Emsal Mahkeme Kararı Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/333 E. 2021/525 K. 30.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C. TÜRK MİLLETİ ADINA VERİLEN
ANKARA GEREKÇELİ KARAR
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/333
KARAR NO : 2021/525

ASIL DAVADA :
DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 18/05/2016

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 29/07/2020
KARAR TARİHİ : 30/06/2021
G. K.YAZILDIĞI TARİH : 30/07/2021
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
ASIL DAVADA
1.Davacı vekili iddiasında özetle; Davalı şirketin “Kenan Karaman namına yazılı %5 hissesini” hisse sahibi şirket ortağı …’dan 23/12/2015 tarihinde adi yazılı sözleşmeyle devir aldığını, davacının hisse devir sözleşmesinin davalı şirkete onaylanması ve ortaklar pay defterine kaydı için gönderildiğini, davalının 12/01/2016 tarihli yönetim kurulu toplantısıyla davacının talebini, sözleşmenin noterlikçe yapılmadığı, şirkete talebin adi posta yoluyla yapıldığı ve hissenin sermaye taahhüdünün ödenmediği gerekçesiyle reddedildiğini, devir sözleşmesinin noterlikçe yapılmaması ret sebebi olarak gösterilmiş ise de anonim şirketlerde hisse devir sözleşmesinin resmi şekilde yapılmasına dair bir yasal düzenleme olmadığını, yine davalı şirkete hisse devrine dair işlem talebinin iadeli taahhütlü posta yoluyla yapılmasına engel bir düzenleme de bulunmadığını, aynı şekilde davacının devir aldığı hisselerin sermaye taahhüdünün bir kısmının yerine getirilmemesi de 6102 sayılı TTK’nın 490 maddesinde düzenlendiği gibi kanunda ya da esas sözleşmede aksi öngörülmemiş ise nama yazılı paylar herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın devredilebileceğini, ana sözleşmedeki tek kısıtlamanın öncelikle diğer ortaklara teklif edilmesi olduğunu, TTK 491. madde ile getirilen kanuni sınırlamanınsa “ … devralanın ödeme yeterliliği şüpheli ise ve şirketçe istenen teminat verilmemişse …” şartına bağlandığını, somut olayda hissesini devreden ortak …’ın öncelikle diğer ortaklara hissesini almaları için teklifte bulunduğunu ancak ortakların hisseyi almak istememeleri üzerine davacıya hissesini devrettiğini, diğer yandan davacı sermaye taahhüdünü yerine getirebilecek maddi güce sahip olup, şirketin teminat gösterilmesine ilişkin herhangi bir talebinin de olmadığını, pay defterine kaydın yapılmasının ihtarname ile istendiğini, davaya konu nama yazılı senetler davalıya geçtiğinden davacı tarafından davalı … A.Ş.’ye durum bildirilerek pay defterine tescil talep edildiğinden, TTK’ya göre hisselere ait sermaye taahhüdü borcunun yeni hisse sahibi davacıya ait olduğunu, bu nedenle davalı şirketin … namına yazılı %5 hissenin sermaye taahhüt borcunu davacıdan, yani yeni hisse sahibinden talep etmesi gerekirken önceki hisse sahibi …’a sermaye taahhüdünü yerine getirmesi için ihtar keşide edildiğini, Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edildiğini, davalı şirketin 19/04/2016 tarihli kararı ile … namına yazılı hisse senedinin ıskatına karar verildiğini, usul ve yasaya, şirket ana sözleşmesine aykırı yapılan işlemler sonucu verilen ıskat kararının iptali gerektiğinden, yönetim kurulu kararının iptaliyle, davacının 23/12/2015 tarihinde davalı şirket ortağı …’dan devraldığı %5 nama yazılı hissenin devrinin ortaklar pay defterine tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

2.Davalı vekili savunmasında özetle; dava konusu şirket paylarının nama yazılı senede bağlandığını, nama yazılı pay senetlerinin devrinin ancak ciro ve teslimiyle mümkün olduğunu, pay senetlerinin senet sahiplerinin cirosuyla … Bankası’na rehin verildiğini, pay senetlerinin pay sahiplerinin elinde olmadığını, şirketin ortaklık yapısındaki değişiklik için, yeni pay devri için rehin alacaklısı … Bankası’nın yazılı ön izninin zorunlu olduğunu, pay devri işlemi için ön izin başvurusu yapılmadığını, ödenmeyen sermaye taahhüdüne ilişkin ıskat işlemi hem kanuni zorunluluk hem de şirketin içinde bulunduğu yatırım aşamasında sermaye artışı işlemi için kaçınılmaz olduğunu, ıskat işleminin kanunda tarif edilen çağrı ve ilan prosedürünün eksiksiz yerine getirilmek suretiyle gerçekleştirildiğini, … payları üzerine üçüncü bir şahsın alacağı iddiasıyla konulmuş ihtiyati haciz bulunduğundan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

BİRLEŞEN DOSYADA
3. Davacı vekili iddiasında özetle; Müvekkilinin … Enerji Üretim Tic. Ve San. Şti.’nin namına yazılı %5 hissesine sahip olduğunu, müvekkilinin davalı şirketteki %5 nama yazılı hissesini sermaye taahhüdü borcuyla birlikte 23/12/2015 tarihinde …’a devrettiğini, yeni hisse sahibinin davalı şirkete yazılı olarak pay defterine kaydı için devri bildirdiğini, davalı şirketin 12/01/2016 tarihli yönetim kurulu toplantısında yeni hisse sahibinin talebinin noterlikçe yapılmadığı ve hissenin sermaye taahhüdünün ödenmediği gerekçesiyle reddettiğini, yeni hissedarın davalı şirketin pay defterine kaydının yapılabilmesi için Kayseri …. Noterliğinin 17/03/2016 tarih ve … yevmiye numarası ile ihtarname keşide ettiğini, bu sebeble müvekkiline ait hisse senetleri yeni hissedar …’a ait olduğunu, davalı şirketin yeni hisse sahibinden sermaye taahhüdü borcunu yerine getirmesini istemesi gerekirken, söz konusu nama yazılı pay devrini yok sayarak, önceki hisse sahibi müvekkiline sermaye taahhüdünü yerine getirmesi için ihtar keşide edip, ticaret sicil gazetesinde ilan ettiğini, davaya konu %5 hissenin iptaline dair …sayılı davalı şirketin yönetim kurulu kararının, usul ve yasaya ve şirket ana sözleşmesine aykırılığı nedeniyle iptali ile davacının 23/12/2015 tarihinde dava dışı …’a devrettiği %5 nama yazılı hissesinin devrinin, şirket ortaklar pay defterine tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

4.Davalı vekili savunmasında özetle; asıl dava dosyasına sunulan cevap dilekçesindeki izahatlarla birleşen davanın da reddine karar verilmesini istemiştir.

5.Mahkememizin … Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda verilen … sayılı kararında; Sermaye koyma borcunun süresinde yerine getirilmemesi ve rehin hakkı sahibi bankanın izin/onayının alınmaması sebebi ile davalı şirketin alıcı davacıyı yeni malik olarak tanımamakta ve ve deftere kaydetmemekte haklı olduğu, ıskat sürecine ilişkin davalı şirket tarafından uygulanan prosedürün de TTK’nın 483. maddesindeki ıskat usulune şeklen uygun gerçekleştirildiğinden yönetim kurulu kararının iptaline ilişkin talep yerinde görülmediğinden asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

6. Asıl ve birleşen dosya davacılarının istinaf başvurusu sonucu Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nin 16/07/2020 tarih ….K. Sayılı kararında; “Asıl ve birleşen davada davacı … adına şirket pay defterine tesciline karar verilmesi talep olunan %5’lik hissenin davalı şirketin 19/04/2016 tarihli Yönetim Kurulu Kararıyla davacı …’a ait 2.500,00 TL’lik payı ayrı ve saklı tutularak ıskat edilen sermaye artışı sonucu ödenmeyen 997.500,00 TL’lik 997.500 adet payın asıl dava tarihi olan 18/05/2016 ve birleşen dava tarihi olan 23/05/2016 tarihlerinden sonra 31/05/2016 tarihli Yönetim Kurulu Kararıyla davalı şirketin hakim pay sahipleri olan …, … ve … adına tahsis edildiği ve yargılama sırasında dava konusu 997.500 adet payların yeni malikleri adına şirket pay defterine kaydedildiği anlaşılmakla ilk derece mahkemesince HMK’nın 125/(1).maddesi gereğince ıskat edilerek davalı şirketin hakim ortaklarına tahsis ve devir edilen paylar yönünden davacılara tanınan seçimlik haklar hatırlatılarak anılan madde gereğince davacıların kullanacağı seçimlik hakka göre, anılan maddenin 125/a veya 125/b maddesine göre davanın yürütülmesi, bu kapsamda 125/ a maddesindeki hak kullanılırsa dava konusu 997.500 adet payın yeni malikleri yönünden taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken asıl ve birleşen davanın reddine yönelik verilen karar usul ve yasaya aykırı olduğundan ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. Tüm bu nedenlerle asıl ve birleşen davada davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 125/(1).maddesindeki hakların hatırlatılması ve taraf teşkili sağlanması için 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde karar verilerek Mahkememiz kararı kaldırılmıştır.

7. BAM kararı sonrası yapılan yargılamada;Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nin kararında her ne kadar dava konusu hisselerin yargılama sırasında dava dışı şirketlere devredilmesi sebebi ile davacıya HMK 125/(1). Maddesindeki seçimlik hakkın hatırlatılarak, davacının seçimine göre davaya devam edilmesi kararlaştırılmışsa da, açılan asıl ve birleşen davada ıskat işlemine ilişkin davalı şirket yönetim kurulu kararının iptali ve davacılar arasındaki hisse devrinin pay defterine tescili davası olduğundan, davalı şirketin açılan davalarda taraf olarak yer alması zorunlu olduğundan, davacıya HMK 125/(1). maddesindeki seçimlik hakkı hatırlatılmak yerine, davalı şirketin hakim pay sahipleri olan …, … ve … davaya dahil edilmiştir.

8.Tarafların iddia ve savunmaları ile dosyaya sunulan deliller birlikte değerlendirildiğinde; Dava ve birleşen dava; ıskat işlemine ilişkin yönetim kurulu kararının iptali ile davacı …’ın 23/12/2015 tarihinde davalı şirket ortağı birleşen dosya davacısı …’dan devraldığı %5 nama yazılı hissenin devrinin şirket ortaklar pay defterine tesciline karar verilmesi istemine ilişkindir.

Hisse devreden …’ın davalı şirket %5 nama yazılı hisse sahibi olduğu konusunda ihtilaf bulunmamakla birlikte, hisse devrine ilişkin sözleşmenin geçerli olup olmadığı, davalı şirketçe pay defterine tescil isteminin reddi kararının yerinde olup olmadığı, ıskat işleminin yasa ve ana sözleşme çerçevesinde usulune uygun yönetim kurulu kararıyla gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır.
Kanunda ve esas sözleşmede aksi öngörülmedikçe nama yazılı paylar herhangi bir sınırlandırmaya bağlı olmaksızın devredilebilirler (TTK 490. md. uyarınca). Hukuki işlemle devir ciro edilmiş nama yazılı pay senedinin zilliyetliğinin devralana geçirilmesiyle yapılabilir.

Nama yazılı pay senetlerinin ciro dışında pay senedinden ayrı olarak düzenlenecek bir temlikname ile devrinin mümkün olup olmadığı doktrinde öteden beri tartışmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22/11/1978 tarihli ve 11. Hukuk Dairesi’nin 04/12/1981 tarihli kararlarında devir sözleşmesinin ayrı bir temliknameye yazılmasını ve ciro yapılmasını geçerli saydığından devir sözleşmesini Yargıtay’ın emsal kararları çerçevesinde geçerli saymak gerekecektir.

Dava konusu olaya bakıldığında nama yazılı pay senetleri rehin olarak … Bankası’nda iken … tarafından davacıya temliknameyle satılmış, vasıtasız zilliyetliğin bankada olması nedeniyle teslim gerçekleşememiş ise de zilliyetliğin havalesi yoluyla mülkiyetin alıcıya geçip geçmediğini ayrıca tartışmak gerekmektedir. TMK’nın “Teslimsiz Devir” başlıklı 979/2 md uyarınca; “Zilliyetliğin bu yolla devri, zilliyet olmakta devam eden üçüncü kişiye karşı ancak durumun devreden tarafından kendisine bildirildiği andan başlayarak hüküm doğurur.” düzenlemesi mevcuttur. TMK’nın 979/2 md kapsamında rehin hakkı sahibine (bankaya) pay senetlerini satan … tarafından yapılmış bir bildirim bulunmamaktadır. Şu halde zilliyetlik devrinin bankaya karşı hüküm ifade etme şartı gerçekleşmemiştir. Daha da önemlisi, bizzat …’ın imzalamış olduğu kredi sözleşmesi incelendiğinde, davalı şirketin ortaklık yapısındaki değişiklikler, yani pay senetlerinin devredilebilmesi için … Bankası’nın yazılı ön izninin alınması zorunlu olup aksine bir davranış kredi sözleşmesinin ihlali niteliğinde sayılacak ve şirketi hem mali hem hukuki açıdan büyük zorluğa itecektir. Şu halde rehin olarak banka elinde bulunan, aynı zamanda … tarafından devredilmek istenen pay senetleri bakımından banka ön izni onayı alınması zorunludur.

Kredi sözleşmesiyle getirilen bu yükümlülük, kıymetli evrakın devrine üçüncü kişinin katılmasının öngörülmesi niteliğinde olup dayanağı da TTK 647/3 maddesi hükmüdür. Zira bu hükme göre “Kanun ve sözleşmeyle başkalarının, bu arada özellikle borçlunun da devre katılmaları zorunluluğu öngörülebilir.” hükmü kapsamında bir üçüncü kişinin kıymetli evrakın devrine katılması sözleşmeyle de mümkün olabilmektedir. Olayda kredi sözleşmesiyle bankanın onayı olmaksızın devir yapılmaması düzenlendiği halde devir sözleşmesi öncesi kredi sözleşmesinin tarafı olan bankadan ön izin ve onay alınmadığı anlaşılmaktadır.

TTK. md. 647/3’te öngörülen “Üçüncü Kişinin Devre Katılımı” kıymetli evrakın devrini düzenleyen hükümler içerisinde yer almış ise de temliknameyle yapılan devirler için de böyle bir katılımın uygulanması gerekir. Çünkü devre konu edilen pay senetleri olup kıymetli evrak niteliğinde olduğundan bu hükmün temliknameyle devirleri de kapsaması gerekmektedir.
Devre konu edilen nama yazılı senetlerin karşılığının (sermaye koyma borcunun) şirkete karşı hala ödenmemiş olduğu da tartışmasızdır. Davacının devralmak istediği pay senetlerinden dolayı devredenin şirkete karşı ifa edilmemiş 997.500,00 TL borcu bulunmaktadır.
TTK’nın “Devrin Sınırlandırılması” kenar başlıklı 491. maddesinde;
“1-Bedeli tamamen ödenmemiş nama yazılı paylar, ancak şirketin onayıyla devrolunabilir.
2-Şirket sadece, devralanın ödeme yeterliliği şüpheli ise ve şirketçe istenen teminat verilmemiş ise onay vermeyi reddedebilir.” düzenlemesi mevcut olup bedellerinin tümü ödenmemiş nama yazılı payların esas sözleşmede belirtilmemiş olsa bile ancak şirketin onayıyla devredilebilir. O halde bedelleri ödenmemiş paylar hakkında şirketin onayı alınmaksızın devir sözleşmesi yapılamaz ve onay alınmaksızın yapılan devir sözleşmeleri şirkete karşı hüküm ifade etmez.

Davacı her ne kadar şirketin devre onay vermek zorunda olduğunu, en azından devralandan teminat istemesi gerektiğini öne sürmekte ise de devir sözleşmesinin yapıldığı tarih itibariyle satıcı Kenan’ın sermaye koyma borcunun vadesinin dolduğu, sermaye koyma borcunu süresi içinde ifa etmeyen pay sahibinin ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düştüğü ve kanun gereği temerrüt faizi ödemekle yükümlü bulunduğu da TTK 482/1 madde hükmü gereğidir. Böyle olunca hem sermaye borcunun süresinde ifade edilmemiş hem de rehin hakkı sahibi bankadan izin/onay alınmamış olması dikkate alındığında davalı şirketin alıcı davacıyı yeni malik olarak tanımamakta ve deftere kaydetmemekte haklı olduğu sonucuna varılmıştır.

Iskata ilişkin yönetim kurulu kararının iptali istemi de değerlendirildiğinde; ıskat TTK’nın 480 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup ıskat usulü TTK’nın 483. maddesinde gösterilmiştir.

Davacının sermaye koyma borcu 18/01/2012 tarihinde Ticaret Siciline tescil edilen sermaye artırımından kaynaklanmakta olup bakiye sermayenin tescilinden itibaren en geç 3 yıl içinde ödenmesi ana sözleşmenin 6. maddesinin açık hükmü gereğidir. O halde bakiye sermaye borcunun vadesi 18/01/2012’den itibaren 3 yıl olup, bu süre 18/01/2015’te dolduğu, bu tarih itibariyle …’ın temerrüde düştüğü, bunun üzerine şirket tarafından …’a ödenmeyen sermaye taahhüt borcunun yatırılması için 13/01/2016 tarihli ihtarnameyle 1 aylık süre içinde borcun ödenmesine ilişkin çağrıda bulunduğu, Sicil Gazetesinde 08/02/2016 tarihli nüshasında sermaye taahhüdünü ödeme çağrısı yapılmış olduğu, bu çağrıya uyulmaması üzerine İzmir …. Noterliği’nin 14/03/2016 tarihli ihtarnamesiyle 1 aylık süre daha verilerek sermaye taahhüt borcunun ödenmesi konusunda …’a yeniden çağrıda bulunulduğu, ayrıca sicil gazetesinde 11/03/2016 tarihli nühasında ıskat işlemine ilişkin ihtar yapıldığı, …’ın şirket tarafından yapılan her iki çağrıya da uymayarak sermaye taahhüt borcunu yerine getirmemesi üzerine yönetim kurulu kararıyla …’ın sermaye artırımı öncesinde ödemiş olduğu 50.000,00 TL’lik esas sermayesindeki %5’lik oranındaki 2.500,00 TL’lik payı ayrı ve saklı tutularak sermaye artışı sonrası ödenmeyen 997.500,00 TL’lik iştirak taahhüdüne tekabül eden bu payın ıskat edilerek şirket bünyesine alındığı, bu paylara ilişkin çıkarılan nama yazılı hisse senetlerinin iptal edildiği, yönetim kurulunun ıskat kararının 27/04/2016 tarihinde sicil gazetesinde ilan edilerek ıskat sürecinin tamamlandığı, uygulanmış olan prosedürün TTK’nın 483. maddesindeki ıskat usulune şeklen uygun gerçekleştirildiği, bu nedenle yönetim kurulu kararının iptaline ilişkin talebin de mahkemece yerinde görülmediğinden asıl ve birleşen davanın reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Açıklanan gerekçeye ve dosya kapsamına göre;
A)ASIL DAVADA :
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcının dava dosyasında peşin alınan 29,20 TL harçtan mahsubu ile kalan 30,10 TL harcın davacıdan alınıp Hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Dava sırasında kendisini vekille temsil ettiren davalılar yararına takdir edilen 4.080 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara ödenmesine,

B) BİRLEŞEN DAVADA :
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcının dava dosyasında peşin alınan 17.034,80 harçtan mahsubu ile artan 16.975,5 TL nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Dava sırasında kendisini vekille temsil ettiren davalılar yararına takdir edilen 4.080 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara ödenmesine,

C)Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin …. sayılı ilamı ile verilen tedbir kararının karar kesinleşene kadar devamına, verilen karar kesin olduğundan tedbirin daraltılmasına yönelik talebin REDDİNE,

D)HMK 333. Maddesi gereğince mahkemece yatırılan avansın kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesine müteakip iadesine,

Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Başkan …
(E-imzalıdır)
Üye …
(E-imzalıdır)
Üye …
(E-imzalıdır)
Katip …
(E-imzalıdır)