Emsal Mahkeme Kararı Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/237 E. 2021/104 K. 09.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/237 Esas – 2021/104
TÜRK MİLLETİ ADINA YARGILAMA YAPMAYA VE HÜKÜM VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA GEREKÇELİ KARAR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/237 Esas
KARAR NO : 2021/104

DAVA : Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)
DAVA TARİHİ : 17/06/2020
KARAR TARİHİ : 09/02/2021
KARAR Y.TARİHİ : 11/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen) davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
İDDİA :
Davacı vekili dava dilekçelerinde, kurumları tarafından yapılan incelemeler neticesinde; … … Sosyal Güvenlik Merkezi’nin yazısı ile borçlu hakkında borç tablosu hazırlandığını, Söz konusu borcun konusu ise 03.07.2016 tarihinde davalının sigortalısı olan … ile kurum sigortalısı olan … arasında yapılan trafik kazası neticesinde …’nun asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, kurum tarafından …’a ödenen geçici iş görmezlik ödeneğinin davalıdan tahsili için davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, söz konusu durum üzerine davalı aleyhine ilamsız icra takibi başlatıldığını ancak davalı yan hukuki mesnetten yoksun olarak takibe itiraz ettiğini belirterek; yasal hakları saklı tutarak borçluların haksız itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, mahkeme masrafları ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçelerinde, dava şartı yokluğu sebebiyle, davanın usulden reddi gerektiğini, davacı tarafça dava öncesi müvekkil şirkete usulüne uygun bir başvuru yapılmadığını, … plaka numaralı aracın, müvekkili şirkete, 11.06.2016-11.06.2017 tarihleri arasında 124044886 numaralı KTK Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, bu poliçeden dolayı sorumluluklarının, sigortalının kusuru oranında olmak üzere, ölüm/daimi sakatlık halinde kişi başına azami 310.000,00-TL ile sınırlı olduğunu, manevi tazminatın, poliçe teminatına dahil olmadığını, müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğunun, sigortalının kusurlu olması halinde söz konusu olduğunu, geçici iş göremezlik tazminatının müvekkil sigorta şirketinin sorumluluğunda olmadığını, davacının sorumluluğunda olduğunu, ZMSS genel şartlarına göre “geçici iş göremezlik zararı” ile “geçici bakıcı giderleri”nin poliçe teminatı kapsamında olmadığını belirterek; davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA VE GEREKÇE :
Dava, 03/07/2016 tarihli kaza nedeniyle SGK tarafından dava dışı …’a ödenen geçici iş göremezlik ödeneğinin, davalı sigorta şirketinden tahsili için başlatılan icra takibinde itirazın iptali istemine ilişkindir.
6102 sayılı TTK m. 5/1. fıkra hükmünde yapılan düzenleme uyarınca, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın Asliye Ticaret Mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir. Bu nedenle kanun koyucu yapılan düzenleme ile ticari işlerle ilgili bütün davaları değil sadece uzmanlık gerektiren ve kanunda açıkça gösterilen hususlardan kaynaklanan uyuşmazlıklarda ticaret mahkemesinin görevli olacağını kabul etmiştir.
Mahkemelerin görevi, ancak Kanunla belirlenir (HMK m.1). kanunla düzenlenir. görev ilişkin kurallar kamu düzenindendir. Bu nedenle yargılamanın her aşamasında mahkeme tarafından re’sen nazara alınması gerekir (HMK 20,114,115). Görev konusunda taraflar için kazanılmış hak doğmaz ve yeni bir Kanunla kabul edilen görev kuralları kanunda aksine düzenleme yapılmadığı sürece geçmişe de etkilidir(HGK 14.04.2004 tarih 2004/19-218 Esas 2004/221 sayılı kararı).
Ticari davalar; mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletme ile ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grupta toplanmaktadır. Doktrindeki yerleşik uygulama bu yöndedir.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK 4/1. maddesinde yapılan düzenlemeye göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Kanunda yapılan bu düzenleme uyarınca bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir.
6102 sayılı TTK 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Bu nedenle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusundaki işin ticari iş niteliğinde olması bunun aynı zamanda ticari dava sayılmasını gerektirmez.
Taraflardan sadece birinin ticari işletmesi ile ilgili olması durumunda ticari dava kabul edilen davalar kanunda açıkça düzenlenmiştir. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Dosyada mevcut ….Sosyal Güvenlik Merkezinin, … Sigorta A.Ş.ne yönelik 07/07/2017 tarihli yazısında 03/07/2016 tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazası neticesinde yaralanmasına sebep olan kaza hakkında trafik kazası tespit tutanağının incelenmesi sonucunda …’nun kusurlu olduğunu, bu nedenle adı geçen sigortalıya ödenmiş bulunan geçici iş göremezlik ödeneğinin ekte bulunan borç tablosuna göre … Sigorta A.Ş’den (müşterek ve müteselsiyet esasına göre …’ya ait mosip sisteminden muvafakat verilmiştir) işlemiş faizi ile beraber 5510 sayılı Yasanın 21. Maddesi gereği takip ve tahsil edilebilmesi için borç tablosu ve dayanağı belgeler yazı ekinde gönderilerek 597,78 TL’nin takip ve tahsil edilmesinin istendiği görülmüştür.