Emsal Mahkeme Kararı Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/480 E. 2021/106 K. 09.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA YARGILAMA YAPMAYA VE HÜKÜM VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA GEREKÇELİ KARAR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/480 Esas
KARAR NO : 2021/106

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 10/10/2020
KARAR TARİHİ : 09/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
İDDİA :
Davacı vekili dava dilekçelerinde, dava dışı … Turizm Oto. Mad. Gıda … Ltd. Şti.nin maliki olduğu … plakalı aracın, 55888099 nolu kasko poliçesi kapsamında müvekkil şirket tarafından sigortalandığını, müvekkili şirket tarafından sigortalanan aracın 11/09/2019 tarihinde davalı kurumun kusuru nedeniyle hasara uğradığını, davalı kurum tarafından …Sokak kesişimi noktasında yol bakım ve onarımı için bırakılan beton bariyerin yol sınır çizgisini geçmesi. nedeniyle müvekkili şirket tarafından sigortalı … plakalı aracın bu bariyere çarparak kazaya uğradığını, davalı kurumun kusuru ve tedbirsizliği ile yaşanan kaza sonucunda sigortalı … plakalı aracın ciddi şekilde hasar aldığını, kazadan sonra yapılan tespit ve incemeler sonucunda davalı tarafın asli kusurlu olduğunun tespit edilerek aracın onarımının yapıldığını ve müvekkili tarafından işbu onarım masraflarının ödendiğini, işbu ödemelerin davalı tarafa bildirildiğini ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını bunun üzerine icra takibi başlatıldığını, başlatılan icra takibine ise haksız ve kötü niyetli olarak itiraz edildiğini ve takibin durduğunu belirterek; … Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına yapılan haksız ve kötü niyetli itirazın 18.871,99 TL asıl alacak ve 1.003,07 TL işlemiş faiz yönünden iptaline, takibin işleyecek faiziyle birlikte devamına, davalı tarafın yüzde yirmiden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçelerinde, davanın hizmet kusuruna dayanmakta olduğunu, bu konuda görevli mahkemenin idare mahkemelerinin olduğunu, uyuşmazlık mahkemesinin 17/11/2003 tarih, 2003/50 E, 2003/76 K, sayılı kararının bu yönde olduğunu, idare aleyhine tam yargı davası açılması gerektiğini, bu nedenle davanın usul yönünden reddini talep ettiklerini, davacının dava konusu ettiği kazada müvekkili idarenin bir kusurunun söz konusu olmadığını, bu bağlamda rücu yoluyla sorumluluğun idareye yüklenmesi isteminin reddi gerektiğin belirterek; davanın öncelikle usul yönünden reddine, aksi takdirde haksız ve hukuki yönden mesnetsiz davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA VE GEREKÇE :
Dava, dava konusu trafik kazası nedeniyle dava dışı araç sürücüsüne, davacı tarafından ödenen hasar bedelinin davalı …’nden rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibinde itirazın iptali istemine ilişkindir.
Dava şartları HMK 114 maddede düzenlenmiştir. Yapılan düzenleme uyarınca açılan davada davaya devam edilebilmesi için öncelikle mahkemeye ilişkin dava şartları bulunmalıdır. Bunlar; yargı hakkı, yargı yolu, görev, kamu düzenine ilişkin yetki halledilir. Taraflara ilişkin dava şartları: Davada iki taraf bulunması, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davaya vekalet ehliyeti ve geçerli vekaletname, davaya takip yetkisi olmalıdır. Dava konusuna ilişkin dava şartları: kesin hüküm bulunmaması, aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması (derdestlik) ve hukuki yarar (menfaat) bulunmasıdır.
HMK m. 115 hükmünde yapılan düzenleme uyarınca; mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davayı usulden reddeder.
Mahkemelerin görevi, ancak Kanunla belirlenir (HMK m.1). kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir. Bu nedenle yargılamanın her aşamasında mahkeme tarafından re’sen nazara alınması gerekir (HMK 20,114,115). Görev konusunda taraflar için kazanılmış hak doğmaz ve yeni bir Kanunla kabul edilen görev kuralları kanunda aksine düzenleme yapılmadığı sürece geçmişe de etkilidir(HGK 14.04.2004 tarih 2004/19-218 Esas 2004/221 sayılı kararı).
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/b maddesi ile; “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davasının idari yargı yerinde açılacağı düzenlenmiştir.”
Dava TTK.nın 1472. Maddesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/17-1163 Esas-2016/909 Karar, 2015/17-1869 Esas-2015/2369 Karar sayılı ilamlarında kasko sigorta şirketi tarafından belediyelere karşı açılan davalar hakkında verilen hükümlere ilişkin yapılan temyiz incelemesi sonunda yargı yoluna ilişkin yapılan değerlendirmeler sonucunda;
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrası “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmünü, son fıkrası ise “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” düzenlemesini içermektedir.
İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu; diğeri ise, idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin “hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk)” ve “kusursuz sorumluluğuna” dayanmaktadır.
İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru; idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır (Sarıca Ragıp, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, “Hizmet Kusuru ve Karakterleri”, Y. 1949, C. 15, S. 4, s. 858; Atay Ender Etem, İdare Hukuku, Ankara 2006, s. 571; Yıldırım Turan, İdari Yargı, İstanbul 2008, s. 253).
Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bu üç durum; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir.
Buna göre idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının “b” bendi gereğince “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar” idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 11.01.2011 tarih ve 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik “Görevli ve Yetkili Mahkeme” başlıklı 110. maddesinin 1.fıkrası “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır” hükmünü içermektedir.
Özellikle maddede metninde geçen “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları” dır.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesinin 14.02.2019 tarih, 2018/234 Esas, 2019/216 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere,
2918 sayılı KTK’da hukuki sorumluluğa ilişkin düzenlemeler “Hukuki Sorumluluk ve Sigorta” başlıklı 8. kısımda 85 ve devamı maddelerinde yer almaktadır. 85. maddenin 1. fıkrası “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” şeklindedir.
Bunun yanında yine Kanunun “Devlete ve Kamu Kuruluşlarına Ait Araçlar” başlıklı 106. maddesi “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır. Bu kuruluşlar, 85 inci maddenin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere 101 inci maddedeki şartları haiz milli sigorta şirketlerine mali sorumluluk sigortası yaptırmakla yükümlüdürler” hükmünü içermektedir.
KTK’da sorumluluğa yönelik düzenlemeler 85 ve devamı maddelerinde yer almakta olup sorumlu olarak motorlu araç işleteni (gerçek ya da farazi işleten olabilir) ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi belirlenmiştir. Buna göre bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, “motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır”. Özellikle 106. maddede belirtildiği üzere kamu kuruluşlarına ait araçların neden olduğu zararlara ilişkin sorumluluk da 85 ve devamı maddeleri gereğince işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümlere tabi kılınmıştır.
2918 sayılı KTK gereğince sorumluluğu ancak motorlu araç işleteni ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi sıfatı ile sözkonusu olabilmektedir. İşleten tanımı ise KTK’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
KTK’nın 110. maddesindeki 6099 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yapılan değişiklik gerekçesinin değerlendirilmesi de sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır. Gerçekten 110. maddede yapılan değişikliğin genel gerekçesinde “…Karayolları Trafik Kanunu, kamuya ait araçların karayolu üzerindeki seyrini (m.85, 86, 90, 106, 109 ve diğ.) kendi kapsamına almış ve bu nevi araçların sebebiyet verdikleri zararların tazmini davaları -doğru olarak- adli yargıda görülmüştür…”; madde gerekçesinde ise “…Komisyon; Kanunun kamu araçlarının karayolundaki seyrini ve bu sırada oluşan haksız fiilleri özel hukuka bağlı kılmış olması karşısında (m.106), bu tür fiillerden kaynaklanan davaların adli yargıda görülmesini, bu kabulün kaçınılmaz sonucu olarak görmektedir… Sonuç olarak, kamuya ait olan araçların sebebiyet verdiği trafik kazaları ile hemzemin geçitlerde meydana gelen tren-trafik kazaları Karayolları Trafik Kanununa bağlı kılınmış, bu uyuşmazlıklarda görevin adli yargıda olduğu yönünde düzenleme yoluna gidilmiştir…” şeklinde kanun koyucunun amacı ortaya koyulmuştur.
Anılan değişiklikle “kamu araçlarının” verdiği zararlar nedeniyle işletenin sorumluluğuna ilişkin olarak 2918 sayılı Kanunun amacına uygun biçimde adli yargıda görüm ve çözüm esası benimsenmiş, hizmet kusurundan kaynaklanan hukuki uyuşmazlıkların da bu kapsamda değerlendirileceğine yönelik her hangi bir ifadeye yer verilmemiştir.
KTK’da kuruluşlar ve komisyonlara verilen görev ve yetkilere ilişkin sorumluluğun bu Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekip gerekmediğidir. 5216 ve 5393 sayılı kendi kuruluş yasaları yanında Büyükşehir Belediyeleri ve Belediyeler KTK’nın 10. maddesinde de genel olarak karayollarını emniyetle kullanılmasını sağlamakla görevli ve yetkili kılınmıştır. K
2918 sayılı KTK’da diğer kamu idareleri ve Belediyelerin trafik düzeni ve trafik güvenliği ile ilgili üstlendikleri kamu hizmetlerinden dolayı hukuki sorumluluğu düzenlenmiş değildir. Yani Büyükşehir Belediyeleri ve Belediyelerin karayolu yapım, bakım ve işletilmesi şeklindeki kamu hizmetleri gibi diğer kamu kuruluşlarının kendi görev alanlarındaki kamu hizmetlerinin, idare hukuku ilke ve kurallarına göre yürütüleceği, anılan kuruluşların idari işlem ve eylemlerinden doğan uyuşmazlıkların da Anayasa’nın 125. Maddesi ve 2577 sayılı İYUK’nın 2. maddesine göre idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekmektedir.
KTK’dan doğan sorumluluk davaları 85 ve devamı maddelerinde düzenlenen “motorlu aracın işletilmesinin” sonucu doğan zararlar nedeni ile “motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibinin” sorumlu olduğu davalardır. Yani KTK 106 gereğince Devlet ve diğer kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların işletilmesi nedeniyle araç işleticisi sıfatıyla (KTK 85 gereğince) kamu idareleri ve kuruluşlarına karşı açılacaklar da dahil bütün araç sahibi ve işleticilerine karşı açılan davalar adli yargı kolunun görev alınana girmektedir. Buna karşın kamu idareleri ve kuruluşlarının trafik güvenliği ve düzenini sağlamak amacıyla gerek kendi kuruluş yasaları gerekse 2918 sayılı KTK’ya göre yürüttükleri hizmetlerin, kamu hizmeti niteliğini taşıması ve yukarıda sözü edilen KTK’da görevlendirilen kamu idare ve kuruluşlarının sorumluluklarına ilişkin her hangi bir düzenlemenin ayrıca KTK’da yer almaması dikkate alındığında, trafik düzeni ve güvenliği hizmetlerinden kaynaklandığı iddia edilen zararların tazmini istemiyle ilgili idarelere karşı açılan davalar idari yargı kolunun görev alanına girmektedir. Benzer bir uyuşmazlıkta aynı ilkeler Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26.02.2015 tarih, 2015/493 Esas, 2015/557 Karar sayılı ilamında da benimsenmiş ve idari yargı kolunun görevli olduğu değerlendirilmiştir.
Somut, davacıya kasko sigorta poliçesi ile sigortalı aracın davalı Belediye’nin trafik güvenliği bakımından yolun yapımı ve onarımı sırasında gerekli önlemleri almaması nedeni ile hasara uğradığını iddia etmiş olması bakımından KTK’nın 85 ve devamı maddelerinde düzenlenen işletenin hukuki sorumluluğuna değil, davalı idare tarafından görevlerinin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği yani yürütülen kamu hizmetinin kusurlu işletildiği, meydana gelen kazada hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklandığından uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görevinde bulunduğu anlaşılmıştır. Yargıtay özel daireleri ve Hukuk Genel Kurulunun kabulüne göre; kasko sigorta şirketi tarafından halefiyete dayalı olarak kazanın meydana geldiği yolun yapım, bakım ve onarımından sorumlu olan davalı idare aleyhine açılan davaların idari yargıda görülmesi gerektiği belirtilmiş, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110. maddesinde belirtilen “bu kanundan doğan sorumluluk davalarının” ibaresinden anlaşılması gerekenin motorlu aracın işletilmesi sonucu doğan zararlar nedeni ile “motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibinin” sorumlu olduğu davalar olarak kabul edilmiş, KTK’da kuruluşlar ve komisyonlara verilen görev ve yetkilere ilişkin sorumluluğun bu Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekip gerekmediğine ilişkin olarak da, kuruluş yasaları yanında Büyükşehir Belediyeleri ve Belediyelere KTK’nın 10. maddesinde de genel olarak karayollarını emniyetle kullanılmasını sağlamakla görevli ve yetkili kılındığı, Belediyelerin ve diğer kamu idarelerinin trafik düzeni ve trafik güvenliği ile ilgili üstlendikleri kamu hizmetlerinden dolayı hukuki sorumluluğun düzenlenmediği, Büyükşehir Belediyeleri ve Belediyelerin karayolu yapım, bakım ve işletilmesi şeklindeki kamu hizmetleri gibi diğer kamu kuruluşlarının kendi görev alanlarındaki kamu hizmetlerinin, idare hukuku ilke ve kurallarına göre yürütüleceği, kamu kurum ve kuruluşlarının yasaları ile verilmiş görevlerini gereği gibi yerine getirip getirmedikleri hususunun denetlemesi idari yargının görev alanına girmekte olup idarenin kamu hizmetini gereği gibi yerine getirip getirmediğini adli yargı denetleyemeyeceğinden hizmet kusuruna dayalı olarak açılan davaların idari yargıda görülmesi gerektiği belirlenmiştir.
Dosya içeriği, tarafların iddia ve savunmaları ile diğer belgelerin incelenmesinde ,davaya konu edilen olayda; Davalı … Belediye Başkanlığı, tüzel kişiliğe sahiptir. Davalı kamusal kurallar çerçevesinde faaliyet göstermekte olup, eylem ve işlemleri de kamusal niteliktedir ve kamu hizmeti kavramı çerçevesindedir. Davalı kurum ile davacı şirket arasındaki davanın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu benimsenerek yargı yolu bakımından mahkemememizin görevsizliğine, davanın HMK.nun 114/1-b ve 115/2 maddesi gereğince usulden reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Anlatılan nedenlerle,
HÜKÜM :
1-Taraflar arasındaki uyuşmazlığın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olduğundan davanın HMK’nun 114/1-b ve 115/2 maddesi gereğince USULDEN REDDİNE,
2-Davacının idari yargı yerinde veya idare mahkemesinde dava açmakta MUHTARİYETİNE,
3-HMK 323/ğ ve 331. maddesinin 2. fıkrası uyarınca vekâlet ücreti ve yargılama gideri konusunda görevli mahkemece karar verilmesi gerektiğinden davaya görevli mahkemede devam edilmemesi durumunda mahkememizce talep üzerine dosya üzerinden durumun tespiti ile vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin hüküm altına alınmasına,
4.Bakanlık bütçesinden karşılandığı anlaşılan arabuluculuk ücretinin, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 13. ve 14. bendi ile Arabuluculuk Yönetmeliği 26/2 maddesi uyarınca,usule ilişkin karar verilmekle arabuluculuk ücretinin nihai karar sonrasında görevli mahkemece değerlendirilmesine,
5-Arta kalan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Alınması gerekli 59,30 TL harcın, peşin alınan 236,77 TL harçtan düşümü ile fazla alınan 177,47 TL harcın kararın kesinleşmesinden sonra istek halinde yatırana iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 09/02/2021Katip …

Hakim …