Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2023/9 Esas – 2023/351
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2023/9 Esas
KARAR NO : 2023/351
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali- Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 06/01/2023
KARAR TARİHİ : 12/07/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 31/07/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 06/01/2023 tarihli dava, 26/01/2023 ve 13/03/2023 tarihli replik dilekçelerinde özetle; Davalı şirketin … sayılı “…” ibareli marka başvurusunun yayınına müvekkili şirkete ait “…” esas unsurlu marka dayanak alınarak itiraz edildiğini, itirazın … sayılı … kararı ile reddedildiğini, kararın hatalı olduğunu, müvekkili …’nın 1961 yılından bu yana özellikle bisküviler, krakerler, gofretler, pastalar, tartlar, kekler ve sair ürünlerin imali, ithali, ihracı ve ticareti alanında faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin “…” markalı ürünlerini ilk kez 2017 yılında ürettiğini ve piyasaya sunduğunu, dava konusu marka başvurusunun müvekkili şirket markalarının iltibas oluşturabilecek düzeyde benzeri olduğunu, davalı markasının yabancı bir kelime olan “…” ibaresini içerdiğini, ibarenin ülkemizde tüketiciler tarafından “…/…” şeklinde telaffuz edilebileceğini, dava konusu markanın telaffuzunun müvekkili şirket markalarını çağrıştıracak nitelik taşıdığını, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunduğunu, davalı şirketin dava konusu marka başvurusundan sonra “…” ve “…” ibareli pek çok marka başvurusu daha yaptığını, davalı şirketin …’de karşılık bulan “…” ibaresi üzerinde hak elde etmeye çalıştığını, bu ibarenin müvekkili şirket markası olan “…” ile oldukça yakın benzerlik teşkil ettiğini, davalı şirketin sonraki marka başvurularına karşı müvekkili şirket itirazlarının davalı Kurum tarafından kabul edildiğini, iş bu dava konusu Kurum kararı ile diğer marka başvurularına itiraz sonucu verilen kararların çelişkili olduğunu, dava konusu marka ile müvekkili markalarının kapsadığı malların birebir aynı olduğunu, dava konusu markayı gören ortalama tüketicilerin doğrudan müvekkili markalarını akla getireceğini, her iki markanın kullanıldığı söz konusu ürünlerin gıda sektörüne ait ve günlük kullanıma yönelik hemen her marketten kolaylıkla kolay elde edilebilen ve çabuk tüketilebilen ürünler olduğunu, bu ürünlerin alımında tüketicilerin göstereceği dikkat derecesi ile harcayacağı zamanın normalden daha az olduğunu, tüketici grubunun önemli bir kısmını, ayırt etme ve dikkat kabiliyeti ortalama bir erişkine nazaran daha az olan çocukların oluşturduğunu, bu durumların da markaların karıştırılması ve iltibas riskini arttıracağını, müvekkili şirket markasının tanınmış olduğunu, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu, davalı şirketin gerçek hak sahipliği iddiasının ispata muhtaç olduğunu, davalı markasında kullanılan kırmızı rengin sürülebilir ürünler bakımından sektörde yaygın olarak kullanıldığını, kullanılan rengin marka başvurusuna ayırt edicilik katmadığını, müvekkili markasının tanımlayıcı olduğu iddiasının yerinde olmadığını beyanla; …’nın … sayılı kararının iptaline, … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili 11/01/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu marka başvurusu ile davacıya ait marka arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunmadığını, “…” ibareli başvuru markasının bulutu andıran kırmızı zemin üzerine dikkat çekici bir yazım karakteri kullanılarak oluşturulan ve farklı şekil unsurlarına yer verilmiş bir marka olduğunu, kullanılan renk ve şekil unsurunun markanın ayırt edici karakterine katkı sağladığını, davacı markasının ise “…” ibaresinden oluşan düz siyah harfler kullanılarak dizayn edilmiş ve “…-…” kelimesini çağrıştıran bir marka olduğunu, markalar arasında görsel, işitsel veya anlamsal olarak herhangi bir benzerlik bulunmadığını, davacının tanınmışlık iddiasını ispatlayamadığını, davacının kötü niyet iddiasının ispatı için yeterli somut ve inandırıcı delil sunulmadığını, Kurum tarafından yapılan iş ve işlemlerin hukuka uygun olduğunu beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Şirketi vekili 08/02/2023 tarihli cevap ve 27/03/2023 tarihli düplik dilekçelerinde özetle; Müvekkili şirketin dava konusu “…” markasının gerçek hak sahibi olduğunu, kapsamlı bir hizmet distribütörü olup sınıfında en iyi uygulamalarla birlikte tedarik zinciri, lojistik, dağıtım, satış ve promosyon hizmetleri sunduğunu, ilk kez …’da …’da kurulan …’in … ’dan sonra ülkemizdeki şirketini 2018 yılında kurduğunu, müvekkiline ait “…” markasının kakaolu, muzlu, portakallı fıstık ezmeleri üzerinde kullanıldığını, müvekkilinin sosyal medya hesaplarında çok sayıda takipçisi bulunduğunu, davacı şirkete ait “…” ibareli marka ile müvekkili markasının karıştırma ihtimali yaratacak derecede benzer olmadığını, müvekkili markasının “…” kelime unsurunun ayırt ediciliği yüksek kırmızı bir şekil unsuru içinde stilize olarak yazılmasıyla oluşturulduğunu, davacı markasının “…” kelimesinden türetilmiş “…” ibaresinden meydana geldiğini, ibarenin 30. sınıftaki mallar bakımından tanımlayıcı olduğunu, davacının markayı kurabiyeler üzerinde kullandığını, müvekkili markasının yüksek ayırt ediciliği haiz bir kelime olduğunu, markaların görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olmadıklarını, davacının huzurdaki dava konusu markayla benzerlik arz etmeyen markalara ilişkin sunduğu kararların huzurdaki dava bakımından bağlayıcılığı olmadığını, müvekkilinin marka başvurusunun spesifik sınırlar kapsamında gerçekleştiğini, tüketicilerin yanılma riski bulunmadığını, davacının tanınmışlık iddiasını ispatlayamadığını, markalar benzer olmadığından tanınmışlık iddiasının kabul edilemeyeceğini, müvekkiline ait marka başvurusunun kötü niyetli olduğu iddiasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı … Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın;Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet marka arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markasının tanınmış olup olmadığı, davalı şirketin kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde dava konusu markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren …. İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “…” ibaresinin 29. ve 30. Sınıfta yer alan bir kısım emtiaların tescili amacıyla 15.10.2021 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 13.12.2021 tarih ve 386 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 02.02.2022 tarihinde … sayılı markayı mesnet göstererek SMK m.6/1, m.6/5 ve m.6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, yayıma yapılan itirazın…’nca incelenmesi sonucunda reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı tarafından 08.07.2022 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirketin 01.09.2022 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, yapılan itirazı değerlendiren …’nun … sayılı … kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 09.11.2022 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 27.01.2023 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, … izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. … değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet marka, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu marka başvurusu, “29. Sınıf: Fındık ve fıstık ezmeleri.” ile “30. Sınıf: Sürülebilir çikolata, sürülebilir çikolata ezmesi, sürülebilir fındık içeren çikolata.” emtiasında tescil edilmek istenmektedir.
Davacıya ait marka ise hali hazırda “29. Sınıf fındık ve fıstık ezmeleri” ile “30. Sınıf: çikolatalar” emtiasında tescillidir.
Bilirkişi raporunda yer verilen tabloda kırmızı renk ile işaretli mallar, taraf markalarında aynı/aynı tür emtiayı göstermektedir. Ayrıntılı olarak ifade etmek gerekirse; dava konusu marka kapsamında yer alan tüm emtialar, davacının gerekçe olarak gösterdiği markada aynen yer almaktadır.
Sonuç olarak, dava konusu marka kapsamında yer alan tüm emtialar bakımından taraf markaları arasında “emtiaların aynı veya benzer olması” şartının sağlandığı kanaatine varılmıştır.
Davaya konu marka başvurusu; kırmızı bir arka plan üzerine beyaz renk ile yazılmış “…” ibaresinden oluşmaktadır. “…” ibaresiyle benzer şekilde telafuz edilen … “…” kelimesinin … “…” anlamı taşıdığı bilinmektedir. Diğer yandan öznel kullanımda …’de “…” anlamına gelen “…” kelimesine “…” eklenmesiyle …’de “…” anlamına gelen bir kelime türetilmiş olabilir. Her iki anlam olasılığının ise müşteri kitlesinin ortalama algısı bakımından anlamlandırılamayacağına kanaat getirilmiştir. Dava konusu markanın, tek unsuru olması nedeniyle “…” ibaresi, esas unsur konumundadır. “…” ibaresinin, “…” şeklinde telaffuz edilmesi muhtemeldir.
Davacıya ait marka ise; standart bir yazı karakteri ile siyah renkle ve büyük harflerle yazılmış, kapsamında herhangi bir şekil unsuru içermeyen bir kelime markasıdır. “…” şeklinde telaffuz edilen kelime, markanın esas/tek unsurudur. “…” ibaresi, anlamlı bir kelime değildir.
Taraf markaları … olarak karşılaştırıldığında; dava konusu marka kapsamında yer alan tüm emtiaların, davacı markasında yer alan emtialar ile aynı/aynı tür olduğu, taraf markaları arasında görsel ve kavramsal olarak bir benzerlik olmadığı, markaların işitsel olarak ise benzer olduğu, zira taraf markaları arasında görsel olarak 3 harf benzerliği bulunmakta ise de, işitsel olarak benzerliğin 5 harf olduğu, toplamda 6 harften oluşan kelimelerin 5 harfinin benzerliğinin markaları işitsel olarak benzer kıldığı, fakat bu benzerliğin markaların karıştırılması için yeterli olmadığı, zira davanın konusunu oluşturan emtialar bakımından görselliğin ön planda olduğu, dava konusu emtiaların raflarda sergilenen ürünlerden olduğu ve tüketicilerin bu ürünleri görerek satın aldığı, bu nedenle, işitsel benzerlikten ziyade bu ürünlerin karıştırılması için görsel benzerliğe ihtiyaç bulunduğu, taraf markaları arasında ise görsel benzerlik bulunmadığı, taraf markaları arasında görsel olarak 3 harf benzerliği bulunmakta ise de bu harflerin markadaki konumunun farklı olduğu, markaların farklı harf ve heceler ile başlayıp bittiği, davacı markası bir kelime markası iken, dava konusu markanın renk unsuru da içeren bir marka olduğu, bütün olarak bakıldığında dava konusu markanın davacı markasının imajından uzaklaştığı, tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür ya da benzer ürünler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayabilmelerinin mümkün olduğu, taraf markalarının birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunmadığı, somut olayda markaların karıştırılması/ilişkilendirilmesi ihtimaline dayalı olan nispi tescil engeline ilişkin şartların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak … bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, … bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı tarafça gerekçe gösterilen markanın tanınmışlığın ispatına yönelik …’de gerçekleşen tanıtım faaliyetlerine ilişkin, gerek itiraz aşamasında gerekse dava aşamasında dosyaya herhangi bir belge, ilan, reklam harcaması, haber, dergi vb. tanıtım malzemesi sunulmadığı, tanınmışlığın değerlendirilebileceği herhangi bir belgenin dosya kapsamında bulunmadığı, iddia edilen tanınmışlığın ispatlanamadığı, ayrıca davacıya ait marka ile dava konusu markanın işaretsel olarak benzer olmadıkları, bu nedenle SMK m.6/5 hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (….)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markanın iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, davalı şirketin başkaca marka tescil başvurularının davacının itirazı üzerine reddedilmesinin tek başına iş bu davaya konu marka tescil başvurusunu kötü niyetli hale getirmeyeceği, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL harçtan peşin alınan 179,90 TL’nin mahsubu ile alınması gereken 89,95 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 179,90 TL başvurma harcı, 179,90 TL peşin harç, 51,20 TL vekalet harcı, 3.500,00 TL bilirkişi ücreti, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 273,00 TL posta-tebligat masrafı olmak üzere toplam 4.229,42 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Şirketi tarafından yapılan 51,20 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Şirketi’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde …. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.12/07/2023
Katip ….
E-imza
Hakim …
E-imza