal etmek isteyebilir. (…). Belirtilen yazı, işbu anlaşmanın bir değişiklik eki veya vesikası şeklinde olabileceği gibi tamamen ayrı bir anlaşma şeklinde de olabilir” hükmü bulunduğu ve sözleşmenin 16.9 maddesinde çelişkinin bulunması durumunda ekin önce geleceğinin kararlaştırıldığı; 14/08/2008 tarihli “Stratejik İşbirliği Anlaşması”nın 1.maddesinde “Ana Satıcı Anlaşması”nın eki olduğunun belirtildiği, anılan anlaşmanın 12.maddesinde de anlaşmazlıkların çözüm yeri “Ankara Mahkemeleri” olarak saptandığından, tahkim itirazı ve bununla bağlantılı olarak yetki itirazı yerinde görülmemiştir. Esasen davacı de, tüm taleplerini “Stratejik İşbirliği Anlaşması”na dayandırmıştır.
İhtilâf, taraflar arasındaki ilişkinin ve dolayısıyla sözleşmenin niteliği ile buna bağlı olarak davacının talep edebileceği alacak bulunup bulunmadığı ve varsa miktarı noktasında toplanmaktadır.
Davacının talebini dayandırdığı “Stratejik İşbirliği Anlaşması”nda:
1.maddede, işbu belgede mutabık kalınan hükümlerin, buradaki taraflar arasında yapılmış ve yürürlüğe girmiş “Ana Satıcı Anlaşması”nın ekini oluşturduğu,
2.maddede, anlaşmanın süresinin, 1 yıllık bir süre için geçerli olacağı; anlaşma, söz konusu sürenin sonunda (1) yıllık periyotlar halinde yenilenebileceğini, mücbir sebepler dışındaki nedenlerle anlaşmanın feshedilmesinin tarafların rızasını gerektireceği,
3.maddede, tarafların sorumluluklarının, davacı … yönünden: “Teredata’nın ürünlerinin, çözümlerinin ve hizmetlerinin satış öncesi ve sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin burada adı belirtilmeyen başka resmî kurum ve kuruluşları ile Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Ek-A’da adı geçen resmî kurum ve kuruluşlara tanıtılmasını ve verilmesini sağlayacaktır” denildiği,
3.2 maddesinde, “İşbu anlaşma Teredata için bir tekel anlaşmasıdır” yazıldığı,
4.maddede, “Anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti’nde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içerisindeki Ek A’da belirtilen resmî kurum ve kuruluşları kapsar. Her ne nedenle olursa olsun, Ek A’da atıfta bulunmamış her türlü resmî kurum ve kuruluş da bu anlaşmanın kapsamına dâhildir.” olarak saptandığı,
12.maddesinde Ankara Mahkemeleri ve İcra Müdürlüklerinin yetkili olduğu,
görülmüştür.
Davacı tarafın dava dilekçesi ekinde 21/05/2008 tarihli Yeniden Satıcı Anlaşması (….), Stratejik İşbirliği Anlaşması (….), 14/08/2008 tarihli Stratejik İş Ortaklığı Anlaşması (S…..nt), 28/10/2011 tarihli TDFAL-2010/0640 referans numaralı yazısı, Ankara 41. Noterliği’nin 16/11/2011 tarih ve 42127 yevmiye numaralı yazısı Üsküdar 9. Noterliği’nin 21/12/2011 tarih ve 46684 yevmiye numaralı ihtarı, Ankara 30. Noterliği’nin 27/03/2012 gün ve 04687 sayılı ihtarı dosyaya sunulmuştur.
Taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesinin bulunup bulunmadığı ve buna dair istemler yönünden teknik inceleme gerektirdiğinden bilirkişi görüşü alınmıştır. Bilirkişiler Sn. Doç.Dr. … Sn. Yrd. Doç. Dr. F….N, Sn. ….Ş’ün 07/05/2015 tarihli raporlarında; taraflar arasında imzalanan sözleşmelerin tek satıcılık sözleşmesi niteliğinde olduğunu, davalı şirketin 28 Ekim 2011 tarihli ihtarı ile sözleşmeye devam etmeyeceğini bildirmesi ile sözleşmelerin bu tarih itibariyle haksız fesih sonucu sona erdiğini, davacının talep edebileceği denkleştirme tazminat miktarının (%20 hakkaniyet indirimi yapılarak) 282.569,00 TL olduğunu, mütalaa etmişlerdir. Davalının defterleri üzerinde inceleme yapan Bilirkişi Sn. A….L’ın 20/01/2016 tarihli raporunda, davalı defter incelemesi sonucunda, tek satıcılık sözleşmesinin geçerli olduğu yönünde karar verilmesi durumunda komisyon ödemesinin matrah olarak esas alınması sonucunda yapılan hesaplamada davacının 24.819,42 TL denkleştirme tazminatı talep edebileceğini bildirdiği izlenmiştir. Bilirkişilerin 14/09/2017 tarihli ek raporlarında kök rapordaki görüşlerini muhafaza ettikleri, gözlenmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü, taraflar arasındaki hukukî ilişkinin niteliğinin ortaya konması ile mümkün olacaktır. Birinci bilirkişi raporuna itirazlar ileri sürülmüştür. Rapor, taraflar arasındaki ilişkiyi ortaya koyacak maddî tespitlerden mahrum olduğundan, hüküm kurmaya yeterli görülmemiştir. Bu nedenle ikinci bilirkişi heyetinden rapor alınması gerekmiştir.
Bilirkişiler Sn. Prof. Dr. …, Sn. Doç. Dr. …., Sn. Dr. Öğretim Üyesi …’nun 22/10/2018 tarihli raporunda; davaya konu olan 20/08/2008 tarihli anlaşma, 14/08/2008 tarihli Stratejik İş Ortaklığı Anlaşması ve 21/05/2008 tarihli Yeniden Satıcı Anlaşmasının dosya kapsamında bulunduğunu; dosya kapsamında bulunan malî belgelerin incelenmesi sonucunda; davacı ile davalı taraf arasında sözleşmenin 21/05/2008 tarihinde yürürlüğe girdiğini ve 28/10/2011 tarihinde Davacı “… Bilişim ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti.”ne gönderdiği TDFAL- 2010/0640 referans numaralı yazı ile ortaklık ilişkisini bitirdiği dikkate alındığında 1255 gün tarafların ticarî ilişki yürüttüklerinin görüldüğünü; davacı tarafın sözleşme süresince 26/10/2010 tarihli T.C. İçişleri Bakanlığı Nüfus Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne Veri Ambarı Sistemi 1. Kısım Bedeli olarak 975.000,00 TL+175.500,00 TL(KDV)=1.150.500,00 TL ve 06/12/2010 tarihli T.C. İçişleri Bakanlığı Nüfus Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne Veri Ambarı Sistemi 2. Kısım (SON) Bedeli olarak 325.000,00 TL+58.500,00 TL (KDV)=383.500,00 TL fatura kestiğini, toplam bedelin 1.300.000,00 TL+234.000,00 (KDV)=1.534.000,00TL olduğunun anlaşıldığını; bu dikkate alındığında 1255 günlük ticarî ilişki sonucunda sadece bir iş yapılmış olduğunu; davacının bundan başka herhangi bir direkt satışının bulunmadığını, davacının bazı kurumlara yapılan satışlardan (Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı, ….A.Ş., …..Emniyet Genel Müdürlüğü) mahrum kalınan kâr ve portföy tazminatı istemişse de, davacının bu kurumlara doğrudan kendisinin satış yapmadığını; davacının 1255 gün içinde tek bir iş yaptığını ve yeni müşteri kazandırdığını ispatlayamadığını, aynı şekilde davalının sözleşme ilişkisi bittikten sonra da davacı tarafın etkisi ile yeni müşteriler üzerinden önemli menfaatler elde ettiğini ispatlayamadığı hususu dikkate alındığında takdiri mahkemeye ait olmak üzere portföy tazminatından, yoksun kalınan kârdan bahsedilemeyeceği kanaatinin oluştuğunu mütalaa etmişlerdir. Davacı tarafın itirazları nedeniyle alınan 11/02/2019 tarihli ek raporda, davacının, 1255 gün içinde tek bir iş yaptığını ve yeni müşteri kazandırmadığını tekrar etmiştir.
