Emsal Mahkeme Kararı Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/623 E. 2021/869 K. 28.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANKARA
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
Esas No : 2020/623
Karar No : 2021/869
Türk Milleti Adına Yargılama Yapmaya ve Hüküm Vermeye Yetkili
ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR

ESAS NO : 2020/623
KARAR NO : 2021/869
DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 26/11/2020
KARAR TAR. : 28/12/2021
KAR. YAZ. T. : 17/01/2022

Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi, Mahkememizin yukarıdaki esas numarasına kayıt edilerek yapılan incelemesi sonunda:
DAVA:
Davacı vekili, dava dilekçesiyle özetle; müvekkili ile davalı arasında, “…” adresindeki unlu mamüllerin imalat ve satışı yapan işyerinin tüm işletme hakkı, işletmede bulunan ve sözleşme eki liste olarak eklenen tüm menkuller ile birlikte toplam 814.505,05 TL (dolar kuru sabitlenerek toplamda 119.325,00 USD) bedel karşılığında müvekkiline devrine ilişkin 09/06/2020 tarihli ticarî işletme devir sözleşmesi yapıldığını; müvekkilinin, bu sözleşme nedeniyle 20/07/2020 başlangıç tarihli 20/02/2020 bitiş tarihli beher ayın 20’sinde vade tarihli olan toplam 20 adet sıralı ve toplamda 119.325,00 USD tutarında senedi davalıya teslim ettiğini; ancak, davalının sorumluluklarını yerine getirmediğini ve iş yerinin teslim ve devir edilmediğini; haricen yapılan araştırmada işletme içerisinde bulunan tüm demirbaş, makine, malzeme ve teçhizatların davalı tarafından satılmış olduğunu öğrendiklerini; senetlerin iadesi için …. yevmiye sayılı ihtarnamesini keşide ettiklerini, davalının, senetleri iade etmediğini; senetlerin malen ihdas kayıtlı olduklarını; bu sebeple, 09/06/2020 düzenleme tarihli, 20/07/2020, 20/08/2020, 20/09/2020, 20/10/2020, 20/11/2020 vade tarihli, her biri 2.950,00 USD bedelli senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespiti ile dava konusu senetlerin kararın kesinleşmesine kadar kullanılmasının, devredilmesinin, ifa amacıyla ibrazının ve icraya konulmasının önüne geçilmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, talep ve dava etmiştir.

YANIT:
Davalı, davaya yanıt vermemiştir.

DELİLLER :
1-09/06/2020 tarihli Ticari İşletme Devri Sözleşmesi,
2-Arabulucu tutanağı,
3-İhtarname,
4-Ticaret sicili kayıt örneği,
5-Tüm dosya münderecatı,

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKÎ NİTELENDİRME :
Davacı ile davalı arasında yapılan 09/06/2020 tarihli “Ticari İşletme Devir Sözleşmesi” kapsamında ticari işletmenin tam ve hukuken teslim edilmediği savına dayalı olarak 20/07/2020 başlangıç tarihli 20/02/2022 bitiş tarihli, her ayın 20’si vadeli 20 adet sıralı ve toplam 119.325,00 USD bedelli senetlerden dolayı davalıya borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Dava dosyası hâkimliğe tevdi edilmiş; kısmi menfi tespit davası açılamayacağından davacı vekilinin (11.923,00 TL) eksik nispi harcı ikmal ettiği ve bu suretle, menfi tespit isteminin sözleşme tutarı (814.505,05 TL) olduğu anlaşılmakla ve harç ikmali yapılmakla dosya heyete tevdi olunmuştur.
Davacı ile davalı şirket arasında 09/06/2020 tarihli Ticarî İşletme Devri Sözleşmesi imzalanmıştır. Davalı şirkete sözleşme örneği ekli isticvap davetiyesi çıkartılmış olup herhangi bir itiraz gelmemiştir. Bu nedenle iş bu sözleşmenin tarafların kabulünde olduğu söylenmelidir.
Davacı, edimlerini yerine getirdiğini fakat davalının iş yerini hukuken ve fiilen teslim etmediği savına dayanarak menfi tespit istemiştir.

Borçlar Hukukunda ana kural sözleşme serbestisi ilkesidir. Yasa koyucu, borç doğuran akitlerin kapsamını belirlemede sözleşme serbestisi ilkesini benimsemekle birlikte, bunun sınırlarını emredici kurallara, ahlaka (adaba) ya da kamu düzenine veya kişisel haklara aykırı bulunmama olarak belirlemiştir. Bu koşullara uygun olarak taraflar özgür iradeleri ile sözleşme düzenleyebilirler ki aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Dolayısıyla sözleşmeler, onu imzalayanlar için normatif bir alan meydana getirirler ve onlar için ‘yasa’ gücündedir. Sözleşme taraflar için bağlayıcıdır. Bu açıklamalar çerçevesinde, eldeki davada, uyuşmazlık, tarafların kabulünde olduğu belirlenen sözleşme (ticarî işletme devri sözleşmesi) hükümlerine göre çözümlenecektir.
Yanlar arasındaki sözleşmenin (d) bendi şöyledir: “Yukarıdaki bilgileri verilen işletmeye ilişkin işletme hakkı ve işletme içerisinde bulunan ekli listedeki menkul mallar, toplamda 814.505,00 TL karşılığında dolar cinsinden verilen (toplamda 119.325,00 USD) ve ekli listede (Ek-2) bilgileri verilen bonoların tamamının ödenmesi halinde …’a devredilmiştir. (…)”
Bu madde lafzen okunduğunda ‘bonoların tamamının ödenmesi halide’ işlerinin devredileceği anlamı çıkmakta ise de sözleşmenin (e) bendinde yer alan: “09/06/2020 tarihinden sonra doğmuş ve doğacak olan söz konusu borçlardan ise devralan …, şahsen ve malen sorumludur” hükmünden, sözleşmenin imza tarihi olan 09/06/2020 tarihinden sonra alıcı …’a sorumluluk yüklendiğine göre sözleşme ile birlikte işyerinin tesliminin kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.
Bu noktada, davacı, tesliminin yapılmadığını iddia etmiştir. Beklenen davalının ‘teslim’ koşulunun sağlandığını kanıtlamasıdır. Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (MK m.6). Benzer hüküm HMK’da vardır; ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir (HMK m.190, f.1). Dolayısıyla, yargılamaya katılıp teslim olgusunu kanıtlama yükü ‘davalı’ üzerinde yer aldığından, davalı iddiasını kanıtlamalıdır (MK m.6).
Davalı vekili, 21/09/2021 tarihli oturuma katılmış, 15/07/2019 tarihli protokolü ibraz etmiştir. İş bu protokol 15/07/2019 tarihli olup … ile … arasında imzalanmıştır. … şahit olarak imza koymuştur. Protokolün 3.b maddesinde, “…, pastane işletmesinin … tarafından sağlandığını, …’ın usta olması nedeniyle emeğini işletmeye koyduğunu beyan ve kabul eder” hükmü karşısında … dava konusu işletmede usta olarak çalışmaktadır. 3.c maddesinde işçi-işveren ilişkisi bulunmadığı belirtilmiş, 3.d maddesinde şu hüküm konulmuştur: “İş bu protokolün imzasından itibaren 01/08/2020 tarihine kadar … tarafından, …’a 400.000 TL ödendiğinde, … veya onun belirleyeceği bir kişinin %50 ve …’ın %50 ortak olduğu bir limited şirket kurulacaktır. Daha sonra iş bu protokol konusu pastane işletmesi, … İnşaat Unlu Mamuller Gıda Nakliyat Turizm Otomotiv Sanayi Ticaret Limited Şirketi tarafından bu madde kapsamında kurulacak limited şirkete devredilecektir. Böylece pastane işletmesi yeni kurulan şirket üzerinden işletilmeye devam edecektir.”
Bir kısım hükümleri yukarıya alınan 15/07/2019 tarihli protokol hükümlerine göre davacı … pastane işletmesinde usta olarak çalışmaktadır; bu çalışma işçi-işveren ilişkisi kapsamında değildir. Başka bir anlatımla davacı … işletmede fiilen çalışmakta olup dava konusu 09/06/2020 tarihli “Ticari İşletme Devir Sözleşmesi” kapsamında ticari işletmede fiilen bulunduğundan ayrıca bir teslim işlemine gerek olmadığı hâlde işletmenin hukuken ve fiilen teslim edilmediği savıyla eldeki davada menfi tespit istemiştir. Ne var ki 15/07/2019 tarihli protokol bu iddianın aksine davacının işletmede fiilen olduğunu göstermektedir. Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır (TMK m.2,1). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 29’uncu maddesi üst başlığı “Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü”dür. Bu madde şöyle kalem alınmıştır:
[HMK m. 29- (1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar.
(2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.]
Dolayısıyla HMK m.29,2 gereğince, taraflar, davanın dayanağı olan maddî vakıayı gerçeğe uygun olarak bildirmekle yükümlüdür. Eş deyişle davacı, dava hakkını kullanırken, davaya konu maddî vakıayı doğru ifade etmesi beklenirken aksine bunu açıklamadığı gibi protokolün sonradan ileri sürüldüğüne yönelik itiraz ileri sürmesi dürüstlük kuralına uygun olmadığından, Mahkememizce, haklı ve yerinde görülmemiştir. Somut olayda, davacı, iddiasını işletmenin tam ve hukuken teslim edilmediği olgusuna dayandırmış olup, davacının işletmede fiilen bulunduğu ve dolayısıyla ayrıca bir teslim işlemi gerekmediği anlaşılmıştır.
Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir (BK m.97). Bu açıklamalar çerçevesinde, somut olayda, 09/06/2020 tarihli sözleşme hükümlerine göre iş yerinde davacının fiilen bulunması nedeniyle ayrıca yeni bir teslim merasimine gerek olmadığı anlaşıldığından Ek-2’de belirtilen bonoların ödenmesinden sorumlu olduğu kanaatine varılmış, kanıtlanmayan davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan yasal ve hukuksal olgu göz önüne alınarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve Mahkemenin takdirine göre;
1.-Davanın reddine,
2.-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince, alınması gereken 59,30 TL karar ve ilâm harcının, peşin alınan 1.985,98 TL ile tamamlama harcı olan 11.923,75 TL toplamı 13.909,73 den düşürülerek artan 13.850,43 TL harcın, karar kesinleştiğinde istemi ve başvurusu halinde davacıya iadesine,
3.-Davacı tarafça yapılan, yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
HMK m.333/1 gereğince harcanmayan gider avansının hüküm kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4.-Davalı tarafça yapılan yargılama gideri bulunmadığına,
5.-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca, davacı yararına hesaplanan 57.775,25 TL nispî vekâlet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,

Dair, davacı vekili Av. …’ün yüzlerine karşı; kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere 28/12/2021 tarihinde oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup, usûlen anlatıldı.