Emsal Mahkeme Kararı Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/520 E. 2023/9 K. 16.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/520 Esas – 2023/9
TÜRK MİLLETİ ADINA YARGILAMA YAPMAYA VE HÜKÜM VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA GEREKÇELİ KARAR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/520 Esas
KARAR NO : 2023/9

DAVA : İtirazın İptali (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/09/2021
KARAR TARİHİ : 16/01/2023
KARAR Y.TARİHİ : 18/01/2023
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
İDDİA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin taşocağı tesisi işlettiğini, davalı şirketin müvekkiline ait tesisten malzeme aldığını, taraflar arasında bulunan ticari ilişki nedeniyle davalı şirkete faturalar kesildiğini, davalı şirket tarafından ödenen paraların borca mahsup edildikten sonra bakiye alacağının kaldığını, bakiye alacağın ödenmemesi üzerine davalı aleyhine Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2020/7040 sayılı takip dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, itirazın haklı nedenlere dayanmadığını belirterek davalının yetki ve borca ilişkin itirazının iptaline, takibin devamına, hükmedilecek miktar için yıllık %10 ve değişen oranlarda ticari avans faizi işletilmesine, %20’den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket tarafından 13.07.2021 tarihinde davacı şirkete banka aracılığıyla 70.000,00 TL ödeme yapıldığını, müvekkilinin davacı tarafa borcu bulunmadığını, 01.01.2021 ve 31.08.2021 tarihleri arası cari hesap ekstresinde müvekkilin davacı şirketten 35.323,17 TL alacağı olduğunu, cari hesap ekstresi ve ödemeye dair dekont ekte sunduklarını, davacı şirkete ödenen paraları görmezden gelerek haksız ve kötüniyetli bir şekilde itirazın iptali davası açıldığını savunmuş davanın reddine, %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
YARGILAMA VE GEREKÇE :
Dava, ticari satım sözleşmesinden kaynaklandığı ileri sürülen bakiye fatura alacağının tahsiline yönelik girişilen icra takibine davalı yanca yapılan itirazın iptali icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Arabuluculuk son tutanağı, cari hesap ekstresi örneği, fatura örnekleri, ödeme dekontu, taraflara ait BA/BS formları, Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2020/7041 sayılı takip dosyası, bilirkişi raporu ve diğer bilgi belgeler dosyada mevcuttur.
Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2020/7041 sayılı takip dosyasının incelenmesinde; alacaklı … Hazır Beton İml. Mot. Araç Akar. Nak. Gıda İnş. Mad. San. ve Tic. A.Ş. tarafından, borçlu … Kum. Nak. İnş. Malz. Tar. Hay. San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine 10.376,36 TL cari hesap alacağı ve 167,73 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 10.544,09 TL’nin tahsili için 27/08/2020 tarihinde ilamsız icra takibi başlatıldığı, borçlunun 11/09/2020 tarihli dilekçesi ile yetkiye ve borca itiraz ettiği, itirazı üzerine takibin durduğu, davanın süresinde açılmış olduğu anlaşıldı.
Dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır.
Mali Müşavir bilirkişi 03.04.2022 tarihli raporunun sonuç kısmında özetle; Taraflarca bir cari hesap sözleşmesi ibraz olunmamış olmakla birlikte, taraflar arasında cari hesap
şeklinde işleyen bir ticari münasebetin bulunduğu,
davacı şirketin ticari defterlerine göre; davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 13.540,66 TL alacaklı olduğu, lakin bu tarihten sonra
davalının hesabına borç ve alacak kayıtları yapılmaya devam olunduğu, 31.10.2020 tarihine kadar
davalının davacıya 13.616,54 TL ödeme yaptığı, yani takip (27.08.2020) tarihi itibariyle mevcut olan
davalı borcunun 31.10.2020 tarihinde ödenmiş olduğu, lakin alım satımın devam etmesi nedeniyle
