Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA TÜRK MİLLETİ ADINA
6.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KARAR
ESAS NO : 2020/320 Esas
KARAR NO : 2021/74
DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 24/07/2020
KARAR TARİHİ : 26/01/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/02/2021
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin davalı … bünyesinde iskonto kredisi kullanıldığını bu kredilere istinaden tanzim tarihi ileri tarihli çekleri teslim ettiğini, Banka tarafından ilgili kredi kullandırılırken aynı zamanda 17.08.2018 tanzim, 26.09.2018 vade taihli 1.000.000TL bedelli bono da imzalatıldığını, söz konusu bonoda müvekkil şirket ortakları olan … ve … ile grup şirketi olan … Motorlu Araçlar San Tic Ltd Şti.’nin borçlu görünmekte olduğunu, kredi sözleşmesi ile birlikte teminat amaçlı olarak imzalanıp sonradan banka tarafından doldurulan bono bedeli olan 1.000.000TL’ lik bedelin alınmadığını, müvekkili şirketin Ankara .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında konkordato talebinde bulunduğunu, Mahkeme tarafından 26.09.2018 tarihi itibariyle 3 ay süre ile geçici mühlet kararı verildiğini, sürenin bitimiyle birlikte kesin mühlet kararı verildiğini ve konkordato projesinin 25.06.2020 tarihinde tasdik edildiğini belirterek davanın kabulüne, davacının 294.986,69 TL’nin ödenmesi nedeniyle bu miktar oranınca borçlu olmadığının tespitine, yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: haksız ve hukuka aykırı davanın reddine ve argılama gideri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE
Dava İİK 72.maddesi uyarınca borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’ nin 2020/684 Esas, 2020/1126 Karar sayılı ilamı; ….Yasa metninde dava türü olarak sınırlamaya gidilmeden, arabuluculuğa başvuru dava şartı olarak tayin etmiştir. Sonuç itibariyle yasa metni ve gerekçe bir bütün olarak değerlendirildiğinde; ”alacak”, ”tazminat” davalarının tür olarak arabuluculuğa başvurma şartına bağlandığı, menfi tespit davasının ise anılan düzenleme kapsamı dışında tutulduğu sonucuna ulaşılması pek mümkün görülmemiştir. Menfi tespit davasında arabulucuya başvurunun zorunlu olup olmamasının incelenmesinde, ayrıca menfi tespit davasıyla ilgili genel bir açıklama yapılması ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde de yarar vardır. Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nın 72.maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı, icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davası olup özünde bir eda davası olduğunun da kabulü gerekir. Menfi tespit davasında da öncelikli olarak bir alacağın varlığının tartışıldığı açık olup bu nedenle, alacaklının dava açarken arabulucuya başvurma dava şartına tabi tutulması ancak aynı konu ve alacakla ilgili borçlunun açabileceği menfi tespit davasının arabuluculuğa başvurma dava şartına tabi tutulmaması hak arama yönünden eşitsizliğe yol açacağı gibi dava türü olarak bir ayrımın gözetilmesi de arabuluculuk dava şartının özüne aykırı olacaktır. Genel gerekçe ve madde gerekçesinde dava türüne göre bir ayrıma işaret etmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda somut olayda; davacı tarafça, malların ayıplı olduğu iddiası ile çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi istenmiştir. Taraflar arasındaki dava menfi tespit davası olup, uyuşmazlık TTK 4/1-a maddesi gereğince mutlak ticari dava olup, TTK’ nın 5/A maddesi gereğince ve yukarıda belirtilen gerekçelerle dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır….” şeklindedir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava, menfi tespit istemine ilişkindir. TTK’nin 5. maddesine eklenen 5/A maddesiyle, TTK’nın 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı haline getirilmiştir. Aynı yasal düzenlemenin 23. maddesinde 6325 sayılı Kanuna eklenen 18/A maddesiyle, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş, davacının arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğu, bu zorunluluğa uyulmaması halinde davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği açıkca ifade edilmiştir. Davanın konusu, kredi sözleşmesine istinaden verilen ve ödendiği iddia edilen senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespitine ilişkin olup, arabuluculuğa başvuruya ilişkin son tutanağın ibraz edilmediği ve davacı vekilinin beyanlarından da dava tarihinden önce arabuluculuk şartının yerine getirilmediği anlaşıldığından, TTK’nın 5/A maddesi ve HMK’nın 115/2 maddesi gereğince dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle
1-TTK’nın 5/A maddesi ve 6325 sayılı Yasanın 18/A-2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
2- Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30-TL maktu karar ve ilam harcının dava dosyasında peşin alınan 54,40-TL harçtan mahsubu ile artan 4,9-TL nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Dava sırasında kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına takdir edilen 4.080,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya ödenmesine,
5-HMK 333. Maddesi gereğince mahkemece yatırılan avansın kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesine müteakip iadesine, iadesi yönünde başvurunun olmaması halinde arta kalan giderin iade edileceğinin davacıya meşruhatlı davetiye ile bildirilmesine,
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/01/2021
Katip …
e-imza
Hakim …
e-imza