Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2023/11 E. 2023/402 K. 29.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2023/11 Esas
KARAR NO : 2023/402

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 06/01/2023
KARAR TARİHİ : 29/09/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/09/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 06/01/2023 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalının … sayısı ile gerçekleştirdiği “… ”ibareli 41. Sınıf hizmetleri kapsayan başvurusuna karşı önceki tarihli …. numaralı markalara dayalı olarak itirazda bulunduklarını, anılan markaların esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, müvekkilinin “…” ibaresine ayırt edici nitelik kazandırdığı ve bu ibare üzerinde kazanılmış hakka sahip olduğu, “…” ibaresinin aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanı ve alan adı olduğunu, 09.12.2022 tarihli … sayılı kararın hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin … … A.Ş.’nin kurucusu …’ın … A.Ş. tarafından kurulmuş olan “…” isimli ticari işletmeyi …. Noterliği’nin 29.07.1997 tarih ve … yevmiye numaralı sözleşmesi ile … A.Ş.’den devir aldığını, bugün … genelinde müvekkiline ait 140 adet “… ” bulunduğunu, 28.08.1998 tarihinden beri “…” alan adının sahibinin müvekkili olduğunu, “…” ibaresinin 1997 yılından beri büyük emekler harcanarak yoğun ve yaygın kullanım ve tanıtım çalışmaları sonucu, eğitim ve öğretim hizmetleri ve ürünleri bakımından tanınmış marka haline geldiğini, müvekkilinin bu 1997 yılında dershanecilik hizmeti sunumuyla faaliyetlerine başladığını, daha sonra…. olarak devam ettiğini, eğitim ve öğretim hizmeti sektöründe yer alanlar ve yararlanıcılar tarafından, … ibaresi görüldüğünde ve duyulduğunda, bunun müvekkillerine ait eğitim ve öğretim hizmeti sunumunda kullanılan bir marka olduğunun bilinir hale geldiğini, … ibareli tanıtım işareti kullanımının coğrafi olarak tüm …’ye yayılmış olduğunu, müvekkilinin bu ibarenin bir marka olarak algılanabilmesi için çok büyük yatırımlar yaptığını, özellikle … ibareli tanıtım işareti kullanımının coğrafi olarak tüm …’ye yayılması, kullanımın yoğun ve kesintisiz olması, kullanım süresinin çok eski yıllara dayanması, … ibaresinin eğitim ve öğretim hizmeti sunumunda kullanılan bir marka olarak algılanabilmesi için müvekkil tarafından yapılan yatırımın miktarının çok yüksek rakamlara ulaşmış bulunması, araştırma raporu sonuçlarına göre eğitim öğretim hizmeti sunum sektöründe yer alan kişilerin tamamına yakınının ve bu hizmetten yararlanacakların … ibaresini müvekkile ait bir işletme markası olarak tanımlanmasını yapmaları gibi nedenlerle müvekkili markalarının gerçek anlamından bağımsızlaşıp ayırt edici hale geldiğini, müvekkili markalarının tanınırlığının Kurum kararlarında dahi tespit edildiğini, müvekkilinin “…” markalarının, 3. Kişilerce izinsiz kullanılmasının müvekkilini birçok hukuki sorunla karşı karşıya bıraktığını, davalıya ait başvurunun asıl ve ayırt edici unsurunun … ibaresi olduğunu, markadaki “…” ibaresinin markaya hiçbir ayırt edicilik katmadığını, ancak bir şube algısı yaratacağını, …. sayısı ile … … ibaresini kullanmam işletme müdürünün cezalandırıldığını, …. 10.05.2019 tarih ve …. Sayılı kararında davalının … ibaresi kullanımının cezalandırıldığını, … 21.05.2019 tarih ve …. Sayılı kararında, …. ibaresi kullanımının cezalandırıldığını, benzer şekilde çok sayıda verilmiş karar olduğunu, müvekkili markalarının kullanım sonucunda ayırt edicilik kazandığı hususunun birçok mahkeme kararında da tespit edildiğini, dava konusu ibarenin de müvekkilin “… okulları”, “….”, “…” ibareli markalarının karıştırılacak düzeyde benzer olduğunu, müvekkilinin tescilli … … HİZ. A.Ş. isimli ticaret unvanının da asıl ve ayırt edici unsurunun … olduğunu, davalı başvurusunun kötü niyetle yapılmış bir başvuru olduğunu, iddia ederek … sayılı … kararının iptalini ve … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep ettiği görülmüştür.