davalının yeni borçlarının doğduğu, 13.07.2021 tarihinde davalı tarafça davacıya yapılan 70.000,00 TL’lik ödemeyle, davalının borcunun
tamamını ödediği gibi 53.178,95 TL alacaklı duruma geçtiği, dava (10.09.2021) tarihi itibariyle de davacının davalıdan alacağı bulunmadığı, aksine davalıya
23.497,12 TL borcunun mevcut olduğu, bu tarihten sonra da taraflar arsındaki alım satım ilişkisinin sürdüğü, davalı şirketin ticari defterlerine göre; davalının takip tarihi itibariyle davacıya 4.203,20 TL borçlu olduğu, lakin bu tarihten sonra
davacının hesabına borç ve alacak kayıtları yapılmaya devam olunduğu, 20.09.2020 tarihine kadar
davalının davacıya 4.719,54 TL ödeme yaptığı, yani takip (27.08.2020) tarihi itibariyle mevcut olan
davalı borcunun 20.09.2020 tarihinde ödenmiş olduğu, lakin alım satımın devam etmesi nedeniyle
davalının yeni borçlarının doğduğu,
13.07.2021 tarihinde davalı tarafça davacıya 70.000,00 TL’lik ödeme yapıldığı, bu tarih itibariyle
davalının davacıdan 75.088,52 TL alacaklı durumda olduğu, bu tarihten sonra da borçlu hale
gelmediği, dava (10.09.2021) tarihi itibariyle de davalının davacıya borcu bulunmadığı, aksine 53.894,82 TL
alacaklı olduğu, bu tarihten sonra da taraflar arsındaki alım satım ilişkisinin sürdüğü, tarafların ticari defterlerinde, takip ve dava tarihi itibariyle farklı borç alacak tutarları gözüktüğü,
bu durumun, muhasebe kayıtlarının farklı tarihlerde ihdas edilmiş olmasından kaynaklandığı, davacı tarafın defter kaydına göre, takip tarihi itibariyle davalı şirketin davacıya 13.540,66 TL, davalı tarafın defter kayıtlarına göre de takip tarihi itibariyle davalı şirketin davacıya 4.203,20 TL borcunun bulunduğu, lakin bu borcun kısa bir süre içerisinde ödendiği, dava tarihi itibariyle davacı şirketin davalıdan
alacağının mevcut olmadığı, takip talebinde bir miktar faiz talebinde bulunulduğu görülmekle birlikte, taraflar arasındaki uzun
süreli ticari münasebette, davacı tarafça davalıya faiz tahakkuk ettirildiğine rastlanmadığı, davacı tarafça 2019 yılında düzenlenen faturaların üzerlerinde, fatura tarihlerinin aynı zamanda vade
tarihi olduğu belirtildiği ancak 2020 yılında düzenlenen ve icra takibine konu edilen faturalarda
vadeye ilişkin bir kayıt bulunmadığı, davacı şirketin defterlerinde faiz tahakkukuna ilişkin bir kayıt mevcut olmadığı da dikkate
alındığında, davacının faiz talebinin de yerinde olmadığı görüşü bildirilmiştir.
Bilirkişi raporu taraf vekillerine tebliğ edilmiş, süresi içeresinde taraf vekilleri beyan ve itirazlarının dilekçelerini dosyaya ibraz etmişlerdir.
İtirazlar değerlendirilmek üzere dosya bilirkişiye tevdii edilmiştir.
Bilirkişi 22.06.2022 tarihli bilirkişi ek raporunun sonuç kısmında özetle; Davacının defterine göre, takip tarihi itibariyle davacının alacağının 13.540,66 TL olduğu, ancak
davacı tarafın takip talebinde gösterdiği asıl alacak tutarının 10.376,36 TL olduğu,
bu alacağın ise 28.10.2020 tarihi itibariyle tamamen tahsil edildiği, dava (10.09.2021) tarihi
itibariyle davacının davalıdan alacağının bulunmadığı, davacının faiz talebinin de yerinde olmadığı görüşü bildirilmiştir.
Bilirkişi raporu dosya kapsamı ve delil durumuna uygun olup, hükme esas alınmıştır.
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Yasal dayanağını İİK’nın 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkâr tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da, ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur.
İcra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması halinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Dolayısıyla, takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödeme yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararı bulunmamaktadır.
İtirazın iptali davasına özgü bir sonuç olan icra inkâr tazminatı, salt borca haksız şekilde itiraz edilmiş olmasının bir sonucu olduğundan ve borca haksız şekilde itiraz edilmesini önleme amacını taşıdığından, sonradan borcun kısmen veya tamamen ödenmiş olmasının, borçluyu bu tazminatı ödemekten kurtarmaması gerektiği düşünülebilir. Ne var ki, icra inkar tazminatı, niteliği gereği, ancak itirazın iptali davası sonucunda davanın tamamen veya kısmen kabulüne karar verilmesi koşuluna bağlı olarak, hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminattır. Bu nedenle, takibe konu borcun tamamen ödenmiş olması halinde alacaklının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından, açtığı dava bu gerekçeyle reddedileceği; böylesi bir davanın kısmen de olsa kabulü söz konusu olamayacağı için, icra inkar tazminatına da hükmedilemeyecektir. Bunun gibi, itirazdan sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borcun kısmen ödendiği hallerde, alacaklının ödenen kısım yönünden dava açmakta hukuki yararı olmayacağından, ödenen miktar göz önüne alınmaksızın, borca itirazın tümüyle iptali istemiyle açılan dava, ödenen kısım yönünden reddedileceği için, bu kısım için de yine icra inkar tazminatına hükmedilemeyecektir. O halde, alacaklının icra inkâr tazminatı isteme hakkının, borçlu tarafından borca tamamen veya kısmen itiraz edildiği anda, itiraza konu borç miktarı yönünden kendiliğinden doğan bir hak olduğu söylenemez. Tekrar vurgulanmalıdır ki, alacaklı yararına bu tazminata hükmedilebilmesi için, mutlaka, açılıp kısmen de olsa kabul ile sonuçlanmış bir itirazın iptali davası bulunmalıdır. Eş söyleyişle bu tazminat, kendiliğinden doğmaz, bir mahkeme hükmüne ihtiyaç gösterir. O halde, itirazdan sonra ve davadan önce yapılan ödemeler düşülmek suretiyle itirazın iptali davası açılması durumunda, alacaklının ödenen kısım yönünden icra inkâr tazminatı isteme hakkının ortadan kalkacağı gibi bir gerekçeye dayanılarak, davadan önceki ödemelerin müddeabbihten düşülmemesi gerektiği ileri sürülemez. Aynı ilke, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.11.2003 gün ve 19-589 E, 645 K; 30.03.2005 tarih ve 19-200 E., 210 K; 19.10.2011 gün ve 19-532 E, 640 K; 23. Hukuk Dairesinin 07.02.2013 tarih ve 2012/5291 E, 2013/634 K; 20.09.2013 tarih ve 3608 E., 5586 K; 23.01.2014 tarih ve 2013/7155 E., 2014/387 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. Davadan sonra kısmen ödeme yapılması halinde, dava tarihi itibariyle ödenmeyen kısım yönünden davanın kabulü ile bu kısmi ödemelerin icra aşamasında nazara alınmasına, tamamının davadan sonra ödenmesi halinde davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.
Somut olayda; davacı tarafından başlatılan takip sonrasında davalının itirazı nedeniyle takibin durduğu, davalı tarafça, icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce takip konusu borcun tamamının ödendiği, davacının haklılık durumunun yukarıda açıklandığı üzere dava tarihine göre belirlenmesi gerektiği, bilirkişi raporuyla da tespit edildiği üzere dava tarihinde tüm dosya borcunun ödenmiş olması nedeniyle davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Dava hukuki yarar yokluğundan reddedildiğinden ve hukuki yarar HMK 114/1-h maddesi gereğince dava şartı olduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2 maddesi gereğince davalı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmiştir.
Davalı yan kötüniyet tazminatı isteminde bulunmuş ise de; davacının takip tarihinde alacaklı olduğu, takip konusu borcun takipten sonra ödenerek kapatıldığı, bu halde davacının kötüniyetli olmadığı aksine mevcut alacağının tahsiline yönelik takip başlatıldığı anlaşıldığından, tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Öte yandan, davalı tarafından takip konusu borç, takip ve arabulucuya başvuru tarihi olan 17.09.2020 tarihinden sonra ödendiğinden, arabuluculuk ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.

Anlatılan nedenlerle,
HÜKÜM :
1-Davanın, hukuki yarar yokluğu nedeniyle, usulden reddine,
2-Davalı yanın kötüniyet tazminatı isteminin şartları oluşmadığından reddine,
3-Davalı taraf kendini vekille temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. 3,13 maddeleri gereğince hesaplanan takdiren 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa ödenmesine,
4-Masrafların davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Arta kalan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Alınması gerekli 179,90 TL harcın, peşin alınan 124,49 TL harçtan düşümü ile arta kalan 55,41TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
7-Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflar anlaşamadıklarından, Arabuluculuk Yönetmeliği 26/2 maddesi uyarınca Bakanlık bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin, davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, miktar itibariyle kesin olmak üzere verilen açıkça okunup, usulen anlatıldı.. 16/01/2023