Emsal Mahkeme Kararı Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/212 E. 2022/590 K. 12.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ
Adına Yargılama Yapmaya ve Hüküm Vermeye Yetkili
T.C.
ANKARA GEREKÇELİ KARAR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/212 Esas
KARAR NO : 2022/590

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/05/2017
KARAR TARİHİ : 12/10/2022
KARAR Y.TARİHİ : 13/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonucunda;
I-İDDİALAR
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili hakkında Ankara …İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin ödeme emri ekindeki senet alacaklısını tanımadığını, o kişi ile bir tiaret yada mal alışverişi olmadığını, senedi daire alımı karşılığında … …’ye verdiğini ifade ettiğini, müvekillinin … Beytepe satış ofisinde halen oturduğu daire olan B Blok 39 nolu dairenin alım ve satımı hususunda … Satış ofisindeki görevli … ve Kair … ile protokol yaptığını ve bu protokole istinaden dairesi 850.000 TL’ye satın aldığını, protokolle birlikte kapora olarak 1.500 USD … … adın a03/08/2016 tarihinde …’ya verildiğini, protokol esnasında … … taşınmazın kendisine ait olduğunu, 850.000 TL ‘lik senedi kendisinin aldığını, senedin düzenleme tarih iolan 03/08/2016 tarihi olmasına rağmen boş olan kısımlar düzenleme tarihine 10/10/2016 vade tarihininde 17/10/2016 tarihinin atıldığını, senet metnindeki yazıların müvekkilinin eli ürünü olmadığını, … …’nin mal sahibi olmadığını o yerin mal sahibinin … olduğunu öğrendiğini, … …’den nakıt olarak yaptığı toplam 125.000 TL ‘nin ve senedin iadesi istemişse de bu iade yerine, kambiyo vasfı olmayan davalı hamil olarak çıktığını, bu hususta savcılığa suç duyurusunda bulunalacağını, davalı ile müvekkili arasında hiçbir ticari hukuki irtibat bulunmadığını, senedin daire karşılığı düzenlenmiş daireninde müvekkiline verilmediğini, senedin karşılıksız olduğini ileri sürerek davanın kabulü ile müvekkilinin söz konusu senedin borçlusu olmadığının tespitine, teminatlı yada teminatsız olarak takibin durdurulması için ihtiyati tedbir kararı verilmesi, yada teminat karşılığında vezneye yatan paranın davalıya ödenmemesi kararı verilmesine ve inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-SAVUNMALAR
2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde senedin … … ‘ye daire alımı karşılığında verildiği ve bedelsiz olduğu iddia edimiş ise de soyut iddiayı kanıtlayacak yazılı delil sunulmadığını, dava dilekçesinde sürekli … …’den bahsedilmiş ise de dava dilekçesinde hasım olarak müvekkilinin gösterildiğini, davanın … …’ye açılması gerektiğini, davacının iddiasını kanıtlamısının gerektiğini, dava dilekçesinde tanık deliline dayanılmış ise de tanık dinlenmesine muhafakatlarının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III-TARAFLAR ARASINDAKİ UYUŞMAZLIK
…Taraflar arasındaki uyuşmazlık, adi yazılı konut alım sözleşmesi nedeniyle verildiği iddia edilen kambiyo senedinin anlaşmaya aykırı şekilde doldurulduğu iddiası ile kambiyo senedine dayalı başlatılan icra takibinde menfi tespit istemine ilişkindir.
4. Tarafların ileri sürülen vakıalardan yargılamada üzerinde anlaştıkları bir vakıanın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
IV-ÇEKİŞMELİ VAKILAR HAKKINDA TOPLANAN DELİLLER
5. Ankara …İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı dosyasının incelenmesinde; takibin davalı … tarafından davacı … … aleyhine 902.013,01 TL alacağın tahsili istemiyle açıldığı, takibin dayanağı belgenin 10/10/2016 tanzim ve 17/10/2016 vade tarihli 850.000,00 TL bedelli bono olduğu, ödeme emrinin borçluya 13/05/2017 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
6. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyasının incelenmesinde; şikayetçinin …, şüphelilerin … ve … … olduğu, 26/03/2018 tarihinde Kovuşturmaya Yer Olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
7. Ankara ….Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … E, sayılı dosyasının incelenmesinde; davanın … … tarafından … … aleyhine 10.000,00 TL tazminatın tahsili istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.
8. Davacı vekili tarafından sunulan 28/06/2022 tarihli yemin metninin incelenmesinde; yemin metninin davacı vekili tarafından “10.10.2016 düzenleme tarihli ve 17.10.2016 vade tarihli 850.000 TL. lik senedi … satmış olduğum malın karşılığı aldığımı,malı teslim ettiğimi,bu senedin … … tarafından … Yavuz Sultan Süleyman Bulvarı … …Ankara adresindeki konutun satışı karşılığı alınmadığı hususunda şerefim, namusum, tüm kutsal saydığım değerler adına yemin ederim ” şeklinde düzenlendiği, yemin metninin davalı …’nın “…Çankaya/ ANKARA
” adresine tebliğe çıkarıldığı, tebligatın iade dönmesi üzerine T.K. 21/2 maddesi gereğince Mernis adresi olan “….ANKARA” adresine tebliğe çıkarıldığı ve 09/08/2022 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
V- DELİLLERİN TARTIŞILMASI, YARGILAMA ve GEREKÇE
9. Dava, davalının davacı aleyhine başlattığı Ankara …İcra Müdürlüğü’nün 2014/10220 sayılı takipten dolayı davacının borçlu olmadığının tespitine ilişkindir.
10. Mahkememizce 28/01/2019 tarihinde davanın reddine karar verilmiş, verilen karar davacı tarafın İstinaf başvuru üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 2019/1337 E, 2022/183 K, sayılı kararıyla kaldırılmıştır.
11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 2019/1337 E, 2022/183 K, sayılı ilamında özetle; Mahkemece davacı tarafın bononun bedelsiz olduğu ve anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddialarına yönelik olarak delil listesinde açıkça yemin deliline dayanması nedeniyle davacı tarafa yemin delili hatırlatılarak, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulmasının doğru olmadığını, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde Mahkemenin hüküm kurması sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmadığı ve Mahkemece değerlendirilmediği bildirilmiştir.
12. Öncelikle Bölge Adliye Mahkemesi’nin kaldırma kararı gerekçesinde belirtilen yemin deliline dayanan tarafa resen yemin delilinin hatırlatılması konusundaki değerlendirmesinin ele alınması gerektiği kanısı ile bu hususa değinmekte fayda görülmüştür.
13. Problemi, davaya konu olayda olduğu gibi ispat yükü kendi üzerinde olan ve diğer delilleri ile iddiasını ispat edememiş olan yanın dayanmış olduğu yemin delilinin mahkemece hatırlatılmamış olması halinde bu hususun kendisine hatırlatılmadığını “istinaf sebepleri arasında dile getirmemiş” olmasına karşın yemin delilinin hatırlatılması gerektiği “kamu düzeni” gerekçesi ile Bölge Adli Mahkemesince kararın kaldırılmasına karar verebilip veremeyeceği şeklinde özetleyebiliriz.
14. Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK).
15. Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu, HMK m. 225 hükmüne göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Görüleceği üzere yemin, tarafın kendisinden kaynaklanan (ondan sadır olan) vakıalar hakkında verilebilir. Ayrıca yemin, ancak kendisine ispat yükü düşen tarafça teklif edebilebilir. Kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın yemin teklif etmesinin hiçbir hukukî sonucu olmayacağı gibi iddia ve savunmasını yemin dışında ileri sürdüğü delillerle ispat eden tarafın da yemin teklif etmesine lüzum yoktur.
16. İspat yükü üzerinde olan ve yemin deliline dayanan tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatıp hatırlatılamayacağı konusunda ise, doktrinde 6100 sayılı HMK’nin yürürlüğünden sonra yemin delilinin resen hatırlatılamayacağı hususu ağırlıklı olarak savunulmakla birlikte, hem Yargıtay Hukuk Genel Kurulu hem de dolaylı olarak Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 03.03.2017 tarih, 2015/2 Esas, 2017/1 Karar sayılı kararında yemin deliline dayanmış olan tarafa hakim tarafından resen hatırlatılması gerektiği benimsenmektedir (YHGK., 14.06.2022 tarih, 2019/799 Esas, 2022/911 Karar; Y11HD., 24.06.2021 tarih, 2019/5327 Esas, 2021/5363 Karar; Y1HD., 10/06/2021 tarih, 2019/4231 Esas, 2021/3230 Karar; Y3HD., 24/04/2019 tarih, 2017/7031 Esas, 2019/3765 Karar).
17. Az yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere hakim ispat yükü üzerine düşen ve yemin deliline dayanmış olan tarafa resen yemin teklifinde bulunulup bulunulmayacağını hatırlatması gerekmektedir.
18. İlk derece yargılaması bakımından resen yemin teklifinin hatırlatılması gerektiği anlaşılmakla birlikte istinaf incelemesinde “istinaf nedeni olarak ileri sürülmeyen” bu hususun kamu düzeni olarak kabul edilerek Bölge Adliye Mahkemesince resen dikkate alınıp alınmayacağı ise tartışmalıdır.
19. Mahkememizce benimsenen görüşün açıklanması bakımdan öncelikle yargı sistemimizce benimsenen istinaf incelemesinin sınır ve kapsamı ile kamu düzeni kavramına değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
20. İstinaf, ilk derece mahkemesince verilen nihai kararlara karşı başvurulan bir kanun yolu olup istinafın kapsamı her ülkenin hukuk sistemine göre farklılık göstermektedir. İstinaf incelemesinin kapsamı dar veya geniş kanun yolu olarak sınıflandırılabilmektedir. Türk hukukunda kanun koyucunun daha çok dar istinaf sistemini benimsediği görülmektedir. Dar istinaf sisteminin, yeniden tahkikat yapılarak ilk derece mahkemesinin yapmış olduğu tahkikatın tekrarlanması değil hükmün denetlenmesi ve hatalarının giderilmesi modeli ile şekillendiği anlaşılmaktadır (Akkaya Tolga; Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s. 102-103).
21. Dar istinaf sisteminin kabul edildiğini gösteren önemli ölçütlerden biri olan istinafa başvuran yanın istinaf dilekçesinde “istinaf sebepleri ve gerekçesi”ne yer vermesi zorunluluğu HMK 342/2-e bendinde düzenlenmiştir. Ancak kanun koyucu HMK’de hangi hususların istinaf sebebi olabileceğini ayrıca ve açıkça düzenlememiştir.
22. HMK’nin 342. maddenin …fıkrasında istinaf dilekçesinin, başvuranın kimliği ve imzasıyla, başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması durumunda diğer hususlar bulunmasa bile reddolunmayıp, 355. madde çerçevesinde gerekli inceleme yapılacağı düzenlenmiştir. Kamu düzenine aykırılık bulunmadığı takdirde ise, istinaf sebep ve gerekçelerinin gösterilmemesi, HMK m. 352 uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince ön incelemede istinaf başvurusunun reddi nedeni olarak düzenlenmiştir.
23. Bu anlamda istinaf yargılamasının temelini istinaf dilekçesi, bu dilekçenin temelini ise, “istinaf sebep ve gerekçeleri” oluşturur. İstinaf dilekçesi adı altında sunulan bir dilekçe, içinde istinaf iradesini taşısa da, bu sadece istinaf başvurusunun yapılmış olmasını sonuçlar. İstinaf yargılamasının yönünü çizen esaslı unsur istinaf dilekçesi içindeki sebep ve gerekçelerdir (Çiftçi, Murat Özgür; Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf, …B., Ankara 2016, s. 215).
24. HMK’nin 355. maddesinde ise istinaf incelemesinin kapsamı, “istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı” olduğu yönünde belirlenmiştir. İstinaf sebebi olarak ileri sürülmeyen hususlar dikkate alınamaz. Ancak, “kamu düzenine aykırılık” görüldüğü takdirde bu durum “resen” gözetilecektir.
25. Kanun koyucu, istinaf yoluna başvurmak isteyen tarafları istinaf sebeplerini göstermekle yükümlü kılmıştır. İstinaf sebeplerinin en önemli etkisi, istinaf incelemesinin kapsamı konusunda ortaya çıkmaktadır. İstinaf mahkemesinin ilk derece kararını kaldırarak esas hakkındaki kararı değiştirebilmesi için bunu gerekli kılan hataların veya eksikliklerin istinaf sebepleri arasında gösterilmesi gerekir. Bu zorunluluk kamu düzenine ilişkin olanlar hariç tüm istinaf sebepleri bakımından geçerlidir.
26. İstinafa başvuran tarafın, istinaf sebeplerini yeterince somutlaştırması da gerekmektedir. İstinaf sebeplerini sadece şekli bir koşulu yerine getirmek amacıyla genel ifadeler kullanılmak suretiyle ileri sürülmesi yeterli değildir (Akil, Cenk; İstinaf Kavramı, Ankara 2010, s. 374). İlk derece yargılaması ve kararıyla ilgili somut hatalar veya eksiklikler belirtilmelidir. İlk derece mahkemesi kararının sadece usul ve yasaya aykırı olduğu ya da sadece delillerin yanlış ve eksik değerlendirildiğini ileri sürmek somutlaştırma açısından yetersiz kalacaktır (Akkaya, a.g.e, s. 214-215).
27. HMK m. 355 hükmünde istinaf incelemesinin kapsamı ileri sürülen sebeplerle sınırlı tutulmuş ise de, Kanun koyucu, kamu düzenine aykırılık teşkil eden halleri, istinaf sebepleri ile bağlılık ilkesinin istisnası olarak öngörmüştür. Diğer bir deyişle Bölge Adliye Mahkemesi resen inceleme yetkisinin sınırı “kamu düzeni” kavramı ile çizilmiştir. Bu anlamda kamu düzeni kavramına verilecek anlama göre Bölge Adliye Mahkemesinin resen inceleme yetkisi dar veya geniş olmasını sonuçlayacaktır. Kavramın geniş yorumlanması durumunda, istinafta sınırlı yargılama amacı ile düzenleme yapan kanun koyucunun hedeflediği bu amacın aşılmasına neden olacağı söylenebilir.
28. Buna karşın Hukuk Mahkemeleri Kanununda ve diğer kanunlarda, kamu düzeni kavramının bir tanımı yapılmamıştır. Kavramın niteliği gereği herkesçe kabul edilecek ve her zaman geçerliliğini koruyacak bir tanımını yapmakta güçlük arz etmektedir. Öğretide ve yargısal içtihatlarda da yapılan tanımlar farklılık arz etmekte, zamana göre de verilen anlamda değişimler yaşanmaktadır. Kamu düzeni kavramı, doğrudan devlet düzeni ve toplumsal yapı ile ilgili olduğundan, devlet düzeni ve toplumsal yapıdaki değişimle birlikte değişmesi ve verilen anlamda da farklılık arz etmesi olağan olmakla birlikte, hukukumuzdaki tartışması çok daha ileri boyuttadır. Genel bir tanım yapmak mümkün ise de, kapsamını çizmek oldukça güçtür. Zira her hukuk dalının kendi konusu ve amacına göre yorumlanmakta ve o hukuk dalının ihtiyaçlarına göre sınırları çizilmektedir. Kamu hukuku ve özel hukukun kamu düzeni kavramını yorumlaması farklılık arzettiği gibi özel hukukun alt dalları arasında dahi kamu düzenim anlayışına dair farklılar vardır (Aktepe Arık, Sezin; “İstinaf Kanun Yolunda Kamu Düzeni Kavramı”, TBB Dergisi, Y. 2018, S. 134, s. 257-292). Buna bağlı olarak, bu konuda gerek anayasa mahkemesince verilen kararlar gerek diğer yüksek mahkemelerce verilen kararlar ciddi tartışmalara sebep olmuştur.
29. Anayasa mahkemesi, kamu düzeni kavramını, sıklıkla Anayasanın 13. maddesi gereğince temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasını değerlendirirken ele almıştır. Bir kararında kamu düzeni hakkında, “toplumun huzur ve sükununun sağlanmasını, devletin ve devlet teşkilatının muhafazasına hedef tutan her şeyi ifa ettiği, başka bir deyimle cemiyetin her sahadaki düzeninin temelini teşkil eden kuralları kapsadığı sonucuna varılmaktadır” ifadesinde bulunmuştur. (Dayınlarlı, Kemal; Milli ve Milletlerarası Kamu Düzeni ve Tahkime Etkileri, Ankara 1994, s.8). Anayasa’nın 13.maddesinde, 2001 yılında yapılan değişiklikten sonra madde daha özgürlükçü bir hüviyet kazanmıştır. Anayasa’nın 13. maddesi, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerindeki sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” hükmünü içermektedir.
30. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 10.02.2012 tarih ve 2010/1 esas, 2012/1 karar sayılı İçtihâdı Birleştirme Kararında kamu düzenini; tarafların uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kurallar olarak tanımlamıştır. Yine aynı kararda, kamu düzeninin çerçevesini; “Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı genel siyasete, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensip ve özel hukuka ait iyi niyet prensibine dayanan kurallara, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri ahlak ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık” şeklinde çizmiştir.
31. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.09.2015 tarih ve 2013/13-1847 esas, 2015/2020 karar sayılı kararında, “devletlerin vazgeçemeyeceği temel ilkeler, kamu düzenini ilgilendiren kurallar olup, genel olarak, kamu menfaat ve düzenini koruma amacını güden emredici kanun hükümlerine aykırılık, ahlaka ve temel hak ve özgürlüklere aykırılık, kamu düzeninin müdahalesini gerektiren hususlardır” ifadesi ile kamu düzeninin sınırlarını çizerken, İç hukukta da kamu düzenini, Türk toplumunun temel yapısı ve temel çıkarlarını koruyan kuralların bütünü olarak tanımlamıştır.
32. Yine kamu düzenini; toplumun genel çıkarlarını gözeten, uyulmasında devlet ve toplumun menfaati bulunan, kişilerin uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan kurallar bütünü olarak tanımlamak mümkündür. Kişilerin üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri, aksini kararlaştıramayacakları, emredici nitelikteki kurallardır. İç hukukta kamu düzeni, irade serbestisinin sınırlarını belirlemektedir. (Gökyayla, Cemile Demir; Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizde Kamu Düzeni, Seçkin Yayınları, Ankara 2001, s.36).
33. HMK’nin 355. maddesinde kamu düzenine aykırılıkların maddi ya da usul hukuku alına ilişkin olması yönünden her hangi bir ayrım yapılmamıştır. Kamu düzenine ilişkin hükümler maddi hukukta olabileceği gibi usul hukukunda da bulunmaktadır. Yargılama usulü şekli bir hukuk alanı olması nedeni ile Kanunda doğrudan ve açıkça kamu düzeni kavramını zikreden veya bu ölçütü kullanan kurallar az ise de, bir çok usul kuralının kamu düzeniyle ilgili olduğu öğreti ve Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Hangi usul kuralının kamu düzeninden olduğu hususunda çeşitli ölçütler konulabilir ise de, özellikle tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri ve uygulanmasından feragat edemeyecekleri, davanın yürütülmesi ve yargı örgütüyle ilgili kuralların genel olarak kamu düzenine ilişkin olduğu söylenebilir (Akkaya, a.g.e., s. 266-267; Konuralp, Haluk; Medeni Usul ve İcra-İflas Hukukçuları Toplantısı – VI, TBB Yayınları, Y. 2007, Ankara 2008, s. 133-150).
34. Yukarıda da belirtildiği gibi HMK’da istinaf sebepleri tek tek belirtilmemiştir. Bu durumda istinaf sebepleri, maddi hukuk kurallarına aykırılık (hukuki sorunun yanlış çözülmesi), usul kurallarına aykırılık (hatalı veya eksik yargılama yapılması) ve maddi sorun hakkında yanlış sonuca varılması (vakıa tespitlerindeki hatalar) olmak üzere üç grupta değerlendirilebilir. Bölge Adliye Mahkemesi maddi hukuk kurallarına aykırılık itirazları ile bağlı olmayıp resen somut olaya ilişkin hukuk kuralarını uygular. Usul kurallarına aykırılık bakımından ise mutlak istinaf nedenleri resen dikkate alınması gereken önemli ve ağır usul hatalarıdır. Bunun dışında kalan nispi nitelikteki usul kurallarına aykırılık, maddi sorun hakkında yanlış sonuca varılması ancak istinaf dilekçesinde taraflarca ileri sürülmeleri halinde incelenebilecektir (Atalı, Murat / Ermenek, İbrahim / Erdoğan, Ersin; Medeni Usul Hukuku, B. 3, Ankara 2020, s. 608-611; Akkaya, a.g.e, 262).
35. Bu anlamda HMK’nin 353. maddesinin 1. fıkrası (a) bendinin 1 ila 6. bentlerinde düzenlenen yargılama hatalarının ağır yargılama hatası olarak görüldüğü ve Kanun koyucu tarafından anılan hataların varlığı halinde duruşma yapılmaksızın yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verebileceği düzenlenmiştir. Anılan hataların Bölge Adliye Mahkemesince resen dikkate alınması gereken usulü eksiklikler/hatalar olduğu anlaşılmaktadır.
36. Ancak bununla birlikte, burada somut uyuşmazlık bakımından da önemi bakımından şunu vurgulamak gerekmekte yarar görülmekte olup, Bölge Adliye Mahkemesi’nin resen inceleme yetkisinin kapsamının sınırını “kamu düzeni” olarak belirlenmiştir (HMK m. 355). Bu noktada HMK m. 353/1-a-6. bendinde düzenlenen ve “uyuşmazlığın çözümünde etkili ölçüde önemli bir delilin toplanmamış olması ya da değerlendirilmemiş olması” durumu resen araştırma ilkesinin uygulandığı yargılamalarda kamu düzenine aykırılık hali oluşturacaktır. Bu bakımdan eldeki somut uyuşmazlıkta olduğu gibi taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı yargılamalarda toplanmayan delille ilgili olarak ayrıca ve açıkça “istinaf sebebi yapılmamış” ise kamu düzenine ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesince resen yemin delilinin hatırlatılmaması kamu düzenine aykırılık oluşturmayacağı kanısındayım.
37. Yani bir anlamda ilk derece mahkemesince resen nazara alınması gereken “yemin teklifinin hatırlatılması” ancak istinaf nedeni olarak ileri sürülmesi halinde Bölge Adliye Mahkemesince dikkate alınabilecek olup istinaf nedeni olarak ileri sürülmemesi halinde ise “yemin teklifinin hatırlatılması” kamu düzeninden kabul edilemeyeceğinden Bölge Adliye Mahkemesince de resen nazara alınamayacaktır.
38. Sonuç olarak somut uyuşmazlıkta yemin deliline dava dilekçesinde dayanmış olan yana ispat külfeti bakımından yemin delilinin hatırlatılmaması hususu kamu düzenine aykırılık teşkil etmeyeceği ve ancak istinaf sebebi olarak açıkça ileri sürülmesi halinde Bölge Adliye Mahkemesince nazara alınabileceğinden, Bölge Adliye Mahkemesinin aksi yöndeki değerlendirme ile kaldırma kararına iştirak edilmemektedir.
39. Ancak bununla birlikte kaldırma kararının kesin nitelikte olması dikkate alınarak kaldırma kararının gereği yerine getirilmiş, yemin deliline dayanmış ve ispat külfeti üzerinde olan davacı yana davalıya yemin teklifinde bulunup bulunmayacağı hatırlatılmıştır.
40. Davacı yanca yemin teklifinde bulunduklarının beyan edilmesi üzerine, yemin metnini içerir HMK m. 228 hükmü uyarınca davalı asıla davetiye tebliğ edilmiştir.
41. Bu noktada davalı vekilinin tebligatın usulüne uygun olarak müvekkiline tebliğ edilmediğinin ileri sürülmesi nedeni ile bu konunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
42. Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesi, “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
(Ek fıkra: 11/1/2011-6099/5 md.) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
(Ek: 19/3/2003-4829/5 md.) Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.” hükmünü içermektedir.
43. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m. 31 hükmü ise, ” (1) Tebliğ memuru;
a) Muhatap veya muhatap adına tebligat yapılabilecek kişiler, o adreste bulundukları halde hiçbirinin tebliğ anında gösterilen adreste mevcut olmamaları,
b) Muhatap ya da kendilerine tebligat yapılabilecek kişilerin tebellüğden kaçınması,

c) Muhatap, gösterilen adreste hiç oturmamış veya bu adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebligatın, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine bu husus meşruhat verilerek çıkarılması,
hallerinden biri gerçekleştiği takdirde tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi üyesinden birine ya da kolluk amir veya memuruna imza karşılığında teslim eder. Tebliğ memuru, ek-1’de yer alan (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırır. (a) bendinde belirtilen halin gerçekleşmesi durumunda tebliğ memuru, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir.
(2) Birinci fıkranın (c) bendi gereğince yapılacak tebligatlarda tebliğ memurunca 30 uncu maddeye göre araştırma yapılmaz.” biçimindedir.
44. TK m. 21 ve TKUDY m. 31 hükümleri değerlendirildiğinde bilinen son adresine TK hükümleri uyarınca tebligat yapılamayan muhatabın adres kayıt sisteminde adresinin bulunması halinde bu adresine tebligat çıkartılması halinde muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebligat memurunun yapacağı işlem, “tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim etmek ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmaktan” ibarettir.
45. Bunun dışında TKUDY’nin 31. maddesinin 2. fıkrasında da belirtildiği gibi muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine tebligat yapılması halinde TKUDY’nin 30/1. maddesinde belirtilen “adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir” biçiminde bir araştırma yapılmasına lüzum görülmemiştir.
46. Davalı asıl …’ya önce “bilinen adresine” yemin metnini içeren ve tebligat mazbatası üzerine HMK m. 228/2 hükmündeki ihtar şerhli davetiye tebliğ edilmiş, sözkonusu tebligatın bila tebliğ iade edilmesi üzerine, bu defa adrese kayıt sistemindeki adresine Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca tebligat yapılması şerhini de içerir biçimde tebligat çıkartılmıştır.
47. Davalı asıla TK m. 21/2 hükmü uyarınca yapılan tebligat incelendiğinde ise, yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında muhataba TK m. 21/2 ve TKUDY m. 31 hükmüne uygun olarak tebligat yapıldığı anlaşılmaktadır.
48. Bu kapsamında somut olayda, davacı taraf yemin deliline dayanmış olup, davalıya yemin teklifinde bulunulmuş ve usulüne uygun olarak yemin davetiyesi davalıya tebliğ edilmiş ancak davalı duruşmaya gelmemiş ve yemin etmekten kaçınmıştır. Yemin delili kesin delil olup, yemin metnindeki iddiaların yemin davetiyesini almasına rağmen duruşmaya gelmeyen davalı tarafından kabul edildiği gözetildiğinde, malen bedel kayıtlı bono karşılığı bir mal verilmediği sonucunu ortaya çıkaracağı, davacının iddia ettiği gibi bononun bedelsiz olduğu ve aleyhine girişilen takipten ötürü borçlu olmadığı ile davanın kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.

VI-HÜKÜM
1-Davanın KABULÜNE,
Ankara …İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında davacının borçlu olmadığının tespitine,
2-Koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatı isteminin reddine,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 61.616,50-TL harçtan peşin alınan 15.404,53-TL harcın mahsubu ile bakiye 46.212,98-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,

4-Davacı tarafça yargılama boyunca yapılan başvurma harcı, peşin harç, vekalet harcı, istinaf konun yoluna başvuru harcı olmak üzere toplam 15.561,53-TL yargılama harcının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
5-Davacı tarafından yapılan tebligat, müzekkere ve posta gideri olarak 221,13.-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
6-HMK’nun 333. maddesi gereğince varsa artan gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana İADESİNE,
7-Davacı taraf kendini vekille temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. 3, 13 maddeleri gereğince hesaplanan takdiren 117.221,43- TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa ödenmesine,
Dair davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 345. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Ankara Asliye 7. Ticaret Mahkemesine ya da buraya gönderilmek üzere istinaf edenin bulunduğu yer İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi istinaf yasa yolu açık olmak üzere 12/10/2022 tarihinde oy birliği ile verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 12/10/2022

Başkan …
e-imza

Üye …
e-imza

Üye …
e-imza

Katip …
e-imza

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15 uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur”