Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/5 E. 2022/291 K. 11.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/5 Esas
KARAR NO : 2022/291
DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/01/2022
KARAR TARİHİ : 11/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/12/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 05/01/2022 tarihli dava ve 24/02/2022 tarihli replik dilekçelerinde özetle; … Restaurant’ın ilk olarak 1912 yılında Gaziantep ilinde kurulduğunu, müvekkili şirketin yönetim kurulu başkanı … …’nin 1966 yılında İstanbul’a gelerek, İstanbul’un tarihi mekânlarından …’da … Restaurant’ı açtığını, müvekkili restoranlarının 2012 yılından 100. yaşını kutladığını, toplum nezdinde sadece bir restoran olmadığını, aynı zamanda tanınır bir marka olduğunu, toplam 8 şube ile faaliyetlerinin bulunduğunu, … adlı İngiliz gazetesinde 2005 yılında ilan edilen dünyanın en iyi 100 restaurantı listesinde “…” markası altında … …’nin de yer aldığını, “…” markasının gerek ülkemizde gerekse de yurt dışında birçok yayına konu olduğu gibi bir çok ödül de aldığını, yine müvekkili markasının WIPO nezdinde de tescilli olduğunu, Kurum nezdinde ise “…” esas unsurlu çok sayıda markasının mevcut olduğunu, davalı yanın … nolu … ibareli ve 10.05.2021 tarih ve … nolu … OCAKBAŞI ibareli markalarının kötü niyetle tescil edilmiş markalar olduğunu, davalının amacının müvekkili markalarının sektördeki bilinirliğinden yararlanmak olacağını, müvekkilinin “…” markası üzerinde gerçek ve üstün hak sahibi olduğunu, davalı yanın müvekkili markasındaki sessiz harfleri silerek markasını oluşturduğunu, davalı yanın müvekkilinin ana faaliyet alanlarında bu ibareyi tescil ettirmeye çalışarak müvekkili markaları ile iltibas yaratmak istediğini, bu halde markaların ayırt edilemeyecek kadar benzer olduklarını, her iki markanın da 43. Sınıfta aynı tüketici grubuna hitap ettiğini, müvekkili markalarının sektöründe çok tanınmış olduğunu, daha evvel “…” ibaresini tescil ettirmeye çalışan birçok markaya karşı yaptıkları itirazların Kurum nezdinde kabul gördüğünü iddia ederek 10.05.2021 tarih ve … no ile hukuka aykırı surette tescil edilen … ibareli ve 10.05.2021 tarih ve … no ile hukuka aykırı surette tescil edilen … OCAKBAŞI ibareli markaların hükümsüzlüğünü talep ettiği görülmektedir.
C E V A P :
Davalı vekili 09/02/2022 tarihli cevap ve 10/03/2022 tarihli düplik dilekçelerinde özetle; Davacının kötü niyet iddialarının yersiz olduğunu, davacı yanın dava konusu başvurulara itiraz dahi etmediğini, müvekkili markaları ile davacı taraf markaları arasında herhangi bir benzerlik bulunmadığını, markaların birbirlerinden farklılaştıklarını, tüketicinin davacı markalarının sahip oldukları bütünsel görünüm ile müvekkili markalarının sahip olduğu görünümü birbiri ile karıştırmayacaklarını, “…” ibaresinin 43. Sınıf hizmetler için ayırt edici olmadığını, TÜRKPATENT nezdinde tescilli “…” esas unsurlu yüzlerce marka olduğunu, ayrıca “…” nin Kayseri ilimizin “…” adlı yemeği ile meşhur ilçesi olduğunu, “… Cıvıklısı” için C2004/011 numaralı Coğrafi İşaret Tescili dahi yapıldığı gözetildiğinde “…” ibaresinin de ayırt edici bir karakteri haiz olmadığının görülebileceğini, davacı yanın tanınmışlık iddiasını kabul etmediklerini, davacı yanca gerçekleştirilmiş tanınmış marka başvurularının, Kurum tarafından reddolunduğunu savunarak davanın reddini talep ettiği görülmektedir.
UYUŞMAZLIK:
Dava; 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markaların Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalıya ait … nolu “Şekil+…” ve … nolu “Şekil+… OCAKBAŞI” ibareli markalar ile davacıya ait hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında SMK m.5/1-ç gereğince iltibas ve SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalının marka tescil başvurularında kötü niyetli olup olmadığı, davalı markalarının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı olarak birbirlerine tebliğ edilmiş, tarafların ibraz ettikleri deliller alınmış, hükümsüzlüğü istenen markalara ait tescil belgeleri ile mesnet marka tescil belgeleri getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler marka olarak tescil edilmezler. (6769 sayılı SMK m.5/1-ç)
Mutlak red nedenleri, marka olarak seçilmiş bulunan işaretin niteliğinden kaynaklı, yetkili mercilerce re’sen incelenmesi gereken tescil engelleridir. Söz konusu engellerin dayanağı kamu menfaati ve kamu düzenidir. Bu kategori içerisine giren işaretlerin, başka bir kişiye ait oldukları veya üzerlerinde üçüncü kişilerin hakları bulunduğu için değil, aksine herkesin kullanımına açık tutulmaları gerektiğinden üzerlerinde hiç kimsenin hak iddia edemeyeceği mülahazasıyla marka olarak tescilleri reddedilmektedir. Bunun tek istisnasını, daha önce, aynı türdeki mal ya da hizmetler için tescil olunmuş veya tescili için müracaat edilmiş bulunan bir markanın aynısı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzeyen marka başvuruları oluşturmaktadır. Bu olasılık, üçüncü bir kişinin marka hakkı temeline dayanmakla birlikte mutlak red nedenleri arasında sayılmıştır. (Ünal Tekinalp;Fikri Mülkiyet Hukuku; Dördüncü Bası; İstanbul 2005; sh.376) Marka hukukunda öncelik ilkesi hakimdir. Bu ilkeye göre, marka olarak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir işaret, aynı mal ya da hizmetler için başkası tarafından tescil ettirilemez. Bu ilkenin görünümlerinden birini 6769 sayılı SMK m.5/1-ç bendinde düzenlenen mutlak red nedeni oluşturur.
SMK’nin 5.maddesi mutlak red nedenlerini düzenlemiş olup, bu maddede sayılan hususlar gerek TÜRKPATENT, gerekse mahkemelerce resen gözetilmesi gerekir. SMK’nin 6.maddesi ise, nisbi red sebeplerini düzenlemiş olup, bu maddede düzenlenen hususlar resen gözetilemez, ancak ilgili kişiler tarafından ileri sürülebilir.
SMK’nin 5/1-ç bendinde belirtilen “aynı” olma; karşılaştırılan işaretlerin özdeş, birbirinden farksız, birebir aynı, taklit v.b. olmalarını ifade eder. Bunun yanında, işaretlerin örneğin farklı renk veya büyüklükte olması, yazı karakteri ya da tipinin farklılaştırılması gibi değişiklikler de “aynı” olma durumunu etkilemez. “Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik” ise, karşılaştırılan işaretler arasındaki farklılıkların markanın kapsadığı mal ve hizmetin orta düzeydeki alıcı kitlesi üzerinde bıraktığı genel izlenim itibariyle önemsenmeyecek derecede düşük olması nedeniyle aynı işaret gibi algılanmasıdır. Bu durumda, karşılaştırılan işaretlerin “aynı” ya da “ayırtedilemeyecek kadar benzer” olması halinde, markayı oluşturan işaretler arasında iltibasın varlığı ayrıca bir inceleme yapılmasını gereksiz kılacak derecede güçlü ve açık olduğu peşinen kabul edileceğinden; anılan Kanunun 5/1-ç bendinde ayrıca iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı hususlarının da araştırılması gibi bir koşul yer almamıştır. Bu bakımdan, yukarıda da ifade edildiği gibi bir ayniyet veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlik mevcut ise TÜRKPATENT tarafından