Emsal Mahkeme Kararı Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/639 E. 2022/602 K. 17.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/639 Esas – 2022/602
TÜRK MİLLETİ ADINA
Yargılama Yapmaya ve Hüküm Vermeye Yetkili
T.C.
ANKARA GEREKÇELİ KARAR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/639 Esas
KARAR NO : 2022/602

DAVA : Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı)
DAVA TARİHİ : 12/10/2022
KARAR TARİHİ : 17/10/2022
G.K. YAZIM TARİHİ : 21/11/2022
Mahkememizde görülmekte olan Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı) davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
I-İDDİALAR
1. Davacı vekili dava dilekçelerinde, borçlu … ile temlik eden … T.A.Ş. Arasında akdedilen kredi sözleşmeleri kapsamında, borçlunun, dava dışı bankaya borcu bulunduğunu, işbu alacağın müvekkili tarafından temlik alındığını, kredi sözleşmelerinden kaynaklanan borçların ödenmemesi sebebiyle; borçlu hakkında, alacağın tahsili amacıyla … İcra Müdürlüğü’nün … ve … sayılı dosyaları aracılığıyla icra takibi başlatıldığını, ilgili icra dosyaları kapsamında yürütülen malvarlığı sorgusu sonucunda, borçlunun, müvekkili şirketin alacağının tahsiline yetecek menkul ve gayrimenkul malvarlığı bulunmadığının görüldüğünü, borçlu aleyhine yürütülen yasal takip işlemleri kapsamında, davalı borçlu …’ın maliki olduğu taşınmazlardan; 1 nolu taşınmazını 17.08.2017 tarihinde, …’a devrettiğini, akabinde ise taşınmazın … tarafından, yine borçlunun yakın akrabası … …’a devredildiğini; 2 nolu taşınmazını 07.08.2017 tarihinde, …’a; 3 nolu taşınmazını 19.09.2017 tarihinde, yakın akrabası … …’a; 4,5,6 nolu taşınmazlarını 24.10.2017 tarihinde, yakın akrabası … …’a düşük bir bedelle muvazaalı olarak devrettiğinin görüldüğünü, söz konusu devirlerin oldukça düşük bedelle ve akrabalar arasında gerçekleştirildiğini, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, alacaklı şirketten mal kaçırma kastı ile gerçekleştirilen muvazaalı devrin iptali gerektiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; TBK m.19 ve İİK 277 vd. maddeleri gereğince; davalı – borçlunun devrettiği taşınmaz ile ilgili, söz konusu devre ilişkin tasarrufun tapu tashihine mahal olmadan iptaline, söz konusu tasarrufa konu taşınmazların, cebri icra yolu ile … İcra Dairesi … ve … İcra Dairesi … sayılı dosyalarına konu alacaklarını karşılayacak miktarda, dava konusu tasarruflardan sonra konulan haciz ve ipoteklerden önce gelmek üzere haciz ve satışına, mümkün değil ise davalıların tazminata mahkum edilmesine, taşınmazların davalı mülkiyetinde bulunmaması halinde, İİK m. 283/II gereğince; davanın tazminat talebi olarak değerlendirilerek tazminata mahkum edilmesine, taşınmazların davalıların mülkiyetinde olmaması halinde; davalıların mal kaçırma ihtimaline binaen, davalıların mal varlığı üzerine … İcra Dairesi … ve … İcra Dairesi … sayılı dosyalarındaki alacaklarına yeter derecede ihtiyati haciz kararı verilmesine, her halükarda tapu kütüğüne ”davalıdır” şerhi konulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-SAVUNMALAR
2. Davalılara tebligat çıkarılmamıştır.
III-TARAFLAR ARASINDAKİ UYUŞMAZLIK
3. Uyuşmazlık, davalı borçlunun diğer davalılar ile yapmış olduğu tasarruf işleminin İİK m. 277 ve devamı hükümleri uyarınca iptali koşullarının bulunup bulunmadığı ile davada Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
IV-ÇEKİŞMELİ VAKILAR HAKKINDA TOPLANAN DELİLLER
V- DELİLLERİN TARTIŞILMASI, YARGILAMA ve GEREKÇE
4. Dava, İİK’nin 277. ve devamı maddesinde düzenlenen Tasarrufun İptali istemine ilişkindir.
5. Uyuşmazlığın esasının incelenmesinden önce uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
6. İcra ve İflas Kanunu’nun 277. ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası ise; kesin veya geçici aciz vesikasına sahip alacaklının, kanunda öngörülen sebeplere dayanarak, iptal edilebilir olduğunu iddia ettiği tasarrufi işlem hiç yapılmamış gibi, sadece kendisi açısından ve aciz vesikasına bağlanmış alacağıyla fer’ileri nispetinde, bu işleme konu mal, hak ya da alacağın, alacaklının icra takip sahasına sokulmasını amaçlayan ve alacaklının, borçlu ile lehine tasarrufi işlemin yapıldığı üçüncü kişiye karşı açtığı, 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olan şahsi nitelikte, bir eda davasıdır (MUŞUL Timuçin, İcra ve İflas Hukuku, 2. Baskı, İstanbul 2005, s.1168).
7. İİK’nın 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir. Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir.
8. Somut olayda görevli mahkeme hususunda uyuşmazlık bulunduğu dikkate alınarak bu davalarda görevi düzenleyen Kanuni düzenlemelerin ele alınması gerekmektedir.
9. Tasarrufun iptali davasında görevli mahkemeye ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmemiş olup genel kurallara göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerekmektedir. 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesinin 1. fıkrası gereğince malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Yine 2. maddenin 2. fıkrası uyarınca HMK’da ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.
10. Göreve ilişkin bu genel düzenlemeler yanında bazı kanunlarda belirli kişiler arasında çıkan uyuşmazlıklara veya belli bir çeşit uyuşmazlıklara bakmak üzere kurulmuş özel olarak görevli mahkemeler de belirlenmiştir. Bu anlamda uyuşmazlıkla ilgili olması bakımından 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde ticari davalar ve ticari nitelikteki çekişmesiz işlerin Ticaret Mahkemesi’nin görev alanına girdiği düzenlenmiştir.
11. Ticari davalar TTK’nın 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
12. Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
13. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
14. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
15. 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
16. Buna göre, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
17. Asıl olan bir davanın genel mahkemelerde görülmesidir. Yani bir özel mahkemede bakılacağına dair özel bir kanun hükmü bulunmayan her dava genel mahkemelerde görülür. Özel mahkemeler istisnai niteliktedir. Bu anlamda davanın özel mahkemenin (ticaret mahkemesi) görevine girip girmediğinin bu kanun düzenlemesine göre belirlenmesi gerekmektedir.
18. Uyuşmazlığın çözümü bakımından somut olayda davanın tarafları, konusu ve davacının talebinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacı şirket, davalılardan …’ın dava dışı bankadan kullanmış olduğu kredinin borçlusu olup sözkonusu kredi alacağını dava dışı bankadan temlik aldığı kredinin tahsil edilememesi nedeni ile tahsili için takip yapmış, bu takip sırasında davalının diğer davalılara yapmış olduğu taşınmaz satışının muvazaalı olduğunu iddia ederek alacağını teminini sağlamak için İİK m. 277 ve devamı suretiyle iptali istemli eldeki davayı açmıştır. Davada alacaklının (kredi alacaklısı bankanın) borçlu olan … ile arasında bir kredi ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak davaya konu edilen taraflar arasındaki bu kredi ilişkisi değil, davalı … ile diğer davalı 3. kişiler arasındaki muvazaalı olduğu ve iptali istenilen işlemdir.
19. Özellikle vurgulandığı gibi tasarrufun iptali davasında alacaklı ile borçlu taraflar arasındaki ticari nitelikteki banka alacağını oluşturan ticari ya da genel kredi sözleşmeleri görevin belirlenmesinde dikkate alınamayacaktır. Tasarrufun iptali davası, TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğini haiz olmadığından 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanında kalmaktadır (YHGK., 10.02.2016 tarih, 2014/2389 Esas, 2016/129 Karar).
20. Açıklanan nedenlerle dava konusu uyuşmazlığın niteliği ve tüm dosya içeriğine göre; iptali talep edilen işlemlerin, İİK 277 vd. maddeleri kapsamında kaldığı, bu tür davalarda, genel görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşıldığından; davanın mahkememizin görevsizliği nedeniyle usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
VI-HÜKÜM
1-Davanın HMK m. 114/1-c ve 115/2 hükümleri uyarınca görev dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-HMK m. 20 hükmü uyarınca kararın kesinleşmesi ve iki (2) haftalık yasal sürede talep edilmesi halinde dosyanın görevli Ankara Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine,
3-Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin HMK.323 ve 331 maddeleri uyarınca görevli ve yetkili mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
4-İhtiyati haciz talebinin, görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
Dair tarafların yokluğunda, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 345. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Ankara Asliye 7. Ticaret Mahkemesine ya da buraya gönderilmek üzere istinaf edenin bulunduğu yer İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi istinaf yasa yolu açık olmak üzere 17.10.2022 tarihinde oy birliği ile verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 17/10/2022