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 01/10/2019 tarih, 2018/2769 Esas, 2019/1771 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere 5510 sayılı Kanun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş olup Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı, Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ve T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’nü ortadan kaldırıp bu kurumların yerine … Başkanlığı kurularak Sosyal Güvenlik Kurumları tek çatı altında toplanmıştır. Tedavi giderleri yönünden; 25.02.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 13.02.2011 tarih 6111 sayılı Yasanın 59. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98. maddesi değiştirilmiş, anılan değişiklik ile trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın … tarafından karşılanacağı esası getirilmiştir. 6111 sayılı Kanunun, yayımı tarihinde yürürlüğe giren geçici 1. maddesi ile, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedelleri, yine … tarafından karşılanacağı belirtilmiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 91. maddesine göre, “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” Tedavi giderleri kapsamında, sigorta şirketinin, Güvence Hesabının, sürücünün ve işletenin, zorunlu olarak sigorta teminatına bağlanması nedeniyle yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. Bu haktan, sigorta sözleşmesinin tarafı olan işleten ile sürücülerinde yararlanması gerekmekte olup, poliçe limiti kapsamında kalan tedavi giderleri nedeniyle sorumlulukları sona erecektir. Sigorta sözleşmesinin sağladığı teminattan yararlanmayanların bu haktan da yararlanamayacakları açıktır. Ancak, zorunlu sigorta teminat tutarlarını aşan tedavi giderlerinin, zarara sebep olan veya hukuken sorumlu olanlar tarafından karşılanacağı, bu kişiler yönünden poliçe limitini aşan kısım yönünden sorumluğunun devam edeceği de kabul edilmelidir.
1479 sayılı Kanunu’nun (83, 84, geçici 10 ve ek geçici 6. maddesi hariç olmak üzere) 63. ve diğer maddeleri 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 106. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, uzun vadeli sigorta kolları bakımından üçüncü kişinin sorumluluğuna ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 39. maddesi ile; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir…” şeklinde düzenlenme yapılmıştır. Öte yandan, 5510 sayılı Kanunun 21/4. maddesi hükmüne göre; İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilir.
506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinin birinci fıkrasında işverenin sorumluluğu, ikinci fıkrasında ise üçüncü kişilerin sorumluluğu düzenlenmiştir. Zararlandırıcı sigorta olayında; devlet adına Sosyal Güvenlik Kanunlarını uygulamakla görevli … Başkanlığı birinci kişi, risklerin gerçekleşmesi halinde sigortalının ya da hak sahiplerinin Kurumdan yardım görmesi için primleri ödeyen işveren ikinci kişi konumundadır. Bunun dışında kalanlar ise üçüncü kişi olarak tanımlanmaktadır.Üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu değildir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 20.06.2018 tarih, 2018/333 Esas, 2918/987 Karar sayılı kararında da İş Mahkemelerinin, 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş olan istisnai nitelikle özel mahkemelerdir. “Uyuşmazlıkların çözüm yeri” başlığını taşıyan; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 134’üncü maddesinde, bu Kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili İş Mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 01.10.2008 günü yürürlüğe giren 101’inci maddesinde de, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların İş Mahkemelerinde görüleceği hüküm altına alındığı, trafik kazası sonucu yaralanan sigortalı için yapılan geçici iş göremezlik ödemelerinin tahsili için yapılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanun’un 21/4. maddesi ve 2918 sayılı Kanun hükümleri olup,iş mahkemesinin görev alanına girdiği belirtilmiştir.
Keza, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 27.11.2017 tarih, 2015/2903 Esas,2017/10985 Karar sayılı kararına göre,davacının tedavi gideri ödemesine sebep olan kaza ve davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan …’nun uygulayacağı kanun 5510 sayılı Kanun olup anılan Kanun’un 101. maddesinde, kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların iş mahkemelerince çözümleneceği öngörülmüştür.
Bu durumda davaya konu uyuşmazlığın mahiyeti ile dayandığı mevzuat hükümleri nedeniyle, davada İş Mahkemesi’nin görevli olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Anlatılan nedenlerle;
HÜKÜM :
1-DAVANIN MAHKEMEMİZİN GÖREVSİZLİĞİ NEDENİYLE USULDEN REDDİNE,
2-Kararın kesinleşmesi ve iki haftalık yasal sürede talep edilmesi halinde dosyanın görevli Ankara İş Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin HMK.323 ve 331 maddeleri uyarınca görevli ve yetkili mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık sürede verilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.09/02/2021

Katip

Hakim