re’sen başvurunun 6769 sayılı SMK 5/1-ç bendi uyarınca reddine karar verilebilecektir. Ancak, marka tescilinde nispi ret nedeninin düzenlendiği 6769 sayılı SMK 6/1 fıkrasına göre başvurunun reddedilebilmesi için, başvurunun bültende ilanı üzerine yasal sürede ilgililerin itirazı halinde Kurumca işaretler arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil halk tarafından karıştırılma ihtimaline neden olacak derecede benzerlik bulunup bulunmadığı hususu incelenecektir. Bir başka deyişle, anılan madde hükmüne göre yapılacak benzerlik incelenmesinde asıl olan karıştırılma ihtimalidir. Bu nedenle, 6769 sayılı SMK m.18. maddesi uyarınca Kurum tarafından 6. madde yönünden inceleme yapılırken, başvuru konusu işaretin üzerinde kullanılacağı mal veya hizmetlerin ortalama tüketicileri nezdinde sicilde daha önce tescilli bir marka veya marka başvurusu ile karıştırılma ihtimaline yol açılıp açılmayacağının da değerlendirilmesini gerektiren derecede, yani Kurumca takdir yetkisinin kullanılacağı bir benzerlik mevcut ise, bu takdirde işaretler arasında güçlü ve açık bir iltibasın varlığı peşinen kabul edilmiş sayılamayacağından “ayırt edilemeyecek kadar benzerlik” bulunduğundan bahisle re’sen, başvurunun reddine karar verilemez. Çünkü, böyle bir durumda işaretlerin 6769 sayılı SMK m.6/1 fıkrası anlamında bir “benzer”liği söz konusu olacağından, artık bu husus nispi ret nedeni olarak ve ancak başvuruya itiraz halinde Kurumca değerlendirilebilecektir. Zira, nispi red sebepleri kamu menfaati ile ilgili olmadığından, mahkeme veya TÜRKPATENT tarafından re’sen dikkate alınması mümkün değildir. Bunların mutlaka 6769 sayılı SMK’nin düzenlediği prosedür çerçevesinde ilgili kişiler tarafından itiraz olarak ileri sürülmesi gerekir. SMK’nin 6/1 fıkrası kapsamında karıştırılma tehlikesine yol açıp açmadığının değerlendirilebilmesi ise ancak ilgililer tarafından anılan Kanun çerçevesinde itirazda bulunulmasına bağlıdır. Böyle bir değerlendirme yapılırken her tescil başvurusunun somut koşullarının gözetilmesi gerekliliği de göz ardı edilmemelidir. (Mülga KHK dönemine ilişkin değerlendirme; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 05/10/2012 tarih 2012/11-154 E 2012/659 K)
Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik incelemesinde, markaların kapsadıkları mal veya hizmet gruplarına göre belirlenecek olan ortalama tüketiciler esas alınacak ve yapılacak karşılaştırma sırasında markalardaki ayırt edici özellik taşımayan tali ve jenerik unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Ortalama tüketicinin dikkat ve algı düzeyi, mal veya hizmetin niteliğine, türüne ve fiyatına göre değişebilmektedir. Markaların ortalama tüketici tarafından ne şekilde algılandıkları, ayırt edilemeyecek kadar benzerlik incelemesinde yapılacak global değerlendirme bakımından belirleyici role sahiptir. Ortalama tüketici; “İyi bilgilenmiş, makul derecede gözlem yapan, makul derecede dikkatli, makul derecede tecrübeli ve makul derecede ihtiyatlı kimse”dir. Bu farazi kişi, markayı bir bütün olarak algılar, değişik markalar arasında karşılaştırma imkanını nadiren bulabilir. Daha çok, markaları, hafızasında tutabildiği kadar görüntüsüne göre değerlendirme yapar, detayların analizine girmez. (Uğur Çolak;Türk Marka Hukuku;4.Baskı;İstanbul; sh.134 vd)
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu … ve … sayılı markaların kapsamlarında yer alan “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.”,
Hükümsüzlüğe mesnet 2020/170942 sayılı marka kapsamında yer alan “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.
“,
Hükümsüzlüğe mesnet 2019/90274, 2016/39119, 2015/83860, 2013/87504 ve 2013/84637 sayılı markaların kapsamlarında yer alan “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.
“,
Hükümsüzlüğe mesnet 204172 sayılı marka kapsamında yer alan “Yiyecek ve içecek temini hizmetleri: Restoranlar, self-servis restoranlar, kafeteryalar, kahvehaneler, kantinler, kokteyl salonu hizmetleri.” ile aynı veya aynı türdür. Her ne kadar davacı yanın markalarının birçoğunda 43.02 alt grubundaki “konaklama hizmetleri” bulunmamakta ise de uygulamada da kabul gördüğü üzere “yiyecek ve içecek emtiaları ile bunların satımına ilişkin 43. sınıfta yer alan yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” ve “Geçici konaklama hizmetleri.” birbirleriyle ilişkilendirilebilecek mal ve hizmetlerdir. (Yargıtay 11. HD, 2019/2205 E., 2020/367 K., 14/01/2020 T.; 2019/35 E., 2019/7063 K., 11/11/2019 T.)
Somut uyuşmazlıkta benzerliği tespit olunan 43. sınıftaki hizmetlerden 43.01 alt grubundaki “yiyecek – içecek sağlanması hizmetleri” açısından ilgili tüketicilerin hemen her kesimden kimseler olabilecekleri ve tüketicilerin bu hizmetlerden yararlanırken yüksek bir dikkat düzeyi ile hareket etmeyecekleri, ancak 43. sınıf diğer alt gruplarında yer alan hizmetler nitelikleri itibariyle nispeten daha yüksek fiyat aralığına sahip, düzenli olarak yararlanılmayan hizmetler olduğundan, tüketicilerinin de nispeten daha dikkatli ve seçicilik düzeyi daha yüksek kimseler olarak değerlendirilebilecekleri kanaatine varılmıştır.
Dava konusu markalar incelendiğinde; “Şekil+…” ve “Şekil+… OCAKBAŞI” şeklindeki markaların her ikisinde de stilize olarak yazılmış büyük bir “D” harfi ile birlikte “…” harf kombinasyonunun kullanıldığı, dava konusu markalardan birinde ek olarak jenerik mahiyetteki “OCAKBAŞI” ibaresinin de yer aldığı, “…” harf diziliminin 43. sınıf ilgili tüketicileri tarafından harflerin Türkçe okunuşlarına karşılık gelecek şekilde “…. olarak telaffuz edilecek olduğu, her iki markada da esas unsurun bu harf kombinasyonu olduğu görülmektedir.
Davacı yanın markaları ise; bilirkişi raporunda yer verilen tabloda da görülebileceği üzere esasen markaları oluşturan temel logo üzerinden oluşturulmuştur. Davacı yanın anılan markalarının her iki yanında defne yaprağından oluşan ve aşağı yönlü olarak görsel algıyı hareket ettiren şekiller, bu iki şeklin merkez noktasında yer alan “1912” sayısı ve logonun merkezinde konumlandırılmış el yazısı ile yazılmış “…” sözcüğü ile bu sözcüğün üzerinde yer alan “deve” görselinden oluştuğu, nitekim davacının en eski tarihli markasının da aynı görseli (defne yapraksız ve tarihsiz) birebir taşıdığı, davacıya ait 2015/83860 sayılı marka hariç diğer markaların tamamında bu görsel ile logoların oluşturulduğu, anılan markalara “mutfak, restoran” gibi jenerik ek sözcüklerin eklendiği, 2015/83860 sayılı markada ise çatal, bıçak, kaşık görselleri ile birlikte “… …. sözcük grubunun yer aldığı görülmüştür. Davacı markalarının her birinin esas unsuru doğrudan “…” kelimesidir. “…” esas olarak Kayseri ilinin il merkezinden sonraki en büyük yerleşim yeri olarak bilinen bir coğrafi yerdir. Bununla birlikte anılan ibarenin “DEVE” kelime kökünden türetilmiş bir anlamı da bahsi geçen coğrafi yeri bilmeyen bir tüketici açısından mevcut olacaktır. Her durumda davacı markalarının esas unsuru “…” kelimesinin kendisinden ibarettir.
