Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/492 E. 2023/395 K. 27.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/492 Esas
KARAR NO : 2023/395

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 28/12/2022
KARAR TARİHİ : 27/09/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/09/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 28/12/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı yanın … sayılı başvurusuna karşı ileri sürdükleri itirazların kurum tarafından reddedildiğini, müvekkilinin 1950’li yıllardan beri “…” olarak da bilinen … kodlu efsanevi minibüs modelinin üreticisi olduğunu, bu modelin tasarımının ve markasının dünyanın birçok ülkesinde tescilli olduğunu, müvekkilin ayrıca … sayısı ile de … markası üzerinde …’de hak sahibi olduğunu, markanın yıllara sair kullanımları sonucunda ciddi şekilde tanınır olduğunun kabulü gerekeceğini, dava konusu markada yer alan … unsurunun, müvekkilinin tanınmış markası ile benzer olduğunu, dava konusu markadaki görselin ön planda olduğunu, bu görselin müvekkilinin ikonik tasarımını yansıttığını, tüketicilerin dava konusu markayı gördüğünde, işaretin müvekkilin izni ile kullanıldığını düşünebileceğini, müvekkili markasının tanınırlığının korunması gerektiğini, müvekkili markalarının … Sözleşmesi uyarınca tanınır olduğunu, birçok ülkedeki tescilin varlığının bu tanınırlık açısından yeterli görülmesi gerektiğini, kaldı ki müvekkilinin markasının tanıtımı için yüksek meblağlar harcadığını, dava konusu markanın bu haliyle müvekkili markasının ayırt ediciliğinden yararlanacak olduğunu, dava konusu markanın tescilinin aynı zamanda SMK m. 6/6 uyarınca da engellenmesi gerektiğini, başvurunun kötü niyetle yapılmış bir başvuru olduğunu, iddia ederek … sayılı … kararının iptalini ve dava konusu markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep ettiği görülmektedir.
CEVAP:
Davalı … vekili 18/01/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı şirket vekili, dava dilekçesinde Kurumları …’ nun … sayılı kararının 6769 sayılı Kanunun 6/(1) maddesine aykırı olduğunu iddia etmekte olup bu iddiası haksız ve mesnetsiz olduğunu, dava konusu somut olayda; dava konusu markalar arasında iltibasa yol açabilecek düzeyde benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunmadığından, davacı vekilinin eskiye dayalı kullanım gerekçesiyle 6769 s. SMK’nın 6/3 maddesi kapsamındaki iddialarının da haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacı vekilinin iddialarının aksine; Kurumları …’nun … sayılı kararının, 6769 sayılı SMK’nun 6/4 ve 6/5. maddelerine de uygun bir karar olduğunu, başvurunun kötü niyetle yapıldığı yönündeki iddia da somut delillerle ispatlanmadığı gibi, sadece markalar arasındaki benzerlik ve iltibas iddiasına dayandırıldığından ve markalar arasındaki benzerlik, diğer başkaca koşulların varlığı aranmaksızın, tek başına, kötü niyet iddiasının kabulü için bir kanıt teşkil etmediğinde davacı vekilinin bu yöndeki iddialarının da mesnetsiz olduğunu beyanla; 28/10/2022 tarihli ve … sayılı … kararının iptali isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …, dava dilekçesinin kendisine tebliğine rağmen yasal süre içinde cevap dilekçesi ibraz etmediğinden, 6100 sayılı HMK m.128 hükmü uyarınca dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … sayılı “…. ” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait … sayılı marka arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markasının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait olduğu iddia edilen telif hakkı ile dava konusu marka arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde dava konusu markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip dava dilekçesi taraflara tebliğ edilmiş, dilekçe teati aşaması tamamlanmış, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, özel veya teknik hususlara ilişkin bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren … Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “…+… …” ibareli, 39.sınıfta yer alan hizmetlerin tescili amacıyla 14.12.2021 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 27.12.2021 tarih ve 387 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 18.02.2022 tarihinde … sayılı markayı mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/3, m.6/4, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın …’nca reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 01.09.2022 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren …’nun … sayılı … kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 31.10.2022 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu yargılama safahati içinde tescil edilmemiştir.
İlk olarak belirtilmesi gerekir ki; dava konusu marka başvurusu tescil edilmediğinden hükümsüzlük istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
… kararının iptali istemi bakımından ise aşağıdaki şekilde değerlendirme yapılmıştır:
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu başvuru kapsamında yer alan 39. sınıftaki hizmetler, davacı yanın önceki tarihli … sayılı markası kapsamında yer almamaktadır. Bu anlamda taraf markalarının kapsamları itibariyle aynı ya da yüksek düzeyli herhangi bir mal ve hizmet benzerliği ilişkisi içerisinde olmadıkları tespiti yapılması mümkündür. Bir an için davacı yanın önceki tarihli markasında 12. sınıfta yer alan “motorlu kara taşıtları” genel başlığındaki araçlar ile dava konusu marka kapsamında bu taşıtların kiralanması hizmetleri arasında sektörel bir bağlantı kurulabileceği iddia olunabilir ise de böyle bir bağlantı için karşılaştırılan işaretlerin neredeyse ayniyet düzeyinde bir bütünsel benzerlik ilişkisi içerisinde olmaları beklenen olacaktır. Somut olayda ilk algıda dahi taraf markalarının bütünsel anlamda birbiri ile bu düzeyde bir ilişki içerisinde olmadıkları gözlemlenebilmektedir. Taraf markaları kapsamındaki mal ve hizmet grupları arasında bağlantı bulunmadığı gibi bu mal ve hizmetler tamamlayıcılık düzeyinde bir ilişki içerisinde de değildir. Her iki taraf markasının da bu halde birbiri ile rekabet ilişkisi içerisinde olmadıkları, birbirleri ile aynı sektörde faaliyetleri bulunmadığı, satış, sunum ve pazarlama yöntemlerinin farklı olduğu, nihai faydaları ve hitap ettikleri tüketici gruplarının birbirinden bağımsız olduğu değerlendirilmektedir.
İlişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin öncelikli şartı taraf markaları kapsamındaki mal ve hizmetler bakımından aynı veya benzerlik düzeyinde bir ilişki bulunmasıdır. Somut olayda ise bu şart meydana gelmediğinden, ilişkilendinilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi açısından incelenmesi gereken ikincil kriter olan işaretlerin ilgili tüketiciler nezdinde birbirleri ile ilişkilendirilebilir bir benzerlik hali taşıyıp taşımadıkları hususunda inceleme yapılmasına gerek duyulmaksızın SMK m.6/1 düzenlemesinde yer alan şartların somut uyuşmazlık açısından meydana gelmediği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; … Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (….) Bir markanın … Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın …’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; … ‘ nin 13.02.2019 tarih …. sayılı kararında belirtildiği üzere, …’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce …’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde …. ; 18.09.2019 tarih, ….)
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı yanın işlem dosyasına sunmuş olduğu deliller incelendiğinde, uluslararası tescil belgeleri, “…” olarak ifade ettiği minibüs modeli ile ilgili fotoğraflar, çeşitli internet sitelerinde yer alan görseller, Kurum tarafından daha evvel verilmiş emsal kararlar gibi delillere yer verdiği görülmektedir. Sunulan emsal Kurum kararlarının bir kısmında, davacı yan markalarının tanınırlığı hususundan bahsedildiği görülmekle birlikte Kurum kararlarının yargı kararları gibi güçlü delil mahiyetinde görülemeyeceği aşikardır. Tanınmışlık hususunun iddia edildiği ve tartışıldığı bir durumda, bu olgunun her somut olayda, bu yönde bir algı edinimini destekleyecek mahiyette somut deliller ile ortaya konulması gerekmektedir. Bu halde sunulan delillerden davacı markalarının tanınırlığı hususunda bir kanaate varılması mümkün olmamıştır.
Bir an için, davacı yana ait … markasının tanınırlığı kabul edilse dahi, dava konusu marka başvurusunun, davacı yana ait … markasının tanınırlığından haksız yararlanacağı, itibarını lekeleyeceği veya ayırt ediciliğini zedeleyeceği söylenemeyecektir. Şöyle ki; dava konusu marka başvurusu incelendiğinde; başvurunun “…” şeklinde hakim bir sözcük unsuru, bu sözcük unsurunun hemen altında “…” şeklinde tali olarak konumlandırılmış bir söz öbeğine, üst kısmında ise kırmızı renkte bir minibüs/van görseli ve aracın üstüne rastgelene serpiştirilmiş ağaç, şemsiye, sörf tahtası gibi yaz tatilini çağrıştıran unsurlara yer verilmiştir. Uyuşmazlığın temeli, bu logoda kullanılan aracın, davacı yana ait olan ve ikonik model olarak tabir edilen, yaklaşık 70 yıldır otomotiv sektöründe var olduğu görülen tescile konu üç boyutlu … markasındaki minibüs/van görseli ile benzer bir algı yaratıp yaratmadığı noktasında şekillenmektedir.
Dava konusu markadaki minibüsün yan profil görüntüsünde, davacı yanın tanınmış “…” markası ya da tanınmış logosunun çağrıştırır herhangi bir unsurun mevcut olmadığının öncelikli olarak tespiti mümkündür. Keza yine kullanılan minibüsün de yapısal olarak davacı yanın … markasına konu olan minibüsten arka kısmının kavisi, ön kısmının daha keskin yapısı, pencerelerin konumlandırmaları, kapı yapısı, tekerlek yapısı (ki ikonik olarak tabir edilen modelin yan profilindeki en önemli ayırt edici unsurlarından biri olarak değerlendirilebilir ana kasa yapısıyla birlikte) gibi birçok noktada farklılaşarak, alelade bir minibüs kimliğine büründüğü değerlendirilmektedir.
Bilirkişi raporunda örneklendirildiği üzere; özellikle eski dönem ya da nostaljik olarak tanımlanabilecek minibüs/van modellerinde, davacı yanın ikonik modeli dışında birbirine benzer yapıda çok sayıda alternatif model bulunmaktadır. Böyle bir durumda, dava konusu markadaki görselin, doğrudan doğruya davacı yanın … markasına konu modelin taklidi olduğu yönünde bir kanaate varılabilmesi için bahsi geçen modelin yalnızca yandan değil daha somut ayırt edici unsurları ihtiva eden ön profil görselinden de bir algıyı tüketiciye yansıtması veyahut davacı yanın tanınmış sözcük ya da logo markalarını da ihtiva eden/çağrıştıran unsurları taşıması gerektiği düşünülmektedir.
Somut olayda; başvurunun bu unsurların hiçbirini ihtiva etmediği, alelade bir kara taşıtı görseli ile birlikte ayırt edici sözcük unsurundan oluştuğu, bu sözcük unsurunu davacı markasını çağrıştıracak hiçbir özelliğinin bulunmadığı, makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketicinin dava konusu markadaki minibüs/van görselini gördüğünde, bunu alelade bir araç olarak algılayacağı, herhangi bir şekilde doğrudan ve derhal davacı … markasını aklına getirmeyeceği, dolayısıyla; dava konusu marka başvurusunun, umumi intiba olarak, davacı yana ait tanınmış olduğu iddia edilen … markasından farklı olduğu, bu nedenle SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (….)
Somut olayda yapılan değerlendirmede; yukarıda tanınmış marka değerlendirmesi bakımından yapılan incelemede bahsi geçen delillerin mahiyetinden de anlaşılabileceği üzere, davacı yanın sunduğu delillerden uyuşmazlık konusu marka kapsamında 39. sınıfta yer alan hizmetlerde, markasını kullandığı ve bu hizmetler yönünden üstün bir hak sahibi olduğu yönünde bir kanaate varılması mümkün olmadığı gibi dava konusu markadaki görseli ihtiva eden ve bu yönde davacı lehine hak bahşedecek kullanımlarının da mevcut olmadığı, davacı yanca temsili olarak sunulan görseller açısından zaten yapılan değerlendirmede, dava konusu markadaki kullanılan görselin, bu görselleri doğrudan temsil etmediği/çağrıştırmadığı, alelade bir kara aracı/minibüsü olarak algılanacak olduğu kanaatine varılmıştır. Bu halde somut olayda davacı lehine gerçek hak sahipliği koşulunun oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılabileceği üzere başkasına ait ticaret unvanı, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkı sahiplerinin, bu hak konularının bir başkası tarafından izinsiz olarak tescili taleplerine karşı itirazda bulunarak tescili engellemeleri veya tescil gerçekleşmiş ise hükümsüzlüğünü talep etmeleri mümkündür.
Yukarılarda yer verilen değerlendirmelerin tamamı bu madde kapsamında dayanılan üstün hak iddiası açısından da geçerli olup somut olayda SMK m.6/6 koşullarının da oluşmadığı (6/3 ve 6/5 maddelerinde yer verilen değerlendirmeler ile aynı gerekçelerle) kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (….)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markanın iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; … kararının iptali isteminin reddine karar verilmiştir.

HÜKÜM:
1-… kararının iptali isteminin REDDİNE,
2-Dava konusu marka başvurusu tescil edilmediğinden hükümsüzlük istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 189,15 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 25.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 37,10 TL vekalet harcı, 258,00 TL posta-tebligat masrafı, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 3.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.001,22 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından yapılan 25,60 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’ne verilmesine,
7-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekili, davalı kurum vekili, davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m. 341 hükmü gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde …. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk Dairesi nezdinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 27/09/2023

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza