Emsal Mahkeme Kararı Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/61 E. 2021/110 K. 05.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/61 Esas – 2021/110
T.C.
ANKARA TÜRK MİLLETİ ADINA
6.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KARAR
ESAS NO : 2021/61 Esas
KARAR NO : 2021/110

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 31/07/2019
KARAR TARİHİ : 05/02/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı bankanın davacılar aleyhine … Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında takip başlatıldığını, davacı müvekkillerin tanıdığı …’ın, davalı …’tan kredi kullandığını, davacıları da borcu ödeyeceğine ikna ederek kefil yaptığını, davacılara davalı banka tarafından kefalet sözleşmesi imzalatıldığını, davacıların davalı bankaya borçlu olmadıklarının tespitini ve … Dairesi Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takip dosyasının durdurulmasına karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından açılan işbu haksız davanın, öncelikle usulden reddine, sayın mahkeme aksi kanaatte ise esastan reddi ile, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesi yönünde karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE
Dava , dava dışı borçlu ve davalıya akdedilen kredi sözleşmesinde kefil sıfatıyla bulunan davacının davalı bankaya borçlu olup olmadığı , davalı bankanın senede ilişkin alacğaının varolup olmadığı ve menfi tespit istemiyle kötü niyet tazminatı istemlerinin yerinde olup olmadığı hususlarına ilişkindir.
Dosya, Mahkememizin 2019/411 Esas sayılı dosyasının 26/01/2021 tarihli duruşma 3 nolu ara kararı gereğince tefrik edilerek 2021/61 Esasını almıştır.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’ nin 2020/684 Esas, 2020/1126 Karar sayılı ilamı; ….Yasa metninde dava türü olarak sınırlamaya gidilmeden, arabuluculuğa başvuru dava şartı olarak tayin etmiştir. Sonuç itibariyle yasa metni ve gerekçe bir bütün olarak değerlendirildiğinde; ”alacak”, ”tazminat” davalarının tür olarak arabuluculuğa başvurma şartına bağlandığı, menfi tespit davasının ise anılan düzenleme kapsamı dışında tutulduğu sonucuna ulaşılması pek mümkün görülmemiştir. Menfi tespit davasında arabulucuya başvurunun zorunlu olup olmamasının incelenmesinde, ayrıca menfi tespit davasıyla ilgili genel bir açıklama yapılması ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde de yarar vardır. Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nın 72.maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı, icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davası olup özünde bir eda davası olduğunun da kabulü gerekir. Menfi tespit davasında da öncelikli olarak bir alacağın varlığının tartışıldığı açık olup bu nedenle, alacaklının dava açarken arabulucuya başvurma dava şartına tabi tutulması ancak aynı konu ve alacakla ilgili borçlunun açabileceği menfi tespit davasının arabuluculuğa başvurma dava şartına tabi tutulmaması hak arama yönünden eşitsizliğe yol açacağı gibi dava türü olarak bir ayrımın gözetilmesi de arabuluculuk dava şartının özüne aykırı olacaktır. Genel gerekçe ve madde gerekçesinde dava türüne göre bir ayrıma işaret etmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda somut olayda; davacı tarafça, malların ayıplı olduğu iddiası ile çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi istenmiştir. Taraflar arasındaki dava menfi tespit davası olup, uyuşmazlık TTK 4/1-a maddesi gereğince mutlak ticari dava olup, TTK’ nın 5/A maddesi gereğince ve yukarıda belirtilen gerekçelerle dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır….” şeklindedir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava, menfi tespit istemine ilişkindir. TTK’nin 5. maddesine eklenen 5/A maddesiyle, TTK’nın 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı haline getirilmiştir. Aynı yasal düzenlemenin 23. maddesinde 6325 sayılı Kanuna eklenen 18/A maddesiyle, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş, davacının arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğu, bu zorunluluğa uyulmaması halinde davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği açıkca ifade edilmiştir. Davanın konusu, kredi sözleşmesine istinaden davalı banka tarafından başlatılan takipten dolayı borçlu olmadığının tespitine ilişkin olup, davadan önce davacılar hakkında arabuluculuk sürecinin tamamlanmadığı anlaşıldığından, TTK’nın 5/A maddesi ve HMK’nın 115/2 maddesi gereğince dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle
1-TTK’nın 5/A maddesi ve 6325 sayılı Yasanın 18/A-2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
2- Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30-TL maktu karar ve ilam harcının davacılardan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
4-Dava sırasında kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına takdir edilen 4.080,00TL vekalet ücretinin davacılardan alınıp davalıya ödenmesine,
Dair, davacı Servet İnal ve davacılar vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 05/02/2021