Taraf markaları görsel anlamda kıyaslandıklarında, dava konusu “Şekil+…” ve “Şekil+… OCAKBAŞI” şeklindeki markalar ile davacı yanın hükümsüzlüğe mesnet markaları arasında bir benzerlik ilişkisinin mevcut olmadığı, dava konusu markalardaki “D” harfinin stilize yazımı ile davacı markalarındaki “D” harfini de içerir “…” kelimesindeki stilize yazımın doğrudan olmadığı, ancak her iki markada da el yazısı temalı bir yazım olduğu görülmektedir. Bu bağlamda “…” harf diziliminin, “…” kelimesinde de yer alması, markaların görsel olarak benzer algılanmaları için tek başına yeterli değildir.
Bununla birlikte dava konusu marka işitsel olarak “…ocakbaşı” şeklinde, markayı oluşturan harflerin standart telaffuzları ile telaffuz edilebilecektir. Ortalama bir tüketici algısında, normal şartlarda, tüketicinin davacı markalarını doğrudan “…” kelimesine tamamlaması yönünde bir düşünce yapısına sahip olacağını söylemek mümkün görülmemektedir. Zira bu gibi markalarda, normal şartlarda, tüketici, sessiz harf dizilimlerini doğrudan alelade bir harf kombinasyon markası olarak algılayacaktır. Bu durumun istisnası, tüketicinin, sessiz harflerden oluşan markayı önceden bildiği bir marka ile eşleştirme eğiliminde olmasıdır. Ancak her durumda “…” şeklindeki telaffuzda dahi “… – …” ibareleri arasında fonetik açıdan güçlü bir benzerlik ortaya çıkacaktır.
Kavramsal olarak ise taraf markalarının doğrudan kavram karşılaştırması değil “…” ibaresinin yukarıda da değinildiği üzere davacı yanın “…” markalarını çağrıştırma ihtimali bulunup bulunmaması üzerinden bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Karşılaştırılan markaların kapsamlarında yer alan hizmetlerin aynı veya aynı tür olduğu tespit edilse de, markaları oluşturan işaretler aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer değildir. Bu nedenle somut olayda SMK m.5/1-ç hükmü koşulunun oluştuğu söylenemez.
SMK m.6/1 hükmü bakımından yapılan değerlendirmede; dava konusu markalardan daha evvel tescil edilmiş ve yine dava konusu markalar ile birebir aynı hizmet/mal sınıflarını kapsayan, başka bir ifadeyle dava konusu marka ile birebir aynı alanda faaliyet gösterdiği/gösterecek olduğuna kanaat getirilebilecek şekilde “…” markaları mevcuttur. Dolayısıyla tüketicinin, somut uyuşmazlık konusu markayı, karşılaştırabileceği/kıyaslayabileceği bir önceki markanın mevcudiyeti, başka bir ifadeyle önceden bilinen bir marka ile eşleştirme eğilimi gösterme ihtimali somut olay açısından meydana gelmiştir. Sözcüklerden oluşan markalar açısından, marka sahiplerinin kimi zaman markaları oluşturan sözcüklerdeki sesli harfleri yazmaksızın markalarının tanıtımını gerçekleştirdiği bilinmektedir. Bu durumun en bilinin örneği …. markasının “…” olarak tanıttığı ve zamanla “gnctrkcll” şeklinde tüketici nezdinde algı edindirdiği markasıdır. Dolayısıyla tüketici, markaların sessiz harflerinin çıkartılması suretiyle güncellenmiş/değiştirilmiş versiyonlarına ticaret hayatında aşina olup bu gibi sessiz harflerden oluşan markaları, kimi durumlarda esas sözcüğe bağlantılandırabilecektir. Davacı markalarının esas olarak faaliyet alanını oluşturduğu görülen, “Yiyecek – İçecek Sağlanması Hizmetleri” alanında, “…” ve hatta özellikle “… OCAKBAŞI” şeklinde oluşturulan markalar ile karşı karşıya kalan tüketiciler, bu ibareyi “…” şeklinde telaffuz edebileceği gibi daha evvelden bildiği davacı markaları olan “…” kelimesine tamamlama eğilimi de gösterebilecek, anılan markaları davacı yanın markalarının yeni bir serisi/versiyonu gibi algılayabilecektir. Başka bir deyişle tüketicinin, daha evvelden davacı markalarının bilinir olduğu “yiyecek – içecek sağlanması hizmetleri” sektöründe davacı markalarını deneyimlediği bir durumda, aynı hizmetlerde “… – … ocakbaşı” şeklinde oluşturulmuş dava konusu markaları gördüğünde ya da işittiğinde, her iki markadaki “…” harflerini de “…” kelimesine tamamlamasını sağlayacak önceki bir marka, yani etken unsur, halihazırda mevcuttur. Bu noktada taraf markalarının sesli okunuşlarının “…. şeklinde birbirine yakın olması da bu durumu kuvvetlendirici niteliktedir. Zira tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler. Tüketicinin daha önce satın aldığı bir mal veya hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal/hizmetten yararlanmak isterken önceki markanın kendisinde yarattığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşünerek hareket edeceği, dolayısıyla önceki markanın zihninde bıraktığı algıyı uyarabilecek düzeyde benzer sonraki bir marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin, sonraki markayı da bu güven duygusuna dayanarak tercih etme eğilimi ile hareket edebileceği değerlendirilmektedir Dolayısıyla, benzer işareti gören ve duyan tüketiciler; daha önce tanıdıkları “…”, “… RESTORAN”, “… CORNER”, “… MUTFAĞI”, “… CATERING” gibi markalar varken, “Şekil+…” ve özellikle de “Şekil+… OCAKBAŞI” şeklindeki dava konusu markaları da, davacı yanın yeni bir hizmeti için oluşturduğu, revize edilmiş, modernleştirilmiş alternatif markalar olarak değerlendirmeleri mümkün görülmüştür. Tüketicinin bu algıyı edinmesindeki en temel etken; davacı yanın “…” şeklindeki markaları ile oluşturduğu bir seri marka zincirinin mevcut olması ve özellikle faaliyet gösterdiği “yiyecek – içecek sağlanması hizmetleri” alanında, sektörel açıdan tüketici nezdinde belli bir bilinirlik düzeyine sahip olmasının davacı lehine oluşturduğu kurumsal kimliktir. Başka bir ifadeyle tüketicinin, davacı yanın markalarını özellikle 43.01 hizmet grubunda görmüş, işitmiş veya deneyimlemiş olduğu bir durumda, tüketici, bu marka ile birebir aynı hizmet grubunda ve fakat markayı oluşturan “…” kelimesinin, sesli harfleri olmaksızın yaratılmış sonraki markaları da önceden deneyimlediği davacı markaları ile ilişkilendirecek, bu ilişki sonucunda her iki taraf markasının da aynı iktisadi kaynağa ait olduğunu düşünerek sonraki markadan yararlanmayı tercih edebilecektir. Bununla birlikte aynı değerlendirmenin dava konusu markadaki 43.01 alt grubu dışında kalan hizmetler açısından yapılması mümkün değildir. Zira davalı markaları ile 43.02, 43.03 ve 43.04 alt grubunda yer alan hizmetlerde karşılaşan tüketiciler için, “…” ibaresinin artık davacı markalarını doğrudan anımsatacak şekilde sonuçlar doğurmayacağı, tüketicinin bu hizmetlerde, davacı markalarının varlığına aşinalığının olduğunu gösterir hiçbir delilin dosyada bulunmadığı değerlendirilmektedir. Hal böyleyken taraf markalarının kapsamlarının birebir aynı olduğu ve dosya kapsamındaki delillerden davacı yan markalarının da sektörel anlamda bilinirliği bulunduğuna kanaat getirilebilecek 43.01 hizmetlerde dava konusu her iki markanın da davacı yanca yeni bir hizmet grubu için yaratılmış markalar olduğu algısının tüketicide oluşabileceği, bu algının özellikle “Şekil+… OCAKBAŞI” şeklindeki markada “ocakbaşı” ifadesinin bir yemek sunum hizmetini tanımladığı için (43.01) daha da yüksek olduğu, bu durumun ise nihai anlamda karıştırılma ihtimaline yol açabilecek sonuçlar meydana getirebileceği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı yanın markalarının tanınmışlığı iddiaları ile ilgili olarak dosya kapsamında