Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2023/6 E. 2023/456 K. 27.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2023/6 Esas – 2023/456
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2023/6 Esas
KARAR NO : 2023/456

HAKİM : ….
KATİP : …

DAVACI :….
VEKİLİ : Av. ….
DAVALI : 1- …
VEKİLİ : Av. ….
DAVALI : 2- …
VEKİLİ : Av. ….
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 04/01/2023
KARAR TARİHİ : 27/10/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/10/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 04/01/2023 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı … tarafından 26/10/2020 tarihinde … başvuru numaralı “… … …” ibareli 41. sınıf hizmetleri içeren marka tescil başvurusunda bulunulduğunu, davalının … başvuru numaralı marka tescil başvurusuna müvekkili adına tescilli olan …. numaralı “…” ibareli markaları ile karıştırılacak derecede benzer olduğu, müvekkil markalarının piyasada uzun süredir kullanılan tanınmış markalardan olduğu, bu suretle müvekkilinin “…” ibaresine ayırt edici nitelik kazandırdığı ve bu ibare üzerinde kazanılmış hakka sahip olduğu, “…” ibaresinin aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanı ve alan adı olduğu ve başvurunun kötü niyetli olarak yapıldığı gerekçeleriyle 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6. maddesi, …’nun ilgili hükümleri ve ilgili diğer düzenlemeler uyarınca itiraz edildiğini ve başvurunun reddedilmesinin talep edildiğini, müvekkili şirketin kurucusu …’ın “…” isimli ticari işletmeyi …. Noterliği’nin 29.07.1997 tarih ve …yevmiye numaralı sözleşmesi ile … Merkezi A.Ş.’den devir aldığını, bugün … genelinde … şubesinin olduğunu, müvekkilinin, markaları ve kullanımlarını … alan adlı internet sitesinde ve diğer sosyal medya hesaplarında da tanıttığını, …’ın 13/07/2022 tarihinde hayatını kaybettiğini, vefat haberinin “… …” olarak gazetelerde duyurulduğunu, bu ibarenin kullanım sonucu ayırt edicilik kazandığını ve müvekkili ile özdeşleştiğini, müvekkilinin, “…” ibareli markanın gerçek ve öncelikli hak sahibi olduğunu, davalı başvurusunun asıl ve ayırt edici unsurunun da “…” ibaresi olduğunu, markalar arasında görsel, işitsel, kavramsal ve anlamsal benzerliğin bulunduğunu, şube izlenimi verdiğini, davalının … sayılı başvurusu, müvekkil şirketin ticaret unvanı tescilinden doğan haklarını ihlal ettiğinden, … kararının iptali ve marka tescilinin hükümsüz kılınması şartlarının oluştuğunu, davalının … numaralı başvurusunun, müvekkilin tescilli ticaret unvanı aleyhinde haksız rekabet oluşturacağı açık olduğundan, davalının başvurusunun Paris Sözleşmesi’nin 1/2, 8 ve TTK’nın 52., 56. ve SMK’nın 6/6. maddesi hükümleri uyarınca da iptal edilmesi, tescil edilmişse SMK’nın 25. maddesi hükmü gereğince hükümsüz kılınması gerektiğini, davalının … numaralı başvurusunun kötü niyetli olduğunu, ifade ederek “… …’nın … sayılı kararının iptaline, davalı adına başvurusu yapılan markanın tescil edilmesi halinde … başvuru numaralı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, … sayılı başvurunun, dava sonuçlanıp kesin hükme bağlanana kadar üçüncü kişilere devrinin engellenmesi amacıyla ihtiyati tedbir kararı verilmesine” karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili 12/01/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu edilen marka başvurusu ile davacıya ait markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, markaların bütüncül olarak değerlendirilmesi halinde, davacı markalarının orta düzeydeki tüketici tarafından başvuru konusu marka ile benzer olarak algılanması ve karıştırılma ihtimalinin doğmasının mümkün olmadığını, markadaki sadece bir unsura bakılmasının yeterli olmayacağını, başvuru konusu marka ile itiraz konusu markaların tertip tarzı, yazım stilleri, ihtiva ettikleri farklı şekil, renk ve kelime unsurları, markalar arasında karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırmakta olduğunu, davacı markalarında ilk bakışta baskın unsurun bilim adamları görseli ve şekil unsuru olduğunu, “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin zayıf olduğunu, davacı tarafından yaratılmış bir ibare olmadığını, markaların tertip tarzlarının farklı olduğunu, “…” ibaresinin zayıf bir ibare olduğunu, 41. sınıf için ayırt edici olmadığını, … kararının yerinde olduğunu, SMK 6/5. madde hükmünün uygulama şartlarının oluşmadığını, davacının kötü niyeti ispatlayamadığını beyan ederek “davanın reddine” karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 01/02/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; “…” ibaresinin tek başına marka olarak tescil edilemeyeceğini, genel olarak kullanılan bir ibare olduğunu, davacı markalarında bu ibarenin başına yahut sonuna ibareler eklendiğini, “…” ibaresinin, eğitim sektöründe kullanılan öğretim programının genel adı olduğunu, davacı tarafından daha önce başka taraflara açılmış hükümsüzlük davalarında …. .’nin “…” ibaresinin tek başına bir ayırt ediciliğinin bulunmadığının belirtildiğini, müvekkiline ait markada bulunan “… …” ibaresinin, davacı markalarına benzemediğini beyan ederek “davanın reddine” karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı … Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait … sayılı “… … …” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait ticaret unvanı ve alan adı ile dava konusu marka arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şahsın kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde dava konusu markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, özel veya teknik hususlara ilişkin bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren …. Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şahsın 26.10.2020 tarihinde “… … …” ibareli … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.04.2021 tarih ve 370 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 31.05.2021 tarihinde “…” ibareli markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/3, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, davalı şahsın 07.06.2021 tarihinde itiraza karşı görüş ibraz ettiği, yayına yapılan itirazın …’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 15.12.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren …’nun … sayılı … kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 02.12.2022 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 01.02.2023 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu marka kapsamında yer alan “41.SINIF: Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.” ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların kapsamlarında yer alan 41.sınıftaki hizmetler aynı veya aynı türdür.
Bununla birlikte, eğitim ve öğretim sektöründe, mezkûr hizmetleri veren kişi/kurumlarca aynı zamanda basılı yayınlar da çıkartıldığı, bu yayınların, özel kurslara kayıtlı olmayan kişilere de gerek kendilerine ait satış platformu ve noktaları, gerekse internet ve sair platformalar üzerinden satıldığı, bir başka anlatımla anılan markaların aynı zamanda “basılı evrak” ve “kitabevi” markası olarak da kullanıldığı bilinmekte olup, sektörde sair firmalar tarafından gerçekleştirilen kullanımlara ilişkin görsellere bilirkişi raporunda yer verilmektedir.
Yukarıda sunulan bilgi ve açıklamalar doğrultusunda, davaya konu marka başvurusunda bulunan
“41. Sınıf: Eğitim ve Öğretim Hizmetleri” hizmetler ile davacıya ait markalarda bulunan “16. Sınıf: Basılı yayınlar, basılı evrak: kitaplar, dergiler, gazeteler, faturalar, irsaliyeler, gelir makbuzları, takvimler, posterler, fotoğraflar, afişler, tablolar, çıkartmalar, pullar.” ve “35. Sınıf: Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Basılı yayınlar, basılı evrak: kitaplar, dergiler, gazeteler, faturalar, irsaliyeler, gelir makbuzları, takvimler, posterler, fotoğraflar, afişler, tablolar, çıkartmalar, pullar. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)”mal ve hizmetlerin benzer/ilişkili olduğu kanaatine varılmıştır.
Davalıya ait davaya konu markanın; beyaz zemin üzerine herhangi bir şekil unsuru içermeden üstte büyük harflerle yazılmış “…” ve altta “… …” ibaresinden oluştuğu görülmektedir. Markanın üst kısmında yer alan “…” ibaresinin, “… …” ibaresinin baş harflerinden oluşturulan bir unsur olduğu ilk bakışta anlaşılmakta olup bu ibarenin markada bulunan “…” ibaresini güçlendirmekle, hedef tüketiciye markasal anlam aktaran unsurun “…” ibaresi olduğu, bu doğrultuda markanın esaslı unsurunun yahut en azından unsurlardan birinin “…” olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların; şekil unsuru da içeren kompozisyon markalar olduğu görülmüştür. Davacı markalarının ortak “tik” işareti ve tümünde “…” ibaresi yer almakta olup, davacıya ait markaların bu işaret ve kelime unsuru seri çerçevesinde yaratılan markalar olduğu görülmekle markaların esaslı unsurunun yahut en azından esaslı unsurlarından birisinin “…” ibaresi olduğu kanaatine varılmıştır.
