Emsal Mahkeme Kararı Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/555 E. 2022/213 K. 13.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA YARGILAMA YAPMAYA VE HÜKÜM VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
ASLİYE SEKİZİNCİ TİCARET MAHKEMESİ
K A R A R
ESAS NO : 2021/555
KARAR NO : 2022/213

BAŞKAN : … …
KATİP : … …

DAVACI :…
DAVALI : …. …
DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/11/2012
KARAR TARİHİ : 13/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/04/2022
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin … parselde bulunan işyerine doğalgaz bağlatmak için 13/03/2007 tarihinde davalı kuruma (devirden önceki kurum olan … Genel Müdürlüğüne) başvuruda bulunduğunu, davalı kurumca servis hattı hizmeti adı altında toplam 11.516,17 USD bedelin ödenmesi gerektiğini müvekkili şirkete tebliğ edildiğini, iç doğalgaz servis hattının … Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. isimli firmaya bedeli ödenerek yaptırıldığını, davalı idarenin istediği 11.516,17 USD’nin müvekkilinden istenmesinin hukuki dayanağının bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından davalı idareye (…) 20/07/2007 tarih ve 2007/26731 yevmiye nolu makbuzla ödediklerini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 20.658,86 TL alacağın 20/07/2007 ödeme tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya ilişkin olarak öncelikle zamanaşımı ve kesin hüküm itirazında bulunduklarını, esasa ilişkin olarak da; müvekkili şirketin … kararlarına tabi olduğunu, doğalgaz ana hattından davacı şirket binasına münferit bağlantı yapılması gerektiğini, davacının iddia ettiği gibi aynı konuda mükerrer ödeme değil, davacının talep ettiği hizmetin farklı aşamaları için geçerli farklı ödemelerin söz konusu olduğunu, müvekkili şirket tarafından yapılan hesaplamada …’nın 27/12/2006 tarih ve 1042 sayılı kararına uygun olarak yapıldığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte iki adet taahhütnamede görüleceği gibi, davacı, hat uzatımı ve servis hattı çekilmesi işlerini, tüm ödemeleri kendilerince karşılanmak üzere, yetkili bir alt yapı firmasına yaptıracağını ve hat uzatımı ile servis hattı konularına ilişkin olarak ileriye dönük herhangi bir hak veya tazminat talep etmeyeceklerini beyan, kabul ve taahhüt ettiklerini, davacının faiz talebine de itiraz ettiklerini, faizin dava tarihinden itibaren yasal faiz oranında talebi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
GEREKÇE : Dava; davalı tarafça davacıdan servis hattı hizmeti bedeli adı altında talep edilen ve ihtirazi kayıtla ödenen bedelin iadesi isteğine ilişkindir.
Mahkememizin 2012/684 esasına kayıtla yapılan yargılamada;
Dosya üzerinde iddia ve savunma doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği anlaşılmakla 29/05/013 tarihli oturum 2 nolu ara kararı uyarınca davacı vekiline gider avansından fark 500,00 TL bilirkişi ücretini yatırmak üzere 2 hafta kesin süre verilmiş, verilen ve sonuçları anlatılan kesin süreye karşın bilirkişi ücretinin yatırılmadığı, davalı vekili 18/09/2013 tarihli oturumda beyanında arar kararda verilen kesin süre içerisinde ücret yatırılmadığını, daha sonra yatırıldığını, buna muvafakatleri olmadığını bildirdiği anlaşılmakla, bu haliyle kanıtlanamayan davanın reddine ilişkin 18/09/2013 tarih 2013/501 sayılı karar verilmiş, karar taraf vekillerince temyiz edilmiş Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 29/09/2016 tarih 2015/15420 esas 2016/11375 karar sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Yargıtay bozma ilamında “01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK. 114/g maddesinde gider avansı dava şartı olarak düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 120. maddesinde; “davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya 2 haftalık kesin süre verilir” hükmüne; yine 324. maddesinde ise, “tarafların her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar, birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde, talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır” hükmü yer almaktadır.
Mahkemece; “Davacı tarafa, 29.05.2013 tarihli celsede, “…Dosya üzerinde iddia ve savunma doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, bilirkişilere 400,00X2=800,00 TL ücret taktirine, gider avansında 300,00 bilirkişi ücreti olmakla bilirkişi ücretinden fark 500,00 TL yatırmak üzere davacı vekiline 2 hafta kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde yatırılmadığı taktirde bilirkişi incelemesi yaptırmaktan vazgeçmiş sayılmasına, bu hususun anlatılmasına (anlatıldı.) ücret yatırıldığında dosyanın celse arasında ismi resen belirlenecek bilirkişi heyetine tevdiine, rapor celse arasında geldiğinde duruşma günü beklenmeksizin rapor suretinin taraf vekillerine tebliğine, masrafın gider avansından karşılanmasına, “yönünde ara kararı alınarak ;celse 18.09.2013 tarihine talik edilmiş , davacı tarafça öngörülen gider avansı kati mehilden sonra , ancak bir sonraki celse talikinden 3 ay kadar evvel 21.06 .2013 tarihinde yatırılmıştır.
Dava dosyası tetkik edildiğinde; , 21.06.2013 tarihli celsede , kesin süre içerisinde davacı vekili tarafından ödeme yapılmadığından davanın kanıtlanmadığından bahisle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Hukuk Yargılamasına ilişkin kurallar, yargılamanın düzenli yapılması ve hakkın olabildiğince çabuk elde edilmesi amacını gerçekleştirmek için getirilmiştir. İşte hakkın elde edilmesi için birer araç olan bu kurallar amaca uygun somut bir görevin varlığı halinde uygulama alanı bulurlar. Aksi halde araçla ulaşılması istenilen amaç arasında gerçek ve esaslı bağın bulunmaması anlamsızlığı (şekilcilik) ortaya çıkarır. Mahkemelerin amacı, ne olursa olsun uyuşmazlıkları ortadan kaldırmak değil, pozitif hukukun ölçüsünde, hakkı belirleyerek sonuca ulaşmaktadır.
Yine hakim, davanın süratli bir şekilde bitirilmesini temel amaç kabul edip, kesin süre kurumunu bu amacın hizmetine vermemelidir. Zira davanın makul sürede bitirilmesi adil yargılama hakkının bir unsuru ise de, bu temel insan hakkı, diğer usulü hakların feda edilmesiyle gerçekleştirilebilecek bir hak değildir. ( HGK 28.04.2010 gün 2010/2-221, 241 E,K)
Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir. ( 28.03.2012 Tarih 2012/19-55 E . 2012/49 Sayılı HGK İlamı)
Mahkemece verilen kesin süreden sonra, ancak celse tarihinden yaklaşık 3 ay evvel bilirkişi ücreti ile keşif mahkeme yolluğu mahkeme veznesine depo edilmiştir.
Yukarıda ayrıntısıyla açıklandığı üzere, kesin sürenin temel amacı yargılamada çabukluğu sağlamak, daha açık ifadeyle taraflarca yargılamanın lüzumsuz yere uzatılmasının önüne geçmek olup; bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, celsenin talik edildiği, 18.09.2013 tarihine kadar dosyanın bilirkişiye tevdiye bilirkişi raporunun tanzim kılınarak taraf vekillerine tebliğinin mümkün olduğu davacı vekilinin 21.06.2013 tarihi itibariyle bilirkişi ücretini yatırmasının celsenin talik edildiği tarihde nazara alındığında yargılamayı uzatmadığı apaçık ortadadır.
Her ne kadar, mahkemenin verdiği kesin süre şekli anlamda usulüne uygun ise de, yukarıda da açıklandığı üzere yargılamayı uzatmadığı sürece, savunma hakkının kutsallığının içeriğine dokunmadan kullanılması gereken bir usul hukuku yöntemi olduğu da dikkate alındığında, verilen kesin süre usul hukukuna konuluş amacına uygun kullanılmadığından, yöntemine uygun değildir ve bu suretle verilen kesin süre hukuki sonuç doğurmaz.
Bu itibarla; mahkemece 21.06.2013 de bilirkişi ücretinin dosyaya yatırılması gözönüne alınarak, dosyanın bilirkişiye tevdiiyle uyuşmazlık konusuna ilişkin rapor tanziminden sonra elde edilecek sonuç dairesinde hüküm tesisi gerekirken kati mehil müesesenin konuluş amacına aykırı olarak kesin süreye yanlış anlam verilmek suretiyle , bilirkişi ücretinin yatırıldığı tarihden yaklaşık 3 ay sonrasına tekabül eden celsede bilirkişi ücreti süresinde yatırılmadığından mevcut haliyle kanıtlanamayan davanın reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir .” denilmiştir.
Yargıtay bozma ilamı üzerine dosya Mahkememizin 2017/119 esasına kaydedilmiştir.
Davacı vekili bozma ilamına uyulması, davalı vekili eski kararda direnilmesi isteğinde bulunmuştur.
Mahkememizce 29/05/2013 tarihli oturumda bilirkişi ücretinden dosyada mevcut olan dışında fark miktarı yatırmak üzere kesin süre verilmiş ve sonuçları da anlatılmış, ara kararın yerine getirilmesi olasılığı da nazara alınarak ve araya da adli tatil girdiğinden makul süre olan 18/09/2013 gününe duruşmanın bırakıldığı, bir sonraki duruşma gününde ara kararının gereğinin yerine getirilip getirilmediği hususu değerlendirilerek davalı taraf yararına oluşan usuli kazanılmış hak da nazara alınarak davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Kural olarak hakim vermiş olduğu bir ara kararından talep üzerine veya resen dönebilir. Bu kuralın tek istisnası verilen ara kararının taraflardan biri yararına usuli kazanılmış hak doğurması halidir. Yani verilen ara kararı ile taraflardan biri yararına usuli kazanılmış hak doğmuş ise artık mahkeme bu ara kararından dönemez. Ara kararı ile işlem yapmakla yükümlüdür. Usuli kazanılmış hak doğuran hallerden biri de hakimin verdiği kesin süredir. Hakim bir tarafa kesin süre verirse karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğar. Hakim verdiği kesin sürenin sonradan uzatılmasına veya ek süre tanınmasına karar veremez. Nitekim HMK 94. maddesinde “kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar” düzenlemesi getirilmiştir.
Somut olayda mahkememizce 29/05/2013 tarihli oturum 2 nolu ara kararı uyarınca davacı vekiline bilirkişi incelemesi için takdir edilen 800,00 TL’den gider avansında 300,00 TL olmakla fark 500,00 TL’yi yatırmak üzere 2 hafta kesin süre verilmiş, kesin süreye uyulmaması halinde bilirkişi incelemesi yaptırmaktan vazgeçmiş sayılacağı hususu hatırlatılmıştır. Mahkememizce davacı vekiline verilen bu süre HMK 94. Maddesi kapsamında “hakimce tayin edilmiş kesin süre” olup davalı yararına usuli kazanılmış hak teşkil etmiştir. Davacı tarafça kesin süreden sonra ücretin yatırıldığı, davalı vekili tarafından buna muvafakat edilmediği bildirilmiştir. Usule uygunluğu Yargıtayca’da benimsenmiş olan kesin süre davalı yararına usuli kazanılmış hak doğurduğundan artık mahkeme olarak bu karardan dönülmesine yasal olarak imkan yoktur. Davalı tarafça da muvafakat edilmemiştir. Verilen kesin süreye karşın davalı yararına usuli kazanılmış hak doğuran süre içerisinde bilirkişi ücretinden fark miktar yatırılmadığından bilirkişi incelemesi yaptırmaktan vazgeçmiş sayılmakla bu haliyle kanıtlanamayan davanın reddine ilişkin Mahkememizce verilen 18/09/2013 tarih 2012/684 esas 2013/501 sayılı kararında direnilmesine ve davanın reddine karar verilmiş,
Davacı tarafça temyiz edilmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22/06/2021 tarih, 2017/3-3179 esas, 2021/806 karar sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bozma ilamında;
“Yukarıda da belirtildiği üzere ilke olarak hâkimin verdiği süre kesin değildir. Kesinlik için şu iki durumdan birinin varlığı zorunludur:
i) İlk hâl, hâkimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olması, bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır (HMK 94/2; HUMK m. 163, c. 4). Bu hâlde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez.
ii) İkinci hâl ise, yasaya göre hâkimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar verebilmesidir (HMK m. 94; HUMK m. 163/3 c. 3;). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukukî sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının da ilgili tarafa ihtar edilmiş olması gerekir.
32. Kesin süreye ilişkin ara kararın verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hâkimin de bağlı olduğu ve dolayısıyla hâkimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur.
33. Kısaca belirtmek gerekirse; ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
34. Öte yandan, HMK’nın 94. maddesi ile HUMK’nın 163. maddesi uyarınca mahkemece kesin süreye ilişkin ara kararda; yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her bir iş için ne miktar ücret yatırılacağının hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, özellikle tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukukî sonucun açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut delillere göre karar verilip, gerektiğinde ret kararı verilebileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
35. Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, taraflar dinlenmesini istedikleri tanık ve bilirkişinin veya yapılmasını istedikleri keşif ve sair işlemlerin masraflarını mahkeme veznesine yatırmaya mecbur olup, hâkim tarafından verilen sürede gerekli masrafı vermeyen tarafın talebinden sarfınazar ettiği kabul edilir. Hâkimin bu masrafların yatırılması konusunda verdiği sürenin kesin olduğunu usulünce karara bağladığı hâllerde, kesin süreye uymayan tarafın bu delile dayanma olanağı kalmaz. Kesin süre tarafların yanında hâkimi de bağlayacağından uyulmaması hâlinde, gereğinin hâkim tarafından hemen yerine getirilmesi gerekir.
36. Bazı hâllerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Buradan hareketle, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.
37. Önemle vurgulanmalıdır ki, mahkemelerin gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hak düşürücü ara kararlarının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması ve sonuçlarının, sıfatı ne olursa olsun ilgilisine bildirilmesi zorunludur. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2010 tarihli ve 2010/17-510 E., 2010/485 K.; 08.06.2011 tarihli ve 2011/7-353 E., 2011/387 K.; 28.03.2012 tarihli ve 2012/19-55 E., 2012/249 K.; 30.01.2013 tarihli ve 2012/19-671 E., 2013/151 K.; 18.02.2021 tarihli ve 2017/4-1462 E., 2021/104 K. sayılı kararlarında da bu hususlara değinilmiştir.
38. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava, davalıya yapılan yersiz ödemenin tahsili istemine ilişkin olup Mahkemece verilen ara kararla bilirkişi masrafının yatırılması için verilen kesin süreye davacı tarafından uyulmaması, tayin edilen kesin süreden sonra fakat talik edilen duruşma tarihinden önce belirtilen ücret yatırılmışsa da, talik edilen duruşmada başkaca inceleme yapılmaksızın iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
39. Her ne kadar Mahkeme ile Özel Daire arasındaki çekişme eksik delil avansının belirtilen kesin süreden sonra ancak talik edilen duruşmadan önce yatırılması hâlinde ihtar edilen sonuçların diğer taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağı noktasında düğümlenmekte ve uyuşmalık da bu çerçevede belirlenmiş ise de konumuzun çözümlenmesi için öncelikle Mahkemece verilen kesin sürenin usulüne uygun olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
40. Mahkemenin 29.05.2013 tarihli duruşmasında verilen ara karar incelendiğinde; bilirkişi incelemesinin belirli bir şekilde hangi konuda yapılacağı anlaşılamadığı gibi tayin edilecek bilirkişilerin ve heyetin kaç kişiden teşekkül edeceği, hangi uzmanlık alanına sahip kişilerden oluşacağı ve her bir bilirkişiye ödenecek ücretin ne kadar olduğu ayrı ayrı belirtilmemiştir. Zira çözümü; uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren sorun açıkça belirtilmeden ve inceleme yaptırılacak konunun kapsamı ile sınırları açıkça gösterilmeden bilirkişi görevlendirilemez. Ayrıca ara kararda verilen süreye uyulmaması durumunda davacı tarafın bu istekten vazgeçmiş sayılacağının ihtar edilmesine karşın, mahkemece diğer deliller incelenmeden ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir. Dolayısıyla mahkemenin bilirkişi ücretinin süresi içerisinde yatırılmaması durumunda uygulanacak olan yaptırıma ilişkin ihtarı dahi isabetsiz olmuştur.
41. Eş söyleyişle, davacıya verilen kesin süre HMK’nın 94. maddesi ile yargısal uygulamada öngörülen şartları taşımadığından hukukî bir sonuç doğurmaz.
42. O hâlde, Mahkemece yukarıda açıklandığı şekilde HMK’nın 94. maddesinde belirtildiği gibi usulüne uygun olarak bilirkişi incelemesi amacıyla ara karar kurulup, müteakip işlemler de tamamlanmak suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, usulüne uygun olmayan kesin süreye sonuç bağlamak suretiyle davanın ispatlanamadığından bahisle reddine karar verilmesi isabetsizdir.
43. Hâl böyle olunca direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır. ” denilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bozma ilamı üzerine Mahkememizin 2021/555 esasına kayıtla sürdürülmüştür.
Dosya üzerinde dava konusu servis hattı ücreti iadesi talebine ilişkin olarak bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup bilirkişi heyeti 16/03/2022 tarihli raporunu sunmuştur.
Dosya kapsamından;
Davacı taraf, davacı şirketin işyerine doğal gaz bağlatmak için davalı kuruma başvurulduğunda davalı kurumca servis hattı hizmeti adı altında talep edilen miktarın hukuki dayanağı bulunmadığı, alt yapı hizmeti dahilinde bulunan ve kurum tarafından yerine getirilmesi gereken ana servis hattı ile ilgili bir bedel olup bu bedelin davacıdan istenemeyeceği, iç doğal gaz servis hattını …’nun uygunluk verdiği listede yer alan … Mühendislik … Ltd. Şti.’ne bedeli ödenerek yaptırıldığı, bu nedenle ihtirazi kayıtla ödenen bedelin iadesi isteğinde bulunmakta, davalı taraf öncelikle zaman aşımı definde bulunmuş ayrıca … Mühendislik Ltd. Şti.’ne ödenen bedelin davalı şirket tarafından tahsil edilen bedel ile ilgisi olmadığı, yapılan ödemenin … kararlarına uygun olduğundan bahisle davanın reddi savunmasında bulunmaktadır.
Davada uyuşmazlık; davalı kurumca davacıdan tahsil edilen bedelin hangi hizmete karşılık olduğu ve ihtirazi kayıtla ödenen bedelin iadesi talebinin yerinde olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır.
Davalı taraf zaman aşımı itirazında bulunmuş ise de, dava konusu alacağın içeriği itibariyle taraflar arasında doğal gaz bağlanmasına ilişkin yapılan işlem kapsamında ödenen bedel olup, 10 yıllık genel zaman aşımına tabi olduğu, dava tarihi itibariyle zaman aşımı süresi dolmadığından davalı tarafın zaman aşımı defi yerinde görülmemiştir.
Mahkemece yapılan inceleme, 27/12/2006 tarih 1042 numaralı … kurul kararının 3.maddesi, doğal gaz piyasası dağıtım ve müşteri hizmetleri yönetmeliği (uyuşmazlık döneminde yürürlükte bulunan) içeriği ve tüm dosya kapsamına göre; davacının davalıya ödediği tutar ile dava dışı … Mühendislik Ltd. Şti.’ne ödenen tutarın aynı mal ve hizmet karşılığı olmadığı, farklı hizmet ve malzemenin karşılığı olduğu, davacının davalıya ödediği bedelin doğal gaz piyasası dağıtım ve müşteri hizmetleri yönetmeliğinin 36.maddesi uyarınca davacının yükümlülüğünde olduğu, bedel iadesi talebinin yerinde olmadığı kanaatine varılmakla açılan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın reddine,
Alınması gerekli 80,70 TL harcın peşin alınan 306,80 TL’den mahsubu ile artan 226,10 TL harç bedelinin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan 50,00 TL vekalet tasdik harcı ile posta ve tebligat giderinden yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davalı davada kendisini vekille temsil ettirmiş olup A.A.Ü.T madde 13/1 uyarınca 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Tarafların işbu karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurabileceklerinin belirtilmesine,
Dair verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı açıkça okunup usulen anlatıldı. 13/04/2022

Katip …

Başkan …