Emsal Mahkeme Kararı Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/94 E. 2021/559 K. 22.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANKARA
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/94
KARAR NO : 2021/559
Türk Milleti Adına Yargılama Yapmaya ve Hüküm Vermeye Yetkili
ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR
ESAS NO : 2021/94
KARAR NO : 2021/559
DAVA : Sözleşmenin Uyarlanması
DAVA TAR. : 24/03/2014
KARAR TAR. : 21/09/2021
KAR. YAZ. T. : 08/10/2021

Mahkememizce verilen … K. sayılı kararın istinafı sonrası Ankara Bölge Adli Mahkemesi 23. HD’sinin 02/03/2018 tarih, … sayılı kararıyla, ‘istinaf başvurusunun esastan reddine’ ilişkin verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 23.HD’sinin 15/12/2020 tarih, … K. sayılı bozma kararına bağlı olarak Mahkememize yollanan ve Mahkememizin yukarıdaki numarasına kaydı yapılan dosyanın yeniden yapılan incelenmesi sonucunda:
DAVA:
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkil Kuruluş ile davalı “…” arasında “Doğubayazıt-Kayseri-Konya-Seydişehir-Ankara Doğalgaz Boru Hattı” ile ilgili olarak 14.08.1998 tarihli Protokol ve “Samsun-Ankara ve Bursa (Karacabey)-İzmir Doğalgaz Boru Hattı”yla ilgili olarak 08.11.1999 tarihli Protokol, çerçevesinde, anılan hatların güzergahları boyunca, boru hattı inşası esnasında açılan kanal içerisine … tarafından HDPE boru ve ek odaları tesis edilmesinden sonra … tarafından fiber optik kablo tesis edildiğini; söz konusu kablonun 4 elyafının müvekkili Kuruluşun kullanımına ayrıldığını ve kalan 44 elyafın ise davalı “…” tarafından kullanıldığını; Protokoller’in, telekomünikasyon sektöründeki serbestleşmeden önceki bir tarihte (1998-1999) müvekkili kuruluş ile o tarihlerde bir kamu kuruluşu olan … arasında imzalanması nedeniyle Protokollerde herhangi bir bedel ödemesi öngörülmediğini ve herhangi bir süreye bağlanmadığını; bu sebeple, 2.211 km. uzunluğundaki fiber optik kablonun kullanımı için Protokoller’in, süre ve bedele ilişkin hususlarında hâkimin sözleşmeye müdahalesi yoluyla reviz edilmesini (uyarlanmasını), talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili, 27.10.2015 tarihi itibariyle davasını ıslah ederek, 78.880.561,21 TL’ye artırmıştır.
YANIT:
Davalı vekili, yanıt dilekçesinde kısaca; müvekkili “… AŞ”nin, anılan fiber optik kabloyu tesis etmesinin “geçiş hakkına” dayandığını; 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 3.maddesinin “s” bendine göre Geçiş Hakkı’nın, işletmecilere, elektronik haberleşme hizmeti sunmak için gerekli şebeke ve altyapıyı kurmak, kaldırmak, bakım ve onarım yapmak gibi amaçlarla kamu ve özel mülkiyet alanlarının altından, üstünden ve üzerinden geçmeleri için tanınan hakları ifade ettiğini; anılan Kanun’un 22.maddesinde ise, “Geçiş Hakkının Kapsamı”nın düzenlendiğini ve buna göre, geçiş hakkının, “elektronik haberleşme hizmeti vermek amacıyla , her türlü elektronik haberleşme alt yapısını ve bunların destekleyici ekipmanlarını, kamu ve/veya özel mülkiyete konu taşınmazların altından, üstünden, üzerinden geçirme ve bu alt yapıyı kurmak, değiştirmek, sökmek, kontrol, bakım ve onarımlarını sağlamak ve benzeri amaçlarla söz konusu mülkiyet alanlarını bu Kanun hükümleri çerçevesinde kullanma hakkını kapsar” denildiğini; geçiş hakkı bedelinin, Protokolde, …’ın 4 elyafı kullanması ve bakımının müvekkili şirket tarafından yapılması şeklinde belirlendiğini, dolayısıyla Protokolde karşılıklı fayda esası bulunduğunu; davaya konu altyapının yatırım maliyetinin müvekkili şirket tarafından karşılandığını ve müvekkili ile davacı … tarafından kullanılan “fiber optik kablonun” mülkiyetinin müvekkiline ait olduğunu; bedelin nakit yerine hizmet olarak verildiğini; bu nedenle, davanın reddini, istemiştir.
DELİLLER :
1-14.08.1998 ve 08.11.1999 tarihli “Anlaşma Protokolleri” ile ilgili evrak,
2-Bilirkişi görüşü,
3-Tüm dosya münderecatı,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKÎ NİTELENDİRME :
Dava, taraflar arasındaki Protokoller’in “süre” ve “bedel” yönünden, uyarlanması, isteğine ilişkindir.
… ile … arasında, Doğubeyazıt – Kayseri – Ankara, Kayseri – Konya – Seydişehir Güzergâhı için 14.08.1998 tarihinde; Samsun-Ankara ve Bursa (Karacabey) -İzmir Güzergâhı için 08.11.1999 tarihinde iki “Anlaşma Protokolü” imzalandığı; Protokoller kapsamında, ilgili güzergâha tesis edilen fiber optik kablonun hâlihazırda 2 devresinin (4 elyafı) …, 22 devresinin (44 elyafı) “…” tarafından kullanıldığı, tarafların kabulündedir.
İhtilaf; Protokollere hâkimin müdahalesi yoluyla uyarlanması koşullarının bulunup bulunmadığı ve bulunması durumunda ise “süre” ve “bedel”lerin belirlenmesi, noktasında taplanmaktadır.
Taraf vekillerinin iradeleri zapta yansıtılmış, Protokoller dosyaya konulmuş, tüm deliller toplanmış, bilirkişi görüşü alınmıştır.
Protokoller’in 3. ve 4. maddeleri, tarafların yükümlülüklerini, düzenlemektedir. Anlaşma Protokolleri’ne göre, davacı …’ın, HDPE boru ve f/o kablo tesisi için arazilerin kamulaştırılması, geçiş hakkı tesisi, zarar ziyan tazmin, kanal açma, boru serme ve kanal kapatma ve diğer işleri yaptığı; 48 adet elyaftan 4 adedinin davacının kullanımına verildiği; tüm altyapı güzergâhının işletme ve bakımının davalı şirket tarafından yerine getirildiği, izlenmiştir.
Protokol tarihinde davacı ile davalının “kamu kurumu” vasfında iken, “…”nin 14.11.2005 tarihinde özelleştirilerek, bu vasfını yitirdiği, belirgindir.
Yargıtayın benzer davalarda kararlarında yer verdiği gibi, “…hukukumuzda sözleşmeye bağlılık ( Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Gerçekte de, sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet (MK. md. 4,2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus – beklenmeyen hal şartı-sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır.
Tarafların iradelerini etkileyip sözleşme yapmalarına neden olan şartlar daha sonra önemli surette, çarpıcı, adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi ile değişmiş ise, taraflar artık o sözleşme ile bağlı tutulmazlar. Değişen bu koşullar karşısında Medeni Kanun’un 2.maddesinden yararlanılarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesi imkanı hasıl olur. Karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin olağanüstü değişmeler yüzünden alt üst olması, borcun ifasını güçleştirmesi durumunda “işlem temelinin çökmesi” gündeme gelir. İşte bu bağlamda hâkim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Uyarlama daha çok ve önemli ölçüde uzun ve sürekli borç ilişkilerinde söz konusu olur.
Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyon trafiğindeki aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi sözleşme kurulduktan sonra geleceğe ilişkin olağanüstü ve sosyal boyut taşıyan olaylar örnek olarak gösterilebilir. Bu durumda tarafların sözleşmeye bağlılığı kendilerinden beklenemeyecektir. Öte yandan sözleşme kurulduktan sonra olan olağanüstü olay, aynı zamanda önceden öngörülemez nitelikte olmalıdır. Geleceğe ilişkin olarak önceden görülüp, kesin gözüyle bakılabilir, tahmin edilebilir ve beklenebilir olaylar işlem temelini sarsmış sayılamaz. Söz konusu önceden öngörülemeyen ve olağanüstü olay nedeni ile tarafların edimleri arasındaki dengenin aşırı ölçüde ve açık biçimde bozulmuş olması veya borçlu tarafın aşırı ifa güçlüğüne düşmüş olması gerekir. Aşırı olmayan edimler arası dengesizlikler uyarlama davası açma olanağı tanımaz ve öğretide vurgulandığı gibi bir uyarlama davası umulmayan durumun ortaya çıkmasının üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra açıldığı taktirde kural olarak uyarlama davasının açılmasını gerektirecek şekilde işlem temelinin çöktüğü dahi kabul edilemez.
Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü”, “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai ve tali niteliktedir.
Öğretide ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında sözleşmeye müdahale için, sözleşme kurulduktan sonra ifası sırasında ortaya çıkan olayların olağanüstü ve objektif nitelikte olması, değişen hal ve şartlar nedeniyle taraflara yüklendikleri edimler arasındaki dengenin aşırı ölçüde ve açık biçimde bozulmuş olması, uyarlama isteyen davacının fevkalade hal ve şartların çıkmasına kendi kusuru ile sebebiyet vermemesi, değişen hal ve şartların taraflar bakımından önceden öngörülebilir, beklenebilir, olağan ve hesaba katılabilen nitelikte olmaması veya olayların öngörülebilir olmakla beraber bunların sözleşmeye etkilerinin kapsam ve biçim bakımından bu derece tahmin edilememesi gibi esasların varlığı kabul edilmiştir. (Bkz. Doç. Dr. İbrahim KAPLAN, Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Hatemi SEROZAN/Argacı, Borçlar Hukuku Özel Bölüm, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2008/1965 esas-2009/75546 karar sayılı ilamı).
Mahkememizce, dava konusu edilen Protokollerin düzenlendiği tarihte, davacı ile davalının “kamu kurumu” vasfında iken, “…”nin 14.11.2005 tarihinde özelleştirilerek, bu vasfını yitirdiği; nakdî bedel belirlenmeyen Protokollerde, Sözleşme yapıldığında kamu kurumu olmaları nedeniyle karşılıklı edimler arasında mevcut kabul edilen dengenin, sonradan davalının kamu vasfının kalkmasıyla, şartların olağanüstü değiştiği gerekçesiyle uyarlanması isteminde bulunulmuş ise de; tüm dosya kapsamından, bilgi ve belgelerden yanlar arasında sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan dengenin sonradan şartların olağanüstü değişmesinden ziyade davalının “kamu kurumu” vasfını yitirmesine bağlandığı; ancak, sözleşme tarihinden önceki dönemlerde de davalı ve benzeri kurumların özelleştirilmelerinin hep gündemde tutulduğu dolayısıyla özelleştirmenin öngörülebilir olduğu ve buna rağmen dava konusu Protokollerin imzalandığı, kaldı ki Protokollerde karşılıklı edimlerin kararlaştırıldığı; Protokoller kapsamında, ilgili güzergâha tesis edilen fiber optik kablonun hâlihazırda 2 devresinin (4 elyafı) …, 22 devresinin (44 elyafı) “…” tarafından kullanıldığı, tarafların yükümlülüklerini düzenleyen Protokoller’in 3. ve 4. maddelerine göre, davacı …’ın, HDPE boru ve f/o kablo tesisi için arazilerin kamulaştırılması, geçiş hakkı tesisi, zarar ziyan tazmin, kanal açma, boru serme ve kanal kapatma ve diğer işleri yaptığı; 48 adet elyaftan 4 adedinin davacının kullanımına verildiği; tüm altyapı güzergâhının işletme ve bakımının davalı şirket tarafından yerine getirildiği, bu suretle edimler arasındaki karşılıklılığın sağlandığı ve davalının bedel ödeme yükümlülüğünü tüm alt yapı güzergahının işletme ve bakımını sağlamak şeklinde hizmet vermek sureti ile yerine getirdiği, sonuç itibariyle, basiretli tacir olmaları gereken şirketler/kurumlar dikkate alındığında; değişen hâl ve şartların taraflar bakımından önceden öngörülebilir; beklenebilir; olağan ve hesaba katılabilen nitelikte olduğunun kabulü gerektiği; edimler arasında “işlem temelinin çökmesi”nden söz edilemeyeceği, kanaatine varılmış, bilirkişiler kurulunun yukarıdaki hukukî açıklamaya uygun düşmeyen tespitleri uygulanabilir görülmediğinden itibar olunmamıştır. Kaldı ki davalı şirketin 14/11/2005 tarihinde özelleştirildiği dosya içeriği ile sabit olup, davacının davayı 9 yıl sonra açmış olması, söz konusu sözleşmenin bedel ve süre yönünden uyarlanmasını gerekli kılan aşırı bir ifa güçlüğü yaratmadığını kabul ettiği, davacının uyarlama hakkının uzun süre ileri sürülmemeye bağlı olarak ve Medeni Kanunun’un 2.maddesi gözetilerek, sona erdiğinin kabulü gerekeceğinden kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkememizce, usul ve esas yönünden yasaya uygun olduğu kanısına varılmakla, vaki bozma ilâmına uyulmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhimle açık yargılamaya devam olunmuştur. Yargıtay 23. HD’sinin 15/12/2020 tarih, … K. sayılı bozma ilâmının gerekçesi kısaca şöyledir:
“…1) Bilindiği üzere; bir kimsenin tek taraflı irade beyanıyla yeni bir hukuki ilişki meydana getirebildiği hallerde kurucu (inşai-yenilik doğurucu) hakların varlığından sözedilir. Kural olarak inşai hak sahibinin bu hakkını tek taraflı olarak kullanmasıyla hukuki sonuç doğar. Ancak bazı inşai haklarda hak sahibinin bu hakkını tek taraflı olarak kullanmasıyla hukuki sonuç kendiliğinden doğmaz. Bu inşai hakların mutlaka mahkeme aracılığı ile kullanılması gerekir. Mahkeme inşai davanın kabulüne karar verirse bu karar inşai niteliktedir. Çünkü bu kabul kararı ile yeni bir hukuki durum yaratılır. Bu durumda açılan davaya inşai dava denilebilir ve bu inşai hakkına dayanarak mahkemeden bir hukuki durumun değiştirilmesine veya kaldırılmasına veya yeni bir hukuki durumun yaratılmasına karar verilmesini ister. İnşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlar kural olarak geleceğe etkilidir. Yani bu hakkın kazanılması ile ortaya çıkan yenilik doğurucu etki kural olarak gelecek için olup geçmişe etkili değildir.
TBK’nın 138. maddesine dayalı olarak açılan sözleşmenin uyarlanması davası geleceğe etkili inşai dava niteliğinde olup, davacının geçmişe dönük geçiş hakkı bedeli talebi yerinde olmadığından, mahkemece bu istemin reddine karar verilmesi isabetli olmuştur.
Bu açıklamalara, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2) Davacının, sözleşmenin uyarlanması talebinin reddine ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.
Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir.
Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve MK’nın 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde MK’nın 1, 2 ve 4. maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138. maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur.
Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen 14.08.1998 ve 08.11.1999 tarihli sözleşmelerde, … Genel Müdürlüğü’ne ait boru hattı güzergahında açılacak kanallara davalı … … tarafından fiber obtik kablolar yerleştirileceği, yeni bir protokol düzenlenmediği sürece protokollerin yürürlükte kalacağı, … tarafından tesisi yapılacak yeraltı borularının içerisine fiber optik kablo montajının … tarafından yapılacağı, gerek boruların temini ve gerekse fiber optik kablo tesisine ilişkin diğer alt yapı giderlerine …’un katlanacağı, bununla birlikte fiber optik kablonun 4 elyafının ücretsiz olarak …’a tahsis edileceği, bunun karşılığında doğal gaz boru hattının işletim ömürleri süresince, her ne ad altında olursa olsun, kira, bakım, onarım vb. gibi ücretler talep edilemeyeceği kararlaştırılmıştır.
Sözleşmelerdeki bu düzenlemelere dayalı olarak, … tarafından kamulaştırılması yapılan ve bu itibarla mülkiyeti …’a ait olan boru hattı güzergahına, …. ait fiber optik kablolar tesis edilmiş, bu şekilde tesis edilen 48 elyaf fiber optik kablodan 4 adeti bedelsiz olarak …’ın kullanımına bırakılmış, bunun karşılığında da … tarafından, …’a boru hattı güzergahının kullanılması nedeniyle bugüne kadar herhangi bedel ödenmemiştir.
Sözleşmelerin düzenlendiği tarihte her iki tarafta kamu iktisadi teşebbüsüdür. Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) kamusal kaynakları kullanmak suretiyle ekonomik alanda faaliyet gösteren devlet kuruluşlarıdır. Taraflar o tarihlerde birer devlet kuruluşu olmaları nedeniyle, sözleşmelerde karşılıklı edimler için herhangi bir bedel belirlenmemiştir. Kamu kurumları arasındaki tahsis ve devirlerde, bürokrasinin ve masrafların azaltılması, işlemlerin basitleştirilmesi amacıyla bu tür uygulamalara gidilmesi olağan olup bu hususta mevzuatta da çeşitli düzenlemelere yer verilmiştir. Ne var ki, 2005 yılında davalı … …’un özelleştirilmesiyle bu durum sona ermiş olduğundan, boru hattı güzergahının, süresiz bir şekilde, bedelsiz olarak kullandırılmaya devam edilmesinin, dürüstlük kuralı ve hakkaniyet esaslarına aykırı olduğunun kabulü gerekir.
1-Davacı taraf ifaya devam etmiş olmasına rağmen özelleştirme sonrası protokollerde değişiklik yapılması talebi ve bu talebin taraflarca görüşülüyor olması TBK 138. madde metninde belirlenen “haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması” olarak değerlendirilmesi gerekir. Özelleştirmeden sonra uzunca bir süre bedel talep edilmemiş olması bu duruma ilanihaye rıza gösterildiği anlamını taşımaz. Nitekim dosya kapsamında alınan bilirkişi kurulu raporunda da benzer hususlara değinilerek, sözleşmenin bedel ve süre yönünden uyarlanması isteminin kabul edilebilir nitelikte olduğu açıklanmıştır.
2-Yukarıda açıklandığı üzere TBK 138. maddesinde belirlenen sözleşmenin uyarlanması şartlarının olayımızda gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan bu nedenlerle, davacı tarafın uyarlama talebinin yerinde olduğu kabul edilerek, uyarlamanın süre ve bedel kapsamı yönünden, tarafların iddia, savunma ve tüm dellilleri değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır…”
Denilmiştir.
Yargıtay bozma ilâmına uyulduğundan, ilâma dayanan taraf için müktesep hak doğar ve bozma ilâmı kapsamında işlem yapılması gerekliliği ortaya çıkar. Hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilâmında belirgin bir şekilde bazı saptamalar öne çıkmıştır. Bunlardan birincisi a)”…TBK’nın 138. maddesine dayalı olarak açılan sözleşmenin uyarlanması davası geleceğe etkili inşai dava niteliğinde olup, davacının geçmişe dönük geçiş hakkı bedeli talebi yerinde olmadığından, mahkemece bu istemin reddine karar verilmesi isabetli olmuştur….”; yargısı ile b) “…Ne var ki, 2005 yılında davalı … …’un özelleştirilmesiyle bu durum sona ermiş olduğundan, boru hattı güzergahının, süresiz bir şekilde, bedelsiz olarak kullandırılmaya devam edilmesinin, dürüstlük kuralı ve hakkaniyet esaslarına aykırı olduğunun kabulü gerekir….” yargısına varmış ve iki tespitte bulunmuştur. Bunlar: 1-“Davacı taraf ifaya devam etmiş olmasına rağmen özelleştirme sonrası protokollerde değişiklik yapılması talebi ve bu talebin taraflarca görüşülüyor olması TBK 138. madde metninde belirlenen “haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması” olarak değerlendirilmesi gerekir. Özelleştirmeden sonra uzunca bir süre bedel talep edilmemiş olması bu duruma ilanihaye rıza gösterildiği anlamını taşımaz. Nitekim dosya kapsamında alınan bilirkişi kurulu raporunda da benzer hususlara değinilerek, sözleşmenin bedel ve süre yönünden uyarlanması isteminin kabul edilebilir nitelikte olduğu açıklanmıştır.” denilmiş; diğerinde ise 2-“Yukarıda açıklandığı üzere TBK 138. maddesinde belirlenen sözleşmenin uyarlanması şartlarının olayımızda gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Açıklanan bu nedenlerle, davacı tarafın uyarlama talebinin yerinde olduğu kabul edilerek, uyarlamanın süre ve bedel kapsamı yönünden, tarafların iddia, savunma ve tüm dellilleri değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.” denilmiştir.
Yargıtay 23.HD’si, açıklıkla, sözleşmenin uyarlanması şartları olayımızda gerçekleşmiştir demiştir. Bozma ilâmına uyulduğundan, bu yargı, Mahkememize bağlayıcıdır. Yargıtay bozma ilâmında, davacının geçmişe dönük geçiş hakkı bedeli talebi yerinde olmadığından, mahkemece istemin reddine karar verilmesinin isabetli olduğu belirtilerek buna hususa ilişkin temyiz istemleri reddedilmiştir. Bu yöne ilişkin istemin reddine karar verilmelidir.
Hükmüne uyulan bozma ilâmı kapsamında, uyarlama talebinin yerinde olduğu kabul edilmelidir. Uyarlama yönünden yapılan değerlendirmede:
Dava, davalı “… AŞ”nin özelleştirilerek kamu kurumu niteliğinden çıkması nedeniyle meydana gelen yeni durum ve şartlar neticesinde yanlar arasındaki 14/08/1998 tarihli ve 08/11/1999 tarihli “Anlaşma Protokolleri”nde “süre” ve “fiber optik kablo güzergâhları için geçiş hakkı bedeli”ne ilişkin hususlarda, hâkimin sözleşme’ye müdahalesi istemine, ilişkindir.
Davacı …, protokollerin akdedildiği tarihte davalıya kamu kurumu olması sebebi ile bedelsiz sunulan hizmetin, davalının 2005 yılında özelleştirilmesi sonrasında da devam etmesinin edimler arasında çıkar dengesinde davacı aleyhine değişikliğe sebebiyet verdiğini belirterek Protokoller’de “süre” ve “fiber optik kablo güzergâhları için geçiş hakkı bedeline” ilişkin hususlarda hâkimin ‘sözleşme’ye müdahalesini talep etmekte; davalı ise, yürüttüğü faaliyetin kamu hizmeti niteliğinde olduğunu, süre ve bedele ilişkin Protokolde hüküm bulunduğunu; fiber optik kabloların mülkiyetinin kendisine a it olduğunu; bedelsiz bir kullanım söz konusu olmadığını ve bunun hizmet olarak karşılık verildiğini belirterek davanın reddini, istemiştir.
Gelinen noktada Yargıtay 23. HD’sinin 15/12/2020 tarih, … K. sayılı ilâmında yer alan; “Yukarıda açıklandığı üzere TBK 138. maddesinde belirlenen sözleşmenin uyarlanması şartlarının olayımızda gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Açıklanan bu nedenlerle, davacı tarafın uyarlama talebinin yerinde olduğu kabul edilerek, uyarlamanın süre ve bedel kapsamı yönünden, tarafların iddia, savunma ve tüm dellilleri değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.” yargısı ve bozma ilâmına Mahkememizce uyulmasıyla birlikte bozma lehine olan taraf için usulü müktesep hak doğmuştur. Artık bozma ilâmı gereğince yargılama yapılmalı ve hüküm kurulmalıdır.
A)Bedel uyarlama yönünden:
Dava konusu uyuşmazlıkta davalının, davacı …’ın geçiş hakkını kullanımı karşılığı ödeyeceği bedelin tespitinde yasal mevzuat Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından hazırlanıp 27/12/2012 tarihinde Resmî Gazete de yayımlanan “Sabit ve Mobil
Haberleşme Altyapısı veya Şebekelerinde Kullanılan Her Türlü Kablo ve Benzeri Gerecin Taşınmazlardan Geçirilmesine İlişkin Yönetmelik”dir. Bu Yönetmeliğin amacı; sabit ve mobil haberleşme altyapısı veya şebekelerinde kullanılan her türlü kablo ve benzeri gerecin taşınmazlardan geçirilmesiyle ilgili geçiş hakkına, bu hakka ilişkin uygulanacak ücret tarifesine ve bu Yönetmelik kapsamındaki iştemlerin denetlenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Yönetmeliğin kapsamı 3.maddesinde “Sabit ve mobil haberleşme altyapısı veya şebekelerinde kullanılan her türlü kablo ve benzeri gerecin taşınmazlardan geçirilmesiyle ilgili geçiş boklarını, bu haklara ilişkin ücret tarifelerini, bu Yönetmelikte belirtilen işlemlerin denetlenmesini ve geçiş hakkini kullanacak işletmeciler ile geçiş hakkı sağlayıcılarının yükümlülüklerini kapsar şeklinde belirlenmiştir. Yönetmeliğin 4.d maddesinde geçiş hakkı “İşletmecilere; elektronik haberleşme hizmeti sunmak için gerekli şebeke ve altyapıyı kurmak, kaldırmak, bakım ve onarım yapmak gibi amaçlarla kamu ve özel mülkiyet alanlarının altından, üstünden ve üzerinden geçmeleri için tanınan haklar”, 4.e maddesinde geçiş hakkı ücreti “İşletmecinin, geçiş hakkı karşılığında geçiş hakkı sağlayıcısına ödeyeceği ücret”, 4.f maddesinde geçiş hakkı ücret tarifesi “Ek-l’de yer atan Geçiş Hakkı Ücret Tarifesi Üst Sınırlan Tablosunda belirtilen yerlerde, geçiş hakkını kullanacak işletmecilerden talep edilen ücretlerin üst sınırlarını gösteren fiyat tarifesi” şeklinde tanımlanmıştır. Yönetmeliğin “Geçiş hakkı ücretleri“ başlıklı 9.1 maddesinde “Geçiş hakkı kullanımında gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine ait mülkiyet alanları dışında kalan yerler için GHS tarafından, geçiş hakkını kullanan işletmeciden talep edilen geçiş hakkı ücreti, Geçiş Hakkı Ücret Tarifesinde belirtilen fiyatları aşamaz denilmekle birlikte devamında “… Geçiş Hakkı Ücret Tarifesinde yer alan üst sınırları belirten fiyatlar, her mali yılın başında Türkiye İstatistik Kurumunca yayımlanan Üretiri Fiyatları Endeksi (ÜFE) oranında artırılarak tespit edilir.” denilmektedir. Yönetmelik Ek-l’inde yer alan geçiş hakkı ücret tarifesi üst sınırları tablosunun dava konusu uyuşmazlığın giderilmesine yönelik kısmına göre, ücret üst sınırı yıllık ‘metresi 0,5643 TL’dir. Dosya kapsamında davacı tarafından davalıya geçiş hakkı sağlanan mesafenin 2,211,000 metre olduğu belirtildiğinden ilgili Yönetmelikte yer alan geçiş hakkı ücret tarifesi üst
sınırları tablosuna göre dava tarihi itibari ile yıllık 2,211.000 x 0.5643 TL = 1.247.667,03 TL olacağı anlaşılmıştır. Bilirkişilerin tespiti ile protokollerde yer alan tüm hükümler birlikte değerlendirildiğinde fiber optik kablo tesisine ilişkin alt yapı giderlerine davalının katlanarak fiber optik kablonun 2 devresini (4 fiber elyafı) ücretsiz olarak …’a tahsis ettiği, …’a tahsis edilen kısımların bakım ve onarmalarını üstlendiği ve halihazırda davacı …’a tahsis edilen fiber optik kablonun mülkiyetinin davalıya ait olduğu şeklindeki davacıya sağlanan menfaatler ile Yönetmelik uyarınca belirlenen tutarların üst sınır olduğu göz önüne alındığından bu tutardan %50 oranında indirim yapılması suretiyle dava tarihi itibari ile yıllık 623.833,5 TL geçiş hakkı bedeli talebinde haklılık bulunduğu ve bu tutarında her yıl Türkiye İstatistik Kurumunca yayımlanan Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) oranında artırılacağı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle, somut olayda, tüm dosya kapsamı, hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilâmı, bilirkişilerin raporu dikkate alınarak; bedel uyarlama talebi bakımından; 14/08/1998 tarihli ve 08/11/1999 tarihli “Anlaşma Protokolleri”ne; a) Dava tarihi olan 24/03/2014 tarihi itibariyle yıllık 623.833,65 TL tutarında geçiş hakkı bedelinin, “…” tarafından, …’a ödenmesine; b) Yıllık 623.833,65 TL tutarında geçiş hakkı bedelinin, her yıl Türkiye İstatistik Kurumu’nca yayımlanan Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) oranında artırılmasına şeklinde, bedel yönünden uyarlama kararı verilmelidir.
B)Süre uyarlama yönünden:

Yargıtay 23. HD’sinin 15/12/2020 tarih, …K. sayılı ilâmında yer alan; “Yukarıda açıklandığı üzere TBK 138. maddesinde belirlenen sözleşmenin uyarlanması şartlarının olayımızda gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Açıklanan bu nedenlerle, davacı tarafın uyarlama talebinin yerinde olduğu kabul edilerek, uyarlamanın süre ve bedel kapsamı yönünden, tarafların iddia, savunma ve tüm dellilleri değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken…” yargı nedeniyle ‘süre yönünden’ de uyarlama talebinde haklılık bulunmaktadır.
Protokolerin yeni bir protokol düzenlenmediği sürece yürürlükte kalacağı belirtilmiştir (m.6.1). Sözleşmelerde süre; taraf iradeleri ile ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak belirlenen bir unsurdur. Davacı tarafça protokollerde yer alan yürürlük maddesinin süre içerecek şekilde uyarlanmasını talep etmiş 31/12/2026 tarihinde sözleşmenin sona ermesini istemiştir. Öncelikle davacı taraf sözleşmenin 31/12/2026 tarihine kadar ayakta kalmasına arzu ettiğine göre sözleşme bu tarihe kadar süreli olarak devam etmelidir. Bu tarihten sonra eş deyişle 31/12/2026 tarihinde protokolün sona ereceğine ilişkin haklılık kanıtlanmamıştır. Bu nedenle, somut olayda, protokol hükümlerinin 31/12/2026 tarihine kadar devam edeceğine ve bu tarihten sonra ise taraflarca haklı nedenlerle feshedilmedikçe protokollerin 1’er yıllık süre ile uzamış sayılmasına karar verilerek süre yönünden uyarlama yapılması gerekiği kanaatine varılmıştır.
Yukarıda açıklanan yasal ve hukuksal olgu göz önüne alınarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve Kurul’un takdirine göre;
1.-Davanın kısmen kabulü ile,
14/08/1998 tarihli ve 08/11/1999 tarihli “Anlaşma Protokolleri”nde ‘bedel’ ve ‘süre’ yönünden uyarlama yapılarak:
a) Dava tarihi olan 24/03/2014 itibariyle yıllık 623.833,65 TL tutarında geçiş hakkı bedelinin, “…” tarafından, …’a ödenmesine;
b) Yıllık 623.833,65 TL tutarında geçiş hakkı bedelinin, her yıl Türkiye İstatistik Kurumu’nca yayımlanan Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) oranında artırılmasına,
c)14/08/1998 tarihli ve 08/11/1999 tarihli “Anlaşma Protokolleri”nin 6.1 maddesinde yer alan “yeni bir protokol düzenlenmediği sürece yürürlükte kalır” hükümlerinin 31/12/2026 tarihine kadar devam etmesine ve 31/12/2026 tarihinden sonra ise taraflarca haklı nedenlerle feshedilmedikçe iş bu protokollerin kendiliğinden birer (1) yıllık süreler ile uzamış sayılmasına,
Şeklinde madde eklenmesine ve bu şekilde protokollerin uyarlanmasına,
2.-14/08/1998 tarihli ve 08/11/1999 tarihli “Anlaşma Protokolleri”nin diğer hükümlerinin aynen muhafazasına,
3.-Fazlaya ilişkin istemlerin reddine,
4.- 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince, alınması gereken 42.614,08 TL karar ve ilâm harcından, peşin alınan 25,20 TL ile 1.347.082,78 TL tamamlama harcı toplamı olan 1.347.107,98 TL harçtan indirilerek artan 1.304.493,90 TL harcın, karar kesinleştiğinde istemi ve başvurusu halinde davacıya iadesine,
4.-Davacı tarafça yapılan 4,30 TL ilk dava, 355,00 TL tebligat ve posta gideri, 3.750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.109,30 TL yargılama giderlerinden davanın kabul ve red oranına göre 32,50 TL’si ile 25,20 TL başvurma, 42.614,08 TL peşin harç toplamı 42.671,78 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, artan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
5.-HMK m.333/1 uyarınca harcanmayan gider avansının hüküm kesinleştiğinde davacıya iadesine,
6.-Davalı tarafından yapılan 50,00 TL yargılama giderlerinden davanın red ve kabul oranına göre 49,60 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, artan kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
7.-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca, davacı yararına hesaplanan 48.241,68 TL nispi vekâlet ücretinin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine,

8.-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca, davalı yararına hesaplanan 871.192,28 TL nispi vekâlet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
Dair, davacı vekili Av. …’ın yüzlerine karşı; kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 21/09/2021 tarihinde oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup, usûlen anlatıldı.