bu iddiaları destekler davacı markaları ile ilgili yazılı ve görsel medyada muhtelif tarihlerde çıkan çok sayıda haber, davacı markalarının dünyanın en iyi lokantaları arasında olduğunu gösterir haber içerikleri, ulusal ve uluslararası tescilleri, davacı markalarının çok eski tarihlerden bu yana fiili olarak “yiyecek – içecek sağlanması hizmetleri”nde aktif olarak var olduğunu gösterir belgeler gibi delillerden; davacı markalarının sektörel anlamda “yiyecek – içecek sağlanması” hizmetlerinde belli bir bilinirlik elde ettiği yorumunda bulunulması mümkün olup bu durumun da taraf markaları arasındaki iltibas ihtimalini, 43.01 hizmetler açısından ortaya çıkaracak etken olarak görüldüğü, ancak davacı yanın 43. Sınıftaki sair hizmetlerde bir bilinirliği olmadığından sair hizmetler açısından SMK m.6/5 maddesinin koşullarının oluştuğu yönünde bir yorumda bulunulmasının mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 12.06.2019, E:2018/2285 K:2019/4361)
Somut olayda; davaya konu markalar ile hükümsüzlüğe mesnet markaların bir kısım hizmetler bakımından iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalının kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın kısmen kabulü ile; … ve … sayılı markaların kapsamlarında yer alan “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” bakımından bu markaların hükümsüzlüğüne, fazlaya ilişkin istemlerin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile; … ve … sayılı markaların kapsamlarında yer alan “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” bakımından bu markaların HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, fazlaya ilişkin istemlerin REDDİNE,
2-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcı peşin alındığından bu hususta ayrıca harç tahsiline yer olmadığına,
4-… sayılı markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından; davanın kabul edilen kısmına ilişkin olarak, davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

5-… sayılı markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından; davanın reddedilen kısmına ilişkin olarak, davalının kendisini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-… sayılı markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından; davanın kabul edilen kısmına ilişkin olarak, davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

7-… sayılı markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından; davanın reddedilen kısmına ilişkin olarak, davalının kendisini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davanın kabul ret oranının takdiren 1/4 olarak kabulüne,
9-Karar ve ilam harcının davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınması sebebi ile davacının peşin yatırdığı 80,70 TL peşin karar ve ilam harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL başvurma ve 11,50 TL vekalet harcı, 2.000,00 TL bilirkişi ücreti, 144,00 TL tebligat, posta masrafı olmak üzere toplam 2.236,20 TL yargılama giderinin 1/4 ü olan 559,05 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye 1.677,15 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
11-Davalı tarafından yapılan 23,00 TL vekalet harcına ilişkin yargılama giderinin 3/4’ü olan 17,25 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye 5,75 TL yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
12-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iade edilmesine,
Dair, Davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı; HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.11/11/2022

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza