Emsal Mahkeme Kararı Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/307 E. 2021/649 K. 19.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANKARA
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/307
KARAR NO : 2021/649
Türk Milleti Adına Yargılama Yapmaya ve Hüküm Vermeye Yetkili
ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR
ESAS NO : 2021/307
KARAR NO : 2021/649

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 19/12/2000
KARAR TARİHİ : 19/10/2021
KAR. YAZ. TAR. : 08/11/2021

Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi, Mahkememiz esasının yukarıda belirtilen sırasına kaydı yapıldı.
DAVA:
Davacı vekilinin, Ankara … Hukuk Mahkemesi’nin … E. sırasında Davalı … ile dava dışı … aleyhine açtığı davanın dava dilekçesinde özetle; Davacı … Turizm A.Ş. İşletmelerinden … Marina İşletmesi’nde inşa ettirilecek akaryakıt istasyonu ve müştemilatı ile ilgili olarak yapılan ihaleyi alan dava dışı … İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile … Turizm A.Ş. arasında yap-işlet-devret modeli ile 05/08/1993 tarihli sözleşmenin imzalandığını, daha sonra bu sözleşmenin davacı şirket tarafından feshedildiğini; bunun üzerine, dava dışı … İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından davacı aleyhine … Ticaret Mahkemesi’nin …. esasına kayıtlı tazminat davasının açıldığını ve bu davanın … sayılı ve 27/03/1997 tarihli karar ile davacı aleyhine sonuçlandığını; sözleşmenin feshinde davacının kusurlu bulunarak tazminatla sorumlu tutulmasına karar verildiğini ve bu kararın Yargıtay’ca onanarak kesinleştiğini; bu şekilde, davacının bu şirkete 8.895.023.913,00 eskiTL ödeme yapıldığını; davacının uğradığı bu zarardan davacının genel müdürü Davalı … ile davacının hukuk müşaviri …’nin kusurları nedeniyle sorumlu olduklarını, belirterek; davacının gerçekleşen 8.985.023.913,00 eskiTL zararının ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini, talep ve dava etmiştir.

CEVAP:
Davalı, davanın reddini istemişlerdir.
DELİLLER:
1-Şirket defter ve kayıtları,
2-Bilirkişi raporları,
3-Tüm dosya münderecatı,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKÎ NİTELENDİRME :
Dava, davalının genel müdür olarak görev yaptığı dönemde kusurlu olarak sözleşmenin haksız feshine ve … Turizm A.Ş.’nin tazminat ödemesine neden olduğu savına dayalı kurum zararının tahsili istemine ilişkindir.
Davanın geçirmiş olduğu safahat özetle şöyledir:
Davanın ilk olarak açıldığı Ankara … Hukuk Mahkemesi, 14/02/2001 tarih, … K. sayılı görevsizlik kararı vermiş; dosya, … Mahkemesi’nin … E. sırasına kayıt edilmiştir. Anılan mahkemede yapılan yargılama sırasında davacı şirketin … Holding A.Ş. bünyesinde birleşiği gözlenmiştir. … Mahkemesi’nin … E., … sayılı kararıyla davaya idarî yargının bakması düşüncesiyle görevsizlik kararı verilmiş ve bu karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 14/07/2005 tarih ve … K. sayılı ilâmı ile onanarak kesinleşmiştir.
İdarî yargıda açılan davada Ankara …. İdare Mahkemesi …K. sayılı adlî yargının görevli olduğu düşüncesiyle görevsizlik kararı vermiş ve karar Danıştay’da onanarak kesinleşmiştir. Görev uyuşmazlığı nedeniyle Uyuşmazlık Mahkemesi 02/07/2007 tarih, 2007/91 E., 2007/135 K. sayılı kararla “Davanın çözümünde adlî yargının görevli olduğuna” karar vermiştir. Uyuşmazlık Mahkemesinin eldeki davada verdiği karar, bu dava yönünden bağlayıcıdır.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda dosya … Mahkemesi’nin 2007/801 E. sırasına kayıt edilmiştir.
… Mahkemesi yargılama sonunda 10/12/2017 tarih ve …K. sayılı kararla, “davanın zamanaşımı nedeniyle reddine” karar vermiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 10/03/2008 tarih ve … K. sayılı ilâmında: “…Kaldı ki, davacı kamu tüzel kişisi olup, bu tür tüzel kişiliklerde zamanaşımı süresi, o kuruluşun dava açmaya emir vermeye yetkili organının zarar ve sorumluluğu öğrendiği tarihten itibaren başlar. İnceleme konusu olayda, davacı şirketin Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 31.10.2000 tarih ve 4 sayılı rapor dava açmaya emir vermeye yetkili Genel Müdüre 6.11.2000 tarihli yazı ile bildirilmiştir. Bu durumda zamanaşımı süresinin belirtilen tarihten itibaren işletilmesi gerekir. Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının kusur oranlarını belirleyen bilirkişi raporu değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken ödeme tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olması hatalıdır…” gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Bozma sonrası … Mahkemesi’nin 2008/323 esas numarasına kayıt edilen dosyada 25/03/2009 tarih ve 2008/323 E., 2009/86 K. sayılı direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararının da temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07/07/2010 tarih ve … K. sayılı bozma kararıda:
“…Davalı …, davacı şirkette dönemin şirket genel müdürü ve yönetim kurulu başkanı olduğu, davalı ile davacı şirket arasında iş sözleşmesinin imzalandığı konusunda yerel mahkeme ile Yargıtay Özel Dairesi arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Diğer taraftan davacı … Turizm A.Ş., sermayesinin tamamı devlete aitken 4046 Sayılı Yasaya göre özelleştirme kapsamına alınmış Kamu İktisadi Teşebbüsü olup; bu şirket, Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca 2003 yılında davaya devam eden … Holding A.Ş. ile birleştirilmiş ve böylece hükmi şahsiyeti sona ermiştir.
(….)
Yargıtay, yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasında bir hizmet akdi bulunmadığını, en azından şirket genel müdürü iken, yönetim kurulu üyeliğine seçilen kişinin hizmet akdi ilişkisinin sona erdiğini kabul etmiştir (H.G.K.’nun 5.2.2003 gün ve 2003/9-82 E.-65 K. sayılı ilamı).
Genel olarak yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu TTK.320 ve TTK. 336.maddelerine göre belirlenir. Şirket yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasında bir vekalet akdi ilişkisi bulunduğundan, üyelerin şirkete karşı vekil gibi sorumlu olmaları doğaldır. Ayrıca TTK. 320.madde sorumluluğu yanında aynı Kanunun 336.maddesinde sayılan hallerde şirket yönetim kurulu üyeleri gerek şirkete, gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsil sorumlulukları vardır. Yine şirket yönetim kurulu üyeleri hakkında, anonim şirketler yönetim kurulu üyeleri gibi dava açılabilmesinin ön koşulu TTK.’nun 341.maddesi uyarınca şirket genel kurulunun karar alması şartına bağlanmıştır (H.G.K.’nun 7.11.2001 gün ve 2001/13-1026 E.-765 K. sayılı ilamı).
İlke olarak öncelikle alacağın niteliğine göre görevli yargı yeri belirlenecek ve ondan sonra görevli mahkeme işin esasına girecektir.
Bu genel açıklamalardan sonra bu uyuşmazlığın çözümünün hangi mahkemenin görev alanına girdiğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
(…)
Somut olaya gelince;
Davanın, davacı … Turizm İşletmeleri A.Ş. ile dava dışı … İnşaat San. ve Tic. A.Ş. arasında 5.8.1993 tarihinde imzalanan … … Marina’da Yapılarak İşletilecek Akaryakıt İstasyonu ve Müştemilatına Ait Kira Sözleşmesinin daha sonra haksız olarak feshedilmesi nedeniyle davacı şirketin genel müdürü ve yönetim kurulu başkanı …’in sözleşmenin imzalanmasında gerekli özeni göstermeyerek şirketi zarara uğrattığı ve TTK.’nun 336. maddesi gereğince sorumlu olması gerektiği iddiasıyla açıldığı belirgindir.
Yönetim kurulu üyesinin sorumluluğu TTK.’da özel olarak düzenlenmiştir. O halde TTK. 4/1. madde uyarınca mutlak ticari davadır. TTK. 5’nci maddesi uyarınca bu davalara o yerde Ticaret Mahkemesi varsa, bu mahkemenin bakması yasa buyruğudur.
Bu haliyle uyuşmazlık, TTK.’nun 336 vd. maddelerinde gösterilen yönetim kurulu üyesinin sorumluluğundan kaynaklanmakta olup, davalı … ile onu çalıştıran şirket arasındaki hizmet akdinden, ya da İş Kanunundan kaynaklanmamaktadır.
O halde, hizmet akdinden doğan bir hak uyuşmazlığı niteliğinde olmayan eldeki davanın İş Mahkemelerinde görülemeyeceği açıktır.
Bu durumda, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular karşısında eldeki davaya Ticaret Mahkemesinde bakılması ve İş mahkemesinin görevsizlik kararı vermesi gerekirken, yerel mahkemenin kendisinin görevli olduğunu kabulle işin esasını inceleyip sonuca varması usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı yukarıda belirtilen değişik gerekçe ile bozulmalıdır…”
Gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur.
Bozma sonrası dosya … Mahkemesi’nin … E. sırasına kayıt edilmiş ve 12/05/2011 tarih, … E., 2011/310 K. sayılı kararla; Davalı … yönünden dava tefrik edilmiş, Davalı … yönünden ise görevsizlik kararı verilerek Ankara Asliye Ticaret Mahkemesi’ne yollanmıştır.
Tevziden geçen dosya Mahkememizin 2011/513 E. sırasına kayıt edilmiştir.
Mahkememizce, davacı ile dava dışı şirket arasında … Marina’da yapılacak akaryakıt istasyonu ve müştemilatı işinin yap-işlet-devret modeli ile yapılmasına ilişkin sözleşmenin davacı şirket tarafından haksız yere feshedilmesi üzerine dava dışı şirket tarafından davacı aleyhine açılan dava sonunda ödemek zorunda kaldığı 8.305.503.913,00 eski TL tazminatın 12/03/1998 tarihinde ve 589.200.000,00 eski TL tazminatın 13/03/1998 tarihinde ödenerek toplamda 8.894.703.913,00 eski TL kurum zararının oluştuğu, davacının zararın gerçekleşmesinde bilirkişi raporunda belirtildiği gibi davacı genel müdürü …’in %75 oranında kusurlu olduğu ve 6.671.027.934,00 eski TL talep edebileceği kabulü ile 25/12/2012 tarih, 2010/513 E., 2012/458 K. sayılı karar verilmiştir. Bu kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 23/12/2014 tarih ve … K. sayılı ilâmında:
“1- Dava, davacı … şirketin eski genel müdürü ve yönetim kurulu başkanı olan davalının şirkete verdiği iddia olunan zararın tazmini istemiyle açılmıştır. Anonim şirketlerde yöneticiler hakkında sorumluluk davası açılabilmesi, 6762 sayılı TTK’nın 341’nci maddesi uyarınca genel kurulda bu konuda bir karar alınması şartına bağlıdır. Ancak, dava tarihinden önce yürürlüğe giren 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname uyarınca kamu iktisadi teşebbüslerinin, bu meyanda davacı şirketin de organları arasında genel kurul bulunmamaktadır. Bu nedenle, artık davanın açılması için genel kurul kararı şartının aranması söz konusu değildir. Kararnamenin 5’inci maddesinde teşebbüslerin organları olarak yönetim kurulu ve genel müdürlük gösterilmiştir. Buna göre, teşebbüslerin en yetkili organı yönetim kuruludur. Dolayısıyla eski genel müdür hakkında sorumluluk davası açılması da yönetim kurulunun görev ve yetkisi içersindedir ve işin niteliği itibariyle yönetim kurulunca dava açılmasına karar verilmesi gereklidir. Somut olayda dava genel müdürün davacı adına dava dışı şirketle imzalamış olduğu inşa ettirilecek akaryakıt istasyonu ve müştemilatı ile ilgili sözleşmenin haksız feshi nedeniyle davacının dava dışı şirkete ödediği tazminatın rücuen tahsili talebiyle açılmıştır. Bu konuda yönetim kurulunca verilmiş bir karar olup olmadığı belli değildir. Açıklanan bu husus, dava şartı olduğundan öncelikle araştırılması gereklidir. Davacı … Turizm A.Ş, sermayesinin tamamı devlete aitken 4046 sayılı Yasa’ya göre özelleştirme kapsamına alınmış Kamu İktisadi Teşebbüsü olup; bu şirket, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca 2003 yılında davaya devam eden … Holding A.Ş. ile birleştirilmiş ve böylece hükmi şahsiyeti sona ermiştir. Yapılan açıklamalar nazara alınarak mahkemece, öncelikle davacıya, … Turizm A.Ş. yönetim kurulunca davalı hakkında sorumluluk davası açılması yönünde alınan bir karar olup olmadığı sorulmalı, varsa ibraz ettirilmelidir. Eğer böyle bir karar yoksa … Holding A.Ş’nin tabi olduğu hükümler çerçevesine yetkili organlarınca alınacak karar ile belirtilen eksikliğin tamamlanması için münasip bir mehil vererek hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar vermesi gerekmektedir. Bu suretle, belirtilen eksiklik hakkında gerekli işlem yapılmaksızın işin esasına girilerek hüküm tesisi doğru görülmediği gibi görevsiz mahkemece verilen ve bu davada yeri olmayan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesi gereğince zamanaşımı definin reddine ilişkin kararı ile 6762 sayılı TTK’nın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dair zamanaşımına ilişkin hükümleri tartışılmadan, yani zamanaşımı def’i hakkında görevli mahkemece bir karar verilmeden esasa girilerek hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…”
Gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Mahkememizce usul ve esas yönünden yasaya uygun olduğu kanaatine varılan vaki bozma ilâmına uymuş ve gereğini yerine getirmiştir. … Turizm A.Ş. yönetim kurulunca davalı hakkında sorumluluk davası açılması yönünde alınan bir karar olmadığı anlaşılmış ve davacı vekiline … Holding A.Ş’nin tabi olduğu hükümler çerçevesine yetkili organlarınca alınacak kararın ibrazı için süre verilmiştir. Davacı vekili, “… Holding A.Ş. Yönetim Kurulu”nun 22/09/2016 tarihli 6 nolu gündem toplantısında Mahkememiz dosya numarası belirtilmek kaydıyla … hakkında sorumluluk davası açılmasına ilişkin karar örneğini ibraz etmiştir. Bu şekilde Yargıtay bozma ilâmındaki usuli eksiklik ikmal edilmiştir.
Yargıtay bozma ilâmında, görevsiz mahkemece verilen ve bu davada yeri olmayan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesi gereğince zamanaşımı definin reddine ilişkin kararı ile 6762 sayılı TTK’nın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dair zamanaşımına ilişkin hükümleri tartışılmadan, yani zamanaşımı def’i hakkında görevli mahkemece bir karar verilmeden esasa girilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bozma kararı verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda, genel olarak yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu TTK.320 ve TTK. 336.maddelerine göre belirleneceği, şirket yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasında bir vekalet akdi ilişkisi bulunduğundan, üyelerin şirkete karşı vekil gibi sorumlu olmalarının doğal olduğu, ayrıca TTK. 320.madde sorumluluğu yanında aynı Kanunun 336.maddesinde sayılan hallerde şirket yönetim kurulu üyelerinin gerek şirkete, gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsil sorumluluklarının bulunduğu belirtilmiş ve bu haliyle uyuşmazlık, TTK.’nun 336 vd. maddelerinde gösterilen yönetim kurulu üyesinin sorumluluğundan kaynaklanmakta olduğu vurgulanmıştır. Eldeki davaya ilişkin Hukuk Genel Kurulu’ndaki bu belirleme bağlayıcı olacaktır. Dava tarihi itibariyle uyuşmazlığa Mülga 6762 sayılı TTK hükümleri uygulanmalıdır.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 336.maddesinde:
“İdare meclisi azaları şirket namına yapmış oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı şahsan mesul olamazlar. Ancak aşağıda yazılı hallerde gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler.
1. Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından vukubulan ödemelerin doğru olmaması;
2. Dağıtılan ve ödenen karpaylarının hakiki olmaması;
3. Kanunen tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya bunların intizamsız bir surette tutulması;
4. Umumi heyetten çıkan kararların sebepsiz olarak yerine getirilmemesi;
5. Gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden veya ihmal neticesi olarak yapılmaması.
Beş numaralı bentte yazılı vazifelerden birisi 319 uncu madde gereğince idare meclisi azalarından birine bırakılmışsa, mesuliyetin ancak ilgili azaya yükletilmesi lazımgelip o muameleden dolayı müteselsilen mesuliyet cari olmaz.”
Hüküm bulunmaktadır. Keza Mülga 6762 sayılı TTK 340. maddesinde; “336 ve 337 nci maddelerin hükümleri gereğince idare meclisi azalarına yükletilen mesuliyet hakkında 309 uncu madde hükmü de tatbik olunur.” denilmektedir. Mülga 6762 sayılı TTK m.309 maddesinde de: “Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur.” hükmü mevcuttur.
Dolayısıyla somut olayda mesul olan kimselere karşı tazminat isteme hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrayacaktır.
Mahkememizce, eldeki davanın iş mahkemesinde görüldüğü aşamada yapılan temyiz incelemesinde Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 10/03/2008 tarih ve 2008/1330 E., 2008/4316 K. sayılı ilâmında şu gerekçe ile bozma kararı verilmişti:
“…Kaldı ki, davacı kamu tüzel kişisi olup, bu tür tüzel kişiliklerde zamanaşımı süresi, o kuruluşun dava açmaya emir vermeye yetkili organının zarar ve sorumluluğu öğrendiği tarihten itibaren başlar. İnceleme konusu olayda, davacı şirketin Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 31.10.2000 tarih ve 4 sayılı rapor dava açmaya emir vermeye yetkili Genel Müdüre 6.11.2000 tarihli yazı ile bildirilmiştir. Bu durumda zamanaşımı süresinin belirtilen tarihten itibaren işletilmesi gerekir.” şeklindeki bozması isabetli görülmüş ve Mahkememiz yönünden de bağlayıcı olduğu kabul edilerek, eldeki davada, davacı şirketin Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 31/10/2000 tarih ve 4 sayılı rapor dava açmaya emir vermeye yetkili Genel Müdüre 6/11/2000 tarihli yazı ile sunulduğundan zamanaşımının bu tarihten itibaren başlayacağı, davanın ise 19/12/2010 tarihinde açıldığından süresinde olup, bu sebeple zamanaşımı def’inin reddine karar verilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

İş bu kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 23/09/2019 tarih 2018/3845 E., 2019/5681 K. sayılı ilâmı ile;
“(…)Dava, Şirket genel müdürünün hukuka aykırı işleminden kaynaklanan sorumluluğuna ilişkindir. Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Şirket zararı 05.08.1993 tarihli sözleşmenin 15.06.1994 tarihinde haksız olarak feshedilmesinden kaynaklanmakta olup somut olaya olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 309. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Bu bağlamda, 6762 sayılı TTK’nın 309/son hükmünde, zarardan sorumlu olan kimseler aleyhine zararı doğuran olay için ceza kanunlarında daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmediği takdirde, zararın ve mesul olanın öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran olayın vukuundan itibaren beş yıl içinde sorumluluk davası açılabileceği öngörülmüştür.
Mahkemece, sözleşmenin haksız feshedildiği 15.06.1994 tarihi göz önüne alındığında, davanın açıldığı 19.12.2000 tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımının dolduğu, davalının eylemi nedeniyle ceza kanunlarında daha uzun bir zamanaşımı süresinin de öngörülmediği, buna göre usul ve yasaya uygun olarak ileri sürülen zamanaşımı def’i dikkate alınarak davanın bu gerekçeyle reddi gerekirken, zamanaşımı hesabında dikkate alınacak tarihin, zararın ve mesul olan kimsenin öğrenildiği tarih ve bu tarihinde davacı Şirketin Teftiş Kurulu Başkanlığınca düzenlenen raporun Şirketin dava açılması yönünde emir vermeye yetkili genel müdürüne sunulduğu 06.11.2000 olduğu ve böylece 2 yıllık zamanaşımı başlangıcının 5 yıllık zamanaşımı başlangıcı olarak kabulü ile zamanaşımı def’inin reddi doğru olmamış, kararın bu nedenle davalı vekili yararına bozulması gerekmiştir(…)”
Gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Mahkememizce vaki bozma ilâmına uyulmuştur. Bozma ilâmına uyulması nedeniyle bozma lehine olan taraf yönünden usulü müktesep hak doğar ve bozma gereğince işlem yapılması gerekir. İş bu davanın temyiz merci olan Yargıtay 11.HD’nin bozma ilâmında açık bir şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiği bozma konusu yapıldığından; davanın, zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarda açıklanan yasal ve hukuksal olgu gözönüne alınarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve Kurul’un takdirine göre;
1.-Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine,
2.-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince, alınması gereken; 59,30 TL karar ve ilâm harcından, peşin alınan 100,07 TL’nin düşülerek artan 40,77 TL harcın, karar kesinleştiğinde istemi ve başvurusu hâlinde davacıya iadesine,
Davalı tarafından harç tahsil müzekkeresi ile yatırılan 296,20 TL harcın arar kesinleştiğinde istemi ve başvurusu hâlinde davalıya iadesine,
3.-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına; HMK m.333/1 gereğince harcanmayan gider avansının hüküm kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4.-Davalı tarafça yapılan 104,77 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine; HMK m.333/1 gereğince harcanmayan gider avansının hüküm kesinleştiğinde davalıya iadesine,

5.-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca, davalı yararına hesaplanan 4.080,00 TL maktû vekâlet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

Dair, davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. …’un yüzlerine karşı; kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere 19/10/2021 tarihinde oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.

Başkan … Üye … Üye … Kâtip
¸ ¸ ¸¸