CEVAP:
Davalı … vekili 16/01/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu edilen marka başvurusu ile davacıya ait markalar arasında benzerlik veya karıştırılma ihtimali bulunmadığını, davaya konu marka başvurusu ile itiraza mesnet gösterilen markaların benzerliği söz konusu olmadığından tüketici zihninde bir ilişkilendirmeye yol açmasının da mümkün olmadığını, markalarda ihtilaf konusu olan ”…” ibaresinin ilgili mal veya hizmetler üzerinde tek başına ayırt edici niteliğinin bulunmadığını, farklı kombinasyonlarla farklı tacirlerce söz konusu ibarenin kullanıldığını ve marka tesciline konu olduğunu, markaların ”…” ibaresi ve diğer renk, şekil, kelime unsurları ile bütünsel ayırt edici niteliğe sahip olduğunu, itiraz dilekçesinde belirtilen eskiye dayalı kullanım iddiasının hukuka aykırı bir iddia olduğunu, dosyadaki mübrez deliller incelendiğinde eskiye dayalı kullanım iddiasının yeterli bilgi, belge ve delil ile desteklenmediği veya ispat edilemediğinin açıkça ortada olduğunu, itiraz dilekçesinin ekinde başvurunun kötü niyetle yapıldığını gösteren somut ve her türlü şüpheden uzak delil sunulmadığından başvurunun kötü niyetle yapıldığı yönündeki davacı iddiasının kabul edilmesinin mümkün olmadığını beyan etmekte ve davanın reddini talep etmektedir.
Davalı … vekili 08/02/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili başvurusu ile davacı taraf markaları arasında herhangi bir benzerlik bulunmadığını, markaların bütünsel algılarının farklı olduğunu, Kurum tarafından da bu hususun tespit edildiğini, markalar arasında ilave ayırt edici kelimelerin varlığından kaynaklı olarak karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, taraf markaları bütünsel incelemeye tabi tutulduklarında ihtiva ettikleri şekil unsurları ve arz edilen farklılıklar nedeni ile karşılaştırmaya tabi markaların nihai tüketici nezdinde iltibasa sebebiyet vermeyecekleri noktasında herhangi bir duraksama bulunmamakta olmasına karşın aksi kanaatler ile ittihaz edilmiş olan haksız ve mesnetsiz davanın reddinin gerektiğini, savunarak davanın reddini talep ettiği görülmektedir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … kararını iptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin bulunup bulunmadığı, davacının SMK m.6/3 hükmü uyarınca gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markalarının SMK m.6/5 hükmü uyarınca tanınmış olup olmadığı, SMK m.6/6 hükmü uyarınca davacının ticaret unvanı ve alan adından kaynaklı üstün haklarının bulunup bulunmadığı, davalı şahsın SMK m.6/9 hükmü uyarınca kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı şahsa ait markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, özel veya teknik hususlara ilişkin bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren …. Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şahsın 14.06.2021 tarihinde “…” ibareli … sayılı marka tescil başvurusunda bulunduğu, başvurunun 13.09.2021 tarih ve 380 sayılı …’nde yayımlandığı, davacının 18.10.2021 tarihinde SMK m.6/1, m.6/3, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında …. sayılı markaları mesnet göstererek yayıma itiraz dilekçesi sunduğu, …’nca ileri sürülen itirazların reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 16.05.2022 tarihinde yeniden itiraz edildiği, itirazı inceleyen …’nun … sayılı kararı ile; itirazın reddine karar verdiği, verilen kararın davacı marka vekiline 16.12.2022 tarihinde tebliğ edildiği, yasal iki aylık hak düşürücü süre içerisinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 28.03.2023 tarihinde tescil edilmiştir.

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; taraf markaları 41. sınıftaki hizmetleri birebir kapsamakta olup bu çerçevede ayrıntılı bir değerlendirme yapılmasına gerek olmaksızın markaların birebir aynı tüketici kitlesine hitap eden, aynı ihtiyaçlara yönelik, birbirleri ile rekabet içerisinde olan, birbirleri yerine ikame edilebilir, sunum ve dağıtım kanalları aynı hizmetleri kapsadıkları görülmektedir.
Dava konusu marka kapsamında yer alan “eğitim ve öğretim hizmetlerinin” ilgili tüketici kitlesi incelendiğinde; tüketicinin ortalamanın çok daha üstü bir düzeyde dikkat ve özen seviyesine sahip tüketiciler olduklarının kabulü gerekecektir. Zira bu hizmet grubu anaokulundan üniversite öğretimine kadar olan eğitim süreci ve hatta farklı eğitim alanlarını da kapsamakta olup tüketicinin bu hizmetlerden yararlanırken okullara/işletmelere olan kayıtlarında, özellikle çocukları için bu hizmetten yararlanmak isterlerken sarf edeceği dikkat ve özen üst düzey olacaktır. Dolayısıyla bu hizmetten yararlanacak olan tüketici bu alanda çok araştıran algı düzeyi daha yüksek bir kitle olup, tercihlerini yönlendirmeden evvel seçecekleri okulun eğitim sistemi, okulda ders veren öğretmen kadrosu, okulun lokasyonu, üniversiteye öğrenci yerleştirmedeki başarısı gibi etkenler ön planda olup, velilerce ayrıca eğitim ve öğretim görmek için ödenecek olan ücretler, burs oranları vb. pek çok kriteri araştırmak suretiyle hareket ederek dikkatlerini en üst düzeye çıkarmaktadır. Bu nedenle iltibas değerlendirmesinin makul düzeyde bilgili, dikkatli ve özenli nitelikteki bu kitle gözetilerek yapılması gerektiği düşünülmektedir. Bununla birlikte bu durumun taraf markaları arasında iltibas riskini mutlak olarak ortadan kaldırmayacağı, özellikle şubeleşmenin yaygın olduğu bu sektörde, tüketicilerin coğrafi yer adları ile birlikte oluşturulan markaları daha evvelden bildiği, tanıdığı, deneyimlediği markaları iktisadi – idari olarak aynı kaynağa ait markalar gibi yorumlayabilecekleri değerlendirilmektedir.
Dava konusu “…” ibareli başvurunun hiçbir ek şekli unsur ihtiva etmeksizin tamamen sözcüklerden oluşan bir marka olduğu, markanın ön kısmında yer alan “…” ibaresinin ülkemizdeki Kocaeli ilinin ilçesi olarak yaygın bilinen coğrafi bir yer adı olduğu, bu ibarenin devamında ise “…” ibaresinin yer aldığı, anılan ibarenin eğitim – öğretim alanında jenerik olarak kullanılan, “…, doğa bilimleri veya fennî bilimler; insanların maddesel çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği teknolojik bilgileri kapsayan akademik disiplinler grubuna denir. Gözlem ve deneye dayanan çalışmalarla elde edilen sistematik bilgilerdir” şeklinde tanımlanmış, eğitim hayatında ilkokuldan itibaren öğrencilere okutulan fizik, kimya, biyoloji vs. derslerin genel olarak adı olduğu değerlendirilmiştir.
Davacı yana ait önceki tarihli … markaların tamamında şekli bir unsur kullanımının bulunduğu, bazı markalarda “…” ibaresinin tali konumda kalacak şekilde boyutlandırılmak suretiyle kullanıldığı, her bir markada “…” ibaresinin yer aldığı ve bu ibarenin de markaların doğrudan hakim sözcük unsuru olarak merkezi algıyı üzerine çekecek şekilde kullanıldığı, bu ibarenin yanında “merkezi, okulları, yayınları, eğitim kurumları” gibi jenerik ibarelerin yer aldığı, yine markalarda “…” işareti içerir bir logo ve çeşitli bilim adamlarının görselleri ile oluşturulmuş bir başka logonun daha mevcut olduğu görülmüştür.
Taraf markaları kıyaslandıklarında, ortak olarak “…” şeklindeki tamlamayı içerdikleri, bunun dışında her iki taraf markasında da birtakım ek sözcük veya figüratif unsurların yer aldığı, mevcut durumda tespiti gereken hususun, taraf markaları arasında “…” kavramının ortaklığından kaynaklı bir yanılgının, ilgili tüketiciler nezdinde oluşup oluşmayacağının tespiti noktasında toplandığı anlaşılmıştır.
Davacının işlem ve dava dosyasına sunduğu klasörler halindeki deliller kapsamlı bir şekilde incelendiğinde; davacının çok uzun yıllardır “…” adı altında aktif ve fiili olarak faaliyet göstererek, anılan ibarenin kavramsal karşılığından kaynaklı zayıflığını, fiili kullanıma dayalı olarak ibareye asgari düzeyde markasal bir ayırt edicilik sağlamak koşuluyla aşmayı başardığı, davacı markaları ile yazılı ve görsel basında çıktığı görülen tüm haberlerin “…”, “…”, “…” gibi isimleri taşıdığı, sunulan bu mahiyetteki delillerin 2000’li yılların başına kadar uzandığı gibi haber içeriklerinin pek çoğunun da ulusal yayın yapan basın organlarında mevcut olduğu, yine davacı tarafça sunulmuş marka araştırma raporlarında “…” ibaresinin, davacı ile anılan bir marka haline geldiğinin tespit edildiği, … gibi kurumlar ile yapılan yazışmaların tamamında davacı işletmesinin “…” olarak anıldığı/hitabete konu edildiği, yine davacı tarafça sunulan muhtelif tarihli faturaların tamamında “…” ibaresinin markasal bir vasıf yüklenerek kullanıldığı ve ön plana çıkartıldığı, davacı yanın taraf olduğu pek çok uyuşmazlıkta davacı lehine verilmiş kararların mevcut olduğu, dosya içerisindeki delillerden söz gelimi 03.10.2009 tarihli … web sitesindeki delilden, davacının 87. şubesini 2009 tarihinde açtığının görülebildiği, anılan tarih itibariyle dahi bu denli yaygın bir şubeleşmenin, tüketici nezdinde ciddi bir markasal algı oluşması için önem teşkil eden unsurlardan biri olarak değerlendirilmesi gerektiği, yine davacının “…” altında her sene çok sayıda sınav düzenlediği, bu sınavlara çok sayıda öğrencilerin katıldığı yorumunun rahatlıkla yapılabileceği, davacının “… …” adı altında çok sayıda ödül ve teşekkür belgesi sahibi olduğu, davalı kurum tarafından daha evvel verildiği görülen bir kısım … kararlarında, “…” ibaresinin kullanımla ayırt edicilik kazandığı yönünde değerlendirmelerde bulunulduğu, yine muhtelif yargı kararlarında da davacı yanın markasal kullanımla elde ettiği ayırt ediciliğin kabul edildiği, dolayısıyla tüm bu deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde, “…” ibaresinin, eğitim öğretim hizmetleri açısından sahip olduğu kavramsal karşılık sabit olmakla birlikte, bu ibarenin bağımsız bir şekilde ticarileştirilerek kullanımının, anılan ibarenin davacıya ait bir marka olduğu yönünde tüketici nezdinde bir algı oluşumuna sebebiyet verdiği değerlendirilmektedir. Bu çerçevede “…” ibaresinin sahip olduğu anlam nedeniyle, “eğitim – öğretim hizmetleri” açısından ayırt ediciliği son derece zayıf ve hatta bulunmayan bir ibare olduğunun kabulü halinde dahi davacının uzun yıllara sair yoğun ve aktif kullanımları ile anılan ibareyi ticari bir değer olarak tanıttığı ve bu sayede işarete “eğitim – öğretim hizmetleri” açısından asgari bir ayırt edicilik kazandırmayı başardığı, bu durumun ilgili tüketici grubu nezdinde “…” ibaresinin doğrudan bir markanın hakim unsuru olarak kullanıldığı durumlar açısından ayırt edici bir işaret olarak algı edinmesini sağladığı değerlendirilmektedir. Başka bir ifadeyle davacının, bu şekilde jenerik bir ifadeyi ticarileştirip anılan ibareye markasal bir değer katmayı başardığı dosya kapsamındaki delillerden anlaşılabilmektedir. Dolayısıyla davacı markalarının asli unsuru olan böylesi bir işaretin, sonraki bir marka içerisinde de aynı nitelikte, başka bir deyişle asli unsur niteliği gösterecek şekilde ve başkaca baskın bir ayırt edici unsur taşımayan kullanımlarının, davacının kullanımla elde ettiği ayırt ediciliğine zarar verme ihtimali olmasının yanı sıra, davacı yanın bu ibare ile yarattığı seri marka ailesine dahil yeni bir markanın yaratıldığı algısını da tüketicide oluşturabileceği düşünülmektedir. Somut olayda dava konusu markadaki “…” ibaresinin, markanın ön sesi olarak kullanımı, “…” ibaresinin coğrafi bir yer adını teşkil ediyor olması nedeniyle markanın bütününe hiçbir ayırt edicilik sağlamadığı, aksine dava konusu markanın bir bütün olarak “…” isimli işletmelerin “…” şubesi gibi bir algı oluşturmasına yol açtığı, yine dava konusu markada hiçbir ayırt edici ek sözcük ya da görsel unsurun da bulunmadığı, dolayısıyla bütün olarak işaretin genel algısını değiştirecek herhangi bir ayırt edici unsur taşımadığı değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak; taraf markalarının, başvuru kapsamında yer alan 41. Sınıf hizmetlerin tamamı bakımından birebir aynı hizmetleri kapsadıkları, bu kuvvetli ilişkinin varlığı karşısında, karıştırılma ihtimalinden bahsedilmemesi için, karşılaştırılan işaretlerin birbirlerinden ciddi anlamda uzaklaşmış olmaları gerektiği, halbuki somut olayda dava konusu markayı oluşturan ibarelerin hiçbirinin bağımsız olarak güçlü bir ayırt ediciliğinin dahi bulunmadığı, davacı yanın “…” ibarelerinden oluşan markalarını, uzun yıllardır aktif ve yoğun bir şekilde kullandığı, bu kullanımların geniş tüketici kitlelerine eriştiği, yazılı ve görsel basında tanıtımlarının hep bu ve benzeri (…, … vs) isimler altında yapıldığı, dolayısıyla anılan ibarenin yıllar içerisindeki kullanımlara bağlı olarak “eğitim – öğretim hizmetlerinde” davacı ile anılır bir anlam da edinmeyi başardığı, davacı markalarının kullanımla elde ettiği ayırt ediciliğin sağladığı asgari düzeydeki bu koruma gücü ile birlikte dava konusu markadaki “…” ibaresinin markaya ek bir ayırt edicilik sağlamamış olması göz önüne alındığında, ilgili tüketicinin, davacı yana ait markaları daha evvelden bildiği, duyduğu ya da deneyimlediği bir durumda, dava konusu markayı, davacı markalarının bir şubesinin adı gibi algılama ihtimali son derece yüksek olacak olup tüketicinin başkaca hiçbir ayırt edici unsur taşımayan dava konusu markayı davacı markalarının serisi, devamı, davacı yanın açtığı bir şube için yarattığı yeni markasının adı şeklinde algılayarak işaretlerin aynı iktisadi köke ait olduğu yanılgısına düşebileceği, bir kısım tüketici kesiminin markaların farklı ticari kökenleri işaret ettiğini algılaması ihtimalinde dahi bu kez marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı bulunduğu yönünde yanılsamaya düşebileceği, dolayısıyla karşılaştırılan markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle: dava konusu marka kapsamında yer alan tüm hizmetler bakımından SMK m.6/1 hükmü koşulu somut olayda oluştuğundan, sair dava sebeplerinin incelenmesine gerek görülmemiş, davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı … kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü uyarınca hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen …’e gönderilmesine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 179,90 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 89,95 TL’nin müteselsilen davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 25.500,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 179,90 TL peşin harç, 179,90 TL başvurma harcı, 51,20 TL vekalet harcı, 3.500,00 TL bilirkişi ücreti, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 235,25 TL posta-tebligat ücreti olmak üzere toplam 4.191,67 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından yapılan 25,60 TL vekalet harcına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şahıs vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde …. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.29/09/2023

Katip …
E imza

Hakim …
E imza