Bilirkişilerin ticarî ilişkinin boyutu ve yeni müşteri kazandırılıp kazandırılmadığına ilişkin maddî tespitleri dosyadaki belgelerle uyumludur.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere taraflar arasındaki sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi ya da acentelik sözleşmesinden kaynaklanmasının, davacının sözleşme kapsamında talep edebileceği maddi tazminat yönünden bir farkı bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmelerden kaynaklı hukuki ilişki tek satıcılık sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, taraflar arasındaki sözleşmelerin süreli yapıldığı ve tarafların sözleşmeyi neden belirtmeksizin feshetme yetkisi verildiği dikkate alındığında, sözleşmenin feshedilmesinde usulsüzlük bulunmadığı, yine ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli olmakla hükme esas alınan ikinci bilirkişi kurulu raporunda da açıklandığı üzere, davacının sözleşme kapsamında 1255 gün içerisinde tek bir iş yaptığı ve yeni müşteri kazandırdığı kanıtlanamadığı anlaşılmakla maddi ve manevi tazminat talep etme hakkı bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddi cihetine gidilmiştir.
BİRLEŞEN DAVA İLE İLGİLİ YAPILAN DEĞERLENDİRME:
Birleşen davada istem, TBK’nun 122.maddesi uyarınca, esas davanın uzaması nedeniyle temerrüt faizini aşan zarar oluştuğu iddiasına dayalı olarak aşkın zararın tahsili istemine ilişkin olup, esas dava ret ile sonuçlanmış olmakla aşkın zarar iddiasına dayalı olarak talepte bulunulamayacağı dikkate alınarak birleşen davanın da reddi cihetine gidilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlere,
1-Esas davada,
Davanın reddine,,
2-Birleşen (Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/434 esasında kayıtlı iken) davada,
Davanın reddine,
Asıl dava yönünden;
492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince,
Alınması gereken; maddî zarar yönünden 179,90 TL ile manevî zarar yönünden 179,90 TL karar ve ilâm harcının, peşin alınan 2.673,00 TL harç ile ıslah harcı olarak yatırılan 25.103,93 TL harç toplamı 27.776,93 TL’den düşülerek artan 27.417,13 TL harcın, karar kesinleştiğinde istemi ve başvurusu halinde davacıya iadesine,
Davalı tarafından yapılan 70,70 TL yargılama giderinin davacı taraftan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Maddî zarar istemi yönünden, …Ü.T. gereğince davalı yararına hesaplanan 168.000,00 TL nispî vekâlet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
Manevi zarar istemi yönünden, …Ü.T. gereğince davalı yararına hesaplanan 9.200,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
Birleşen dava yönünden;
492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince,
Alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 170,78 TL’nin mahsubu ile kalan 9,12 davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığına,
…Ü.T. Gereğince davalı yararına hesaplanan 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
HUAK 18A/13 maddesi ile HUAK yönetmeliği 26/2 maddesi gereğince yargılama giderlerinden sayılan 1.560,00 TL zorunlu arabuluculuk giderinin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Dair, Esas ve birleşen davalarda Davacı Vekili Av. …., esas ve birleşen davalrada davalı Vekili Av. …’nün yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.24/01/2023

Başkan …
¸
Üye …
¸
Üye …
¸
Katip …
¸