Tüm bu bilgi ve açıklamalar doğrultusunda, davalıya ait başvuruya konu marka ile davacı muterizin markalarının karşılaştırılması sonucunda markaların ortak “…” kelime unsuru içermesi, kelimelerin markaların esaslı unsurları olması karşısında markalar arasında görsel benzerlik bulunduğu kanaatine varılmıştır.
“…” ibaresinin taraf markalarında ortak olarak yer alması, anılan benzerlik her ne kadar markanın son sesinde gerçekleşmekte ise de bu ibarenin, markanın esaslı unsurunu yani tüketiciye markasal anlam ifade edecek kısmını oluşturması karşısında taraf markaları arasında işitsel benzerlik bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davacıya ait markalarda yer alan “eğitim kurumları”, “okulları” vb. kelime unsurlarının, marka altında sunulan hizmeti tanımlamakla herhangi bir ayırt ediciliklerinin bulunmaması karşısında markaların kavramsal olarak benzer oldukları kanaatine varılmıştır.
Markalarda müşterek olarak bulunan “…” ibaresinin; “İnsanların maddesel çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği teknolojik bilgileri kapsayan akademik disiplinler grubu; gözlem ve deneye dayanan çalışmalarla elde edilen sistematik bilgiler” anlamına geldiği, … Güncel Türkçe Sözlükte ise “Fizik, kimya, biyoloji gibi bilimlerin ortak adı” olarak tanımlandığı, eğitim ve öğretim hizmetleri sektöründe ilkokul seviyesinde anılan dersler için “…” isimlendirmesinin yapıldığı tespit edilmiştir. Bu doğrultuda ilk bakışta “…” ibaresinin çekişme konusu hizmetlerden “eğitim ve öğretim hizmetleri” bakımından ayırt ediciliğinin bulunmadığı düşünülmektedir. Ancak bu durum sair hizmetler bakımından geçerli olmayacaktır. Öte yandan dosyaya davacı tarafından sunulan broşür, resmi yazışma, gazete haberi ve mahkeme kararları incelendiğinde; davacı yanın “…” ibaresini, çekişme konusu hizmetlerden “eğitim ve öğretim hizmetleri” üzerinde uzun yıllara dayalı yoğun kullanımların bulunduğu, anılan ibareye markasal aidiyet kazandırdığı, bu hususun evvelce yapılan yargılamalar sonucunda mahkemelerce verilen kararlarda da kabul edildiği, davacının bu ibare ile marka serisi yarattığı, tüm bu yoğun ve ciddi kullanımları ile çekişme konusu hizmetler bakımından ayırt edicilik kazandırdığı sonucuna varılmıştır.
Yukarıda değinilen bilgi ve belgeler ışığında taraf markaları global olarak değerlendirildiğinde; taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olması, aynı/benzer/ilişkili hizmetlere ilişkin olması, davacı yanın uzun yıllara dayanan kullanımları sonucunda “…” ibaresinin çekişme konusu hizmetlerden “eğitim ve öğretim hizmetleri” için ayırt ediciliğinin artırılması ve markasal fonksiyon icra edecek noktaya gelmesi, sair hizmetler bakımından ise başlangıçtan itibaren söz konusu ibarenin somut ayırt ediciliğinin bulunması, bununla birlikte markada bulunan “…” yahut “…” ibarelerinin marka imajına radikal bir farklılık kattığının söylenemeyecek olması karşısında, davaya konu marka ile davacı muteriz tarafından itiraza/hükümsüzlüğe gerekçe gösterilen …. sayılı markalar arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesi bağlamında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (….)
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacının tescilli markaları haricinde; dava konusu marka ile aynı veya benzer tescilsiz bir işareti, davaya konu marka tescil başvurusundan önce, başvuru kapsamındaki hizmetler ile aynı veya benzer mal ya da hizmetler üzerinde, yoğun ve sıkı bir şekilde kullandığını gösterir evrak davacı yanca ibraz edilmediğinden SMK m.6/3 hükmü koşulunun somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacı, “…” ibareli markalarının tanınmış marka olduğunu beyan etmiştir. Bu doğrultuda Türk Patent Markalar Sicili’nde yapılan araştırmada, davacı yanın anılan ibaresi için tanınmış marka başvurusunda bulunduğu, ancak başvurunun reddedildiği görülmüştür. Öte yandan davacı tarafından gerek marka işlem dosyası aşamasında, gerekse dava aşamasında sunulan marka tanınırlık araştırma raporu, gazete haberleri, resmi yazışmalar ve benzer yargılamalarda verilen mahkeme kararları incelendiğinde; “…” ibaresinin uzun yıllara dayanan yoğun kullanımlar sonucunda eğitim ve öğretim hizmetleri bakımından iyi bilindiği, yapılan lisans sözleşmeleri ile …’nin pek çok ilinde kullanıldığı, bu sektörde davacı ile özdeşleştiği görülmekle markanın “eğitim ve öğretim” sektöründe tanınmış marka olduğu kanaatine varılmıştır. Buna göre; davaya konu markayı gören veya işiten ilgili tüketicilerin aklına davacının gelmesi ve tüketicilerin mezkûr markayı davacının seri markalarından birisi zannetmesi veya davacı ile bir bağlantısı olduğu yanılgısına düşmeleri, davalının, davacının oluşturduğu olumlu imajdan haksız bir kazanç sağlaması tehlikesi bulunduğu, bu kapsamda SMK 6/5 madde kapsamında tescil engeli bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. …. sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; “…” alan adının davacı adına kayıtlı olmadığı, alan adının tescil tarihinin 28/08/1998 olduğu ve dava dışı … … A.Ş’ye ait olduğu tespit edildiğinden, ayrı tüzel kişiliği haiz, kendisi adına tahsis edilmeyen alan adından kaynaklı olarak iş bu davaya konu marka başvurusu bakımından üstün bir hakkının bulunduğunu ileri süremez. Dolayısıyla, alan adından kaynaklı SMK m.6/6 hükmü koşulu somut olayda oluşmamıştır.
Ticaret ünvanı bakımından yapılan değerlendirmede ise; davacı şirketin 12/01/2005 tarihinde kurularak 17/01/2005 tarih ve 6221 sayılı … Gazetesi’nde ilan edildiği görülmüştür. Davacının “… … Hiz. A.Ş.” kelimelerinden müteşekkil ticaret ünvanının ayırt edici unsurunun “…” olduğu, davaya konu marka başvurusunun esaslı unsurunun da “…” ibaresi olduğu, davacı yanın faaliyet gösterdiği sektörün özellikle “eğitim ve öğretim hizmetleri”ne yönelik olması karşısında, davaya konu marka kapsamında yer alan “eğitim ve öğretim hizmetleri” bakımından, davacının önceki tarihli ticaret ünvanından kaynaklı olarak SMK m.6/6 hükmü bağlamında üstün hakka sahip olduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (….)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu bulunmadığı, …. D.İş sayılı dosyası üzerinden yapılan delil tespiti neticesine göre; davalı şahsın, davacıya ait markalarda yer alan “tik” şekli unsurunu “…” ibaresi ile birlikte işletmesinde kullandığı tespit edilmişse de, davalı şahsın fiili kullanımlarının iş bu davaya konu marka tescil başvurusu ile aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer olmadığı, davalı şahsın salt fiili kullanımlarından kaynaklı olarak, iş bu davaya konu marka tescil başvurusu bakımından davalı şahsın kötü niyetli olduğu sonucunun doğrudan çıkarılamayacağı, davalı şahsın engelleme, spekülasyon, şantaj, tuzak vb gibi ticari dürüstlük kurallarına aykırı amaçlarla hareket ettiğini gösterir yeterli nitelikte delil dosya kapsamında bulunmadığından; kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; SMK m.6/1, m.6/5 ve m.6/6 hükümleri nazara alınarak davanın kabulüne karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı … kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü uyarınca hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen …’e gönderilmesine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 179,90 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 89,95 TL’nin müteselsilen davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 25.500,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 179,90 TL peşin harç, 179,90 TL başvurma harcı, 51,20 TL vekalet harcı, 3.500,00 TL bilirkişi ücreti, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 284,25 TL posta-tebligat ücreti olmak üzere toplam 4.240,67 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından yapılan 51,20 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, davalı … vekilinin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde … Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.27/10/2023

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza