Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2023/12 E. 2023/341 K. 05.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2023/12 Esas
KARAR NO : 2023/341

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 09/01/2023
KARAR TARİHİ : 05/07/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/07/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 09/01/2023 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının birçok ulusal gazete, televizyon, dergi ve radyo kanallarını bünyesinde barındıran …’nin önde gelen … kuruluşlarından biri olduğunu, dava konusu edilen markada geçen “…” ibaresinin davacının tescilli ve tanınmış “…” markasıyla iltibas yaratacak biçimde birebir aynı olduğunu, söz konusu ibarenin dava konusu edilen markada davacının tescilli markalarında olduğu gibi tali unsurlarla birlikte kullanıldığını, davacının markalarında da “…” ibaresinin esas unsur olduğu hususunda bir tereddüt bulunmadığını, ayrıca dava konusu edilen markanın kapsamına giren 38 ve 41. Sınıflardaki hizmetlerin davacının markalarının tescilli olduğu ve kullanıldığı hizmetler ile birebir aynı olduğunu, zaten davacının “…” markasının … çapında bilinen bir gazetenin ismi olduğunu ve “…” markasının … yılından beri davacı ile özdeşleşmiş bir marka olduğunu, Google arama motorunda “…” kelimesi aratıldığında çıkan sonuçların neredeyse tamamının davacıya ait olduğunu, nitekim davacının 2009 yılından beri aktif olarak kullandığı Twitter hesabının 2.1 milyon takipçisi ve Instagram hesabının da 952.000 takipçisi bulunduğunu, davacının “…” markasının tanınmışlığı nazara alındığında bu markanın “…” şeklinde bir markaya konu edilmesi halinde markanın sulandırılması sonucunun ortaya çıkacağını, dava konusu edilen markanın kötü niyetli olarak ve haksız rekabet saikiyle tescil edilmek istendiğini ileri sürerek, … …’nın 08.11.2022 tarihli ve …sayılı kararının iptaline ve … sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:
Davalı … vekili 23/01/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, taraf markalarının “…” ibaresi dışında başkaca unsurlar da ihtiva ettiğini, ayrıca …’de yerleşik anlamı olan “…” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliği zayıf bir ibare olduğunu ve başkaca unsurlarla birlikte ticaret alanında herkes tarafından markasal hüviyette kullanılabileceğini, markalar benzemediği için de davacının tanınmışlık iddialarının somut olaya bir etkisi olmadığını, davacının kötü niyete dayalı iddialarının da somut delillerle ispat edilemediğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı … vekili 18/01/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Markanın tescili ve hükümsüzlük kararı … tarafından verilebilecek olan idari işlem mahiyetinde bir karar olduğundan davacının huzurdaki davada ileri sürdüğü “hükümsüzlük” talebinin dinlenemeyeceğini, ayrıca da dava konusu edilen … … kararının yerinde ve doğru olduğunu, zira davalının ilgili sektörde saygın bir yeri olan, haksız kazanım gibi bir yola tevessül etmeyen bir firma olduğunu, taraf markalarının da görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olmadığını, zira her ne kadar taraf markalarında “…” ibaresi ortak ise de, dava konusu edilen markanın bütünsel açıdan “…” şeklinde ele alınması gerektiğini, davacının markasında da “…” ibaresi dışında başka kelime unsurlarının da bulunduğunu, hal böyle olunca markaların tüketici nezdinde karıştırılmasının mümkün olmadığını, zaten taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin yerleşik/bilinen anlamı nedeniyle markasal hüviyette kimsenin tekeline bırakılamayacak bir ibare olduğunu, ayrıca her ne kadar davacı taraf huzurdaki davada markasının tanınmışlığından da bahsediyor ise de, davacı markasının tanınmış marka statüsünde olduğunu gösterir herhangi bir kaydın mevcut olmadığını, ayrıca da davacı markasının tanınmış marka olduğu kabul edilse bile bu durumun davacıya sonsuz bir koruma sağlamadığını, davacının somut uyuşmazlıkta SMK m.6/5 hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğini de ispat edemediğini, asıl davacının huzurdaki davada ileri sürdüğü iddiaların TMK m.2 hükmüyle uyumlu olmadığını, ayrıca şartları mevcut olduğu takdirde davalının huzurdaki davada hak düşürücü süre itirazında ve zamanaşımı def’inde de bulunuyor olduğunu, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı… Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … kararının iptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği …sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe … markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalı şirketin kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde dava konusu markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, maddi vakıalara ilişkin bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren … İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin 31.05.2021 tarihinde … sayılı “…” ibareli 38 ve 41.sınıfta bulunan bir kısım hizmetler bakımından tescil başvurusunda bulunduğu, başvurunun 12.01.2022 tarih ve 388 sayılı …’nde yayımlandığı, davacının 10.03.2022 tarihinde SMK m.6/1, m.6/3, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında …, …, …. sayılı markaları … göstererek yayıma itiraz dilekçesi sunduğu, …’nca ileri sürülen itirazların reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 27.09.2022 tarihinde yeniden itiraz edildiği, davalı şirketin bu itiraza karşı 20.10.2022 tarihli karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, itirazı inceleyen …’nun … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verdiği, verilen kararın davacı marka vekiline 09.11.2022 tarihinde tebliğ edildiği, yasal iki aylık hak düşürücü süre içerisinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 08.01.2023 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, … izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. … değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe … markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; davacının davasına/itirazlarına … aldığı …. sayılı markaları, davalının dava konusu edilen markasının kapsamına alınmak istenilen 38 ve 41. Sınıfa giren hizmetlerin tamamı yönünden tescillidir. Söz konusu markalar özelinde, taraf markaları birebir aynı hizmetleri kapsadığından, bu markalar yönünden somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti şartının gerçekleşmiş olduğu, ilave bir inceleme yapılmasına gerek kalmaksızın söylenebilecektir. Davacının … sayılı markasının kapsamına giren, 41. Sınıftaki hizmetlerin de, dava konusu edilen markanın kapsamındaki 41. Sınıftaki hizmetlerin açılımı/tasviri niteliğini haiz olduğu, dolayısıyla 41. Sınıfa giren hizmetler özelinde, davacının …. sayılı markası yönünden de somut uyuşmazlıkta emtia benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmiş olduğu görülmektedir. Davacının … sayılı markası özelinde de, 38. sınıfa giren hizmetlerin tamamı ve 41. Sınıfa giren hizmetlerin bir kısmı yönünden emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği, bilirkişi raporunda yer verilen tablodan görülmektedir. Taraf markalarının kapsamına giren bu hizmetlerin hepsi benzer alıcı çevresine hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, son kullanıcıları ve hedeflenen alıcı profilleri aynıdır, bu hizmetleri sağlayan yerler aynıdır, birbirlerinin yerine ikame edilebilirler ve birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır ve bu hizmetlerde benzer markaların kullanıldığını gören tüketiciler markalar ve işletmeler arasında bağlantı kurabilirler. Dolayısıyla; davacının muhtelif markaları yönünden, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler açısından somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği söylenebilecektir.
Davacının davasına/itirazlarına … aldığı markalarının bir kısmı; renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markalarıdır. Bu markalarda “… ” kelime öbekleri ve “…” ibaresi, aynı yazım karakterindeki siyah renkli harflerle, aynı puntolarda, baş harfleri büyük olacak şekilde ayrı olarak yazılmıştır. Davacıya ait bir diğer marka ise; … haritası arka planını döşeyen ay ve yıldız figürü üzerinde yer alan “…” ibaresinden oluşmaktadır.
Dava konusu edilen marka; şekil ve renk unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır. İşarette “…” kelime öbeği, davacının kelime öbeklerinden müteşekkil markalarında olduğu gibi, düz yazım karakterindeki siyah renkli harflerle, sadece baş harfleri büyük olacak şekilde aynı puntolarda ve ayrı olarak yazılmıştır. Bunlara göre;
Davacının sırf kelime markaları açısından uyuşmazlığa konu markalar karşılaştırıldığında; taraf markalarında “…” ibaresinin, “…” gibi, yerleşik birer anlamı haiz cins isimlerle birer tamlama oluşturacak şekilde veya “…” markasında olduğu gibi, yapım/çekim ekleriyle bir arada kullanılmış olmasının ve bu işaretlerde, düz yazım karakterindeki siyah renkli harflerden müteşekkil, aynı puntolarla yazılmış kelime öbekleri dışında herhangi bir renk/şekil unsurunun kullanılmamış olmasının, davacının kelime markaları özelinde, karşılaştırılan işaretlerin “…” ibaresini ortak olarak içermelerinden ve görsel özelliklerinden dolayı yakınlaştığı değerlendirilmektedir.
Bu meyanda, … kökenli “…” ibaresinin …’de yaygın olarak bilinen ve kullanılan anlamı; “güneşin doğduğu andan öğleye kadar geçen zaman”dır. Bu anlamı itibariyle bu kelimenin markasal hüviyette soyut ayırt ediciliğinin düşük olduğu, uyuşmazlık konusu olan “…” ile ilintili hizmetler açısından da “gündemin takip edilmeye başlandığı zaman dilimi”ni çağrıştırdığı gözetildiğinde somut ayırt ediciliğinin de düşük olduğu değerlendirilmektedir. Böyle, ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri kendilerine marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve … Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır. Bununla birlikte; zayıf markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem … tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Somut olayımızda da, davacının dava dosyasına sunduğu belgelerden görülebildiği üzere; davacının “…” markasının, … sektöründe, yani tescilli olduğu 38. Sınıfa giren; “radyo ve televizyon yayın hizmetleri” ve “Haber ajansı hizmetleri” ile 41. Sınıfa giren; “Dergi, kitap, gazete v.b. yayımlama hizmetleri” ve “Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri” yönünden uzun süreli ve ciddi kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, davacının faaliyetleri açısından ayırt edici nitelik kazanarak markasal koruma kapsamının arttığı/en azından ayırt edici niteliği haiz her marka ile eşitlendiği görülmektedir. Bu fiili durum gözetildiğinde, davacının markalarında ortak olan “…” ibaresinin, markanın hukuki tanımına uygun bir biçimde davacının ticari faaliyetlerini/hizmetlerini diğerlerinden ayırmaya yarayan ayırt edici bir işaret haline geldiği ve sonuçta da her tescilli markanın faydalandığı hukuki korumayı talep etme hakkını elde ettiği, kanaatine varılmıştır. Bu nedenle de, davacının sırf kelime markaları özelinde, karşılaştırılan markaların “…” ibaresini ortak olarak ihtiva etmeleri nedeniyle, markaların kelime unsuru baskın genel görünümleri/esas unsurları itibariyle görsel açıdan yakınlaştığı değerlendirilmektedir. Taraf markalarındaki tasviri/tanımlayıcı ibarelerin, bu ortaklığın yarattığı benzerliğin aşılması için yeterli bir farklılık/ayırt edici nitelik olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir. Görsel açıdan davacının kelime markaları özelinde ortaya çıkan bu benzerlik, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da aynı sonucu vermektedir. Taraf markalarının esas unsuru olan kelime öbeklerinde birebir aynı kelimenin geçiyor olması, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları fonetik açıdan da yakınlaştırmaktadır. Karşılaştırılan markaların anlamsal/kavramsal açıdan değerlendirilmesinde; markalarda ortak olarak geçen “…” ibaresinin yukarıda değinilen yerleşik anlamı nedeniyle markaların tüketici zihninde ilk anda uyandırabilecekleri algının da farklı olmadığı tespit edilmiştir.
Taraf markaları … olarak karşılaştırıldığında; taraf markalarında “…” ibaresinin tek başına veya iki kelimelik sıfat/isim tamlamaları oluşturacak şekilde, markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan kelimelerle ve başkaca renk/şekil unsurları ihtiva etmeden, öbeklerin baş tarafında yer alacak şekilde kullanılmış olmasının, işaretlerin genel kompozisyonu ile görsel, işitsel ve kavramsal açılardan algılanışları itibariyle markaları birbirlerine yakınlaştırdığı değerlendirilmektedir. Ayrıca; davacının “…”lı markalarıyla “seri marka” yarattığı ve bunun sonucunda da dava konusu benzerliğin/ortaklığın dikkat çekici hale geldiği, davalının markasının, davacının “…”lı markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği de gözetildiğinde, davacının “…”lı tamlamalardan müteşekkil markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…” ibareli markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca, davacının markalarının, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler yönünden tescilli oldukları da görülmekle, her ne kadar bu hizmetlerin hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyeleri, bu hizmetleri satın aldıkları anda düşük değil ise de, söz konusu hizmetlerde “…”lı tamlamalardan müteşekkil kelime öbeklerinin/kelimelerin markasal hüviyette farklı kişi ve kuruluşlar tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalinin mevcut olduğu, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünebilecekleri, davalının markasının, davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak, yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; davacının davasına/itirazlarına … aldığı markaları özelinde, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler yönünden ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin bulunduğu kanaatine varılmıştır. Nitekim; … sayılı başka bir uyuşmazlığa ilişkin iş bu davaya emsal olabilecek kararda; “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu yönünde değerlendirme yapılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak … bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, … bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacının “…”lı markalarını, iştigal alanı kapsamında uzun yıllardır yoğun, istikrarlı ve ciddi biçimde kullandığı, bu markanın … sektöründe bilindiği ve tanınmışlığa ulaştığı ve dahi bu tanınmışlığın ve yaygın kullanımın davacı tarafından dava dosyasına sunulan güncel belgelerle ispatlanmış olduğu anlaşılmakta ise de, davacının “…” markasına dayalı olarak SMK m.6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının başvuruya konu markasının, davacının markasının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşmuş olması veya oluşmasının yüksek bir ihtimal dahilinde olması gerekir. Taraf markaların benzediği hususu, yukarıda tespit edilmiş olduğundan, davacının markasının bir benzerinin, tanınmış olduğu sektörde kullanılması halinde, bu şartlardan birinin gerçekleşme ihtimalinin olduğunun söylenebileceği değerlendirilmektedir. Buna göre; dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen hizmetlerden, … ile ilintili olan, 38. Sınıftaki; “Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haber ajansı hizmetleri.” ve 41. Sınıftaki; “Dergi, kitap, gazete v.b. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (… iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri”nde “…” isim tamlamasından oluşan bir kelime markasının, başkaca unsurlardan yoksun bir biçimde, davacıdan başka bir kişi/kuruluş tarafından markasal hüviyette kullanılması halinde, haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi veya tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi şartlarının gerçekleşme ihtimalinin söz konusu olabileceği değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak; davalının dava konusu edilen markasının kapsamına alınmak istenilen 38. Sınıftaki; “Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haber ajansı hizmetleri.” ve 41. Sınıftaki; “Dergi, kitap, gazete v.b. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (… iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri.” açısından, SMK m.6/5 hükmünün aradığı şartların somut olayda gerçekleşme ihtimalinin olduğu, diğer hizmetler yönünden ise bu ihtimalin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (….)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe … markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının ve davacı markasının tanınmış olmasının haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; …sayılı … kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği karar kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen …’e gönderilmesine,

4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alındığından ayrıca harç ikmaline yer olmadığına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 179,90 TL peşin harç, 179,90 TL başvurma harcı, 76,80 TL vekalet harcı, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 312.00 TL posta-tebligat masrafı, 3.500,00 TL bilirkişi ücretine esas olmak üzere toplam 4.294,02 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından yapılan 25,60 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde …. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.05/07/2023

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza