Emsal Mahkeme Kararı Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/51 E. 2021/35 K. 27.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANKARA
9.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/51
KARAR NO : 2021/35
Türk Milleti Adına Yargılama Yapmaya ve Hüküm Vermeye Yetkili
ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR

ESAS NO : 2021/51
KARAR NO : 2021/35

KÂTİP : … …

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 25/01/2021
KARAR TAR. : 27/01/2021
KARAR YAZ.T. : 27/01/2021

Mahkememize tevzi edilerek yukarıda belirtilen sırasına kaydı yapılan dosyanın yapılan incelemesi sonunda:

DAVA:
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından, keşide tarihi 30/07/2016 iken tahrifat yapılarak 04/01/2021 olarak değiştirilen 7771796 seri numaralı 1.000.000 USD bedelli çeke dayalı olarak müvekkili aleyhine … Ticaret Mahkemesinin … D.İş dosyası üzerinden ihtiyati haciz kararı alınarak … Müdürlüğünün … Eb sayılı takip dosyasından ‘kambiyo senetlerine özgü haciz yolu’ ile icra takibi yapıldığını; çekteki parafın keşideciye ait olmadığını, sahte olduğunu; parafın sahte olması sebebiyle çekin keşide tarihinin 30/07/2016 olduğunu ve keşide tarihinden yaklaşık 5 yıl sonra bankaya ibraz edilen çekin kambiyo evrakı vasfını yitirdiğini ve kambiyo senetlerine özgü yolla takibe konulamayacağını; paraf imzanın sahte ve gerçek tarihin 30/07/2016 olması nedeniyle çek borçlularına müracaat için TTK’nın 814/1 maddesinde düzenlenen 3 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra takibe geçilmiş olduğunu; çekteki paraf imzanın keşideciye ait olması durumunda da müvekkilinin cirosundan sonra yapılmış olduğunu, zira çek lehtarının çeki müvekkiline tesliminden sonra çekin 26/07/2016 tarihinde … Bozüyük Şubesine ibraz edildiğini, çek teslim belgesinin dava dilekçesi ekinde sunulduğunu; 1.000.000 USD bedelli çekin müvekkili adına çek cirolama yetkisi olmayan kişiler tarafından cirolandığını, müvekkili şirketin 08/12/2015 tarihli iç yönergesinde şirket adına sınırsız işlem yapma yetkisine sahip olanlar ile sınırlı bir şekilde işlem yapabilecek olanların A,B,C ve D grubu yetkisine sahip kişiler olduklarını, bu yetkilere göre 1.000.000 USD bedelli çekin en geniş yetkiye sahip iki kişi tarafından ciro edilmesi gerekirken B grubu imza yetkililerinden … ve … tarafından imzalandığını, dolayısıyla çekten dolayı müvekkili şirketin borçlu bulunmadığını; uzman görüşün dilekçeye eklendiğini; bu nedenlerle öncelikle HMK m.209/1 gereğince teminatsız olarak icra takibinin dava sonuna kadar durdurulmasını, olmadığı takdirde İİK m.72/3 gereğince teminat karşılığında icra takip işlemlerinin dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasına karar verilmesini, talep ve dava etmiştir.

YANIT:
Dava dilekçesi tebliğe çıkmamıştır.

DELİLLER :
1-Tüm dosya münderecatı,

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKÎ NİTELENDİRME :
Dava, icra takibi dayanağı çekten kaynaklanan menfi tespit davasıdır.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartları’dır. Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denilmektedir. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 114/1 maddesinin birinci fıkrasında, tüm davalar bakımından geçerlilik taşıyan dava şartlarının neler olduğu hususu açıkça hükme bağlanmış, HMK 114/2 maddesinde ise diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin ise saklı olduğu belirtilmiştir.
19/12/2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7155 sayılı “Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun”un 20. maddesinde “13/01/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
3. Dava şartı olarak arabulucuk
Madde 5/A – (1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
Aynı Kanun’un 26/1-a bendinde ise anılan maddenin 01/01/2019 tarihinde yürürlüğe gireceği düzenlemesi yer almaktadır.
Benzer uyuşmazlıklara ilişkin olarak; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22.Hukuk Dairesinin 02/10/2020 tarih ve 2020/684 E., 2020/1126 K. sayılı kararında: {…Yasa metninde dava türü olarak sınırlamaya gidilmeden, arabuluculuğa başvuru dava şartı olarak tayin etmiştir. Sonuç itibariyle yasa metni ve gerekçe bir bütün olarak değerlendirildiğinde; “alacak”, “tazminat” davalarının tür olarak arabuluculuğa başvurma şartına bağlandığı, menfi tespit davasının ise anılan düzenleme kapsamı dışında tutulduğu sonucuna ulaşılması pek mümkün görülmemiştir. Menfi tespit davasında arabulucuya başvurunun zorunlu olup olmamasının incelenmesinde, ayrıca menfi tespit davasıyla ilgili genel bir açıklama yapılması ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde de yarar vardır. Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nın 72.maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı, icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davası olup özünde bir eda davası olduğunun da kabulü gerekir. Menfi tespit davasında da öncelikli olarak bir alacağın varlığının tartışıldığı açık olup bu nedenle, alacaklının dava açarken arabulucuya başvurma dava şartına tabi tutulması ancak aynı konu ve alacakla ilgili borçlunun açabileceği menfi tespit davasının arabuluculuğa başvurma dava şartına tabi tutulmaması hak arama yönünden eşitsizliğe yol açacağı gibi dava türü olarak bir ayrımın gözetilmesi de arabuluculuk dava şartının özüne aykırı olacaktır. Genel gerekçe ve madde gerekçesinde dava türüne göre bir ayrıma işaret etmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda somut olayda; davacı tarafça, malların ayıplı olduğu iddiası ile çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi istenmiştir. Taraflar arasındaki dava menfi tespit davası olup, uyuşmazlık TTK 4/1-a maddesi gereğince mutlak ticari dava olup, TTK’ nın 5/A maddesi gereğince ve yukarıda belirtilen gerekçelerle dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.} denilmiştir.
Bu kabul doğrultusunda; menfi tespitte, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-2 maddesinin “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” hüküm gereğince davacı arabulucuya başvurmak ve arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Davacı vekili, verilen kesin mehil içerisinde sunduğu 27/01/2021 tarihli dilekçesinde arabuluculuğa başvurulmadığını beyan etmiştir.
Bu sebeple, HMK 114/2 maddesi yollaması, TTK’nun 5/A ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-2 maddesi gereğince HMK’nın 114/2 ve 115 maddeleri gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
İhtiyati tedbir istemi yönünden ise, davaya bakmaya görevli mahkemece değerlendirilmesi gerektiği kanısına varılmıştır.

Yukarda açıklanan yasal ve hukuksal olgu göz önüne alınarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve Kurul’un takdirine göre;
1.-Davanın TTK’nun 5/A ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-2 maddesi gereğince HMK’nın 114/2 ve 115/2 maddeleri gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine,
2.-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince, alınması gereken; 59,30 TL karar ve ilâm harcından, peşin alınan 128.081,25 TL’nin düşülerek artan 128.021,95 TL harcın, karar kesinleştiğinde istemi ve başvurusu halinde davacıya iadesine,
3.-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4.-Hüküm kesinleştiğinde harcanmayan gider avansının HMK m.333/1 uyarınca davacıya iadesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda; kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere 27/01/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan … Üye Üye … Kâtip
¸ ¸ ¸¸